[KinnPorsche] 14. Bölüm - Kötü Zamanlama

 Bölüm 14

  Porsche

Bugün Pete evime inanılmaz erken gelmişti, geceleri sabah iki ve üçe kadar oyun oynamamıza rağmen. Bu arada kardeşim artık şikayet etmiyor, işten ayrılmamı istemiyordu; anlamaya başlıyor gibi görününse de beni anladığından veya benimle tartışmaktan bıktığından emin değilim. Belki de bu yüzden artık beni rahatsız etmiyordu; her zaman onun yanında olacağıma ve her zaman onunla ilgileneceğime söz vermiştim, böylece ikimiz de barış içinde yaşayabilirdik.

  "Basketbol oynayacak mısın? Om bizi davet etti."

  Üçümüz bugünün dersini yeni bitirmiştik ve üniversiteden sonra yapacak bir şeyler bulmayı umarak fakülte binasından aşağı indik.

  "Hayır, yarın uzun bir yüzmem var bu yüzden gücümü korumam gerekiyor." Yüzücü olan Tem, o gün üniversite spor turnuvası için fakülteyi temsil etmek üzere seçmelere katıldığında fakülte temsilcisi olarak seçildiğini, bu sefer biraz daha idmanlı olduğunu söyledi. Ben de seçmelere gittim, ama sadece eğlence ve Tem'e eşlik etmek için, çünkü eskisi kadar pratik yapmak için fazla zamanım olmayacağını düşünerek yarışmayı ciddiye alacağımı düşünmemiştim.

  "Pekala, yarın benim de bir futbol denemem var. Porsche, sen P'Beam ile tekvando antrenmanı yapmayacak mısın?" diye sordu. Ben de tekvando takımında yarışmalıydım. Birkaç antrenman seansında, P'Beam yeteneğimden veya performansımdan şikayet etmese de ancak daha fazla pratik yapmak için fazla zamanım olmadı. Ona en başından beri benim üzerime sert bir şekilde gelebileceğini, çünkü özenle çalışamayacağımı söyledim.

  "Tamam, ben gidip uyuyamaya döneceğim." Hala zaman zaman kolumda ağrılar oluyordu, bu yüzden şiddetli ağrılarla baş edebileceğimden emin değildim fakat maç gününe kadar düzelecek gibi görünüyordu. Üçümüz bugün hiçbir yere gitmiyorduk, bu yüzden yemeği dışında yemek yerine dairede yemeye karar verdik.

  "Hadi yemek yiyelim, acıktım." Tem bana baktı.

  "Pekala, açım, o yüzden eve koşup gitme de gel benimle yemek ye," diye araya girdi Jom, tam cebimden motorumun anahtarını çıkarmak üzereyken.

  "Benimle kalın, yalnızım." Etrafımdaki insanların bugünlerde nasıl davrandığını anlamadığım için iç çektim. Hep yanlarında kalmam için yalvarıp durdular. Ama bunun için çok fazla endişelenmek istemiyordum; ne de olsa zaten yurttaydık, bu yüzden boş günümün tadını çıkarmak için zamanım vardı.

  "Ah... Merhaba," önümden geçen uzun boylu bir vücut, yüzüme bakmak için biraz dönüp beni selamladı.

  Hafifçe gülümsedim, sonra dün tanıştığım ve şu anda bize doğru gülümseyerek yürüyen kişiye hafifçe başımı salladım.

  "Dün tanıştığımız adam bu, adı ne?" Soru belirsiz çıkınca Tem düşünceli bir şekilde konuştu.

  "Merhaba..." Tem adını hatırlayamadığını söylediğinde Jom, yakınlarını dinlemeden kendinden emin bir şekilde selam verdi.

  "Vegas, benim adım Vegas." Sonra Vegas'ın omzuna hafifçe vurmak için uzandı.

  "Vegas, evet, doğru ya... Vegas."

  "Seni tekrar görmek güzel." Şaşkınlıkla ona bakarken tek kaşımı kaldırdığımda bana gülümsedi. Giydiği fakülte üniformasını görünce onu burada daha önce hiç görmesem de dün ve bugün fakültenin önünde karşılaşmaya devam ediyorduk. Daha da ötesi, onun benim büyüğüm ya da küçüğüm olmadığına inanıyordum.

   (Ç/N: Acaba geçen bölümün sonunda konuşan sigaralı Porsche aşığı bu muydu?)

  "Ne tesadüf, ben de bu fakültedeki arkadaşımı karşılamaya geldim." Hiçbir şey söylemememe rağmen şüphelerle doluymuşum gibi görünüyor olmalıydı ki böyle dedi. Jom şaka yollu Tem'in sırtına vurup benimle konuştu.

  "Ve bu..?" 

  "Porsche," dedim yumuşak bir sesle. 

  "Hadi lan oradan, o senin adın." diye bağırdı Tem.

  "Adım Jom... Jom." Vegas arkadaşımın tavrına gülerken Jom hemen adını düzeltti.

  "Spor Bilimleri fakültesinde mi okuyorsun?" Vegas bana dostça bakan arkadaşıma arkasını döndü .Onu bu kadar samimi görünce cevap vermekte yanlış bir şey görememiştim.

  "Evet."

  "Aslına bakarsan, kazayla kayboldum." dedi Vegas gelişigüzel, ben de ona tekrardan sordum.

  "Nereye gidiyorsun? Belki sana yolu gösterebiliriz." Bu fakültenin giriş ve çıkışlarını iyi biliyordum. Kibar olduğu ve beni hiç rahatsız etmediği için ona karşı cömert olacaktım.

  "Ben P'Beam'i arıyorum, üçüncü sınıftan. Onu tanıyor musun P'Porsche?" Karşımdaki kişinin gösterdiği nezaketten dolayı biraz rahatsız hissediyordum çünkü şu anda onun gibi saygılı konuşan çok fazla insan yoktu.

  "Bana P' demene gerek yok, bana Porsche de..." Vegas gülümsedi ve bana baktı. 

 "P'Beam mi? Spor salonunda buluşacağına söz verdiğin Beam mi? Pekala, düz gidebilirsin, sonra binanın sonunda sola dön ve onu spor salonunu orada bulursun." dedim ve elimle yolu işaret ettim, aradığı üçüncü sınıf öğrencisi P'Beam'i çok iyi tanıyordum.

  "Ona P'Beam diyorsun, o zaman sen kaç yaşındasın?" diye sordu Jom.

  "İkinci sınıftayım, görünüşe göre aynı yaştayız değil mi?"

Bu İkinci Aile, Ana Aileden oldukça farklıydı Vegas, etrafındakilerle iyi bir ilişkisi olduğu ve o piç kabadayı Kinn'in aksine iyi konuştuğu için daha insani görünüyordu. O delipiçle karşılaştırıldığında, aralarında nasıl bir ilişki var merak ediyordum doğrusu. 

  "Biz de ikinci sınıftayız," diye yanıtladı Tem ve Vegas'a gülümsedi. Bir dakika sonra cep telefonu çaldı ve aramayı cevaplamak için izin istedi. Gerçekten umurumda değildi, bu yüzden arkamı döndüm ve gideceğimiz yemek yeri hakkında konuşmaya devam ettim.

  "Gidiyor musunuz?" Bir an ortadan kayboldu ve sonra bize geri döndü.

  "Evet, yemek için bir şeyler bulacağız." dedi Tem.

  "Ben de açım." dedi Vegas şaşkınlıkla ona bakarken. "Ah, P'Beam bugün beni göremedi, antrenman yapması gerektiğini söyledi." Ben kaçıp yemeğe gitmek üzereyken tekvando çalışmama yardım eden son sınıfların sıkı idman yaptığını duyunca bir an için kendimi suçlu hissettim.

  Tem, "Birlikte gidebiliriz... Daha fazla insanla yemek yemek daha eğlenceli olacak," dedi. Ona bakarken kaşlarımı çattım. Bu adam o piç Kinn kadar zengindi, yol kenarındaki bir dükkanda böyle yemek yiyebilir miydi?

  "Ben de geleyim gelmesine ama neden bana öyle bakıyorsun?"

  "Markette bizimle yemek yiyeceğinden emin misin?" Tek kaşımı kaldırıp sordum. "Neden yemeyeyim ki? Ben de normal bir insan değil miyim, yani herhangi bir yerde yemek yiyemiyor muyum?" Bana sıcak bir bakış göndererek gülümsedi. İnanmıyorum, DNA testi yaptırsa mıydım? O, Kinn'in kuzenlerinden birisiydi, ancak yeryüzü ve gökyüzü gibi çok farklıydılar.

  "Hadi gidelim o zaman, çok acıktım!" dedi Jom ve yolu gösterdi. Üniversite otobüsünü kullandık çünkü park yeri bulmak için araba kullanamayacak kadar tembeldik. Vegas oturdu ve heyecanla konuştu, sonra bana bir şey sormak için döndü ve ben de onun bazı sorularını yanıtlayıp gülümsedim. Kibar ve arkadaş canlısı tavrıyla, her zaman tembelce tavırlarımı kullanmaktan kaçtığım için biraz utanıyordum.

  "Burası. Bu Chak'ın dükkanı. Kızarmış domuz pirinci çok güzel, sipariş etmeyi denemek ister misin?" Tem garsonu çağırdı ve aramızda paylaşmak için dört menü istedi.

"Adı garip, değil mi?" diye sordu Vegas meraklı bir yüz ifadesi takınarak.

  "Ah, biz ona öyle deriz. S'namsān anlamına gelir (Bunu çevirmek oldukça zordu, belirli bir vurgulama durumuna atıfta bulunuyor.)

  "Ve çok kirli değil mi?" Vegas tüm mağazayı taradı. Bakışlarını takip ettim ve garsonun eti alıp kesme tahtasını koyduğunu görünce biraz güldüm.

  "Ama gerçekten çok iyi." Jom parmağını kaldırdı ve Vegas bakmamaya çalışarak sırıttı.

  "Bunu yiyebilir misin?" Kafasını menüden kaldırıp gülerken yumuşak bir sesle sordum.

"Ben de sipariş vereceğim."

  Bu, kuzeni Kinn'e kıyasla olağanüstü bir başarı; birinin ona böyle sıradan bir yerde sıradan yemek yemeyi öğretebilmesi yani. Ben öyle görüyordum ve tüm Kinn'in sülalesinin Ana Aile kadar deli olmadığını bilerek içim rahatladı. Ayrıca, inanın ya da inanmayın, alışılmadık bir şey daha; o benimle fazla kibar konuştu ve beni asla Kinn'in astı olarak görmedi de, kendi arkadaşıymış gibi gördü. (Ç/N: Acaba Vegas'ı Perth mi canlandıracak ay çok heyecanlandım)

  Yollarımız ayrıldıktan ve Vegas, onun katılmasına ve birlikte yemek yemesine izin verdiğin için teşekkür olarak öğle yemeğimizi ödeyerek servetiyle hava attı.

 O kadar kibardı ki Tem kaba bir söz bile söylemedi, ben de konuşmadım. Çünkü kim iyiyse ben de ona iyi davranıyordum. Kim bela arıyorsa, ona defalarca buldururdum.

  .

  Durup uzun uzun düşündüm, bu evdeki piçlerle yüzleşmek için azmi ve aklımı topladım. Ancak daha o eve adımımı atmadan, merdivenlerden bir ses neşeyle seslendi...

  "Porsche! İşte buradasın... Evet, evet, evet~" Khun ayağa fırlayıp sağ kolumu o kadar sıkı tuttu ki, beni tüm gücüyle tutarken acıyla kavislendim.

  "Evet, yeni geldim." Elini bırakıp elimi ovuşturdum.

  "Nereye gidiyoruz?" Piç kurusu parlayan gözlerle sordu.

  "Im... Nereye gidiyorsunuz?"

  "O kadının kulübünden bıktım, başka bir yere gitmek daha iyi, daha güzel bir yere gitmek istiyorum."

  "Ah... Khao San* iyi mi?" Pek çok insanın en sevdiği eğlenceyi bulmak için gittiği bir yerdi ve ilk gidilecek yerin burası olduğunu düşünüyordum.

  (Ç/N: Burası, Rama V'nin hüküm sürdüğü 1892'ye kadar uzanan tarihiyle nezih bir gece hayatı sunan Tayland, Bangkok'un merkezinde bir yer.)

  "Gitmek istiyorum, duydum ama hiç gitmedim."

  Babası onu mağarada falan mı büyüttü? Yeni doğmuş ve dış dünyayı görmek isteyen bir çocuk gibi davranıyordu.

  "Neler oluyor, neden bu kadar gürültülü? Sakin ol azıcık, toplantıdayım!" Khun Korn kapıyı açtı ve toplantı odasından çıktı. Başımı salladım ve ardından kapıyı tekrar kapattım.

  "İkinci aile! Kahretsin! Görünüşe göre Phon bugün geldiklerini bana söylemedi." Sesi, etrafındaki gardiyanlar şok olana kadar küfür ve vurgu ekiyle hala aynıydı.

  "Efendim, sesinizi alçaltın."

  "Porsche... Senin için bir görevim var."

  Ha! Bana fısıldarken İkinci Aile hakkında çığlıklar atıyordu. Parmağını salladı ve sanki bir şey planlayacakmış gibi arkama yaslanana kadar kendini yaklaştırdı.

  "Evet..?" 

  "Bugün Vegas ve Makao evde yemek yemeye geliyorlar. Bekle... Kaçır onları." Sonra evin masalarından birinin çekmecesine yürüdü, ipi çıkardı, sonra dümdüz yürüyüp bana uzattı.

  "Sonra onları arka bahçede mango ağacının altında bu iplerle bağlayacak, birkaç gün bekleyecek ve susuzluktan ölmelerine izin vereceksin." Kaşlarım çatıldı, o kadar şaşırmıştım ki halata bakarken kafam karışmıştı.

  "Ben mi..?" diye sordum, elimde iple Khun'un yüzüne bakarak.

  "Bunu yapmak zorundasın! Su Su Na!" Soru sormamı beklemeden rahatça ıslık çalarken ikinci kata çıktı.

  Lan! Neden böyle bir şey yapmak zorundayım ki?

  Çok aptalca ve saçma olduğu için Khun'un emirlerini yerine getiremeyeceğimi düşünerek iple yürüyordum. Bir insan nasıl böyle bağlanabilirdi ki? Güneşte kuruyabilen tuzlu balıklar değillerdi. Biraz rahatlamak için bahçede bir sigara yaktığımda rahat bir nefes verdim. On dakikadır evde bile değildim ve Khun çoktan başımı ağrıtmıştı, siktir ya!

  "Hey, döndün mü?" Pete, Vegas'ın yanında dururken beni karşıladı. İki elim bir sigaraya uzandı, Vegas'ın orada sigara içtiğini görünce biraz şaşırdım.

  "Ah, Porsche... Merhaba." Vegas bana her zamanki gibi dostça gülümsedi.

  "Ah, üzgünüm... Önce Khun Kinn'i görmeye gideceğim." Pete gülümseyip omzuma vurduktan sonra başı hafifçe eğik Vegas'a döndü.

  "Bugün çalışıyor musun?" diye sordu Vegas, sigarasını ağzına alıp dumanını salmadan önce.

  "Evet," diye cevap verdim ve ipi yanındaki masaya koyarken bir sigara aldım.

  "İple ne yapacaksın?"

  "Ah... seni asarak öldüreceğim." dedim düz bir sesle. Onunla dün gibi bir gülümsemeyle tekrar konuşmak istiyordum. O piç Khun'un isteğini yerine getirmek çok yorucuydu.

  Güldü; "Bunu yapacağını söyleseydin çok üzülürdüm." dedi boynunu tutup muzipçe gülümseyerek. Bu cümleye hafifçe kaşlarımı çattım, bu kelime kulağa çok mu tuhaf geliyordu?

  "Ne yapıyorsunuz?" Ses tanıdık geliyordu, biraz gergindim ve yüzümdeki hafif gülümseme anında bir hayal kırıklığı ifadesine dönüştü.

  "İkinci abi... Sigara içmeye çıktım." Vegas gülümsedi ve akrabasını selamladı. Hâlâ üniversite üniforması içinde, her zamanki gibi sade ve gösterişli bir yüzle Kinn'e baktım.

  "Hadi girelim artık, yemek vakti geldi." Kinn elini cebine koydu, gözleri bana hiç bakmasa da Vegas'a bakmaya devam etti.

  "Peki. Porsche... Sonra görüşürüz. Eğer fakültene yolum düşerse bir uğrarım." Vegas sigara izmaritleri çöp tenekesine atıldı ve Kinn'i geçmeden önce bana gülümsemek için döndü. Cevap olarak başımı salladım ve hemen arkamı döndüm çünkü bu psikopatın yüzünü göremeyecek kadar tembeldim.

  "Ne zamandan beri Vegas'a bu kadar yakınsın?" Kinn'in arkamdan geldiğini fark ettiğimde donup kaldım.

  "Bu beni ilgilendiriyor," Ona çok yaklaşmamak için küçük bir adım atarken cevap verdim.

  "Düzgün konuş ve kafanı bana çevir!" Bana doğru bir adım attığında boğazıma homurdanarak "Yoksa korkuyor musun?" dedi. Sözleri bana meydan okudu ve hemen derin bir nefes alıp ona dönmemi sağladı.

  "Korkan kimmiş?" Bana çok yakın olduğu için mırıldandım.

  "Hah... Senin gibi birisi..."

  Kaşlarımı çatarak ona hoşnutsuzlukla baktım. Çok yakın görünüyordu, bu yüzden ayağımı hareket ettirdim ve oradan ayrılmak niyetiyle yanından geçtim; yine de eli kolumu çekiştirdi ve aniden gövde ağrısının aniden vücudumu sarmasına sebep oldu.

  "Ahh!" Hemen elimi tutan elini bıraktı ve bana biraz şaşırmış bir ifade verdi.

  "Yaralandığını unutmuşum!" Koluma baktığında bir pişmanlık ifadesi gördüm.

  "Bundan ölmem! Ama yine de bırak beni." dedim hüsranla.

    "Peki nasılsın?" dedi hafifçe, sonra elimi bıraktı ve kolumu nazikçe tuttu. Yaptığı hareketler karşısında şaşkına dönmüştüm. Sanki karşımdaki Kinn değildi. Kinn'in bu halini hiç bilmiyordum. Hayatıma karışmak için tekrar ne yapacaktı..?

  "Beni rahatsız etmek için daha ne yapacaksın?" Hüsranla baktım.

  "İkinci abi... İçeri girelim." Vegas aniden bizi kesti.

  "Ah, sen daha gitmedin mi?"

  "İkinci abimin takip etmediğini gördüm, ben de geri döndüm." Gülen yüzü Kinn'e döndü; bu gözleri bana daha büyük bir gülümsemeyle baktı. Bu piçten kurtulduğu için ona kalbimle teşekkür etmeyi düşündüm. O çok can sıkıcıydı çünkü!

  "Hm, hadi gidelim." Kinn arkasını dönüp kulağıma fısıldamadan önce yürümek için arkasını döndü. "İlaçlarını almayı unutma."

  Aceleyle omzunu ittim, bana çok yakın olmasına şaşırmıştım.

  "Kahrolası!" Memnun bir gülümseme verdiğinde, alçak sesle cevap verip hemen eve geri döndüm.

  Bu evin koruması olduğum için kendime acıyordum. Bütün oğulları deli gibiydi. Kendimi ikinci aileye adamak daha iyi hissettiriyordu. En azından Vegas kibardı, cömertti, arkadaş canlısıydı ve bu evdeki insanlar gibi ukala değildi.

  Beni bu evden kurtarması için Vegas'a yalvarmam mı gerekiyordu acaba? Çünkü iyi bir patron olur gibi görünüyordu. Burada çok fazla düşünüyorum ve hep gergin oluyordum. Buradan çıkmak istiyordum çünkü o piç bana durmadan lanetler ettiriyordu.

.

  "Neden onları tutmayıp gitmelerine izin verdin?" Tüm odasından yüksek sesle bağrışmalar duyuldu.

  "Genç efendi, Khun Korn ve korumaları oradayken onları nasıl kaçırıp bağlayabilirim?" dedim yorgunca. Bunu nasıl düşünemezdi? Khun daha aklı başında olsaydı, hayatım daha iyi olabilir gibi geliyordu.

  "O zaman defol, ritmi bulman ve fırsatları araman gerekiyor." Buna karşılık, diğer korumalar başlarını indirirken, hayal kırıklığı içinde kanepeye tekme attı. Şu gerilimi izlerken sadece başımı salladım, yorgundum.

  "Efendim, bu kadar yeter..! Duş alıp üstümüzü değiştirsek daha iyi olur ve sonra da yürüyüşe çıkarız." Çoğunlukla masadaki kağıtlardan oluşan, ulaşabildiği her şeyi bize fırlattı.

  Şimdi neden bu kadar sinirlendiğini ve İkinci Aile'den nefret ettiğini anlamıyordum. Khun'u yapmak için yaptıkları şey, onun öfke noktasına kadar acı verici duygular beslemesine ve onları iyileştirmesine neden olmuş gibi görünüyordu.

  "Bir daha geldiklerinde, bunu yapmak zorundasın. Onu ağlatmalı ve mutsuz etmelisin; yoksa ben seni ağlatırım!" İç çektim ve sinirli bir surat yapmadan önce ona hayal kırıklığıyla baktım. Yatak odasına girdi ve diğer korumalar biraz şaşırana kadar yüksek sesle bir bardak fırlattı.

  "Ağh... Çok yorgunum ve kafam karışık." dedim yeni kapanan kapıya bakarken ve küfür ettim.

  "Sabırlı ol, İkinci Aike her geldiğinde genç efendi böyle sinirlenecek." Phon gelip omzuma vurdu.

  "Sana da aynı şeyi yaptırdı mı?" Hep bir ağızdan başını sallayan Jet'e sordum.

  "Bu civarda sıradan bir yer. Onları bağlama emri, yola çivi serpme, Pete'e Macao'yu tokatlamasını söyleme, hah, buna kim cesaret edebilir ki? Geldiler ve korumaları her yere sürüklediler." Arm da yorgun bir şekilde başını salladı.

Porsche

Bu geceki gezimiz için hazırlandık ve lüks bir arabaya bindik. Khun bütün yol boyunca kaşlarını çatıp kimseyle konuşmadı. Bu iyiydi çünkü kendimi hafif ve sakin hissediyordum; ancak Khao San Yolu'na vardığımızda gözleri neşeyle parladı.

"Bana bir yer ve iyi bir içki önerin. Sarhoş olmak istiyorum ama biraz garip hissediyorum."

Farklı bir şey bulmaya çalışırken yüzümü buruşturdum, hayatımdaki en tuhaf şey oydu! Yine de böyle bir yere hiç gelmediğini anladım. Bu nedenle, henüz erken olduğu için onu dolu olmayan bir kulübe götürmek için yürüyordum. Canlı müzik vardı ve bu onun için oldukça garip olsa da onun coşkusunu azaltmıyordu.

"Parti zamanı." Jet bara doğru atladı ve barmene hemen bir içki hazırlamasını emretti. Khun'a gelince, garsona her kavanozu bir bardağa alıp tek tek denemesini emretmeden önce sıraya dizilmiş şişelerle ilgileniyor gibiydi.

"Efendim, yavaş için," diye bağırdı Phon, piç ağzına çeşitli içecekleri yudumluyor ve sonra sarhoş olmaya başlıyordu, müziğin sesiyle sendeledi. Sadece bekleyip yakından görebilirdik o kadar.

"Burada keşfedilecek daha çok kulüp var, ilgilenir misiniz?" diye sordum, eğlenceli görünmesi için atmosferi değiştirmek istemiştim. Çünkü burada müzik harika olsa da çok fazla insan yoktu.

"Hadi gidelim." Bunun yerine, Khun omuzlarımdan tuttu ve beni dışarı itti. Diğer korumalar hızla peşinden gittiler. Her dükkandan birbirine bağıran titrek müzikle caddede dolaşıyorlardı. Bir an sonra gözleri, caddeyi parlak renklerle süsleyen kulübe çevrildi. Sonra bakışları, parlak mor örgülü saçlarıyla kulüpten yeni çıkmış birine kaydı. Gözleri parladı ve havalı olduğunu söyledi.

"Sizler, saçınızı o adam gibi yapın!"

Hepimiz hızla başımızı salladık ve o hemen kaşlarını çattı.

"İstemiyorsan bu kulübü yerle bir ederim!" Kulüp görevlisi bağırışlaı duyunca şok oldu ve bu salağın aniden dükkânını kırıp kırmayacağını merak ederek bana baktı.

"Efendim, bu kabalık, gitmemiz gerek," dedi Jet çabucak.

"Benim için çalışıyorsun, neden korkuyorsun? Saçlarını boyalı ve örgülü görmek istiyorum..." İfadesi o kadar küstahtı ki birlikte iç çektik.

"Bunun için çok yaşlıyız gibi görünüyor, efendim." dedi Arm alçak sesle.

"Bunu duymak istemiyorum; yapmak zorundasın! Eğer yapmazsan, yarın saçını tıraş etmen gerekecek!" Sözleri o kadar rahatsız ediciydi ki onunla tartışmaya çalışmak anlamsızdı. Sonunda, savaşmak konusunda isteksiz davrandılar ve saçlarını ördüler. Üniversitenin bunu yapmama izin vermeyeceğini söylediğim için benim dışımda herkes yaptı en azından. Arm ve Phon bana imrenerek baktılar ama saçlarını örmeyi bitirince kendimi zar zor tutabildim.

Saçları yeşil, sarı örgülüydü ve Jet bile kızıl saçlarını örüyordu. Bir çocuğu ve bir karısı olduğundan onun için üzülüyordum. Fiziksel ve zihinsel durumunun ne kadar kötü olacağını hayal bile edemiyordum. Piç Khun'a gelince, saçlarını gökkuşağı karışımıyla ördü ve gruplar halinde yürüdük. Sevimli görünüyorlardı, aynı saç stiliyle sokaklarda dolaşan lanet olası bir çete gibiydiler. Aslında onlara gerçekten sempati duyuyorum!

Sonra onu yabancıların uğrak yeri olan bir kulübe götürdüm ve denemek için bir şişe içki ısmarladım.

Bu gecenin planı içkilerle dolu olacaktı ama kendime iyi bakmam gerekiyordu çünkü şu anda alkol almayı öğrenen bir çocuğa bakıyormuşum gibi hissediyordum, ama gördüm ki endişelenecek bir şey yok.

Etrafıma baktım ve adını bilmediğim bir kadın yanıma gelip dans ettiğinde harekete geçtim. Bana birkaç kez baktı ve birbirimize alay ediyormuş gibi baktık. Bir süre sonra vücudunun oldukça iyi olduğunu fark ettim. Bu süre zarfında, böyle bir şey için zamanım olmamıştı. Bu nedenle, bu fırsatın öylece kaybolacağını hiç zannetmiyordum.

Kızın narin vücudunu erkekler tuvaletine ittim ve insanlar oraya girip çıksalar da hiç durmadan sarıldım çünkü bu sefer kimse benim hareketlerimi umursamadı çünkü hepsi burada bunu yapan birçok çift olduğunu biliyordu.

Hemen yüzümü kadının beyaz boynunun köşesine attım ve yumuşak göğüs bölgesini tutarken boyun derisinin her santimini emip kadını inletene kadar orada oyalandım. İş çıkışı saatinde ve böyle bir yerde bunu çabucak yapmalı ve bir an önce bitirmeliydim.

Sesimi olabildiğince alçak tutmalıydım; bu normal olsa da, telaşa kapılmamalı ve dışarıdaki insanlara içeride neler olduğunu anlatmamalıydım.

Elim uzanıp göğüslerini okşamak için kadının elbisesinin altına kaydı. Dudaklarımız hala birbirine kenetlenmiş, durmadan birbirini emiyordu. Boynumu öpmek için aşağı kayacakken o sevimli yüz ağzımdan çekilip duraksadı.

"Çıkarabilir misin?" Kadın elini uzattı ama ben aceleyle elini kavradım çünkü sargı çıkarılsa önümde ki kadın boynumdaki kırmızı iz karşısında şok olacaktı. Kahretsin... Siktir....

"Gerek yok, devam edebilir misin?" diye geriye sordum ve elim pantolonumun düğmesine kaydı ve çabucak çıkardı. Aşağıda vücudum sıcak ve gergin hissediyordu. Bu gece her şeyi bırakabilmek istiyordum. Küçücük elinin iç çamaşırımdaki o şeye tutunmasına izin verdim.

O eller doğrudan bana dokunduğunda ve genişlemiş ve sertleşmiş organımla oynaması, çok iyi hissettiriyordu... Önümdeki kadının bir bacağını kolumun üzerinden kaldırdım. Jade'in yerine çalışırken her zaman yanımda olan prezervatifi çabucak çıkardım. Kadının cep telefonu çaldığında prezervatifin ambalajını yırtıp takmak üzereydim.

Ring...

"Bekle," dedi kadın. "Sessiz olmalısın, kocam arıyor."

Hemen bacağını indirdim ve sırtını yere indirdim, sonra telefona cevap verirken biraz korkmuş bir yüzle orada durdum. "Vardın mı? Bekle, tuvaletteyim, birazdan orada olacağım." Bana dönüp özür diler gibi baktı.

"Üzgünüm, kocam geldi." Yavaş yavaş orijinal boyutuna dönen üyeme bakmadan önce yorgun bir iç çektim. İstediğimi alamadığım için çok sinirli ve kırgın hissediyordum, aceleyle kıyafetlerini düzeltti ve tuvaletten çıkıp son kez özür diledi. Karşılanmayan bir ihtiyacın duygusu, yan odadaki birinin kusması ve şimdi yüksek sesle adımı söyleyen bir ses ile birleştiğinde beni daha da duygulandırdı.

"Porsche! Tuvalette misin? Acele edip geri dönelim!" dedi Arm'ın sesi bana.

"Evet." Kısaca cevap verdim.

"Acele et, Khun çok sarhoş." Başımı en derin ruh halinde eğdim... Hayal kırıklığına uğramıştım!

Bir süre sessizce oturdum, sonra inip piçi arabaya aldım ve eve döndüm. Bayılıncaya kadar içti, ta ki kollarından ve bacaklarından kendisine yardım eden dört kişiyle onu taşıyabilecek duruma gelene kadar.

"Onu kontrol ettikten sonra dinlenebiliriz; bu gece başka bir şey yapmayacak." dedi Phon göğsünü kapatırken. Elimi burnunun altına koyarak hala nefes alıp almadığını kontrol ettim. Bir ceset gibi uyumuştu, bu yüzden ölmüş olabileceğinden korktum. Bu aptal hiç kıpırdamadan uyuyordu. Onun huzur içinde uyuduğunu görünce dışarı çıktım ve biraz rahatladım.

Bahçede bir süre sigara içtikten sonra yavaşça yukarı çıkıp oyun oynardık. Ancak, ayaklarım evin son basamağına çıkmadan önce Pete bana doğru yürüdü. Bir yere gitmiş ve aceleyle eve dönmüş gibi hissettim. Kahverengi bir kese kağıdı tutuyordu. Çılgınca çantayı önüme itti ve hızlıca; "Bunu Khun Kinn'e teslim edebilir misin? Karnım ağrıyor. Lütfen hemen teslim et!"

Sabırsız bir ifadeyle hemen anlamamı sağladı. Aceleyle eve koştu, acı çekiyormuş görünüyordu, ama bekle!

Bana hangi deli çantayı verdi? Kabul edip teslim etmeli miydim şimdi? Onu ne kadar görmek istemezsem, neden sürekli onun yüzünü görmeme neden olan bir şeyler oluyordu?!

"Porsche, acele et! Bu acele." Pete kaybolmadan önce bağırdı ve tekrar bana itti.

Alternatif olarak elimdeki kese kağıdına baktım ve derin bir nefes almadan önce başımı ikinci kata kaldırdım. Pekala, doğrudan odaya gidip gözlerimi ve kulaklarımı kapatacak, sonra çabucak oradan ayrılacaktım.

Ama merak ediyorum, saat sabahın ikisi, peki o piç Kinn şu anda bu çantada ne istiyor olabilirdi? Hayır, Pete beni acele etmem gerektiği konusunda uyardığı için bakacak zamanım yoktu.

Başımı kapıya dayadım ve normalde hiç çalmayacağım ve hiç çalmadığım odaya girdim.

Ama bu sefer adımlarım şoktan donup aniden durduğunda uymam gereken kurallara uymamakla yanıldığımı düşündüm. Etrafımdaki her şey durmuş gibiydi ve ruhum uçup bedenimden çıkıyormuş gibi hissettim.

O anda bana şaşkın şaşkın bakan iki çift göz vardı. Karşımda biri tanıdığım biri olan iki adam görüyorum. Kinn bornozuyla kanepede oturuyor, daha küçük bir adamın çıplak vücudu kucağını kapatıyordu. İkisi sımsıkı sarıldılar ve Kinn'in yüzü önündeki kişinin göğsünün arasına sokuldu.

Kendime söylememe gerek kalmadan, seks yapmanın ne kadar iyi olduğunu biliyordum. Son birkaç gündür şüphelerim netleştiğinde bayılmak üzereydim. Elimdeki kahverengi kese kağıdı yere düştü çünkü ellerim ağırlık kaldıramayacak kadar gevşemişti. Gözlerimi açtım ve yavaşça aşağı bakıp kese kağıdından mavi dikdörtgen bir kutunun çıktığını gördüm. Çok yakından tanıdığım kutular...

Kondomlar!

Bana bakan Kinn'e yavaşça bana dönüp hiçbir şey söylemeden hafifçe gülümsediğimde düzgün bir cevap veremedim.

"Kapıyı çalamaz mısın?" Kucağındaki adam bağırdı. Onu televizyonda çokça görmüşüm gibi, adam son derece tanıdık geliyordu.

"Üzgünüm, Pete bunu sana getirmemi söyledi." Anlamlı bir şekilde yere baktım ve ne yapacağımı bilemedim, sonra odadan çıktım, kalbim durmaksızın atıyordu.

Gördüklerime çok şaşırarak evin zemin katına koştum ve bahçeye doğru yürüdüm. Eminim şu anda yüzüm çok solgun görünüyordu.

"Hey, sen..." Pete gülümsedi ve sigara içerken bana seslendi.

"Siktir, Pete!" Yüzünün gülücüklerle dolu olduğunu görünce hemen ona bağırdım, hayır... Hatta yüzü kahkahasını bastırıyor gibiydi.

"Aradığın sorunun cevabını bulmana yardım ediyorum..." Pete şaka yaptı. Evet, aklımda şu soru belirdi: Kinn bunu bana eşcinsel olduğu için mi böyle yapıyor, yoksa sadece oyun oynayıp beni kızdırmak mı istiyor? Şimdi, cevap gerçekten açıktı, o kadar açıktı ki başım dönüyordu.

"Bana daha düzgün bir şekilde söyleyebilirdin." diyerek yakındım.

"Sadece söyleseydim, inanmazdın." Pete, onu görmek beni rahatsız edene kadar kıkırdadı. O sahneyi açıkça gördüğümde ne hissettiğimi bilmeliydi.

"Peki, hangi sorularım olduğunu nereden biliyorsun?" Tekrar sordum.

"Tanrım... Bütün bunları çevrendeki insanlara sen yaptın! Ayrıca, düşündüğünden çok daha fazlasını biliyorum." Pete, ruhum havaya uçmaya çalışıyormuş gibi sertçe yutkunana kadar boynuma baktı.

Bunca zaman, Kinn boynumu emip beni öpüyor ve eşcinsel olduğu için bana tuhaf sözler söylüyordu! Siktir lan! Porsche, sen bittin! Benden kıyafetlerimi çıkarmamı ve odasında sadece baksır giymemi istediğinde bile kolayca yaptım! O akıllıydı. Neden daha önce hiç düşünmemiştim ki ben?

"Sonuç olarak..." Pete'e tekrar yapmak istediğini sordum.

"Khun Kinn erkeklerden hoşlanıyor," dedi Pete, bana gülerken. Ne bildiğini bilmiyordum ama ben cidden şaşırmıştım, siktir Kinn! Yaptığı şeyden, beni mi hedef almak istiyordu!?

Bütün gece Kinn'i düşünüp durdum. Kafamdaki kalıcı görüntüler tekrar tekrar parladı ve daha önce yanlış bir şey yaptığımı anlamamı sağladı; onu bilinçsizce öptüğümde, sonra sabah bir zaman oldu, elimi tuttu ve kasıklarının ortasındaki o şeyi tutmamı istedi. Dokunuşu hala elimdeydi. O gün çok büyümüş ve dimdik ayakta durmuştu. İlk başta o sabah hiçbir şey düşünmedim, belki o bayrakla uyanmıştı!

Şimdi neler olabileceğini düşünüyordum. Ama her neyse, şu anki partnerinin bir manken ve televizyonda sık sık gördüğüm bir ünlü olduğunu düşünürsek, bana karşı hisleri olduğunu düşünerek narsist olmak istemedim. Bir dakika bekle! Pete veya diğer korumalar tarafından eşlik edildiklerinde tanıştığım bazı adamları hatırladım. Kinn'in gelip Kinn'le kava eden arkadaşları olduklarını sanıyordum. Yatakta kavga ettiklerini düşünsem bile, bu yaratık gerçekten bir psikopattı.

Kinn'i sikeyim! İlk andan itibaren ondan şüphelendim ve şimdi her zamankinden daha fazla paranoyak oldum!

Bölüm 13 - Kötü Şans

Bölüm 15 - Plan