[KinnPorsche] Giriş

"Neredesin? Git ve bana kondom getir. "

  "Kondommuş; götünü doldurt! Ben bir korumayım, köle değil!"

  "Köle olduğunu kim söyledi, sen benim karımsın!"

   "Ne diyorsun lan piç?"

  Hayatım inanılmaz üzücü. Bir dövüşü kazanmak zorunda olmanın yanı sıra, çok zahmetli ve beni deli eden mafyanın oğlunun koruması da oldum. Bu piç beni istediğinde, hayatım durmuş gibiydi. Hayatımı alt üst etmişti. Üniversitede ve evde hayatımı mahvetti, dağıtıp kontrolden çıkardı. Beni teklifini kabul etmeye sevk eden şey, kardeşimin güvenliğiyle ilgili endişeydi.

  O piç kurusunu o korkunç kavgadan kurtarmak için bir mafya kavgasına bile karışmam gerekti. Becerikli dövüş tarzım çok avantajlı çıktı ve bu, hayatımdaki felaketin başlangıcıydı.

  O günden bugüne her ne olduysa... Hepsi Kinn Anakinn Teerapanyun yüzünden! 

Tüm Bu Karmaşanın Başlangıcı

  Bam... 

Yumruk ve tekme sesleri dikkatimi çekti. Ağzımda sigarayla duruyorum ve çalıştığım yerin yanındaki yeşil çöp kutusuna büyük bir çöp poşeti attım. Gözümün ucuyla, beş altı kişilik bir grubun ayaklarının altında yatan bir adamın üzerine toplandığını gördüm. Dikkatimi onlara çevirmeden önce çöp poşetlerinin kayışlarını sıktım ve sigarayı ağzımda tüttürdüm, düşüncelerimi geri getirmek için dumanı serbest bıraktım. Buna alışana kadar bu tür şeyleri çok görmüştüm. Barın arkasındaki sokak gerçekten karanlık ve sessizdi. Çöpü çıkarmak veya malları teslim etmek için sadece çalışanlar içeri girip çıkıyordu.

"Lanet olsun! Gücün de fena değil." Karanlığın arkasından bir ses yükseldi. Gerçekten umurumda değildi ve sadece işime odaklanıp eve gitmek için kapıyı kilitleyerek bara dönecektim. Evet, yapmam gereken şey buydu. Ne de olsa üniversite saatlerim bittikten sonra yarı zamanlı çalışan bir öğrenciydim ben.

Bu geç saatte, müşteriler zaten azdı. Bazıları taksi bekliyor, bazıları eş bulmak için kızlarla flört etmeye çalışıyor, hatta bazıları şu anda gördüğüm gibi kavga ediyordu. Kalpsiz değilim; sadece başkalarının işine karışmak istemiyorum. Kavga, adamlardan birinin babasıyla ilgili gibi görünüyordu. Kesin olan şu ki, gördüğüm kişi çok güçlüydü ve çok şiddetli yumruklar ve tekmeler yemiş gibiydi.

Bana istediğin kadar küfür edebilirsin çünkü kalabalığın hiçbir şey yapmadan onu dövdüğünü görmekten kalpsiz olduğumu düşünmüş olabilirsin. Hala düşünüyorum, kim bilir, bunu yapmak için iyi bir nedenleri olabilir. Belki o kişi suçluydu, bu yüzden insanlar onu dövdü. Örneğin, bu kişi bir hırsız olabilir...

  "Bırak beni, seni piç!"

"Tamam... Peki..." Kafamı çevirdim ve az önce yere düşen ve gangsterlerle yüzleşmek için tekrar ayağa kalkmaya çalışan adamı gördüm. Sigaramı yere fırlattım ve adama aldırmadan üzerine bastım. Birkaç kez tembelce gerindim, sonra eve gidip rahatlamaya hazırlanmaya başladım.

Tam çıkmak üzereyken, dövüşen piçlerden biri gömleğimi zorla çektiğinde adımlarım durdu.

  "Lütfen..." Boğuk sesi çok zayıf geliyordu. Hızlı bir bakışla, giydiği ceketin benimkiyle aynı armalara sahip olduğunu görebiliyordum. Adamın yüzüne bakmak için döndüm ve şaşkınlıkla ağzından ve burnundan kan gelen çürüklerle kaplı olduğunu gördüm. Ancak yaş olarak benden pek de aralık olmadığını düşündüğüm adamın yakışıklı yüzünü, yaralar bile kapatamıyordu.

"Dikkatli konuş, Khun." dedim nazik bir sesle. Bıyıklı adamın yüzüne baktığımda, onun yaşlı bir adam olduğundan emindim. Kendilerinden küçük öğrencilere zorbalık ve soygun mu yapıyorlardı? Yakından baktığımda, kucağımdaki adam benimle hemen hemen aynı yaştaydı ve görünüşünden ve kullandığı kıyafetin markasından zengin çocuğu olduğu anlaşılıyordu. "Değerli eşyalarını istiyorsan, şimdi alıp onun gitmesine izin ver." Arkama saklanabilmesi için adamın kolunu tuttum.

  "Eğer yaralanmak istemiyorsan, seni ilgilendirmeyen şeylere karışmasan iyi edersin." Bıyıklı adam tehdit etti ve sormadan önce biraz tereddüt ettim.

  "Gerçekten ne istiyorsun?"

  "Sana karışma dedim!" Bir an duraksadım, söylediklerinin doğru olduğunu düşündüm; bu benim işim değildi. Ayrıca evde beni bekleyen bir erkek kardeşim vardı. Uyanmaya başlayan bilinçaltım, küçük kardeşimi koruma sorumluluğu altında şimşek gibi çaktı ve belki de insanlar bencil olduğumu ve çevremdeki insanları umursamadığımı söylediğinde haklı sayılırlardı. Hem ben bu belaya karışmakla bir şey kazanmıyordum ya.

  Bir düşününce, belki de bu gangsterlerden uzak durmak ve istedikleri kişiyi elde etmelerine izin vermek benim için daha iyiydi. Ama yakışıklı adam, birden elimi sıkıca tuttu.

  "Eğer bana yardım edersen, sana ödeyeceğim." Kulağıma doğru fısıldadı. Benim gibi birinin parayla satın alınabileceğini mi sanıyorsun?! Numaracı! Beni ikna etmek için nasıl para teklif edebilir?!

  "Ne kadar?" diye sordum.

  Tamam, tamam, haklısın! Para beni satın alabilir. Evet, bunun ne kadar sığ olduğunu biliyorum ve bu gidişle de, ona yardım etme konusundaki fikrim değişmeye başladı.

  "Elli bin, yeter mi?" Memnuniyetle gülümsedim çünkü para kardeşim Che'nin okul masraflarını karşılamaya yetiyordu.

  "Beni kandırırsan, ölümüne seni kovalarım." Aynı zamanda, gangsterlerden birinin bir beysbol sopası kaptığını ve vuruşunu bize doğrulttuğunu gördüm. Yakışıklı adamı darbeden uzaklaştırdım, sonra sopayı sallayan eli yere düşene kadar tüm gücümle tekmeledim. Kimsenin o yakışıklı adama yaklaşmasına izin vermeyecektim.

  Bilmeliler ki, uzun süre dövüş sanatları okudum ve lisedeyken ulusal bir Judo şampiyonu oldum.

  Onlara tekme atmaya başladığımda, vurulan gangsterlerden bazıları anında yere yığıldı. Sonunda hedeflerini yakışıklı adamdan bana çevirdiler. Körü körüne yumruk atıyorlardı, ama onlar yüzüme vurmaya çalışmadan hemen önce, onlara sürekli karşı yumruklar atarak durumu hızla tersine çevirdim. Güçlü bir kan kokusu fark ettiğimde, biraz gururla gülümsedim çünkü o benim kanım değildi tabii ki!

  Yaralı ve acı içinde inatçı, pes etmeyen gangsterlere birkaç yumruk daha atarak onlarla dövüşmeye devam ederken bana dokunmalarına izin vermiyordum. Yerde duran çantamı aldım ve midesini çöp tenekesinin arkasında tutarken yere yığılan yakışıklı adama doğru yürüdüm. Yarı hızla koşarken ona bu bölgeyi terk etmesini önerdim çünkü gangsterlerin bu kadar kolay pes etmeyeceklerini biliyordum.

  "Nereye gidiyoruz?" Acı içinde yüzünü buruştururken sordu, bir eli karnındaydı. 

  "Hiçbir fikrim yok." Motoruma bindim ve kollarını belime yerleştirip ellerini sıkıca tutarken arkamda oturduğundan emin oldum. Kolayca gitmesine izin vermeyecektim çünkü henüz onu kurtardığım için bana ödeme yapmamıştı. Hızla motosikletime oturdum ve gangsterlerin bizi kovalamaya başladığını görünce uzaklaşmaya başladım ama çok geç kaldılar çünkü ana yola döndüğümde motosiklet hızımı arttırmaya devam ettim. O anda bizi yakalamak için arabalarına koştuklarından oldukça emindim.

  "Teşekkür ederim," dedi.

  "Gerek yok..." 

  Sokaktan gittikçe uzaklaştığımızı görünce yan aynamda hiç görünmeyene kadar sessizce cevap verdim. Benim hızımda sürdüğümde motosikleti kullanarken, onların bize yetişmesi zor olurdu.

  "Bizi takip etmemişler gibi görünüyor." Arkadaki uzun boylu kişi rahat bir nefes verirken konuştu.

  "Bir kez daha, teşekkür ederim." Başını omzuma yaslarken çok zayıf bir sesle söyledi bunları. Şu anki durumunu rol yapmadığını biliyordum. Motosikletin yükünü dengelemek için elinden tuttum ve düşmemesi için daha da yakınına çektim. Evet, bana daha ödeme yapmadığı için motordan düşecek diye çok endişeliydim!

  "Ölmek istemiyorsan tutun." Kalın elleri hemen belimi kavradı.

  "Teşekkürler." Kahretsin, tekrar söyledi; bildiği tek kelime bu muydu? Başımı salladım ve tüm yol boyunca motosikletimi sürmeye odaklandım.

  "Elli bin..." Yan aynadan ona kısaca baktığımda ve adamın acıya katlanıp oturduğu yeri ayarlarken, başını salladığını görünce sertçe cevap verdim.

  "Beni eve götür, sana parayı vereceğim."

  Bu fikri bir an tarttım çünkü ona güvenebilir miyim bilmiyordum. Bu adam, söz verdiği ödül parasını vermek yerine beni öldürecek bir uyuşturucu satıcısı ya da bir gangster olabilirdi. Onunla fazla uğraşmadan parayı nasıl alabilirdim?

  "Bana öyle bakmana gerek yok. Ağır ol, sana kazık atacak veya öldürecek değilim." Kafa yorduğumu görünce konuştu. Gözlerini kıstı, dikiz aynasından bana bakıp gülümsedi. 

  "Kim bilir?" diye dürüstçe yanıtladım.

  "Kötü biri gibi mi görünüyorum?" diye sordu ağzındaki yaranın bastırdığı kırık bir sesle.

  "Ya da onlarla ikiyüzlü bir ilişkim olduğunu falan düşünüyorsun?"

Güldü, biraz kendisini bastırdı. Sonunda onu eve götürmemeye karar verdim. Peki ya ödemem? Ben de ona bir benzin istasyonunda duracağımı söyledim ve oradan kendi başına bir taksiye binmesini istedim. Ama önce 7/10'da duracaktım, böylece paramı almak için ATM'den para çekebilirdi

  "Telefonum kayıp ve cüzdanım yok," dedi ATM'ye vardığımızda.

  "Lan, sana yardım etmem için kandırdın mı beni? Ölümüne basacağım götüne tekmeyi, tam burada ve tam şu an!" dedim arka koltukta oturan ona dönerken. Daha sonra motorsikletten iniyormuş gibi yaptı ve taktığı saati çıkardı. 

  "Al, bunu alabilirsin, hayatımı kurtarmanın sadece elli bin tutacağını düşünebilirsin."

  Saati ondan alıp şüpheyle baktım.

  "Bunun gerçek olup olmadığını nasıl anlayacağım ben?"

   "O zaman ver geriye!" Ona bakmak için döndüğümde saati geri alıyormuş gibi yaptı. Saati detaylı incelediğimizde lüks tasarımı ve malzemeleriyle oldukça otantik görünüyor. Bu nasıl taklit olabilirdi ki? Bu yüzden ona iade etmemeye karar verdim çünkü biraz yıpranmış gibi görünse de eğer gerçekse satarak yüzbinlerce baht alabilirdim.

  "Tamam, şimdi motordan inebilirsin. Ama eğer bu sahteyse, o zaman seni kovalayıp öldürürüm."

  "Bir dakika, beni alması için evimden birini aramak istediğimden telefonunu ödünç almam lazım."

  Bana baktığında biraz şüphelendim; ya telefonumu alıp kaçarsa? Bu kötü olmaz mıydı? Ama şu anki durumuna bakarsam, bu tür bir düşünceyi görmezden gelmem gerekiyor gibi görünüyordu.

  "Burada, al..." dedim telefonu uzatırken. Bir numarayı çabucak çevirdi ve bağlandıktan sonra gerçekten ailesini aramış gibi görünüyordu. Evet, onu bulunduğumuz yerden alması için birini göndermekten bahsettiğini duydum. Onu dikkatlice gözlemledim ve düşünmeye başladım; onu burada bırakmak yerine hastaneye götürmeli miydim? Nefes almakta zorlanıyor gibiydi ve kafasından gelen kan beni biraz endişelendirmiyor da değildi. Ancak fazladan para için onu hastaneye götüreceğimi söylesem bu mümkün olur muydu?

  "Yeniden teşekkürler, para için yapmış olsan da." dedi motosikletten inmeden önce. Az önce söylediklerini umursamıyormuş gibi yaptım. Sonuçta, birçok insan bir şey yapar çünkü karşılığında bir şey bekler.

  "Nokta Üniversitesi'nde mi okuyorsun?"

  "Nasıl bildin...?" Onunla aynı yere gittiğimi nereden bildiğini merak ederek sessizce sordum.

  "Üniforman." Cevabı duyduğumda, ancak o zaman, yaralarından dolayı kanla kaplı olan üniversite üniformamı giydiğimi fark ettim.

  "Ah, evet..." 

  "Adın ne?" diye sordu vücudunu kıpırdatmadan motorda oturmaya devam ederke. Kaşlarımı çatarak hoşnutsuzluğumun belirtilerini gösterdim.

  "Neden soruyorsun? Beni bulmaya çalışacak ve insanların beni dövmesini mi sağlayacaksın?" Tek kaşımı kaldırırken sordum.

  "Hayır, sadece adını öğrenmek istedim, hepsi bu."

  "Öyleyse adımı duvara asıp iyiliğime dua mı edeceksin?" diye sordum biraz düşündükten sonra. Eğer durum buysa; neden bana ödemeyi verip gitmiyordu? Neden adımı bilmek istiyordu?

  "Eğer adını vermezsen, motordan inmeyeceğim." dedi başını hızla omzuma yaslarken.

  "İnmezsen seni tekmelerim!" dedim yüksek sesle ama söylediklerime tepki vermediği için ifadesi umursamaz görünüyordu.

  "O zaman o saati geri alacağım ve sen de ödemeyi almak için evime gelmen gerekecek." diye tehdit etti.

"Jom... Benim adım Jom." Sonunda motosikletten kolaylıkla inmeden önce bir süre bana baktı. Arkama baktım ve adamın dengesiz bir şekilde yürüyüşünü seyrettim, adamın kulübün arkasındaki gangsterler tarafından neden dövüldüğünü merak ettim.

  Ama bu beni ilgilendirmezdi, bu yüzden eve dönmeden önce kaskımı takıp motorumu sürmeye başladım.

Bölüm 1