[VegasPete] VIP: Bölüm 4

 VIP - Bölüm 4

  Pete

  "Vegas tepki vermeye çalışıyor. Ancak vücudun beyin sistemiyle çatışan direnci seğirmesine neden oldu. Ama endişelenecek bir şey yok, Pete. Az önce ne oldu?" Doktor Top bana baktı, Macau  ile dönüşümlü olarak sonra sessiz kalıp sonra Macau'nun önüne oturdu.

  "Macau, benimle binanın altında bir şeyler atıştırmak ister misin?" Doktor Top, başını sessizce yere eğmiş Macau'ya gülümsedi.

  "Abimle burada olmak istiyorum." Macau'nun sesi titriyordu.

  "Hadi biraz olsun çıkalım. Hem Pete burada abinle. Gidip biraz temiz hava alalım. Eğer bizi bir şey kötü hissettirirse, bırakalım gitsin." Doktor Top uzanıp kibarca Macau'nun saçlarını okşadı.

  "Macau, hadi sen gidip Doktor Top ile bir şeyler atıştır. Ben abinle ilgilenirim." Macau'ya sarılıp ona bakmak için eğildim, gülümsememi sundum ona.

  "Pete, onun bebeği..."

  "Olmayan şeyleri düşünme. Her şey iyi olacak." Ruh halim neredeyse kendimi tutamayacak kadar kötü olsa da onu teselli etmeye çalıştım.

  "O halde aşağı in ve benim için de bir pasta al. Belki ben de artık yorulmuşumdur, değil mi?" Macau, Doktor Top'un sözlerini kabul ederek yavaşça başını salladı. Doktor Top uzanıp Macau'nun elini tutup onu yukarı çekti, sonra ikisi de dışarı çıktı.

  Yavaşça Vegas'ın yatağına yürüdüm ve her zamanki sandalyeme oturdum. Olanların Macau'nun hayatının suçluluğu olacağından ve işleri daha da kötüleştireceğinden korktum.

  [GEÇEN HAFTA]

  Doktor Top, Vegas'ın iyileşme hızı hakkında konuşmak için beni çağırdı. Sadece beyin çok duyarlı değildi, ama genel olarak her şey yolundaydı. Ama Doktor Top'u asıl endişelendiren Vegas değil, Macau'ydu.

  "Davranışlarını başından beri gözlemlediğim için depresyon teşhisi konan Macau hakkında psikiyatrist olan bir arkadaşıma danıştım."

  "Depresyon mu?"

  "Evet! Hastalığa beyinde anormal şekilde salgılanan maddeler ve kötü bir zihinsel durum neden oluyor. Derhal tedavi edilmez veya iyileştirilmezse çok tehlikeli olur."

  "Ya ben ne yapabilirim?"

  "En kötü anda, en rahat olduğu kişiyle birlikte olmak istiyor. Macau'nun oldukça güvendiğini ve Pete'e hızla yakınlaştığını gördüm. Senin yardımcı olabileceğini düşünüyorum."

  "Lütfen ona nasıl yardım edebileceğimi söyle bana!"

  "Sadece çok düşünmemesini sağla. Onu stres dolu durumlara sokma. Onu olumsuz etkileyebilecek hiçbir insanla kavga etmesine veya atışmasına izin verme. Ve yavaş yavaş ona gerçek dünyada daha fazla olmayı öğret. Yavaş yavaş öğret ona, yavaş yavaş onunla konuş, zihni güçlenecek ve semptomları iyileşecek..."

  "İyileşecek mi?"

  "İyileşecek."

  [ŞİMDİKİ ZAMAN]

  "Vegas, Macau için üzülüyorum. Senin için üzülüyorum, neden her daim bu kadar acı çekmek zorundasınız ki?" Yatağın yanına kıvrıldım. Bir elimle Vegas'ın belini kavrayarak gevşekçe sarıldım ona.

  "Bunların üstesinden ne zaman geleceğiz? Ben yoruldum artık... Ama hala bir umudum var, değil mi? Bugünlerde düzgünce uyuyamıyorum bile. Ya bir gece aniden uyanırsam ve kimseyi bulamazsam diye endişeleniyorum. Yine yalnız mı hissedeceğim? Korkuyorum, gözlerimi senden alırsam ve sesimi duymazsan, yine yalnız olduğunu mu düşüneceksin diye? Moralim bozulacak diye korkuyorum. Umutsuzluktan korkuyorum. Ama benim artık burada olduğumu bilmeni istiyorum. Başka bir yere gitmiyorum." 

  Vegas'a daha sıkı sarıldım ve gözyaşlarımın akmasına izin verdim, kalbimdeki zayıflığı biraz da olsa serbest bıraktım.

  "Hiçbir yere gitmiyorum. Gerçekten!" 

  Birinin avucu beni teselli etmeye çalışarak koluma dokunduğunda, yavaş ve net bir şekilde kısık bir ses duydum. Beynim bir an şok oldu, kalbim güçle atmaya başladı, nefesim tıkandı çünkü hem ses tonu hem de sıcak dokunuşu...

  "Vegas!" Birdenbire sandalyemden kalkarken başımı kaldırdım ve artık her şeyi salıvermekten utanmadığım için yüzüm yaşlarla doluydu. Gözlerini açıp bana hafif bir gülümseme gönderen Vegas'a sarılmak için eğilmekten çekinmedim.

  "Pete. Neden ağlıyorsun?" Vegas beni daha sıkı kavradı ve eliyle başımı rahat bir şekilde okşadı.

  (Ç/N: ÖLÜYORUMMM)

  Benden hiçbir ses yoktu, sadece hıçkırıkların sesi odada yankılandı. Şimdi göğsümden bir dağ kalkmış gibiydi. Şimdi tüm rahatlama ve mutluluk sardı beni. Tüm stres, cesaretsizlik ve umutsuzluk göz açıp kapayıncaya kadar kayboldu, vücudunun bana tepki verdiğini hissettim. Beni saran sıcaklığı hissettim. Aşkı yeniden hissettim. Ona sımsıkı sarıldım, elimden geldiğince uzun süre sarıldım.

  "Biri seni rahatsız mı etti? Neden ağlıyorsun?" Vegas bana sorular sorup duruyordu. Gözyaşlarımla sırılsıklam olmuş göğsüne karşı başımı iki yana salladım.

  "Yoksa aç mısın, ne istiyorsun?" Vegas beni çekip doğrudan yüzüme baktı. Başparmağı yanaklarımı okşadı ve akan gözyaşlarını nasıl durduracağını bilemeyene kadar sildi.

  "Vegas, rüya falan görmüyorum, değil mi?" İnanamayarak sordum. Vegas sadece safça gülümseyip bana bakmaya devam etti.

  "Pete... Beni gerçekten terk etmeyeceksin, değil mi?"

  "Asla. Hiçbir yere gitmeyeceğim."

  "Yorulmuş olmalısın. Seni yalnız bıraktığım için özür dilerim." Eli, bir aydır özlemini çektiğim sevgi dolu bakışlarla yüzümü tutuyordu.

  "Susadın mı? Senin için biraz su getireyim. Hayır, önce hemşireyi aramam gerekiyor, ya da aç mısın ki?" Kendimi geri çektim ve bir süre yatağın yanında durdum.

  Beynim Vegas'ın uyandığı bilgisini hala işliyordu. Böyle olacağımı bilseydim, Vegas uyandığında böyle telaşlanmayayım diye ne yapacağımın provasını yapardım. Sanki yangın kaçış tatbikatları varmış gibi. Hata! Neden tedbirsiz davrandın, Pete?

  "Pete, buradayım. Sorun yok,"" dedi Vegas, bundan sonra ne yapacağımı düşünüp hafifçe kıkırdayarak. Beynim o kadar şok oldu ki emir veremedim, bu yüzden ona tekrar sarılmak için eğildim.

  "Vegas..."

  "Teşekkür ederim... Teşekkür ederim." Vegas bana o kadar sıkı sarılıyordu ki, buna rağmen defalarca saçlarımı karıştırdı.

  Bir süre sonra kendimi sakinleştirdim ve bir bardağa su doldurmadan önce hemşire çağrı sinyaline bastım ve Vegas'a içmesi için bir pipet koydum.

  "Hey!" Ben Vegas'ın elini sımsıkı tutmuş ve hemşire vücudunu kontrol ederken, Doktor Top ve Macau da aynı şekilde geri geldiler.

  "İnatçı mıydın?" Vegas diğer eliyle Macau'ya sıkıca sarıldı.

  "P'Pete benimle çok güzel ilgilendi."

  Vegas bana dönüp gülümsedi.

  "Bir dakika, her şeyi ayrıntılarıyla kontrol edeyim. Hemşire seni MRI tarama odasına götürecek. İyi misin, Vegas?" Doktor Top, Vegas'ın semptomlarını not etti ve emir vermek için hemşireye dönmeden önce vücudunu tekrar kontrol etti.

  "İyiyim."

  Macau ve ben, Vegas'ın yatağını MRI tarama odasına kadar takip ettik. Genel durumdan bunalmış hissetmek dışında, her şey yolundaydı. Sağ kolundaki kırık kemiği yüzünden alçı vardı, kırığın birleşmesi için biraz daha beklemek zorunda kaldı. Kaburgaları hızla iyileşti. Vegas biraz acı hissetse de bu olağandışı değildi. Vegas, evde iyileşmeden önce fizik tedavi için hastanede kalmak zorunda kaldı. Aynen böyleydik. Gerçekten böyleydik. Çok mutlu olmuştum.

  Vegas odasına döndüğünde hâlâ bulanık ve başı dönüyordu. Ne kadar süredir uyuduğunu sordu. Macau ona son bir ay içinde olanları, benim onunla nasıl ilgilendiğini anlattı. Ancak Macau, nadiren bir şey yaptığını söyledi. Günde yirmi dört saat Vegas'la ilgilenen bendim, bunu yapmaya devam ediyordum ve edecektim de.

  "Pete, uyanırsam, yine gitmiş olmayacaksın, değil mi?"

  Hemşire ona uykusunu getiren bir ağrı kesici verdiğinde Vegas tekrar uyudu. Vücudu muhtemelen hala her şeye tam olarak uyum sağlayamıyordu. Onu bir battaniyeye sardım ve kalbimin derinliklerinden damıtılan cümleyi söyledim.

  "Gözlerini bugün de, yarın da veya başka bir gün açsan da, sana söz veriyorum ki, tam burada olacağım, Vegas."

  Vegas'ın tekrar uykuya daldığını fark ettiğimde, odadaki ışıkları kapattım, sadece sıcak ışık lambalarını bıraktım. Ama bu sefer uyanmak zorundaydı. Aksi takdirde - bir eş aramaya başlardım.

  "İyi." Düşünceme güldüm. Akşamın erken saatleriydi. Macau telefonla konuşmak için dışarı çıktı ve sonra geri geldi.

  "Ana ailenin evinde parti varmış, sen gidecek misin P'Pete?" diye sordu Macau.

  "Vegas'ı yalnız bırakmak istemiyorum."

  "Ama büyük abim bizim de gelmemizi söyledi."

  "Gitmek mi istiyorsun, Macau? Git o halde, ben abinle ilgilenirim."

  "Ama ben seninle ve abimle olmak istiyorum."

  "O gayet iyi, Macau. Gidip biraz temiz hava al. Daha az stresli olursun." Macau'ya ısrar etsem de o da ısrarla kafasını iki yana sallıyordu.

  Tak, tak!

  "P'Pete, merhaba! Macao, merhaba!" Porsché, Khun Kim ile birlikte odaya girdi. Elimi kaldırıp onu selamlamak için başımı salladım.

  "Babam benden meyve getirmemi istedi." Khun Kim meyveyi yemek masasına koydu. Tavrı her zamanki gibi soğukkanlıydı.

  "Phi Khun bizden Macao'yu da eve götürmemizi istedi." Ché, Macau'ya gülümsediğinde Macau fikrimi sormak için döndü.

  "Gidip ana aileye uyandığının iyi haberlerini verin."

  "P'Vegas uyandı mı?"

  "Evet ama az önce ilaç aldığı için şimdi uyuyor."

  "Tebrikler, P'Pete, Macau!" Porsché gözleri kapanana kadar genişçe gülümsedi ve Macau'nun kolunu hafifçe okşamak için uzandı.

  "Tebrikler Pete. Bir aralar artık dul kalacağını düşünmüştüm," dedi Khun Kim gülümseyerek.

  "Kelimelerine dikkat et, Kim." Porsché döndü ve öfkeyle Khun Kim'e baktı, sonra Macau ile konuşmaya devam etti, 

  "Bu konuda stres yapma. Seni kutlamaya götüreceğim." Bildiğim kadarıyla ikisi de aynı okuldaydı ama olaydan sonraya kadar birbirleriyle hiç konuşmadılar, Porsché,Macau'ya daha fazla yaklaştı ve iyi durumda görünüyordu.

  "Ama gitmek istemiyorum." Macau suratsız bir ifade sergiledi.

  "Gitmezsen, kulaklarımı kopartırım. P'Khun'un azarını dinlemeye tembelim ve o daha çok köylülere benziyor." Porsché bu düşünceden korkmuş gibiydi.

  "O zaman Macau'yu Ché ile bırakıyorum. Parti bitince burada uyursun. Seni bekleyeceğim." Macau, Khun Kim ve Porsché'yi odadan çıkarmadan önce biraz utanmış bir ifade takındı.

  Her şey olabildiği en güzel yolda ilerliyor gibiydi. Ana aile ve ikinci ailenin birlikte anlaşabildiğini görmekten gayet memnundum.

  Tak, tak!

  Kapı yeniden çaldı. Tam arkamı dönmek üzereydim çünkü Macau'nun bir şeyler unuttuğunu sanmıştım, fakat Doktor Top içeriye girdi.

  "Sorun ne, Doktor Top?"

  "Khun Pim, Vegas'ın uyandığı anda doğum yaptı. Oğlan çocuğu oldu."

  "O zaman..." Sıkıca dudaklarımı ısırıdm. Endişleyle gözlerim kısılmıştı.

  "Anne de bebek de iyiler."

  Stresimi atmak ister gibi yüzümü ve gözlerimi okşarken derin bir iç çektim.

  "Ama..." Hemen Doktor Top'a baktım ve 'bana yine yanlış bir şey olduğunu söyleme' der gibi yalvarırcasına bir bakış attım.

  "Ne oldu?"

  "Kurtarma odasına götürüldükten sonra Khun Pim, kimsenin ne olduğunu bilmeden ortadan kayboldu."

  "Ne?" Bir günde daha kaç şeyle yüzleşmek zorunda kalmıştım ben?

  "Bebeği yoğun bakım ünitesinde bırakmış." Bir an aklımı kaybettim. Beynim sanki içinde hücre bile yokmuş gibi boştu.

  "N-Nasıl yardım edebilirim?" Derin bir iç çektim.

  "Tıbbi kayıtlar babasının Khun Kant Theerapunyakorn olduğunu belirttiğinden, yani..."

  "Yani bu bebek, ikinci ailenin sorumluluğunda. Değil mi?"

  "Evet, Pete benim için bir ayak işi yapmama yardım edebilirsin bence."

  Dizlerim neredeyse çökecekti. Khun Kant ölmüştü. Vegas bir kaza geçirmişti. Macau çok kötü bir zihinsel durumdaydı ve küçük erkek kardeşleri, kaçan anneleri tarafından yeni doğrulmuştu. Ben, ikinci aile ile sadece bir aylığına dahil olan ana ailenin eski baş koruması Pete Phongsakorn, tüm sorunlara katlanmak ve elimden geldiğince her şeyi düzeltmeye çalışmak zorunda kalmıştım.

  Şimdi bir varis daha yetiştirmem bile gerekiyordu. Çıldırmak üzereydim! Ne karma yapmıştım? Son hayatımda, tüm ikinci aileyi mi öldürmeliydim? Khun Kant bunu bana neden yaptı!?

  Doktor Top'u kafa karışıklığı içinde YYBÜ'ne kadar takip ettim. Vegas ve Macau'nun kesinlikle iyi olmadığı konusunda kafam karışmıştı. Bebeği yetimhaneye göndermek için Vegas'a veya birisine izin vermeli miydim? Mümkün müydü? Bir cevaba ihtiyacım vardı!

  Beşikte yan yana yatan dört bebeğe bakarak bundan sonra ne yapacağımı düşünüyordum. Ana aile mi yoksa yetimhane mi daha iyiydi? Ama sonra gözleri.. Bana sanki bir şey varmış gibi bakan bir çift büyük yuvarlak göze rastladım - bu çocukta özel bir şey gözlerimi ondan alamamamı sağladı. 

  Saf beyaz tenli vücudu, küçük dudağı, küçük burnu, kolları ve bacakları yavaş hareket ediyordu. Sonraysa gözleri bana baktı. Masum gözleri...

  "Bu o..." Derin bir iç çektiğim anda neyle yüzleşmem gerektiğini çok iyi biliyordum.

  [ÜÇ GÜN SONRA]

  "Vegas lütfen." Vegas yatağına oturdum ve kolunu hafifçe salladım. Üç gün boyunca Vegas'ta bu noktaya nasıl geleceğimi düşünüp durmuştum.

  "Deli misin sen, Pete?" Vegas, ona Khun Pim ve bebek hakkında söylediğim her şeyi dinledikten sonra kaşlarını çattı. Son üç gün boyunca Vegas'ın uyuduğu zamanlarda, bebeği ziyaret etmek için gizlice YYBÜ'ye gitmek ve onu tutup biberonla beslemeye çalışmak için harcamıştım.

  "Khun Pete, küçük kardeşine iyi bakıyor."

  "Az önce ağlıyordu. Khun Pete onu tuttuğunda ağlamayı hemen bıraktı. Nasıl olabilir?"

  "Aslında bu yaştaki bir bebek net göremez. Ama akşam saatlerinde sürekli bir şeyler bekliyor gibi görünüyor."

  Gerçekten deliceydi, kabul ama ne zaman o bebeğe baksam, özel bir şeyler hissediyordum. Sanki özel bir bağımız varmış gibiydi, bağımlısı olduğum özel bir his gibiydi.

  "Ama o senin kardeşin, Vegas. Seninle aynı kana sahip."

  "Pim'in çocuğuyla herhangi bir ilişkim olsun istemiyorum. Duyduğuma göre, Macau'ya küfür bile etmiş. Ne kadar iyi bir insanım ki henüz onu avlayıp tüm cesareti vücudundan çıksın diye karnından vurmamışken." Vegas öfkeyle konuştu.

  "Peki bebeği ne yapacaksın?" dedim, isteğim kabul edilmeyince ağlıyormuş gibi yaparak. Vegas'tan o çocuğu evlat edinmesini istedim. Bebeğe kendim bakardım. Sadece ondan belgeleri imzalamasını ve bebeği hastaneden çıkarmasını istemiştim. Ne de olsa onun abisiydi!

  "Bırak şu lanet şeyi. Hastane halleder," dedi Vegas öfkeyle. Stresten kafamı sıkıca tutuyordum.

  Bana bakan parıldayan gözler neden aklıma bu kadar kazınmıştı.

  "O zaman bebeğe kendim bakarım! Senin bakıp bakmaman da sana kalmış!" Onu hayal kırıklığına uğrattığımı hissederek yüksek sesle bağırdım.

  Piç! Senin gibi insanlar zalimdi, insanlık dışıydı. Yataktan kalkıyormuş gibi yaptım ama Vegas belimi tuttu, beni yatağa itip gerçekten sıkışana kadar beni tuttu. Neden bu kadar güçlüydü? Hem de tek kolunu mu kullanmasına rağmen?

  "Bebeğin mi olsun istiyorsun?" Vegas eğildi ve burnunun ucunu yanağıma bastırdı.

  "Bıraksana!" Başımı çevirdim, ona direnmeye çalıştım ama yarasını inciteceğimden korkarak sert davranmaya cesaret edemedim.

  "Neden başkasının çocuğunu yetiştireceksin ki? Biz kendi bebeğimizi yapalım!" 

  Ben eğilip kaçmaya çalışmadan önce Vegas yüzünü boynuma gömdü.

  "Komik değil! Çekil üstümden!"

  İki elimle göğsünü itmeye çalıştım ama beni öpmeyi başardı. Vegas, gevşek hissetmeye başlayana kadar dudaklarımı yumuşak bir şekilde emdi. Gerçekten mi? Pete!

  Dudakları, dilini ağzıma sokup duygularım hızla yükselmeye başlayana kadar, dilimle iç içe geçmeden önce, tekrar tekrar benimkilere bastırıyordu.

  Tak, tak!

  "İçeri gelebilir miyim?"

  Vegas ve ben aceleyle birbirimizden uzaklaştık. Hastanın yatağından atladım ve tüm hızımla yerde durdum.

  "Lütfen!" dedim kekeleyerek.

  "Bebeği buraya getirdim."

  Hemşire, bebek beşiğini içeri itti, ki ben onlara küçük kardeşimi buraya getirmelerini söylediğimi unutmuştum çünkü Vegas'la ne zaman konuşacağımı planlamamıştım.

  "Neden onu buraya getirdin?" Vegas sert bir şekilde sordu. Ama ben bebek beşiğinin yanında durup bebeği kucağıma aldım.

  "Hadi gidip abini görelim." Elimi burnunun ucuna koydum ve fikrini değiştirmesi durumunda Vegas'ın zihnine bağlı olan gözlere karşı koyamayacağına inanarak, tutkuyla bakan gözlere baktım.

  "Çek şunu."

  "Ya ama! Lütfen bize bak~" Tekrar yatağa uzandım, ona bebeğe bir göz atmaya çalıştırttım ama hiç bakma zahmetinde bulunmadı.

  "Pete!"

  "Ah hayır, ağlama, ağlama." Onu günlerce taşıdım, hiç ağlamamıştı ama onu Vegas'a yaklaştırdığım anda yası salıverdi.

  "Gürültülü!" Vegas sinirlenmeye başladı. Bu yüzden utanarak gülümseyen hemşireye bakmak için döndüm, başımı salladım, önce gitmesi için işaret ettim, o da anlayarak hemen odadan çıktı.

  "Ah, ağlama. Vegas, bebek hiçbir şey bilmiyor. Bu, beslemekle ilgili. Şuna bak, o sadece bir bebek. Biriyle yaşamasına izin verip vermediğini bilmiyor. Her neyse, yarısı babana  ait... Baban öldü artık. Babandan geriye kalan tek şey sana, Macau'ya ve bu bebeğe olan sevgisi. Macau'yu çok seviyorsun. Bu çocuğu da çok seveceğine inanıyorum."

  Onu kabul etmesi için ikna etmeye çalıştım ama söylediğim şeyler gerçekti de.

  "Ben ve Macau birçok şeyi birlikte yaşadık. O, Macau ile karşılaştırılamaz." Vegas, bana ne kadar yumuşak davranırsa davransın, ısrar eden tek şey inatçılığıydı.

  "Biliyorum, ama bir seçeneğin olsaydı, Macau'nun böyle bir şeyle yüzleşmesine izin vermezdin, değil mi? Bu bebek de öyle. Hiçbir şeyle tek başına yüzleşmesine izin verme." Vegas derin bir iç çekti. Yüz ifadeleri yumuşamaya başladı. Bunun iyiye işaret olduğunu görünce aceleyle devam ettim.

  "Babanın sana yaptığından hoşlanmıyorsan, bu çocukla her şeyi düzeltmemiz mümkün değil mi? Onu iyi yetiştireceğiz ve mükemmel bir şekilde büyümesine izin vereceğiz. Peki babanın sana nasıl davranmasını istersin? Onu böyle mi yetiştirirdin? En azından aklındaki her şeyi, her sorunu, her çatışmayı bu bebekle bitirelim, Vegas," dedim bebeğin poposunu okşarken. O çoktan uykuya dalmıştı bile.

  "Ya gelecekte büyüyüp de annesi gibi birisi olmayacağından nasıl bu kadar eminsin?"

  "Çünkü annesi onu çoktan terk etti. O yüzden inan bana onu iyi bir insan olarak yetiştireceğim." Vegas'a yalvardım ve başımı omzuna koydum.

  "O zaman bu bebek biraz deli olacak kesin. Kendi kendine konuşacak, kendi kendine düşünecek, yemek seçip kibirli olacak."

  Vegas konuşmayı bitirir bitirmez öne eğilip onu yanağından öptüm.

  "Teşekkür ederim!"

  "Ne?! Henüz tamam demedim ki!"

  "Kalbinin söylediğinden kaçma." Onu sinirlendirmeye çalışarak konuştum.

  "Kalbim onu ​​kabul etmek istemese bile, senin için her şeyi kabul ederim ben, Pete." Genişçe gülümseyip dudaklarına yapıştım.

  "Peki, senin adın ne?" Kollarımda, gözleri kapalı küçük bebeğin yüzüne baktım.

  "Red." Vegas ölü bir yüzle konuştu.

  (Ç/N: Öyle bi sahne ki sanki Vegas doğurmuş gibi o yüzden yatakta duruyo)

  "Piç! Abin çok fazla Phra Khanong izledi. Seninle ilişkilendirilen bir isim seçmeliyiz. Böylece çabucak bağ kurabileceğiz." Yüzümü buruşturdum ve düşünmeye devam ettim.

  [Red Phra Khanong (แดง พระโขนง) filmine gönderme. Red, Mae Nak Phra Khanong'un oğluydu ve aslında hayalet bir çocuk]

  "Adımı anma!" Vegas hafifçe bakıp sonra başını çevirdi.

  "Ve...Ve ne?" Vegas'ın ne dediğini bilmeden konuşmaya devam ettim.

  "Vegie!" Onu yaratıcı olmamakla suçlamak amacıyla Vegas'a dirsek attım. 

  "Venice. Venice güzel, değil mi? Sadece senin ismine benzemiyor, aynı zamanda Macau gibi bir şehrin adı." Vegas tekrar iç çekip onaylayana kadar gözlerimi parlattım.

  "Ama Macau bunu kesinlikle kabul etmeyecek," dedi Vegas stresli bir sesle.

  "Sanırım Macao ile konuşabilirim." Onunla mantık yürütürsem Macau'nun her şeyi anlayacağından emindim.

  "Sen kimsin? Yaşam koçu mu? İkna konusunda çok mu iyisin?" Vegas'ın sözlerine güldüm.

  Biliyor musun, beni odana hapsettiğin için sadece Yaşam Felsefesi kitabını okudum.

  "Bir saniye. Önce Venice'i beşikte uyutacağım." Venice'i beşiğe taşıdım ve ona sevgiyle baktım.

  (Ç/N: Venedik oluyor arkadaşlar, Macau da zaten Çin'de özel bir bölge Makao olarak biliniyor. Venice ayrıca kız ismi gibi sanki biraz aman neyse)

  "Sen kesinlikle annesisin. O halde ben de babası oluyorum."

  "Ailemi, ne diyorsun be?" dedim Venice'in uyanmasından korkarak.

  "Çok büyük yaş farkımız var. Yine de bize abi veya P' demesine izin mi vereceğiz?"

  "O zaman sana baba, bana P' desin."

  "Sana anne desin, olur mu?" Bir kahkaha patlatana kadar Vegas'a orta parmağımı gösterdim.

  "Buraya gel." Vegas ona yürümemi istedi, ben de buna razıydım. "Otur." Yatağa girdim ve Vegas'ın yanına oturdum. Beni gevşek bir kucaklamanın içine çekti.

  "Ne var?"

  Vegas eğilip yanağımı öptü. "Şu andan itibaren, hayatının geri kalanında benimle kalmak zorundasın."

  Sıcaklık hissettim, kalbim kontrolsüzce çarptı.

  "Benden erkek arkadaşın olmamı mı istiyorsun?"

  Ağzım düşündüğümden daha hızlıydı. Benden erkek arkadaşı olmamı istemesinin çok dokunaklı olacağını düşünmüştüm bile.

  Vegas "Hayır," dediğinde hızla kaşlarımı çattım.

  "O zaman bırak beni." Esirin olarak eski haline dönmemi mi istiyordu? İlgilenmiyordum.

  "Senden karım olmanı isteyeceğim çünkü burada sadece sen, ben ve bir de şu piç varız."

  "Venicehakkında böyle konuşamazsın!" Sinirlenmiştim çünkü Venice çok tatlı bir bebekti. Oysa Vegas o kadar soğukkanlıydı ki!

  "Seni birkaç gündür görmeme rağmen tüm aşkımı benden söküp kendine aldın." Vegas güldü ve tekrar alnıma dokunmak için döndü. "Sonuç olarak, hayatının geri kalanında benimle kalmalısın."

  Tatlı sözler olmasa da, normal bir insanın yapacağı gibi birinden erkek arkadaşı olmasını istemesi gibi sözler değildi, ama kendimi son derece iyi hissediyordum.

  "Tüm hayatım boyunca, son günüme kadar."

  Kollarımı Vegas'a gevşekçe sardım ve yüzümü göğsüne gömdüm. Gözlerim beşikte yatan Venice'e baktı ve onu elimden geldiğince büyütmem gerektiğini düşündüm. Ama neden şimdi gözlerimdeki resim bu kadar garip görünüyordu? Vegas hasta yatağındayken, beşikte Venice vardı.

  "Sanki Venice'i sen doğurmuşsun gibi. Baksana, hemşire bebeği emzirmesi için buraya getirmiş." Güldüm.

  Vegas sadece başını sallayıp bana eskisinden daha sıkı sarıldı.

  Neden şimdi gerçekten tamamlanmış hissediyordum? Hem Vegas'ı kucaklamak hem de Venice'in gözlerine bakmak mutluluk kelimesinden daha fazlasıydı. Bundan sonra ailemize sadece iyi şeyler gelecekti ve hiçbir şey bizi birbirimizden ayıramazdı.