[VegasPete 2] Bölüm 5

 Bölüm 5: Aklını Başında Tut

  Pete

  Hastaneye Geri Dönüş

  "Pete ve Vegas, etrafa saçılan eşyaların sesiyle kavga ederken, Bay Macau aceleyle koşarak odanın önünde durup ağladı. Sonra kendi odasına koştu. Ne yapacağımı bilmeyince ben de koştum. Korumalara kapının kırılmasını emrettim..." dedi Nop doktora.

  "Neden... Neden Macau, neden?" Uyuyan yüze baktım. Bilek bandajlanır ve salin hattı gerilmişti. Kesici bıçak izlerinin önemli bir kan damarına çarpacak kadar derin olmaması iyi bir şeydi. 

  Macau kan kaybetmekten yorulmuş haldeydi. O günde olsa bile, kalbimde, hala kötü hissediyordum. O kadar kötü ki nasıl tarif edeceğimi bile bilemediğim bir histi bu.

  "Sorma, Pete... Neden ölmek istediğini sorma. Zayıflığından değil bu, savaşmadı çünkü belki de Macau o acının çözümünün olduğunu, ölmenin iyi olduğunu düşündüğü için yapmıştır. Artık acı çekiyor. Sadece kendini özgür bırakmak istiyor olabilir... Yanında bir cesaretlendiriciye ihtiyacı var belki de, yaşamanın ölümünden daha değerli olabileceğini bilmesini sağlamaya çalışıyor"

   Doktor Top beni teselli etmek için nazikçe sırtımı okşadı.

 "Ah... Yaşamalı, o olmadan Vegas nasıl yaşar? Böyle bir üzüntüye nasıl dayanabilirim... Macau benim için çok değerli, Vegas ve Venice de öyle." Zorlukla haykırdım. Uyuştuğum veya bağımlısı olduğum acı verici bir duyguydu. İşkenceden tamamen farklıydı. Şu an kaybetmek üzereydim.

  "Sen de onu anla Pete... Macau, ona vurup duran babasıyla birlikte yaşadı yıllarca. Evde her gün kavgalar ve saldırılar oluyordu. İçine işlemiş olması şaşırtıcı değil. Sevdiği insanlarla karşılaştığında, sen ve Vegas, sizin kavganızı duyduğunda ortaya çıkmış belli ki. Macau kimseye kolay kolay açılacak birisi değil. Kendisinden Venice'e açılmasını istediğinde bunu denedi, sana değer verdiği çok belli Pete..."

  "Evet... Onun için her şeyi yaparım. İkisini asla bırakmayacağım. Ne olursa olsun." Gözlerimde yaşlarla P'Top'a baktım. 

  "Gel, yaralarını iyileştireceğim." Doktor Top sandalyeyi yanıma oturttu ve sıktı. Yavaşça elimi tuttu.

  "Kendine de dikkat etmelisin, verdiğim vitaminleri al---"

  "P'Pete..."

   Macau yavaşça adımı söylediğinde Doktor Top henüz konuşmasını bitirmemişti. Doktoru bırakıp hemen Macau'yu görmek için ayağa kalktım.

  "Macau!" Başımı gömdüm ve Macau'ya sarıldım, bilinci yerine geldiği için rahatlamıştım. Macau boğuk bir sesle, "Eve gitmek istiyorum," dedi.

  "Aç mısın?" Macao'nun yüzünü okşayarak kendimi ona bıraktım.

  "Eve gitmek istiyorum sadece..." Boğuk bir sesle tekrar etti.

  "Tamam... Eve dönüp pizza yiyelim o zaman."

  Şimdiki Zaman

  "Anam anam anam, evin her yerini doldurmuşsunuz be evladım! Uzun ağaçlar... Dul ağaçlar.. Sanki yüz asırdır yaşıyormuş gibisin. Çok sıcak... O kadar sıcak ki dilim dışarıda gezeceğim az kaldı."

  Babaannemin cıvıl cıvıl sesi, yüzümü anında gülümsetmişti. Vegas'ı alt kata sürükleyip nostalji içinde ikisine doğru koştum. 

  "Anneanne!" Ynına gidip ona hasretle sarıldım, kucakladım. Nasıl aptalca davrandığımı bilmiyordum. Büyükanne Jui aceleyle benden uzaklaştı.

  "Hey, sen piç Pete misin? Çocuk gibi koşarak geliyorsun... Büyük köpekler bile bir süre sonra yumurtayı yalamaz. Küçük bir çocuk gibi ağlıyorsun."

  (Ç/N: Kendince yaşlı deyimleri falan."

  Anneannem de bana özlemle baksa da ağzı farklı diyordu. "Beni özlediğini gördüğüme sevindim."

  Büyükanne Jui yüzümü çekip iki yanağımı da kocaman öptü.

  "Gözlerin.." Uzanıp gözlerime dokundum.

  "Nasılsın bakalım?" Büyükanne Jui beni kucağından kurtardı ve bir torun gibi birbirimizi selamlamak için gözlerim açık yürümeme neden oldu.

  Çok belli etmese de gözleri beni gördüğüne ne kadar sevindiğimi biliyor gibiydi.

  "Merhaba." Vegas büyükanne Jui ve büyükbaba Noi'yi selamladı.

  "Kocanın adı neydi, Pete? Hep unutuyorum." Büyükanne Jui meraklı gözlerle bana baktı.

  "Vegas." Vegas gülen gözlerle yanıtladı.

  "Ah Vegas, doğru ya! 

  Büyükanne Jui, ikinci ailenin eski evine bastığında ve sonra oraya buraya bakınmaya başladı.

  "Eşyaları taşımana yardım edeyim." Vegas, büyükannemle büyükbabamın Chumphon'dan yanlarında getirdiği şeyleri taşımasına yardım etti. Her yerde çantalar, kutular, bavullar vardı. 

  "Neden bir sürü şey getirdin, büyükanne?"

  "Neden kendin getirdin? Senin için taşıyacak kimse yok mu?" diye sordu Vegas, korumaya kaşlarını çatarak. "Hey, sorun yok Vegas.. Burada sadece lazım olan şeyler var. Kaybetmekten korktuğum şeyler." 

  Seyahat çantasından çıkan tuhaf kokuyu fark etmeye başladım, bu yüzden daha fazla bekleyemedim, son derece ağır olan çantayı hızla çekip yere serdim. Bundan şikayetçi olduğumdan değil.... "Kahretsin! Kahretsin... Uçağın bu kadar ağırlığa nasıl müsaade etti?"

   "Etmedi. Postaneye teslim ettirdim, ben ve deden az önce havaalanında koşarak aldık onu. Kilo için fazladan para bile ödedik, o yüzden baya dolu."

  "Fermente sapları! Karides ezmesi" Bagajın fermuarı açılır açılmaz çığlık attım. Neredeyse bayılıyordum, büyükannem formunun zirvesinde olamaz mıydı? Uçakta bile yanında taşımıştı, bu liyakattı.

  "Ve bunların hepsi senin en sevdiğin şeyler,Pete!"

  "E bu ne babaanne? Hindistan cevizi yağı ne için, saçların mı dökülüyor?"

  Göz torbama uzanıp açtım. "Büyükbaban Bangkok'ta yeterince yiyecek olmayacağından korktu." 

  Büyükannemin gönderdiği her şeye şokla baktım. Vegas kahkahadan düşene kadar "Neye gülüyorsun?" dedim, gözlerimi ona çevirdim.

  "Eşyaları kaldırın..." dedi Vegas. "Büyükbaba ve büyükanne için de su getir." Vegas, başını eğen korumaya emir vermek için döndü.

  "Vay be... Gözlerin çoktan temek için Hindistan cevizine takıldı bile. Hadi git yememiz için bize kesmeye bir şeyler bul. Yürüye yürüye canımız çıktı zaten tüm yol.

  Gözyaşı dökmek istedim ama Büyükanne Jui'nin kararı ve Küçük Ta Noi'yi geri itti, ben de hindistan cevizini mutfağa sürüklemeye yardım ettim, aynı zamanda büyükbabam da büyükannenin talimatlarını tereddüt etmeden yerine getirdim.

   Bir bıçak bulmak, bir sandalye bulmak, aşçı tüm kaosa yardım edene kadar hindistancevizi kırmak için pozisyon ayarladım.

  "Gururlandım şimdi, çocuğum büyük evin patronu olmuş," Büyükanne Jui bakıra yapışarak orta dilde konuştu,

  "Evet," dedi Vegas gülümseyerek.

  "Pete adadan beni aradı. Bir şey var sandım ama yok gibi."

  "Pete büyükannesini özlüyor olmalı. Yorgun. Venice büyüyor, Macao da üniversiteye yeni gitti" 

  "O zaman birbirinize destek olun, nasıl olduğunu sorduğumda hep iyiyim dedi, Pete güçlü görünebilir ama büyükanne bunu hissediyor. Birlikte olmak kolay değil, kavga olursa hemen konuşun. Çocuk değilsiniz, genç de değilsiniz, birbirinize yardım edin, hayatta bunu öğrenmeniz gerekir, çok sık kavga etmeyin." Yanlışlıkla iç çektim ve kaygıları susana kadar Büyükanne Jui'nun gözlerinden okundu.

 Herkes gitmitşi. Ama benimde büyükannemler kalmaya gelseydi bu çok daha eğlenceli olurdu. "Ingaaa~~~"

  Ardından oğlumun tanıdık sesi tekrardan yankılandı. Bu ses alışkanlık gibi birden ayağa kalkmama neden oluyordu. Nop'un Vegas'a gelmesi ve Vegas'ın her zamanki gibi ona bakmadan Venice'i savunmak için tavır alması iyiydi.

  "Daha yeni uyandım, Bay Vegas..." Ayrıca baba ve oğlun da çok yakın olmasını, ben yokken Vegas'ın Venice'e iyi bakıp bakamayacağını bilmek istiyorum.  Vegas'ın Venice'i sevmiyorum diyerek gösterdiği tutumun doğru olmadığını bir kez kendi gözlerimle görmek istiyordum. 

   Büyükanne Jui, Venice'i kolunu tutmaya çalıştı ama Venice'e aşina değildi, bu yüzden yüzü ve hoşlanmadığı yabancılara karşı ağzı her daim açıktı.

  "Are you having a nightmare?"

   Vegas Venice'e sordu. Vegas, Venice ile her zaman düzenli olarak İngilizce konuşuyordu. "Hey anneni mi arıyorsun? Pete. Pete, hey... Annesi nerede! Buradaymış, anne mutfakta..." Büyükanne Jui Venice', Vegas'tan çekti ve kendi kucağına oturttu.

  "Ingaaa~"

  Kıvranıyordu, vücudunu neredeyse yere fırlıyordu. Komik olan resmi gördüm. Atmosfer canlıydı. "En kötü kabusun gerçek oldu!" 

  Vegas usulca küfretti.

  "Meyve suyu, P'Venice için." Kahya Cat Teyze hafif bir gülümsemeyle bana bir şişe portakal suyu getirdi, iç çektim ve Venice'e doğru yürüdüm. 

  "Baba...Baba" Venice beni görünce açıkça seslendi ve kollarını hızla bana açtı. 

  "Gel bakayım," eğilip beni sıkıca tutan Venice'i kucakladım, korku ve paniği yeni geçmişti. Venice kaşlarını çatarak ağlamayı bıraktı ve sonra diğer yönü görmezden geldi. Baba demesinin veya olmamın pek yanlış bir tarafı yoktu.

  "Meyve suyu içmek ister misin?" Utanç vericiydi. Bu yüzden elimdeki portakal suyu şişesini aldım. Venice'i daha iyi bir ruh haline getirmem gerekiyordu.

   "Ha?" Büyükanne Jui aniden haykırdı.

  "Efendim?" Büyükanneme şaşkınlıkla sordum. Ancak bu arada Venice ve Vegas yan yanaydı. "Meyve suyu mu?"

  "Ha?" Büyükanne Chui tekrar konuştu.

  "Ne var büyükanne?" diye sordum. "Pekala, seni piç, az daha bana Jui de, öylece oturuyorum, adımı söyleyip duruyorsun. Neden diyeceksen de!"

   (Ç/N: Bilmeyenler için 'Juice' İngilizcede meyve suyu demek, Taycada da buna benzer bir tabiri var)

  Neredeyse bir gözüm topraktan yana bakmaya başlayacaktı. Bunun olması daha mı rahattı yoksa daha kaotik mi? Lanet olsun!

  "Meyve suyu diyorum büyükanne, sana seslenmedim," dedim hemen açıklayacak.

  "Ah... Bu işte gerçekten iyisin. Ah, bekle, yarın akşam sana yiyecek bir şeyler pişireceğim, seni öyle göndermem doğru olmaz değil mi?"  Büyükanne Jui kanepeden kalktı ve sola ve sağa döndü. 

  "Baharatsız da yap," diye tekrar etmesi için büyükanneme bağırdım. Çünkü Vegas ve Macao, büyükannemin güney körisine baharatlı olan yemeklerini kesinlikle yiyemiyordu.

  "Ah, biliyorum... Mutfak neredeydi? Ah, kafam karıştı. Ev çok geniş... Tuvalete gidecek olsam bulana kadar torbalarım patlar."

   "Sorun değil oğlum, bu senin büyük büyükannen. Gidip büyük büyükannenin yemek yapmasını bekleyelim." Venice'e baktım ve iki yanağını da sıktım. 

  Piç Vegas korumaların gözlerine o şekilde bakana kadar... Korumalar evin içinde dolaşıp böyle sevgi gösterseler de ailem ve sevdiklerim dışında kimsenin gözlerine bakmadığım için utanmıyordum.

  "Baba... Baba...Baba." Venice bunu yaptığı için elbette memnun değildi. Bu yüzden başımla Vegas'ın durmasını işaret ettim. Evet! Venice, benden sevgi çalmayı seven Vegas gibi kimsenin almasına izin vermiyordu.

   Ve ikisi Venice'in bebekliğinden bugüne dek dayanıyorlardı.

   "Oh! Venice! Bırak beni!" Son derece tiksindiğim bir görüntü beliriverdi aniden önümde. "Venice, bunu bana yapma, günah bak!" Ben de o küçük eli Vegas'ın sütünden çözmeye yardım etmeye çalıştım.

  "Yemin ederim senden daha büyüğüm, bıçağımı bilettirme bana. Yapma dedim, Venice!" Aceleyle Vegas ve Venice'i birbirinden ayırdım.

  İkisi sadece yabancılarla karşılaştıklarında böyle anlaşıyorlardı, kahretsin! Benim hayatım doğduğum gün mahvolmuştu zaten! Tüm kaos sakinleşmeden, ses örgüsü yeniden başladı... 

  "Hey! Pete, neredesin? Buraya gel! Buna tahammülüm yok benim!"

   Büyükanne Jui'nin sesi beni çağırdı. Bu yüzden aceleyle Venice'i tekrar kucağıma alıp Vegas'ı takip ettim.

  "Ne oldu?" 

  "Çok ileriye gitti bu paçoz. Eşyalarımı alıp toplamaya çalışıyor. Beni sınıyor hanımefendi!"

  Evdeki Joy adında olan hizmetli kadına baktım. Cat hala şok içinde durmuş olanları izliyordu.

  "Bana küfrediyor musun? Beni duyabiliyor musun? Yoksa enayi olduğumu mu söylüyorsun? Huh, kimsin ki beni aptal yerine koymaya cüret ediyorsun? Taşradan geldiğimi ama oğlumun efendiniz olduğunu görünce kendimi dobra dobra kandırmışım, kim olursa olsun herkes aynı. Hey... Şu hizmetlileri biraz eğit, Pete!"

   "Adım Joy, Bay Pete."

  "Peki sana ne dedi, Joy?"

  "P'Vegas bana Tayca ve İngilizce kelimeler konuşmamı söyledi. P'Macau ve P'Venice'i Joy olarak özümsemeye çalışıyorum." Joy düşünceli bir şekilde başını eğdi. 

  "Bu! Hey, hey, hey, hey, hey! Ev hanımın Kunipeat Lae Ta'ya küfretti. Bana ve sana hakaret etti. Büyükannene hakaret etti. Kafamı ağrıttı. Hizmetçinin gelip beyaz saçlarıma laf atmasına nasıl nasıl izin verirsin?"

  Yüksek sesle rahat bir nefes verdim, aman be, küfür dediği şey bu muydu?

  "Bu küfür değil, büyükanne, İngilizce bir kelime," diye çabucak açıkladım, Vegas kollarını kavuşturmuş ve vücut arkadaki çerçeve evin duvarına yaslanmış halde duruyordu. 

  "Pakid Ai Hai Lao, sen yaşlısın, gözümün önünden çekil, seni sikerim yoksa dedi."

  (Ç/N: Elimdeki iki kaynak da burada küfür ediyor, ikisinin de grammeri berbat, olabildiğince düzgün çevirmeye çalışıyorum - ki bu bölüm 44 sayfa falan o yüzden gözümden kaçar elbet. Düzgün bir kaynak bulur bulmaz güncelleyeceğim affola.)

  Büyükannenin çantasını toplamaya yardım etmiş olmalıydı sadece. 

  "Bu İngilizce de kibarlık için kullanılır, büyükanne." Homurdandım, migrenim hat safhaya çıkmak üzereydi.

  Orada dikelen piç Vegas, kollarında kıvranan başka birisiyleydi. Kan damarlarım ne zaman patlayacaktı? Vay!

   "En azından ev artık daha eğlenceli. Eminim Macao şok olacak."

  Vegas gülümseyip uzaklaşmadan önce beni neşelendirmeye geldi. Bu piç bir karmaşaydı. Lanet olsun!

  Yemek Masasında

   Bugünün sofrası, her ikisi de birbirinden lezzetli baharatlı ve baharatsız güney yemekleri ile oluşturulmuştu. Oldukça şehvetliydim ve bu lezzeti o kadar uzun süre özlemiştim ki çektiğim acıları unutacaktım neredeyse. Masa en sevdiğim şeylerle kaplıydı. Ayrıca  Vegas ve Macao için kızarmış tavuk da vardı. Venice henüz kızarmış baharatsız tavuk yiyemeyeceği için sadece emiyordu. 

  "Gel, birlikte oturup yemek yiyelim. Nereye yürüyorsun? Masa büyük. Gel, gel, birlikte yemek yiyelim." Yemek masasının yanından hangi korumalar geçerse geçsin, Büyükanne Jui bakır gibi ortak bir dille hemen herkesi masaya katılmaya çağırıyordu çağırmasına ama buna cesaret edebilecek var mıydı?

  "Büyükanne, burası ailenin yemek odası. Onlarla bizimle yemek yemez," dedim aceleyle büyükanneme.

  "İnatçısın vallahi sen, masa çok geniş. Birlikte yemek için birlikte çağırmanın nesi yanlış? Pek çok insan eğleniyor. Madem oturup şurada bir elin parmak sayısı bile yokken, ne diye böyle büyük masa alıyorsunuz?" Büyükanne Jui durmadan oraya buraya şikayet ediyordu. 

  Emekleyen minik gözler ne yapacaklarını bilmiyordu. Sessizce oturdu ve yemek için hindistancevizinin kapağını kaldırdı. 

  Macao, Büyükanne Jui'ye hürmetlerini sunmak için kibarca ellerini kaldırdı. "Bu senin kardeşin mi? Otur. Büyükannen sana yemek hazırladı, gel. Abine bakma sen." Büyükanne Jui'nin bu tepkisiyle Vegas bile şaşkına döndü. Kafası karışmış Macao'nun oturması için bir sandalye ayarladı

  "Ben mi? Ben ne yaptım şimdi..." Kahkahamı bastırmaya çalıştım ve Vegas'a döndüm.

  "Abi, güney kelimesiyle aynı şekilde telaffuz ediyorsun, bu da o aptal suratını hak ettiğin anlamına geliyor, haha."

  "Ah! Az önce kardeşim tarafından azarladım." Güldüm ve açıklamak için çok tembeldim.

  "Macao, bu benim büyükbabam ve büyükannem... Büyükbaba ve büyükanne, bu Macau, Vegas'ın gerçek kardeşi." Macao'yu büyükanne ve büyükbabamla tanıştırdım.

  "Merhaba."

  "Ye, evlat. Hastalanana kadar okumak zor olsa gerek," dedi Büyükanne Jui, tabağa yapışıp Macao için tavuk ve domuz eti dizdi. Onların baharatlı olmadığı ve Tayland yemeklerinde pek akıcı olmadığı konusunda bilgi verdim. 

  "Teşekkürler." Macao sert görünse de büyükannemle büyükbabama dostça gülümsedi. 

  "Eğlencel iol az, göllerimiz  güzel, suyumuz berrak, güzel şeylerimiz var. Arada bizi görmeye gelmelisin."

  Büyükannemin yaptığı güney yemeklerini yemeye devam ettim.

   "Kesinlikle gitmelisin."

  "Gelmelisin, oğlum. Büyükanne seni gezmeye götürecek ve eğlenmek için seni şarkı söyletecek. Büyükannen seni seyahate çıkaracak." Pekala, Büyükanne Jui büyük konuşuyordu.

  "Tamam, önümüzdeki sömestirden sonra geleceğim."

  "Ah, ne kadar var yani? Büyükannen işi ayarlamak için birini arayacak. İşe zamanında hazırlanamam yoksa." Büyükanne Jui sabırsızdı ve aceleyle çantasını alıp  telefonu aradı.

  "Acele etme büyükanne. Birkaç ay daha var," dedi Macau aceleyle.

  "İki ya da üç ay, ölüyüm ben. Hiçbir şey hazırlayamam o kadar vakitte. Alo, Nora, fakültene söyle. Acele et ve dans pratiği yap." Büyükanne Jui hemen telefonu çevirdi ve Manora grubunu aradı.

  "P'Pete, kessin şunu. Daha yakın zamanda gitmiyorum ki." Macao benden yardım istedi.

  Vegas araya girdi, "Bırak onu...Senin adına en iyisini yapmak için uyuyana kadar konuşur o."

  "Gerçekten, uh...Büyükanne, Büyükanne..." Macao, büyükannemi durdurmak için acele ett ama yetişecek gibi görünmüyordu. 

  Vegas, küçük kardeşinin kendisiyle aynı kaderi paylaştığı için biraz tatmin olmuş görünüyordu. Bugün hem Vegas'ı hem de Macao'yu çok seven büyükannem Jui ile yemeğimizi bitirmiştik. Bir gün içinde bu iki kardeşin gülümsemelerini görmek güzel bir şeydi.

  Yatak Odasında

  "İkinci raunt, üçüncü raunt, dördüncü raunt. Kuş yarışına gittik ama tavuk yumurtası aldık," Büyükanne Jui'nin sesi, yatak odamın her yerinde şarkı söyledi. Çünkü şimdi, ilk başta Venice yıkanmaya direndiği için banyo yapmasını istemişti ama kimse Büyükanne Jui'yi durduramazdı. Şimdi Venice  beyaz bir tozla kaplı. Koku vücudunun her yerine yayılmıştı.

  "O kullanılabilir Tanis. İnat etme. Dört tur, kuş yarışına gittik ama tavuk yumurtası çıktı, yumurta nerede de büyükanneye yumurtaya vereceksin?" Büyükanne Jui, yüzü hareketsiz olan Venice'le şaka yollu oynadı, kalbindeki çaresizlik yüzüne vurmuştu.

  "Öyle olsun Venice... Gözleri çok sert bakıyor, uykusu gelmiş belli." Büyükanne Jui, Venice'i giyinmeyi bitirdiğinde, Venice hemen yanıma geldi, bir şişe süt alıp onu göğsüme koydum. 

  "Uykulu musun?" Venice'in kıçını okşadım ve oğluma gevşekçe sarıldım. 

  "Uyumaya devam edeceğim... Bu çocuk çok inatçı ve lezzetli, hey! Bebeğin yatağının yanına dua kitabı koydum, siz ikiniz, anne ve babası, Venice'i yatağın üzerine koyun."

 "Çocuğunu inatçı yapmayacak bir büyü var mı içinde?" Vegas şaşırarak sordu. "You Lae Tani, Pete'in kendisi Lata'nın büyüyüp itaatkâr ve öğretmesi kolay biri olduğunu ezberden okuyabiliyor. Sen de de onu ezberlemelisin. İkiniz de yatmadan önce okuyun." Büyükanne Jui cümlesini bitirip odadan çıktı.

  Vegas, kuru çiçeklerle gümüş ve altın kağıtlı kırmızı bir kitap görene kadar duraksadı.

   "Bu ne?"

  "İnanç. Yatağın başucuna koyarız." Vegas bu tür şeylere pek aşina değildi. Bangkok'ta yetişmişti. Benim gibi bir köylü çocuğu böyle havaneli tılsımlara aşinaydı.

  "Şu çenesini kapasın," dedi Vegas usulca. 

  Venice'in yorganda kıvrılmasına izin verdim, sonra Vegas'a döndüm.

  "Bundan sızlanmıyor değilim ama eğlenceli, Macao da bundan hoşlanıyor gibi..." Vegas biraz sırırttı. 

   "Biliyor musun, Macau'da doğduğumdan beri hiç gerçek bir aile deneyimimiz olmadı, büyükanne ve büyükbabalar falan, her neyse, hiç böyle bir an yaşamadık," dedi Vegas. Bu yüzden elimi uzatıp hafifçe tuttum.

  "Macao bugün o kadar iyi hissediyor olmalı ki büyükannen seninle o kadar çok ilgilendi ki... Teşekkürler Pete." Vegas uzandı ve bana sıkıca sarılmak için döndü... Vegas amacımı anladığı için rahatlamıştı. Vegas'a da teşekkür ettim. 

  Çıkırt.

  Bu ses Vegas'ın hızla ayağa kalkıp yatağa oturmasına neden oldu. "Ah, sormayı unuttum. Önümüzdeki ay Pete'in doğum günü. Muhtemelen eve dönmeyeceksin. Bu yüzden birkaç gün içinde, seni önceden liyakat yapmaya götüreceğim." Büyükanne Jui beklenmedik bir şekilde geldi, cıvıl cıvıl bir sesle söyledi.

  "Oh evet." Vegas başını salladı. "İyi geceler."

  "Ne yapıyorsunuz, önce bebeğin uyumasını bekleyin. Şimdi şok olmasın bebekceğiz. Başka bir çocuk yapmadan önce, önce keşişin kutsaması için dua etmeyi unutma."

  "Tamam"

  "Tamam ben uyuyacağım." Kapının kapanma sesiyle, Vegas odanın kapısını kilitlemek için koştu. 

  Büyükanne Jui'ye gülerek başımı salladım. Bu gerçek büyükanne Jui'ydi. Vegas şu anda musallat olmalıydı, Venice'i kucaklayıp şişe bitene kadar emilen süt miktarına baktım, ardından yanındaki yatağa taşıdım ve üzerini battaniyelerle örttüm. 

  Arkamı döndüğümde Vegas'ın kurnaz yüzüle yatakta beklediğini gördüm. 

   "Ne yapıyorsun, git uyu."

  Çabucak cahil numarası yaptım ve battaniyeye sıkıca sarılarak yatağa uzandım.

  "Büyükanne Jui daha fazla torun mu istiyor acaba?"

  Vegas bana arkadan sarıldı, sonra öne doğru eğilip kokumu tüm vücudunda solumaya başladı. 

  "Venice bugün bizim odamızda uyuyor," dedim sert bir sesle. 

  "Biz de sessizce yaparız, büyükannen de lafını geri yutar." 

  Vegas gömleğim altına uzanıp her yerimi okşamaya başladı.

  "Vegas, Venice duyacak.." Sert bir sesle  Vegas'a döndüm.

  "Şşşt." Vegas işaret parmağını ağzının üzerine koydu ve sonra çaresizce ağzımı kapatmaya başladı.

  Giysilerimiz çıkmaya başlamıştı bile. Onu coşkulu bir ruh hali içinde öptüm ve eli otomatik olarak uzaklaşırken Vegas'ın pantolonunu çıkarmaya başladım. Kıyafetle yapmayı sevmiyordu! Ve tabii bu sefer sevişmek en hafifi olsa gerek...

   Vegas ve ben umutsuzca gürültüyü bastırmaya çalıştık. Vegas göğsümü yaladı ve ellerini şimdi  çaresizce sertleşmiş olan iç çamaşırımın altına kaydırmaya başladı. Sadece Vegas'ın tuhaf kokusu... Şehvetli dokunuş beni deli etti. Vegas sesin çıkmaması için elini ağzıma koydu. Arkamdaki deliği geçirdiği an, sesi tam olarak çıkaramayan acıyla dudaklarımı büzdüm ama aynı zamanda heyecan vericiydi... Bu gece ikimiz için de hala uzun ve heyecan doluydu. 

  Venice yanımızda uyuyordu.

  Umarım oğlumun gece yarısı uyanası tutmazdı.