[VegasPete] Giriş

 Vegas

  "Teşekkür ederim" dedi kibar ses. Bugün, onu üniversitede motosiklet gezintisine çıkarmayı yeni bitirmiştim. Ona yaklaşmak benim için bir fırsattı ve bu fırsatın bu kadar çabuk geleceğini beklemiyordum.

  "Bir gün tekrar başka bir sürücüye ihtiyacın olursa, beni istediğin zaman arayabilirsin." Önümdeki kişiye genişçe gülümsedim. Bu adam, Porsche, gözlerime her zaman iyi göründü. İster vücudu, ister görünüşü, hatta inatçı kişiliği olsun, beni çok zorluyordu ama beni tatmin de ediyordu.

  "...Beğendiysen al," dedi hiç düşünmeden. Yaptığı ifade bile sinir bozucuydu ama benim bakış açıma göre, onun her hareketiyle gözlerimi karşımdaki kişiden neredeyse ayıramaz hale getiriyordu.

  "Eğer satın alırsam, şimdiki gibi arkamdan mı süreceksin?" diye sordum, ona yaklaşmaktaki gerçek amacımın açık bir ipucunu göstermek için çapkın bir bakış atıp gülümseyerek. Gol şansım olduğu için hızlı hareket etmeliydim.

  "Gitmelisin. Tekrar teşekkürler," Porsche konuşmayı aceleyle bitirdi ama ben bunu saygısızlık olarak görmedim. Muhtemelen onu iyi anladığım içindi. Dışarıdan inatçı bir kişiliği vardı ve fiziksel olarak çok güçlü görünüyordu ama içeriden savunmasızlığını gizlemeye çalıştığını görebiliyordum. Çünkü onu gördüğümde, aynada kendime bakıyormuşum gibi oldu. Gerçi o benden biraz farklıydı...

  Basit, karmaşık olmayan bir insandı. Tam olarak ne düşündüğünü söyleyen ve ifade eden bir insandı.

  Ama ben öyle değildim. Gerçek düşüncelerimi ve kişiliğimi ondan çok daha iyi saklayabilirdim. Büyük ihtimalle yaşadığımız hayatlar farklı olduğu içindi.

  'Porsche Pachara arkadaşlık isteğini kabul etti.'

  Facebook'umu açtığım an, telefon ekranına memnuniyetle baktım. Tekrar kapatmadan önce yanıtladım. Sonunda arabama bindiğimde geniş gülümseme yüzümdeki yavaş yavaş kayboldu. Elimle çeneme hafifçe masaj yapıp dikiz aynasından yüzüme baktım. Gözlerime derinden baktım ve ne kadar çok bakarsam, kendimde en çok korktuğum şeyi o kadar çok görebiliyordum.

 Duruma göre farklı kişiliklere sahip olduğumu ve ruh halimin pek istikrarlı olmadığını kabul ediyorum. Porsche'a dost yanımı gösterdim çünkü ona daha yakın olmak istiyordum. Başlangıçta, sadece Kinn yüzünden onu kazanmak istedim ama gittikçe Porsche'la ciddi şekilde ilgilenmeye başlamıştım.

  Eğer bir gün beni gerçekten ben olduğum için görmeye gelirse... Beni kabul edebilecek miydi? Daha önce ona kendimle ilgili gösterdiğim her şeyin sadece bir yanılsama olduğunu öğrenseydi nasıl hissedecekti?

 Ön camı düzelttim ve eve gitmek için hazırlanmak için arabayı çalıştırdım. Ama binanın köşesine park etmiş tanıdık bir arabayı gördüğümde dikkatim çekildi. Bu bir kez daha gülümsememe neden oldu.

   "Bu bir yatırım olmalı. Bir köpeğin beni takip etmesi yeterli değil. Kendi başına mı geldi?" Kinn'i kışkırtmak için bir şeyler yazacak bir şey yazmadan önce telefonumu tekrar elime aldım. Şimdi düşündüm de, en iyisi Porsche'u biraz daha tutmaktı. Bu eğlenceli olurdu.

  Vegas: Kalabilir misin? Beni hiç bırakma. Bütün kalbimin artık sana ait olduğunu biliyorsun :)

  Araba sürerken yol boyunca çalmak için müziği açtıktan sonra telefonumu bıraktım. Karanlık, ağır şarkılardan oluşan favori çalma listemden seçtim. Müziğin içine girdikçe ve Kinn'in yüzünü hayal ettikçe, daha çok tatmin oldum. Kinn'in açısından, onu üzecek her yol beni rahatlatıyordu.

  Ana Aile'nin ikinci en büyük oğlu olan Kinn, görünüşü, eğitimi ve sosyal statüsü açısından mükemmel kabul ediliyordu. Onu diğer insanlarla karşılaştırmak zordu fakat konu Porsche gibi sıradan insanlara gelince ona karşı kaybedeceğime inanmak istemiyordum. O piç farklı insanlarla yatsa da artık bunu yapmayı bile bıraktı. Dürüstçe söyleyebilirim ki, sadece bunu yutup uzun bir süre dayandım. O kişi, Porsche, Kinn için sıradan bir adam gibi görünebilirdi ama gözlemleyebildiğim her şeye göre, Kinn'in artık eskisi gibi dikkatsizce ortalıkta oynamadığını düşünüyordum. Ondan gerçekten hoşlanmış gibi görünüyordu ve Porsche gibi biri için, Kinn kesinlikle onun adına kırbaçlansa da, yine de Porsche'u istiyordum.

  Cinsel çekiciliği çok yüksek bir insandı. Kinn onu istese bile peşinden gidecektim. Sonunda Porsche'a sahip olduğum gün geldiğinde, Kinn muhtemelen delirip ölecekti. Duygularını artık tamamen gizlenmediği noktaya kadar kimlerin daha açık bir şekilde ifade edebileceği üzerine bir oyun oynayacaktık; ve şimdi daha da fazlası, insanlar ölmek üzereymiş gibi görünüyordu. Ama bu hiç de fena değildi, oyun daha eğlenceli olacaktı.

  İtiraf ediyorum ki, öncesinde sadece Kinn'den nefret etmiyor; ailenin bütün hepsinden nefret ediyordum. Neden miydi? Çünkü minör aile kelimesi başından beri bana yapıştı. Alt, ikincil ve küçük aile kelimeleri çocukluğumdan beri kafama kazınmıştı. Ne yaparsam yapayım, ailede, okulda ve hatta şirkette her zaman ikinci olarak görülürdüm. Evimiz, adından da anlaşılacağı gibi, onların evinden daha düşüktü. Ama Khun yerine Kinn'den herkesten daha çok nefret etmemin sebebi şuydu ki...

  'Örnek olarak Kinn'e bak. Harika olmayı nasıl da öğrendi.'

  'Kinn mükemmellikle doğdu. Ama sen, Vegas, asla mükemmel değilsin!'

  'Tabii ki bu önemli! Başka bir hata daha yaptın. Büyük klanı çok kıskanıyorum çünkü Kinn gibi birine sahipler.'

  'Sen sadece ikinci aileden birisin, bunda iyi olmak zorunda değilsin.'

  'Vegas, Kinn'in yarısı bile olsa daha iyi olabilirdi.'

  Doğru. Babamın, şirketteki insanların ve hatta okuldaki öğretmenlerin bana söylediği her kelimeyi hala hatırlıyorum. Özellikle babam, beni her zaman Kinn ile karşılaştırırdı. Kinn'in mükemmelliğinin beni hırslı hale getirmesini istedi. Ona eşit olmak için her şeyi yapmamı istedi. Pek çok şeyde üstündüm ama iş şirkete ya da diğer sosyal etkinliklere geldiğinde, en çok hayran oldukları kişi yine de Kinn'di.

  Ve Kinn yüzünden üzerimdeki tüm baskıya ve babamdan beklentilere katlanmak zorunda kaldım. Her zaman benim kesin bir şey olmamı umup beklediler. En önemlisiyse, Kinn'in önderlik ettiği Ana Aile'den daha üstün olmalıydım.

   Her şey Kinn'le ilgiliydi. Khun temelde deliydi ve Kim bir aptaldı. Bu ikisi rakip olarak kolayca elenecekti ama Kinn aileyi mükemmel bir şekilde yönetiyordu. Sadece Kinn'i öldürebilseydim, ailem sonunda istedikleri her şeyi alacaktı. Ayrıca ölmeden önce annemin niyeti de buydu. Büyüdüğümü ve tüm ailenin işini yürüttüğümü görmek istedi.

  Bu hale gelmemin bir başka nedeni de annemin hikayesiydi. Annem, babamın şirketinde baş muhasebeciydi ve hala şirkette çalışırken kısa süre sonra ailenin gelin yardımcısı oldu ama sonra annem kendini öldürdü. Şirketin gelirinde yolsuzluk yapmakla suçlandıktan sonra yaptı bunu. O zamanlar henüz çok gençtim ve babam, anneme hayatını sona erdirecek noktaya kadar iftira attığı için her zaman Ana Aile'yi suçlardı. İşte bu yüzden Ana Aile'yi yenmeyi ve kaybettiklerimi telafi etmek için güçlerini yok etmeyi düşünmeye başladım...

  Yaptığım her şey onları yenebilmek içindi.

  "Patron Vegas, babanız ve Patron Makao yine kavga ediyor." Arabayı park eder etmez korumalarımız telaşlı ifadelerle yanıma koştular ve durumu anlattılar.

  "Baba! Ne yapıyorsun sen?!" Kardeşimin çığlıklarının geldiği yöne doğru yarı yürüdüm, yarı koştum.

  "Benimle böyle konuşmaya nasıl cüret edersin?" Oturma odasına girdiğimde babamla Makao'yu karşı karşıya, şiddetle tartışırken gördüm.

  "Ne oldu?" Hızla Macau'nun tarafına doğru yürüdüm.

  "Hah, rol modeli de gelmiş! Yani ikiniz bu zıkkımı beraber yiyordunuz!" Babamın sesi gittikçe yükselmeye ve yükselmeye devam etti.

  "Ne hakkında?!" Sesimi sert bir şekilde yükselterek karşımdaki kişiye bağırdım.

  "Kinn'in bir adamı karısı yapmaya çalışarak işleri mahvetmesine sevindim. Korn'u benim için utandırmaya yetti. Ama sonra iki oğlumun da beni utandırdığını öğrendim. Bir şeyler yapıyorken imajımızı da düşünün!" dedi babam.

  Dişlerimi gıcırdatıp yumruklarımı sıktım. Babam ve ben birbirimizi nasıl seveceğimizi ve hatta nasıl anlaşacağımızı hiç bilmiyorduk. Hiçbir zaman! Babamla cinsel yönelimimi öğrendikten sonra neredeyse her gün kavga ettim. Erkeklerden hoşlandığımı bir süredir biliyordu. Öğrendiği gün, ev neredeyse yıkılmıştı. Büyükanne ve büyükbabalarımızla yapılan sosyal etkinliklerde veya toplantılarda, ikimizi de umursuyormuş gibi davranırdım. Ama bu sadece bir cepheydi. Annem öldükten sonra Macau ve ben dünyada kalan tek aileydik.

  "Bundan neden bu kadar rahatsız olduğunu anlamıyorum! Ölen annemizin yüzünü hiç umursadın mı?! Hayır! İkimizi hiç düşünmedin bile!" dedim öfkeyle. Babamın söyledikleri yüzünden genel tonum ve ifadem öfkeliydi.

  "Sikeyim seni, Vegas. Küçük kardeşinin böyle olma sebebi de sensin işte! Senin lanet olası adımlarını takip ettiği için böyle!" (Ç/N: Pedo baba, yürü Vegas arkandayım kardişm)

  "Tatlım, çocukların nesi var?" Arkamda duran benim yaşımda bir kadının net sesini duydum. Yanına gidip babama seslenirken kolunu tuttu. Bunu görmek beni daha da sinirlendirdi.

  "Karışmaya cüret etme! Sen benim annem değilsin!" Hemen solgunlaşan kadını işaret ettim.

  "Vegas, seni piç! Gün geçtikçe daha da saldırganlaşıyorsun!" Babam bana yaklaşmak üzereydi ki kadını onu engelledi.

  "Daha önce annemin şirket yüzünden mi yoksa kocasını metres sürüsüyle görmeye dayanamadığı için mi intihar ettiğini merak ediyordum. Şimdi bunun ikincisi yüzünden olduğuna inanmaya başladım. Küçüklüğümden beri, bütün bu davranışlarına hiç katlanamadım zaten."

  Şap!

  Babam bana doğru hızla gelip yüzümü o kadar sert bir şekilde tokatladı ki geriye doğru sendeledim.

  "Ne yapıyorsun... Ne yapıyorsun sen baba?!" Macau araya girdi ve bağırarak babamı tüm gücüyle itti.

  İlk defa böyle vurulmamıştım. Zaten sayısız kez dayak yedim. Daha önce alışana ve tamamen hissizleşene kadar öncesinde çok acıyordu.

  "İğrenç sapıklar gibi davranmayı bırak! Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmelisin. Kafanı kullan ve kendine öğret!"

  "O zaman baba, kendine bir iyilik yap. Bir örnek olarak sana bakayım, ha? Bu yüzden oldu. Çünkü bu kadınlar sadece paraya açlardı. Macau ve ben onlardan tiksiniyoruz, bu yüzden erkekleri tercih ediyoruz!" Yüzümü ona dönerek dengemi sağlamaya çalıştım.

  "Sikik Vegas!" Babam tekrar yüzümü tokatlamak için elini uzattı ama Macau araya girdi ve beni kolumdan hızla çekip odadan çıkardı.

  "Yeter! Gidelim, hadi gidelim."

  "Kendini çok zeki sanıyorsun. Gösterişler. Git ve bir daha geri gelme! Bakalım siz bensiz nasıl yapacaksınız. Bensiz yaşamaya devam edemeyeceksiniz!" Babamın sesi evin içinde yankılandı. İkinci kata, yatak odasına çıkan merdivenleri tırmanırken Macau ve ben buna aldırış etmedik.

  "Lanet olsun!" Macau, odasındaki kitaplığı öfkeyle tekmeledi. Elimle hafifçe yanağıma dokundum. Ne bir acı ne de başka bir şey hissetmedim. Sözleri bile artık beni incitmiyordu.

  Annem hayattayken, annemle babamın babamın kadınları hakkında tartıştığını gördüm. Ama annem öldükten sonra babam eskisinden daha ciddileşti ve eve farklı kadınlar getirdi. Bazıları bir günlüğüne gelir ve giderdi. Bazıları uzun süre kalıp evin içinde görev alır, iktidarı ele geçirip ev personeline emirler verirdi ki bu da bütün evi karıştırırdı. Sık sık onları kovaladım, hatta hayatlarını tehdit ettim.

  O günden sonra babamla hiç anlaşamadık. Onunla evde hiç yemek yemedim. Sadece dışarıdaki işler dışında onu hiç iyi karşılamadım. Annemin ölümünden sonra işkolik oldu ve artık çocuklarını umursamadı. Şimdi farklıydı. Beni sadece emirlere uymak zorunda olan bir kukla olarak görüyordu. Kendini evrenin merkezi yaptı ve evdeki herkes onu tek başına dinleyip takip etmek zorunda kaldı.

   Daha da kötüsü, istemeden benim gerçek cinselliğimi öğrendi. Bu da ailemizde her zamankinden daha fazla ayrılık yarattı.

  "Ne yaptın? Ne oldu, bu kadar sinirlenmesinin sebebi ne?"

  Macau'nun odasındaki kanepeye oturdum ve duygularımı bastırmaya çalıştım. Öfkemi, nefretimi, yorgunluğumu ve daha birçok şeyi kalbimin derinliklerine ittim. Kimse zayıf yanımı görmesin, öz kardeşim bile görmesin diye.

  "Bugün, Top evin önüne geldi. Sonra yarın gelip beni alması için yalvardım. Top'a hakaret ettiğini duydun mu? Neredeyse yüzünü yere bastırmak istedim, ağh," dedi Macau sertçe.

  "P'Top... Özel öğretmenin olan şu doktor mu?" Emin olmak için sordum.

  Macau'nun da erkeklerden hoşlandığını daha önce öğrenmiştim. Aslında tıp fakültesine girmeye bu kadar kararlı olmasının nedeni, hastanede çok yakışıklı bir adam olan bir doktorla tanışmasıydı. Ben de ondan sınav için Macau'ya ders vermesini istedim. İlk başta çocukça görünüyordu, ama gerçekten aşık oldu. Tüm ailenin artık lanetlenmiş gibi görünmesi biraz utanç vericiydi. Khun dışında neredeyse hiç gerçek 'erkek' yoktu ve bundan da emin değildim.

  "Doğru, Top benim ilk aşkım, abi! Babam neden bunu yapmak zorundaydı?!" dedi Macao. Top'un hislerini daha çok umursuyor gibiydi ama ben bunu anlamıştım. Artık ikimiz de babam tarafından azarlanmaya alışmıştık.

  "Bunun için endişelenmene gerek yok. Peki ya Top? Senden hoşlanıyor mu?" Konuyu yumuşak bir şekilde değiştirmeye çalıştım. Yine normal davranmam gerekiyordu.

  Şu anda, hayatımda en çok Macau'yu önemsiyordum. Hâlâ gençti ve dayanabileceği gerçek bir babası yoktu. Stresli olacağından ve nasıl hissettiğim konusunda endişeleneceğinden korktum. Bu yüzden Porsche'a benzediğimi söyleyebilirdim, çünkü hayatında o da sadece bir erkek kardeşle kalmıştı ve küçük kardeşini çok seviyordu. Bu yüzden onunla gerçekten ilgilendim.

  "P'Top benim tatlılığıma aşık olmuş olmalı!" dedi Macau kendinden emin bir şekilde. Ama bir an için yüzü anında dondu. "Ama geçen gün Top'u beklemek için hastaneye gittim. Bil bakalım kimi gördüm!" dedi Macau hoşnutsuz bir ifadeyle.

  "Kimi?"

  "Şu sikik piçi, Tankhun. Ayrıca o Top'un hastası." Macao alaycı bir şekilde homurdandı.

  "Eh, bütün aile yaralanınca, hasta olunca ve hatta öldüklerinde bile o hastaneye gidiyor. Bunun nesi garip?"

  "Bilmiyorum, ama bundan hoşlanmadım. Ya eğer Top'un yakışıklılığını görür de aşık falan olursa, o zaman ne yaparım ben? Öfff." 

  "Fazla düşünüyorsun! Khun niye ona aşık olsun? Biliyorsun o adamın vidaları gevşemiş, böyle bir şey yapamaz," dedim gırtlaktan bir kahkahayla. Bir an önce babamın duygularından gelen baskı atmosfer hafiflemişti.

  "Olsun! P'Top yalnız benim olmalı! P'Top, seni seviyorum." diye bağırdı Macau, sanki önünde Top adında biri duruyormuş gibi ellerini öne doğru uzatarak. Şimdi çıldırmış bir adama benziyordu ve gerçekten de delirmek üzereydi.

  "Şimdi Top denen herifin yüzünün nasıl göründüğünü görmek istiyorum." Kardeşimin odasından izin alıp kendi yatak odama dönmeden önce bir süre onunla konuştum.

  Macao'nun birisine aşık olmasını engellemiyordum. Bu onun hayatı olduğu gibi erkeklerden hoşlanmakta da bir sorun yoktu. Ama nasıl olduğuna dair tahminlerim vardı. Çocukluğumuzdan beri babamızı farklı kadınlarıyla izledik. Bu nedenle, Macau'da bir değişiklik oldu ve muhtemelen ait olacağı bir yer bulmak istedi. Ya da belki onu gerçekten dinleyecek ve anlayacak birini bulmak istedi. Ana Aile'ye karşı baskı gören veya sürekli karşılaştırılan tek kişi ben değildim. Macau da daak yedi ama benim kadar sık ​​değil. En büyük oğul olarak babamın benden beklentisi yüksek olduğu için en çok ben etkilendim.

  "Patron Vegas, resmi olmayan emirlerin listesini getirdim." Astım bir dosya tuttu ve masanın üzerine koydu.

  Bu bizim yasadışı ürünlerimiz içindi. Gayri resmi, ailenin ana şirketleriyle ilgili olmadığı, ancak şirketin deposundan gizlice kaçırılan ürünler olduğu anlamına geliyordu. Kaçak yaptığımız barbarca silahlar gibi şeyler. Narkotik konusuna gelince, bunu yapan babamdı çünkü Ana Aile bu tür yasadışı faaliyetlere müdahale etmezdi. Yaptığım her şey Ana Aile'nin veya şirketin parasına değil, doğrudan ailemin gelirine giderdi.

  "Yine mi? Bik'i aradım ve bana anlattı. Bizim için çok sayıda ürün hazırladılar." Babamın emirler vermesi ve her zaman kanıtları yok etmesiyle tüm operasyonu yürüten bendim.

  Sigaram ve çakmağımla odamın balkonuna çıktım. Belki de artık tüm baskılardan bitkin düşmüştüm. Benim gibi insanlara, kaybedenler gibi görüneceğimiz için kimseye karşı zayıf olmamaları öğretildi. Babamın bana davranışlarından dolayı ağlamak istediğim zamanlar oldu ya da sadece oturup yemek yemek, takılmak ya da arkadaşlarımla oynamak istedim ama yapamadım. Sadece hırslı olmam gerekiyordu, sadece diğer aileden üstün olmam gerekiyordu. Bütün bunlar, ben dağılana kadar düşüncelerimde toplandı.

  Bazen, dışarıdaki birinin gerçekte kim olduğumu anlayacağını düşünürdüm. Ama çok fazla yüzüm vardı ve gerçek benliğim o kadar karmaşıktı ki...

  "Henüz burada değil, değil mi?"

  İkinci kattan yukarıya baktım. Karanlıkta siyah bir sedan araba gördüm, evin diğer tarafında gözden ırak bir yere park etmişti. Hala kaldırıma park etmiş araba önemsiz gibi görünse de, ne olduğunu biliyordum. Aptal değildim ve Kinn'in son zamanlarda adamlarına beni takip etmelerini ne kadar çok emrettiğini biliyordum.

  "Evet. Patron Vegas, bugünlerde çok kenar mahallere gitmemelisiniz. Dikkatli olmalısınız. Bence Kinn sizden şüphelenmeye başladı bile."

  Muhtemelen her zamankinden daha kıskançtı. Şu anda, Kinn ve Porsche kavga ediyor gibi görünüyordu çünkü Kinn, bu oyunu kazanacağımdan ve Porsche'a kendim alabileceğimden korkarak davranışlarımdan endişe duyabilirdi. Bugün bile Porsche'la birlikte olabildim ve onunla birlikte yemek yedim. Bu devam edecek miydi acaba? Çünkü bu çok daha eğlenceli olmaya başlamıştı.

  "Ya Pete... O nasıl birisi?" Gözlerimi park halindeki arabaya kısarken astıma sordum.

  "O iyi. O Tankhun'un baş koruması. Tankhun'un son zamanlarda tutuklanmamasının sebebi o," dedi geçmişte Kinn'in evinde çalışan astım.

  "Bu birkaç gündür devam ediyor... Zor olacak," dedim sessizce, ağzımdan dumanlar çıkıyordu.

  "Katılıyorum, Patron Vegas. Onun icabına bakmamı ister misiniz?"

  "Çok aceleci olma. Oyun daha yeni başladı." Pete'i ve patronuna o gün için ne rapor edeceğini düşünerek ikinci bir sigara yaktım.

  Hâlâ onunla uğraşmak istemiyordum çünkü önce Kinn'i üzmek istiyordum. Pete'i tanıyordum. Ana Aile'nin evine gittiğimizde sık sık görüşürdük. Bunun için onu öldürebilirdim ama ona, hayatı için yalvarması için bir şans vermeliydim.

  "Peki, efendim. Ama gerekli olduğunda icabına bakmama izin verin."

  Cam kapıyı kapatmadan önce sigara izmaritini balkonun yanındaki çöp kutusuna attım. Bunu gözlerimi dışarıdaki arabadan ayırmadan yaptım.

  "Ha, eve mi dönüyor?" diye sordum çeri girdikten sonra. Araba çalışıp hemen uzaklaştı.

  "Hmm... Muhtemelen hayır. Bu saatte, sokağın önündeki Seven-Eleven'a gitmesi gerekir.gidiyor. Genelde eve saat iki civarında gidiyor çünkü." Astım saate baktı ve zamanı hesaplayarak bana Pete'in rutinini anlattı. Bana göz kulak olan sadece Kinn değildi. Benim tarafımda da gizlice onu izleyenler vardı.

  "Nereye gidiyorsunuz, Vegas?" Arabamın anahtarlarını ve cüzdanımı aldım. Eğlenceli bir şeyler yapmayı düşündükten sonra yola çıkmaya hazırlandım.

  "Yakın bir yere."

  "Sizinle geleyim."

  "Gerek yok." Odadan çıktım ve hızla arabama doğru ilerledim.

  İşleri daha canlı hale getirmek için köpeği biraz kızdıralım. Ne kadar ısırırsa ısırsın, kolay kolay bırakmayacağım. Yardım edebilmesi ve patronuna gerçekten bildirecek bir şeyi olması ihtimaline karşı dikkatli olmam gerekiyordu. Tehlikeli bir bilgiydi.

  SEVEN-ELEVEN

  Evimizin yanındaki sokağın önündeki markete doğru yürümeden önce arabayı ön tarafa park ettim. İçeri girer girmez Pete'in kasvetli yüzünün belirdiğini gördüm. Önünde kahve ve enerji içecekleri ile kasadaki kasiyerin yanında duruyordu. Hangi sakızı alacağını seçmekle, çevresine dikkat edemeyecek kadar meşguldü.

  Satın aldığı her şeyi gördüm ve bir şeylerin eksik olduğunu düşündüm. Ben de gidip o şeyi aldım çünkü karanlıkta yaşamak ve sinsi davranmak zorunda olanlar için bir zorunluluk olduğunu biliyordum. Kinn'in ihtiyaç duyduğu bilgiyi alabilmesinden önce korkuyordum. Ama eğer kullandığı köpek kendini kaptırırsa, sivrisinekler tarafından yenip ölürse, bu eğlenceli olmaz mıydı?

  Çat! 

  Pete duyar duymaz irkildi. Önündeki aynı tezgahın üzerine sivrisinek kovucu şişeyi koydum ve yanında durdum. Tamamen hareketsiz kaldı ve vücudunun her parçası gerildi. Şaşkınlıkla yanıma baktı ve tepkisindeki şaşkınlık barizdi.

  "Bu kadar mı?" Kasiyer sordu.

   Tezgahın yanında dizilmiş renkli prezervatif kutularına baktım. Kendi bedenimde bir kutu aldım ve Pete'in eşyalarıyla birlikte yere koydum.

  "Sanırım," dedim dudaklarım bir gülümsemeyle kıvrılırken. Ne kadar solgun veya ölmeye yakın olduğunu görmek için Pete'e bakmadan yaptım. Hiçbir şey söylemeden sadece dimdik durdu.

  Henüz kendini toparlayamayan Pete'e bakmak için gözlerimi kısmadan önce Seven-Eleven personeline bin banknot verdim.

  "Buralarda bir sürü sivrisinek var. Bunu sürmeyi unutma." Sivrisinek kovucu şişeyi Pete'e yaklaştırdım. İçten içe, onun korkunç ifadesini ve yüzünün yanlarından akan teri görünce güldüm.

  Seven-Eleven çalışanı, "Bir çantaya ihtiyacınız olacak mı? Eğer öyleyse, maliyeti iki baht," dedi.

  "Kendi çantanı getirdin mi? Ben sadece bunu alacağım." Kaba derili altın prezervatif kutusunu aldım.

  Önümüzde duran personel, hâlâ şokta olan Pete'e elini ileri geri salladı. Söylemek istediği kelimeleri hâlâ beyninde oturtuyormuş gibi görünüyordu.

  "Parasını çoktan ödedim. Şimdi gideceğim," dedim, prezervatif kutusuyla dışarı çıkıp doğruca eve sürdüm.

  Bütün yol boyunca alay ettim. Kinn gerçekten benim gibi biriyle oynayabileceğini mi düşündü? Oh Kinn, bundan daha dikkatli düşünmelisin.

  Dürüst olmak gerekirse, böyle aptal insanlarla uğraşmaktan şimdiden sıkılmıştım...

Bölüm 1