[VegasPete 2] Bölüm 1

 Bölüm 1: Şeytana Dönüşmüyorum

   *Bu bölüm bazı okuyucuları rahatsız edici sahneler içermektedir. Lütfen rahatsız olan okuyucular okumasınlar. Teşekkürler.

  "Yapmamalısın... Vegas... Bunu yapmamalısın!" Pete, çok uzun süre içinde hissedeceği en yoğun duygunun verdiği acıyla silahını sıkıca kavradı. Vücudu titredi, gözyaşları durmaksızın akarken yüzü eğildi.

  "Pete..." Vegas, aşık olduğu adamın ifadesine şaşkın bir ifadeyle baktı. Gri gömleği kana bulanmıştı. Bitmeyen savaşın teriyle...

  "Vur! Cesaret edebileceğini düşünüyorsan, vur!" Yerde yatan Porsche, harap bir durumda kendini kaldırmak için iki elini de kullandı. Pete namluyu Porsche'un başının üzerine doğrulttu. Tetiği çeken işaret parmağıyla, içindeki duyguya kontrol etmesi çok zor bir şekilde direndi.

  "Pete... Önce silahı indir," dedi Vegas dayanılmaz derecede boğuk bir sesle araya girerek.

  "Bana yaklaşma!" diye bağırdı, artık öfkesini bastıramayan Pete. Durmak için bir sinyal olarak Vegas'ı hedeflemek amacıyla hedefini değiştirdi. Pete'in boş gözleri sanki bu kişi için kendinde hiçbir şey kalmamış gibi Vegas'a baktı.

  "Üzgünüm..." Vegas pişmanlık dolu bir ses çıkardı. Daha fazla kalbini kırmamak için sevgilisinin boş gözlerinden kaçmaya çalıştı... Kendisi yüzünden, onun yüzünden... Pete bu hale gelmişti.

  Pete, duyularının ve kavrayışının kavurucu ateşini söndürmeye çalışırken, Porsche yerden yükseldi ve beklenmedik bir şekilde Pete'in eline silahı kavradı.

  "Lanet olsun!" Pete ters döndü ve duvara çarptı. Eli silahı sıkıca tutmaya çalışıyordu. Kendini zorlamaya çalıştı ve önündeki kişiyle savaşmak için tüm gücünü topladı.

  "Porsche! Dur!" Vegas, ikisinin tekrar çarpışmasını engellemeye çalışarak aralarına girdi. "Bırak o piçi!"

  "Porsche!" Aralarında amansız bir arbede çıkan üçlü, elindeki silahı kaptırdı.

  "Bay Porsche! Ana ailenin arabası bu tarafa geliyor!" Astların sesi terk edilmiş depoya doğru koştu. Porsche son gücünü kullanmadan önce silahını aldı ve hemen tetiği çekti.

  Bang!

  Vegas şok içinde bağırmadan önce üçü de hayret içinde birbirlerine baktılar.

  "Pete!" Vegas, sevgilisini görünce yavaşça gözlerini büyüttü, diğeri yavaşça yere yığıldı.

  "Vegas! Acele et!" Porsche onun bilincini yeniden kazandırmaya çalıştı. Vegas'ı kaos içinde doğrudan çıkışa sürükledi. Deponun her yerine duman bombaları atıldı. Pete, depoda, karanlıkta tek başına kalmıştı, kırılan eşyalar ve savaştan geriye sadece izleri kalmıştı...

  Vegas POV

  [3 Hafta Önce]

  Şu anda beni en çok rahatsız eden ses, çığlık atıp kulaklarımdaki sinire vuruyordu. Tüm hareketlerimi durdurdum, yorgunluktan iç çekmeden önce... Venice! Bu velet tam karga gibiydi. Bir iğneye iplik geçirirmiş gibi her zaman dikkat istiyordu. Ailesi ona hiç mi terbiye vermemişti? Bu neydi böyle?

  "Hemen döneceğim." Altımdaki kişi hafifçe göğsümü dışarı doğru itti. Sessiz kalarak hareket etmeyi reddettim. Komodinin üzerindeki saate baktığında saat sabahın üçüydü! Senin hiç mi ahlakın yok be çocuk? Tüm gece ağzını açıp ağladı ve nasıl uyuyacağını bile bilmiyordu. Onu umursamadım. Bu gecenin tekrar boşa gitmesine izin vermeyecektim.

  "Gitme."

  Şıkırt.

  Pete'in sol bileğini yatağın başına kelepçelemeden önce, hemen yatağın yanındaki çekmeceden kelepçeleri aldım. Her şeyi bu kadar çabuk hallettiğim için sevgilimin yüzünde ciddi bir hayal kırıklığı olduğunu gördüğümde, alaycı bir memnuniyet gülümsemesiyle karşıladım onu.

  "Vegas... N'apıyorsun lan?!" Pete sol kolunu kelepçelerden kurtarmaya çalıştı ve kilidi açmak için sağ kolu kullandı. Ama üzgünüm! Bu kelepçenin özelliklerini, en önemlisiyse ne kadar güçlü olduğunu bilmesi gerekirdi... Buna alışık değildi.

  "Tekrar gitmene izin vermeyeceğim... Bu gece benim gecem olacak," dedim Pete sağ bileğini çekiştirerek kelepçeyi çıkarmaya çalıştığında. Direnmek için mücadele eden Pete, beni okşamak için elini açmayı reddetti. Yumruğunu sıkıca sıkarak diğer eliyle göğsüme doğru bir yumruk geçirdi.

  "Bırak da gideyim Vegas!" Pete bağırmaya devam etti. Çığlıkları ve yumruklarından gelen keskin acı ne kadar fazlaysa, beni duygusal olarak o kadar çok etkiliyordu. Kalbim kontrolsüz bir şekilde çarpmaya başladı. Vücudumun her yerinde karıncalanma o kadar gergin hissettim ki kendimi zar zor kontrol edebiliyordum. Yanlışlıkla Pete'in boynunu o kadar sıkı boğdum ki, başı yatağın kenarına çarptı ve boğulmaya başlayana kadar yerinde tutuldu.

  "..."

  Bana eski günleri hatırlatıyordu. Ölüm gibi olan o günleri.

  "Ve---" Boştaki elim, sertleşmiş aletimde durmadan önce elini tüm vücudumda hissetmeye zorladı. Konuştuğum anda bana doğru gelen yumruğu duraksadı.

  "Cesaretin varsa yap..." Eğildim ve usulca fısıldayarak kulağını ısırdım. Pete'in acı çekmesini ama yine de havayı soluyabilmesini sağlamak için tutuşumu hafiflettim.

  "Ağh... Nefes alamıyorum." Pete mücadele etti. Sağ eli aletime dokundu ama ben boynuna daha fazla kuvvet uygulamak zorunda kalana kadar tutmadı.

  "Böyle sevdiğini... Biliyorum." Memnuniyetle gülümsedim. Cümlenin sonunda, Pete yavaş yavaş vücudumun o kısmını bütün eliyle kavradı ve tüm vücudumda bir zonklama hissi ile dudağımı sıkıca ısırmak zorunda kalana kadar, yavaşça yukarı ve aşağı okşadı.

  " Ah.... Vegas... Venice aç, " dedi Pete titreyen bir sesle. Elimi boynumdan çektiğimde yavaşladı ve elim, Pete'in artık tamamen genişlemiş olan deliğine dokunmak için hareket ettirdi.

  "Ben de açım."

  Dilimi yavaşça ince boynu boyunca hareket ettirmeden önce hafifçe kıkırdadım. Her dokunuşuma iyi tepki veriyordu. Dudaklarım hareket etmeye devam etti ve sertleşene kadar okşanan göğsünün tepesindeki meme ucunda durdu. Beni delirtiyordu. Ona susamış gibi emdim. Pete de işini biliyordu, elini aletimde daha hızlı hareket ettirdi.

  "Ağh... Ve... Vegas..."

  "Ingaaa! Ingaaa! Anaaa!"

  "Venice... Ağlıyor!" Pete yatağın kenarına tutunup ıstırap içinde çarşafı sıkmadan önce beni bıraktı. Bana bakmak için birkaç kez başını kaldırsa da nefes alışverişlerimiz odayı doldururken önceki gibi uzandık.

  "Bırak onu... Kendi kendine ağlar, kendine kendine de susar." Onu yan çevirmeden önce başımı göğsünün üstünden kaldırdım, meme ucunu yine emerek etrafındaki alanı kemirdim. Pete inlemelerinin daha da yükselmesini engellemek için dudağını sıkıca bastırmak zorunda kaldı.

  "Ah... Vegas... Endişeleniyorum... Mhmm..." Pete başını ileri geri salladı. Kendine gelmek ister gibi derin nefesler aldı ve beni tekmelemek için bacaklarını kullanmaya başladı ama... isteksiz davrandıkça bunun benim ruh halimi nasıl değiştirdiğini gayet iyi biliyordu. Özellikle de onun benden kurtulmak için böyle mücadele ettiğini gördüğümde, bu gece hayatta kalma şansı yoktu.

  "Ingaaaa!"

  "Açsa kalksın da kendine süt ısıtsın!" Pete'e bakarak kendimi bacaklarının arasına yerleştirdim. İkimiz de çırılçıplaktık. Sırada ne mi vardı? Birbirimizi okşayarak, dokunarak buralara kadar çoktan gelmiştik ve bu, benim için harika bir parti haline geliyordu. Ama Venice... Venice! Ocağıma incir ağacı diktin!

  "Sikeyim! Bırak beni... Ya da gireceksen gir!"

  Sanki ilk seferimizmiş gibi... O gün bana ölümüne küfürler etmişti. Şu anda da pek farklı sayılmazdı gerçi. Sikeyim! Artık dayanamıyordum. Kalçalarımı yukarı ve aşağı hareket ettirdim, böylece aletlerimiz ayrılmaz şekilde birbirine değiyordu, Pete inleyene dek uyarılmasını arttırdım.

   Anılarımız canlansın diye komodinin çekmecesine bir şeyler aradım. Pete'i ikimizin paylaştığı o ateşli geceye geri götürmeliydim ki şu veletin ağlayışlarını unutabilsin. 

  Evet! Ona ilk kez vurduğum o kemeri elime aldım. Onu hatıra olarak saklamıştım ve her zaman başucu çekmecesindeydi. Kemeri sık kullanıyorduk. Kemeri vücudunun ortasına geçirdim. Pete dişlerini gıcırdatarak vücudunu ıstırap içinde büktü.

  Yutkundu.

  Evet! Sevgilimi böyle acı içinde görünce nefesim kesilmişti. Beni ölüm noktasına dek çılgına çeviriyordu.

  "Lanet olsun Vegas! Bırak gideyim!" Vücudunun o güzel kokusunu içime çektim ve her kokusunu içime çektiğimde kalbim küt küt atıyordu. İçimdeki şehveti gerçekten uyandıran bir tür uyuşturucuydu sanki. Artık dayanamıyordum. Elimdeki kemeri yere fırlattım ve aceleyle Pete'i kavradım, bacaklarını ayırıp kalçasını yukarıya kaldırdım ve tamamen dik olan aletimi onun deliğine doğrulttum. Yavaşça, yolu açmaya veya herhangi bir jel sürmeye hazırlanmadan içeriye ittim. Yüzüne baktığımda acıyla dudaklarını ısırdığını gördüm. Sonra büyük zincirlerle kelepçelenmiş sol bileğini gördüm. Güzel resmi görmek, kendimi kaybetmeme neden oluyordu. Bu yüzden derin bir nefes aldım, doruğa çok çabuk ulaşmamak için, kendimi hipnotize etmek için, dudağımı sıkıca ısırdım. Çünkü henüz hareket etmeye başlamamıştım bile. Yapmamalıydım, şimdiden zirveye ulaşmış gibi davranmamalıydım. Aksi halde yarın Pete uyandığında benimle dalga geçerdi.

  "Ah... Sapık! Deli misin it? Bırak da gideyim be!" Sikeyim Pete! Beni tahrik eden şeyleri yapmayı kes! Daha fazla dayanamayarak büyük bir güçle, aletimi sonuna kadar içine itmeye karar verdim ve kalçalarımı daha hızlı hareket ettirmeye başladım. Pete'in inlemeleri ve kaba küfürleri durmadan ağzından bana püskürüyordu. Bana gelince, başımı kaldırıp dudağımı ısırdım. Vücudum terle kaplıydı. Tüm vücudumu kaplayan karıncalanma hissine ve duygusal uyarılmaya konsantre oldum.

  "Ah... Vegas... Lütfen Venice'i düşün, yalvarırım!" Pete'in sesi ağlıyormuş gibi çıktıkça, geçmişin resmi önümde daha çok beliriyordu. Beni daha da heyecanlandırıyordu. Pete kafasını sallayıp birkaç kez yatak başlığına çarpana kadar vücudumu onunkine defalarca çarptım. Siktir! Kendimi çok iyi hissediyordum! Pete mahcup bir ifade takındı ve azgın hissettiği gizli bir anlamı yansıtıyordu, onun da gayet hoşuna gitmişti. Bana bakarken gözlerindeki o puslu, hülyalı bakış, tam anlamıyla bir meydan okumaydı.

  "Ah, tamam. Çabuk bitireceğim çünkü bana yalvarıyorsun."

  Tabii ki de hayır, yalan söylemiştim. Ben de daha fazla dayanamıyordum ve bunu da havalı olsun diye söylemiştim.

  Benim ve Pete'in ağır nefesleri odayı doldurdu. Doruk noktamıza ulaşmadan önce, aceleyle Pete'in çarşafı kavrayan elini tuttum, kendi aletini kavraması için çektim ve kontrolüm ile yukarı aşağı hareket ettirdim.

  "Ahhhh, geliyorum Pete... Beraber gelelim." İnlemeleri artmaya devam ettikçe daha hızlı ve daha güçlü bir şekilde girip çıktım.

  "Ağh..... Vegas ... Geliyorum..... Ben... Geldim." Pete dudağını ısırdığı an, tutuşunu sıkılaştırdı ve karnını dolduran süt beyazı suyu serbest bıraktı. Noktasına son kez vurduğum ve sıvının sonuna kadar Pete'in vücuduna girmesine izin verdiğim andı. Hafifçe birkaç kez daha hareket etttim.Vücudunu yan yatmak için geri çekmeye başladı. Bana öfkeli ve biraz yorgun bir bakış sundu.

  "Kelepçeyi çöz. Venice boğazı ağrıyana kadar ağladı." Pete kaşlarını çatarak beni hafifçe tekmelemek için ayağını kullandı.

  "Hah... Kendi kendine yorulup kendi kendine uyur." Venice'i umursamıyormuş gibi yaparak Pete'e sarılmak için vücudumu döndürdüm, başımı boynuna gömerek uyuyormuş gibi yaptım.

  "Bırak beni! Vegas... Cidden gram merhamet yok sende! Venice'e biraz süt ısıtacağım, dönerim hemen. Ben dönünce... Devam edebilirsin. Tek ilgilendiğin şey beni sikmek zaten!" Pete uzun bir nefes verdi.

  "Ne?! Daha önce kaç gece daha böyle oldu?! Kaç kez süt ısıtman gerektiğini söyledin?! Kaç kez dönüp beni rahatlatacağını söyledin?! Kaç kez..."

  "Ama birlikte olduğumuz daha çok geceler var. Ama haklısın, aç kalmana izin vereceğim çünkü senin gibi insanlar asla doymaz." Pete parmağını şiddetle alnıma bastırdı.

  "Bu doğru bak." Başımı sallayıp ona 'psikopat bir gülümseme' vermeden önce sevgilimin yüzüne baktım - ki bu gülümsemeyi Pete böyle tarif ediyor.

  "Ama benim sana hep ihtiyacım var. Seni... Bütün gece yorulmadan sikebilirim." 

  Boynuna bana doğru çekmek üzereydim ki Pete başımı güçlü bir şekilde itti. 

  "Kes şunu, piç! Kelepçeyi çöz!" Pete'in yüzü, ben onunla alay etmeyi bırakan ve bileğini açmak için anahtarı alana dek kızardı.

  "İki dalga geçiyoruz sen de hemen kızıyorsun be..." 

  Yanağını öpmek için eğildim. Pete banyoya koşup temizlendi, pantolonunu giydi, ardından bebek monitörünün takılı olduğu diğer odaya koştu. Venice'i beslemek için biraz süt hazırlamıştı.

  O şeytanın çocuğuydu. 

  Neden sadece ben görebiliyordum bilmiyordum ama Pete de bunu göremiyordu. Venice işini biliyordu, sevimli bebek sesiyle Pete'e nasıl yalvarılacağını, uslu bir çocuk olunacağını gösteriyordu. Örneğin, Pete'in gözyaşları içinde ayağa kalkıp alkışlayacağı dereceye kadar sevimlilik yapıyordu ona. Ama sadece ikimizden, ben ve o velet, nasıl berbat bir şey olduğunu gösterdi. Venice yüzünü buruşturup bana dilini çıkarmayı seviyordu. Artı, etrafımda ağlamayı da severdi, bı yüzden Pete orada öylece durup hiçbir şey yapmama rağmen onunla dalga geçtim de ağladı diye azarlardı beni. Lanet olsun!

  Doğduğundan beri şeytandı!

  Kişiliği kime çekmişti onu da ayırt edemiyordum. Pete'in sahip olduğu tüm sevgiyi o aldığı için ona daha fazla katlanamıyordum. 

  Macao da Pete'e razı olduğu gibi, kendini aynı deliğe itmiş bulundu. Pete başta Venice'i benimsedi diye Macao istememişti ve aynı fikirde değildi ama uzun bir süre sonra Macao, Venice'e o kadar takıntılı hale geldi ki bir daha toparlanamadı.

  O veletten tiksiniyordum!

  Yüzü... Evet... Şey... Sevimliydi ama yüzünün oldukça sinir bozucu olduğunu söyleyebilirdim. Gözleri çok büyüktü, her zaman açıklardı ve kapatmak için yeterince de küçük değillerdi. Şöyle bir süzünce, tam başını belaya sokmalık bir tipe benziyordu. Büyüyüp dayak yediğinde hiç şaşırmayacaktım.


  "Bak, bak, Venice'in yüzü seninkine çok benziyor." Yulaf lapasının ağzıma ulaşmasını aniden durdurdum. Ama tepki veren kişi benden daha güçlüydü.

  Venice, Pete'in yanında tahıl yiyen velet, var gücüyle bağırdı.

  "Ah, böyle olmaz ama... Vegas babana da bu kadar çekmek zorunda değilsin ya."

   Dişlerini gıcırdatırken son cümlesini hafifçe mırıldandı, kafamı sallamak zorunda kalana dek bana döndü. "Benim oğlum çok daha yakışıklı, değil mi..?"

  Pete, Venice'le o kadar çok ilgileniyordu ki neredeyse yulaf lapasını Venice'in kafasından aşağı boşaltacaktım. 

  "Gerçekten, P'Pete. Bir dakika... Sana abimin çocukluk fotoğrafını göstereceğim." Macao yemek masasından oturma odasına koştu ve sonra elinde bir fotoğraf albümüyle geriye koşarak döndü. 

  "Hey, bak!" Pete ve Macao sayfayı açarak ben ve şu velet hariç kahkahayla gülmeye başladı. Ben de yüksek sesle ağlamak istedim.

  "Macao, acele etsene sen, üniversiteye gitmeyecek misin?" Kaşığımı bırakarak su içtim. Macao hayretler içinde başını salladı ve kendi yulaf lapasını bitirmek için sandalyesine geriye oturdu.

  "Ah! İlaçlarını almayı unutma." Pete yemekten sonra elime ilaç tutuşturdu. Bunu her gün düzenli olarak içiyordum.

  "Bugün eve kaçta gelirsin?" 

  "Porsche ile yemeğim var, muhtemelen geç kalırım."

  "O halde biz üçümüz önden yeriz."

  "Olur, eve daha erken gelmeye çalışırım ben de." Sandalyeden kalktım ve her zamanki gibi Pete'in başına küçük bir öpücük kondurdum.

  Yemek masasında gülmek, sohbet etmek, sarılmak gibi şeyler bu evde asla olmamıştı ama Pete buradayken evdeki atmosfer çok sıcaktı. Gülümsemesi, her hayatı parlak ve canlı olmaya götüren parlak bir güneş gibiydi.

  "Seninle aynı saatlerde gelmiş olurum, P'Pete." Evin önündeki arabaya doğru yürüdük. Macao, Pete'e çok yapışıyordu. Pete herkesi kendisine çeken bir mıknatıs gibiydi ve onlar onun yanındayken, daha mutlu hissediyorlardı.

  Pete, Macao'ya gülümseyip konuşmak için bana döndü. Gülümseyip doğruca minibüse yürüdüm.

  Macao'yu üniversitesine bıraktım ve gideceğim yere sürdüm. Bugüne ofise gitmemiştim, Porsche ile randevum sadece akşam değildi, tüm gün onunlaydım.


  "Bugün de acelen var mı?" diye sordu Porsche, ben kanepede viskimi yudumlarken.

  "Hayır." Kısaca cevap verip sigara almak için döndüm.

  "Güzel. Pete'den o kadar korktuğun için yoldan çıkmaya cesaret edemediğini sanmıştım." Porsche omzunu silkip sinirli bir ses tonuyla konuştu. 

  Porsche hala dobra dilli Porsche'du. Fakat bir süredir iyi göründüğünü itiraf etmeliydim. O kadar büyüleyici görünüyordu ki, herkes onun bütün gün Kinn'in peşinden koşan bir eşkıya olduğunu unutabilirdi.

  "Ya senin yaptığın şey de yoldan çıkmak değil mi?" Hafifçe gülümseyerek lafını geriye postaladım.

  "Pete ne yaptığımızı öğrenirse... Bunu hayal bile edemiyorum."

  "Ya Kinn? Eve sık sık geç gidiyorsun, senden hiç şüphelenmiyor mu?"

  "Daha dikkatli olmalıyız." Porsche yanıma oturup bir bardak viski aldı ve son damlasına kadar içti.

  "Birlikte yaptığımı şey..."

  Porsche yavaşça kanepeye yaslandı.

  "Buraya kadar gelmişken artık bu soruyu sormamalısın."

  "Kinn'i incitiyorum... Sevdiğim insanın canını acıtıyorum... Şeytana dönüşüyorum..."

  "Hayır... Hayır... Şeytana falan dönüştüğümüz yok. Biz sadece..."

-Bölüm Sonu-