[KinnPorsche Çeviri] 2. Bölüm - Kan Bağı

 Bölüm 2

   Porsche

  "Yine beni aynı benzin istasyonunda bırakacağını söyleme." dedi arkamdaki boğuk sesli adam. Yüzünde hala morluk belirtileri olmasına rağmen şu anda durumu düne göre daha iyiydi. Hala önceki dövüşten ya da az önce yaşadığımız dövüş kaosundan çürükler vardı yüzünde.

  "Agh, geliyorlar!" diye haykırdım. Onunla konuşmuyordum; dikiz aynasına bakıp hızlandıktan sonra alçak sesle kendi kendime konuşuyordum ki motosikletli siyahlı adamın bize yetişmeye çalıştığını gördüm. Şimdi harekete geçme zamanıydı. Arkamdaki motor, otoyoldaki hızıma yetişmeye çalışıyordu ama bizden hızlı gitmiyordu. Durmadım ve ana yoldan çıkmanın bir yolunu aramaya devam ettim, engebeli bir yolla küçük, dar bir ara sokağa düşmüştüm. Motosikletim çevik manevra kabiliyetine sahip bir arazi motosikleti olduğundan, bu zorlu arazide yol alma yeteneğimden şüphe edilmemeliydi. Siyahlı adamı arkamda bırakabileceğimden hiç şüphem yoktu.

  "Dikkatli ol." Rüzgar yüzüne çarptığında Kinn'in boğuk sesi uçup gitti. Bir eli belimi sıkıca tutarken diğeri koltuğun arkasını tutuyordu.

  "Sıkı tutun." Motosikletimi daha hızlı sürmeden önce ona emrettim. Koltuğun arkasından elini bıraktı ve bana sıkıca sarıldı. Yüzüne çarpan rüzgardan korunmak için başını sırtıma yasladı.

  "Ölmedim..." dedi boğuk ses etrafa bakmadan önce. Artık kimsenin bizi takip etmediğini hissettikten sonra motosikletin motorunu kapattım. Bunun nedeni, gittiğim yolun son derece karmaşık ve sıradan motosikletlerin sürmesinin zor olmasıydı, bu yüzden kimse bize yetişemezdi. Motosikletim evin önüne gelince rahat bir nefes aldım.

  "Burası neresi?" Aslında onu evime getirme riskini almak istemiyordum. Ama şu anki gibi acil bir durumda en iyi bildiğim bölge buradaki yoldu; ve farkında olmadan bu yol beni doğruca evime götürmüştü. Kinn sanki cehennemde bir tura çıkmış gibi rahat bir nefes aldı, sonra evime giden yolu takip etti.

  "Bekle!" dedim onu ​​durdurarak. Ona dönmedim, cebimden bir sigara çıkardım ve beyaz duman rüzgarda uçuşana kadar yaktım.

  Hiçbir şey söylemedi, sadece bana baktı ve soru sorarcasına kaşını kaldırdı.

  "Elli bin..." dedim sigarayı ağzımda tutarak, sonra bakmak için vücudumu çevirdim.

  "Hah" Boğazından gelen sesle kıkırdadı, sonra inanamaz bir ifade takındı.

  "Dün saatim..." Sözünü bitirmeden sessizce yutkunup onun sözünü kestim.

  "Dün; dünde kaldı; bugünle alakası yok." Aslında gizlice saatini geri isteyeceğinden endişelendim; çünkü Che'nin okul dönemi faturasını ödemek, klimayı tamir etmek ve hiç para kalmayana kadar tüm borçları ödemek için çoktan satmıştım.

  "Dün elli bin istedin, bugün elli bin istedin, toplam yüz bin olmalı. Bu arada en az dört yüz bine satılabilecek saatimi aldın. Aptal değilsen, satın alacak bir dükkan bulabilirsin. Aksi takdirde peşin ödeyeceğim."

  Adam gülümsedi, bu da bir an bana dik dik bakarken kendini beğenmiş yüzünü yumruklamayı düşünmeme neden oldu. O gözler, sanki onun sıradan bir insan olmadığını göstermek istercesine üzerime korkunç derecede vahşi bir ışık kilitlenmişti. Yüzünün çeşitli bölgelerinde birkaç çürük vardı ama bu Asyalı-Avrupalı ​​karma bir ırkın yüzünü daha az yakışıklı göstermiyordu. Bugün, iyi durumda bir ailenin tüm özellikleri ve kişiliği ile yüzünü net bir şekilde gördüm. Cevap vermedim, daha sonra benimle hesap yapacağı için sustum.

  "Sen de kimsin lan? Uzaklaş hadi." dedim sabit bir ses tonunda. Cevap umduğum gibi değilse, yardım etmem için gönüllü olmamı beklememeliydi.

  "Ciddi soruyorum. Güzel bir yüzün varken neden suçlusun?" diye sordum. Soruma cevap olarak güldü, kollarını göğsünde kavuşturmuş halde ayakta duruyordu. Bana doğru yürürken, beni sessizce geriye doğru hareket ettiren uğursuz bir gülümsemeyle; baştan ayağa derin bir şekilde baktı.

   "Kapa çeneni de defol."
   "Dışarısı neden bu kadar gürültülü?" İçeriden ön kapının açıldığını duyduk, pijama giyen kardeşimin vücudu ortaya çıktı. Bana doğru bakarak sinsice davranıyordu.

  "Ah, selam." Kardeşim tanımadığı kişiye selam verdi. Piç, küçük kardeşime baktı ve cevap olarak başını salladı.

  "Sen, önce içeriye gir." dedim kardeşime.

  "Evin önünde ne yapıyorsun? Gürültüden komşular uyanacak. İçeri gel ve içeride konuş." Bizi eve davet etmek için hemen kapıyı açtı.

  "O zaman, sıkıntı mı vermiş olacağım?" diye sordu ama cevap veremeden hemen kardeşimin yakasını arkadan yakaladım.

  "Önce ben gireceğim, sen de nereden geliyorsan oraya dön geri." Kaşlarımı çatıp yerinde durması için ona baktım.

  "Bana bunu yapmaya cüret ediyorsun yani..." Sesi hırıltılıydı, sesini öfkeyle bastırıyordu. Ama onu umursamadığım için korkmadım; eve girip onu yalnız bırakmak üzereydim.

  "Bir dakika, bunu bana kimse yapmadı!" Elimi kavrayıp sıkıca tuttu. Kaslarımı zorlamasa da nefesimi tutup onu sertçe ittim.

  "Neden? Kim olduğunu zannediyorsun ki? Boynunu tutup kırmaktan fazlasını yapabilirim!" dedim vurgulayarak. Ödün vermeden birbirimizin gözlerinin içine baktık. "Eğer şimdi gitmezsen seni tekmeleyeceğim." diye tehdit ettim.

  "Hey..." Tekrar içeri giren Che, başını kapının arkasından dışarı doğru uzatıp bana baktı.

  "Che! İçeri gir!" Küçük kardeşimin kafasını itip eve girdim, ardından kapıyı Kinn'in yüzüne sertçe çarptım.

  Artık umurumda değil, belki bu kötü olup bana uğursuzluk getirebilirdi. Ama o kadar sinirlendim ki, o kibirli piçe küfürler yağdırdım. Belki de burada yaşayanlardan daha yüksek bir sosyal konuma sahip olduğu doğruydu. Ama o piçten korkmuyordum. Tek bir şeyden korkuyordum; korkarım saatini geri isteyecek.

  Jade'i aramak için cep telefonumun düğmesine bastım. Belki şu anda hastanede ya da tapınaktaydı. Ama sesi hala her zamanki gibiydi. Biz kulüpten ayrıldıktan kısa bir süre sonra polisin gelip ortalığı temizlediğini söyledi. Jade bana şikayet etti ve o gangsterlerle ne sorunum olduğunu sordu. Yarın kabul etmem gereken karmanın her şeyi temizlemek ve aynı zamanda büyük bir dua hazırlığı ile aynı zamanda para kaybetmemeye çalışmak olduğunu anladım.

  "Jade zaten Porsche'a söyledi, değil mi? Duygularını yatıştırmak için ne yapmalısın...?"

  Ertesi gün, Jade'i ofisinde görmek için başımı eğdim. Hiçbir şey açıklamaya çalışmayacaktım çünkü yan komşum olan gansterla ilişkim olduğunu yanlış anlayacaktı.

  "Özür dilerim Jade." Uzun bir iç çeken Jade'den özür dilemek için elimi kaldırdım. Özür diler gibi görünmeye çalışıyordum; ama bu konuda yanılmamıştım. Suçlu Kinn'di çünkü dün onun için tekrar dövüşmek zorunda kaldım ve şimdi, önceki gece Kinn'i kurtardığım için beni aramaya gelen gangsterlerin verdiği zararın cezasını ödemek zorundaydım. Böyle bir uğursuzluk getireceğini bilseydim, o gece asla karışmazdım.

  "Peki, şimdi eşyaları açmama yardım et, yeni mobilyalar bu öğleden sonra gelecek.

  "Ne kadar..." diye sordum kısık bir sesle. Dürüst olmak gerekirse, dünkü olayın neden olduğu hasarı telafi etmek için gereken parayı öğrenmeye hazır değildim.

  "Ne, ne kadar?" Jade'in yüzü şaşkındı.

  "Hasardan kaynaklanan kayıplar..."

  "Bunun için ödeme yapma zorunluluğu yok, Porsche." Jade, Çin yelpazesini yüzünün önünde sallayarak yanıtladı.

  "Biraz birikimim var..." Bunu söylemek çok ağır gelse de, olanlardan ben sorumlu değilmişim gibi kaçmak istemedim.

  "Sakinleş, Porsche... Bu seferliğine Bay Kinn'in gelip dün yapılan tüm zararın sorumluluğunu üstlendiği için şanslıyız. Aksi takdirde, her şeyi ödemek için aylık maaşını daha kaç yıl kesmek zorunda kalacağımı hayal bile edemiyorum."

  "Kinn mi?" O küstah ama yakışıklı yüz yeniden gözlerimde belirdi.

  "Eh, Bay Kinn onların da düşmanı olduklarını söyledi; dün onun kavgaya karıştığını gördüm." dedi Jade kendinden emin bir şekilde.

  Hah, iyi dayanabilirsin, seni piç! Para uğruna bile onu düşman saldırılarından korudum. Ama gangsterler Jade'in dövüşte nasıl olduğunu görünce birlikte kaçmamıza gerçekten yardımcı oldu. Bu nedenle, Kinn'in tazminat sağlaması gayet doğaldı.

  "Evet," dedim hafiften gülümsedim.

  "Dünkü olayı hatırlayacak olursam, çok komik geliyor ve düşününce beni güldürüyor. Bilirsin ya... Polis geldiğinde herkes fareler gibi kaçtı, sanki polis bir genelevin etrafını sarmış gibi." Jade saçlarını çözerken şaka yaptı.

  "Jade bir kadın gibi görünüyor," dedim.

  "Polis geldiğinde, Jade kaçtı. Jade senin yakalanacağını düşündü ve Kinn'in yardıma geldiğini görünce inanılmaz şaşırdı." Jade bir eliyle dudaklarındaki kahkahayı tutarken kendi kendine konuştu.

  "Bay Kinn çok nüfuzlu biri olduğundan, bu inanılmaz derecede iyi şanstı. Dün yaşananlar kamuoyuna yansımadı. Bu sabah CCTV'yi almaya geldi ve ona baktığında yüzü çok korkutucuydu."

  "Neden?" diye sordum.

  "Ah... Yakışıklı. O kadar yakışıklı ki ürkütücü hatta. Ne çılgın birisi ama! Sadece içeriye yürüdü, ama  şimdiden alnının ortasında kocasının yazılı olduğunu söyleyebilirim," diye yanıtladı Jade. Görünüşe göre onun için topukların üstündeydi. 

  Sonra diğerlerinin odayı temizlemesine, kan lekelerini silmesine, kırık camları, dağınık masa ve sandalyeleri temizlemesine yardım etmek için ayağa kalktım. Neyse ki, yaralanma noktasına kadar darbe almış birkaç çalışan olmasına rağmen; çalışanlardan veya müşterilerden hiçbiri ciddi şekilde yaralanmamıştı. Ancak bana en ufak bir zarar gelmedi, bu yüzden benimle alay etmekten ve beni korurken incindiklerini söylemekten kendilerini alamadılar. Ben de onlara, ortalığı karıştırdığım için özür dileyerek tüm iş arkadaşlarımın yemeklerini ödeyeceğimi söyledim. Bu durum ağzımda hoş bir tat bıraktı çünkü en azından tüm zararları ödemek zorunda değildim. Üstelik dün gece ondan hiç para almamıştım.

  Sigara içme alanına yürüdüm. Kulüpteki tüm yeni mobilyaları temizlemeyi ve düzenlemeyi bitirdiğimizde saat dokuzdu. Bu günlüğüne kapalıydık, bu yüzden sadece kulüp odalarını toplamaya yardımcı olan personel ve çalışanlar vardı. Kulübün yanındaki büyük plastik bir buz kovasına oturarak dinlendim. Ciğerlerime çektim sigara dumanını üflemeden önce.

  Aniden adım sesleriyle yarıda kaldım. Pekala, sanki biri üzerime yürüyor gibiydi.

  Daha önce de söylediğim gibi, bu sokak oldukça sessiz, küçük ve karanlık olduğu için insanlar nadiren geçiyordu. Bu yüzden o adımların sesi beni biraz temkinleştirdi.

  "Hey..." Ayak sesleri benden çok uzakta değildi. Siyah giysili adama bakarken kaşlarımı çatarak başımı çevirdim. Kim olduğunu bilmiyordum ama benimle açıkça konuştuğundan ve bana bir adım daha yaklaştığından emindim. Karanlıktaki kişiye baktığımda, kişiyi belli belirsiz tanıyabildim. Buz kovasından atladım, sigara izmaritini yere fırlattım ve söndürmek için üzerine bastım.

  "Ne var, yine birisi mi avlanıyor?" Adam tek kelime etmeden durup önümde durduğunda sordum...

  "Seninle konuşmak istediğim bir şey var..." Kinn boğuk bir sesle konuşmaya başladı ama kalbim bir şeyden korkmuş gibi atıyordu.

  (Ç/N: He yavrum kesin korkudadır o hehehe)

  "Ne söylemek istiyorsun?" diye duygularımı bastırmaya çalışırken düz bir ses tonuyla sordum.

  "Benimle gel!"

  "Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

  "Konuşacak çok şeyimiz var..." Kinn elini rahatça pantolonunun cebine soktu. Delici gözleri bana öyle bir noktaya baktı ki, ben bile nasıl hissettiğimi tarif edemiyordum.

  "Ama benim yok." diye cevap verdim. Kalbim hala çarpıyordu; içeri geri dönmeye niyetlendim.

  Siktir! Kollarım sıkıca tutuldu ve arkamı dönüp tekrar onunla yüzleşmem gerekene kadar çekildi.

  "Ama benim var." Derin bir ses tonuyla konuştu.

  "Ama, benim, yok." Endişeli bir şekilde kolumu geri çekip onu sertçe ittim. Birkaç adım geri atana kadar Kinn'in göğsünü ittirdim. Ondan oldukça uzakta olan adamları hemen bana doğru koştular. Adamın iri duruşunu gördüm ve dünkü kavgadan kalma, dükkânın arka tarafında duran kırık tahta masanın bir parçasını aldım. Yüzüne fırlattım, bu yüzden bana saldırmaya çalışırken atışımdan kaçmak için eğilmek zorunda kaldı. Yüzüme vurmaya çalışan kişinin yüzüne bir yumruk attım, ta ki Kinn adamlarının art arda yere yığılmalarını izleyemeyecek duruma gelene kadar.

  Birkaç hamle yaptı, ben de ona vurmak niyetiyle yumruğumu savurdum. Ama Kinn beni yakalayıp sımsıkı tuttuğu için bileğim havada süzüldü. Ama odağımı kaybetmeyip ona vurmak için bacağımı çabucak kaldırdım ama o kolayca bunu da atlattı.

  Pes etmedim ve diğer elimle yumruk atmaya devam ettim; ve o anda, diğer bileğimi kolayca yakaladı, büküp arkamdan çaprazladı ve sonra beni duvara itti. Neden bugün daha iyi olamazdı ki; önceki o lanet iki günden sonra. Sürekli kaosa sürükleniyordum.

  "Çekil, seni piç!" Keskin yüzü yaklaşırken başımı ona çevirdim, ellerini arkamdan kavrayarak güç vermeye devam ederken ağırlığını vücuduma verdi. Şu anki ifadesi vücudumu sıkıca okşuyormuş gibi görünüyordu. Siktir! Lanet olsun!

  "Seninle pazarlık yapmak için buradayım." Keskin yüzü o kadar yakındı ki, yüzümde sıcak bir nefesin uçuştuğunu hissettim.

  "İstemiyorum." dedim yaklaşan ve tüylerimi diken diken eden yüzden saklanmaya çalışırken.

  "Hah... Bundan daha iyi olacağını düşünmüştüm." Gülerek söyledi. Yani, evet! Beni fazla hafife almışa benziyorsun beyefendi!

  "Evet!" Bağırmamın sonunda sıçradım ve onu tüm gücümle ısırırken yüzümü boynuna gömdüm. Ardından kolumu sallayıp onu kendimden uzaklaştırdım.

  "Kahretsin!" Yüksek sesle bağırdı. Aceleyle içeri girip kapıyı kilitlerken onu görmezden geldim. Çantamı almak için hızla personel odasına koştum, ta ki odadakiler bana şaşkın şaşkın bakana kadar. "Sorun ne?" Kulüpteki kıdemli çalışanlardan birisi sordu.

  "Sakın bana önce eve gideceğini söyleme. Ayrılırsan maaşını keserim!" Tanrım... Buna hazır değildim. Vay... Tamam, itiraf ediyorum... Şu anda gerçekten korkmuştum. Ama intikam alacak gangsterlerin gelmesinden korkmuyordum. Kinn'in gelip saatini geri vermemi isteyeceğinden korkuyordu.

  Dün gece ölümden kaçtıktan sonra eve koşmuş ve motorumu ışık hızında mahmuzlamıştım. Kafamda sadece saatler ve daha fazla saat vardı. Kinn benimle bir şey konuşmak isterse, bu saatten başka ne olabilirdi ki? Ancak şunu da belirtelim ki saat beş yüz binden fazlaydı... Hayır, altı yüz bin... Hayır, yedi yüz binin yakınında bile değildi.

  Sabah altıda pazara gitmek ve kardeşim Che'ye kahvaltı hazırlamak için kalktım. Aslında bu sabah uyandığımı söyleyemem çünkü hiç uyuyamadım. Çünkü bütün gece o piç Kinn'i, onca yolu benim için geleceğinden korkarak düşünmüştüm.

  "Son zamanlarda her şey pahalı görünüyor!" dedi Che gözlerini kısarak ve dönüşümlü olarak bana ve yemek masasındaki bulaşıklara bakarken.

  "Bütün bunları Phi mi satın alındı? Ah, boşver, çabuk yemek yiyip okula gitmem gerekiyor." Büyük karidesleri aldı ve biraz pirinçle yedi. Bugünün kahvaltısı gerçekten abartılı görünüyordu. Birkaç porsiyon et ve karides ile ekmek, tereyağı, süt, portakal suyu vardı. Genellikle sadece pirinç ve sahanda yumurta olmasına rağmen.

  "Sana haftalık harçlığını vereceğim, bu yüzden lütfen okul faturalarını da öde." Pantolonumun ceplerini karıştırdım ve kardeşimin okul masrafları için parayı çıkardım.

  "Siktir!" Che'nin gözleri genişledi ve şaşkınlığını gizlemeden bana baktı.

  "Ayrıca şimdi sana bir aylık tam harçlık vereceğim." İhtiyacımız olan her şeyi ödemek için mümkün olduğunca çok para kullanmanın daha iyi olduğunu düşünüyordum. Artık Kinn'i daha iyi tanıdığıma göre, ondan parayı almanın zor olacağını biliyordum. O yüzden şimdi elimdeki parayı kullanacaktım.

  "Yani, şu anda çok paran var gibi görünüyor. Phi onu nereden aldı?" diye sordu.

  "Elbette bu benim birikimimden." Kardeşimin söylediklerime inanmadığına emindim. Aceleyle onu kovana kadar bana şüpheyle baktı.

  "Git, harca!" Lise üniformasını giyen kardeşime bağırdım, sonra iç çektim. En azından önümüzdeki yarım yıl için kardeşimin pahalı okul ücretlerini ödeyebilirdim.

  Herkes kardeşimi neden bu kadar pahalı bir okula gönderdiğimi merak ediyor olabilir. Çünkü fırsatları kaçırdığını hissetmesini istemedim. Anaokulundan beri anne babamız hayattayken o okula gittik. O okul aynı zamanda benim mezun olduğum okul ve aniden okulu değiştirmesini ve kendisini daha az şanslı hissetmesini istemedim. Hiç şikayet etmedi ve hatta başka bir okulda okumanın sorun olmadığını söyledi. Ama ben kardeşimin, annemle babam hayattayken olduğu gibi ihtiyaçlarını karşılamak istiyordum.

  Ne kadar yorucu olursa olsun.

  Bunu yapacağım ve ona iyi bakacağım.

  Evin anahtarını kilitleyip başka bir şey düşünmeseydim bir motosiklete biner, her zamanki gibi okula giderdim.

  Ama Kinn, burayı biliyordu!

  "Aoi Teyze!" Komşuma öyle yüksek bağırdım; hatta bazen kocasıyla tartışıp ortalığı kıracak kadar gürültüler evime gelmesine rağmen.

  "Hey Porsche!" Aoi Teyze geri bağırdı.

  "Biri beni sorarsa, onlara taşındığımı söyler."

   "Seni kim bulacak ki?" Teyze ayakkabılarıyla dışarı çıktı ve bana şüpheyle baktı.

  "İşte ya, biri sorarsa... Sınıra taşındım diyebilirsin." dedim aceleyle ve Aoi Teyze başını salladı. Zaten evde hiçbir şey yoktu, biri gelirse ayakkabı rafları, şemsiyeler, çok renkli kasklar, eski ve yeni ve evin içine doldurulmuş birkaç lastik daha, açık ve ıssız hissettirecekti; olabildiğince. Adam saatini almaya geldiğinde mekan içinde gerçek bir insan yokmuş gibi görünecekti.

  Ders çalışmayı bitirdikten sonra, bana uzun süre bakan Ai'Tem kafeteryada yemek yemeye indik, "Siktir Porsche, bugün kafan iyi görünüyor" dedi.

  "Neden..." diye sordum.

  "Etrafa bakma şeklin, sürekli sağa  sola bakıp duruyorsun. Neye bakınıyorsun?"

  Bu sefer de yardım edemeyecektim. Jade-Jay'de iki arkadaşım neredeyse hayatta kalamayacaktı. Jom bana baktı ve baktı; daha sonra grup içinde onları kavga getirdiğim için küfretti, açıklayamadım, işlerin neden böyle olduğunu anlamalarına izin veremezdim.

  "Önemli değil..." Oyun tabağındaki yemeği tekmeledim, üniversite çitine girdiğimden beri sağa sola bakınıyordum, yüz ifadelerim olmasa da bakışlarım her yeri inceliyordu.

  "Gözlerin onlara bakıyor değil mi, yoksa buraya geleceklerinden mi korkuyorsun? Bu hiç cesurca değil..." dedi Jom kibar bir sesle.

  "Yani, seni neden rahatsız ediyorlar? Barda seni bulmaya bile geldiler." Tem daha fazlasını sordu.

  "Hah, başka neler oluyor? Ne zaman yüzün böyle görünse, birisi ölecek gibi oluyor." Jom cevabını konuşacak yer bırakmadan bitirdi, ki ben açıklamak için zaten tembeldim.

  "Jom, binanın önünde buluşmak için kuzenin bekliyor." Üçüncü sınıf kıdemli Om'un sesi, masamda durmadan önce uzaktan Jom'a doğru bağırdı.

  "Kuzenim mi?" Jom bağırmadan önce Om'u selamlamak için elimi kaldırdım.

  "Bilmiyorum, ama sana söylememi istedi... Konuşacak önemli şeyleri varmış." Om, Jom'un yüzünde tuhaf bir hal alana kadar sesini vurguladı. "Gerçekten bunu söyledi." 

  Om, tükürüğümü gizlice yutana ve beynim önemli bir şeyle aydınlanana kadar kelimeleri tekrarlamaya devam etti, bu Kinn miydi? Jom'un adının benim adım olduğu konusunda ona yalan söylediğim için olamazdı değil mi...

  "Yüzü neye benziyor?" Jom'a hayal kırıklığıyla sordum.

  "Kuzenimin mi?" Jom, yüzünün her kelimesinde kuzen kelimesini vurguladı.

  "P'Om! Dikkatli ol be! Beni arayan adam da kim? Kafam karıştı." diye bağırdı Jom.

  "Gerçekten bunu söylememi söyledi ama tıp öğrencisi gömleği giyiyordu..."

  "Şimdi sinemaya gitmelisiniz, benim bir şeyler yapmam lazım." dedim aceleyle, tüm masa tek gözüme bakarken.

"Senin neyin var, normalde uzun cümlelerle konuşmazsın." Om bana şüpheyle baktı.

 "Gidin hadi çocuklar, önce Tem'in yerine gidin, ben de buralarda bir yere bir motosikletimi park etmiştim." Tem'in kolunu dürttüm, iki arkadaşımdan hangisinin kafası karışmıştı ve çatlak tavuklara benziyorlardı.

  "Gidelim, gidip kuzenimin yüzünü görelim! Önce onu görmeye gideceğim!" Jom, yüzündeki Om kelimesini bir dönüş olarak vurguladı.  

"Lanet olsun! Ben sahaya gidiyorum, seni kafa karıştırıcı piç!" Om daha sonra kaşlarını çattı ve Jom'u daha sonra küfretmeye terk etti.

 "Kafasına bir tane geçirmek istiyordum; yani eğer kıdemlim olmasaydı"

 "Gidin hadi." Tem çantayı aldı ve grubun önüne geçti.

  "Siz çocuklar! Sinemaya gidin." dedim karanlık bir sesle.

  "Pekala, ama önce Jom'u grubun önünde götürelim."

  "Eğer gitmezseniz, bir parti planlamayacağım." dedim, kollarım hareketsizdi ama kalbimde durmakla tehdit ettim ve tamamen endişeliydim.

  "Git dedim, ben de kuzenin olduğunu söyleyen aptalı göreceğim."

  "İyi misin, Porsche? Garip görünüyorsun adamım." dedi Tem.

  "Binanın önüne geri dönemeyecek kadar tembelim." dedim sessizce.

  "O zaman sen arabada bekle, ben bir dakikalığına Jom'la gideceğim." Tem bana arabanın anahtarlarını verdi ve ikisi hızla binaya doğru yürüdüler. Kahretsin! Jom'a söz vermiştim. Liyakat yerine vekil keşiş olarak atanacaktım ve doktor onu kesmeyi planlarken; onu desteklemek için orada olacaktım.

  Bir sigara taktım ve ikinci bir sigara daha içtim, gözlerimi arkadaşlarımın geri gelip gelmemelerinden ayırmaya çalışıyordum. Tem ve Jom da bunun bir parçası değildi ve onları dahil etmek istemiyordum, onlara saati almaya gelmesinden korktuğumu, eğer beni yakalayabilirse, onunla dövüşebilsem bile, beni basit bir saat için kovaladığını söylemek istemiyordum.

  Ne yapmalıydım?

  "Lanet olsun Om! Kuzenime hakaret ederek beni kandırdın."

"Nasıl yani.. Kuzenini gördün mü?" Jom'a çatık bir yüzle sordum.

  "Bana gelen kimseyi görmedim, bu yüzden zamanımı boşa harcadım." diye bağırdı Jom, rahatlayarak iç geçirdim.

  "P' Om ayaklarını böyle rahatsız ediyor işte, tam bir pislik." İkisi üniversitenin yakınındaki bir bölüm barına götürmeden önce biraz sigara aldılar.

  "Aoi Teyze! Beni görmeye gelen var mı?" Arabayı evin önüne kadar sürdükten sonra bağırdım.

  "Evet! Mafya gibi biriyle ilişkin falan mı var?" Ağzına odaklandı ve hafif bir tonda sordu.

  "Ne sordular?"

  "Bu adam evin sahibi olan Jom adında birini sordu. Teyzenin kafası karıştı. Burada yaşayan Jom yok, ben de ona burada yaşayan Jom olmadığını ve evin boş olduğunu söyledim, o yüzden geri döndü." Başını salladı.

  "Ne zaman geldi?"

  Teyze yine şüpheci bir yüzle, "Öğlen," dedi, ama hiçbir şey sormaya cesaret edemiyordu, çünkü zaten nadiren konuşurdum; onunla konuşacak uzun bir cümlem bile olmamıştı normalde.

  "Motosikleti teyzemin evine park edebilir miyim?"

  "Pekala, hadi, sorun çıkarma. Bugünlerde çok fazla şey oluyor. Porsche'a yazık olmasın." Aoi Teyze biraz şikayet etti ve ben de başımı salladım. Bu süre zarfında artık yabancıları almak için kapıyı açmayacaktım.

  Bunu düşününce, gizlice korktum.

  Fikrini değiştireceğinden korkarak bana para yerine elli bin verip saati geri istemesinden korktum.

  Ama pişman olsa da pes etmeyecektim... 700.000 baht varken kim 50.000 bahtı kolayca geri vermek isterdi ki?

Bölüm 1 - Deja Vu

Bölüm 3 - Av ve Avcı