[Utsukushii Kare] Kısım 1: Güzel Adam

 Kısım 1 - Güzel Adam

  Okul gününün sonunda çalan müzik "The Road Home" adlı bir şarkıydı ve garip bir şekilde nahoş melodiyi beğenmedi. Kasıtlı olarak bu onu yalnız hissettir ve eve varması için acele ettiriyordu.

  Hüzünlü müzik dinlerken Hira akşam okuldan sonra okulda* yetiştirdiği tavşanları okulun öğle yemeği ekmeğiyle besliyordu. O sırada formalı bir amca arkadan seslendi.

  (Ç/N: *Hayvanlarla etkileşim kurmak ve onları yetiştirmek, Japonya'da bir öğretim yöntemi olarak kullanılıyor. Tavşanlar ve tavuklar en çok yetiştirilen hayvanlar.)

  "Tavşanları seviyor musun?"

  Muhtemelen okuldan bir öğretmendi ama Hira'nın sınıfından değil. Tanımadığı bir amcadan farkı olmayan hocanın sorusu üzerine Hira'nın göğsü nahoş bir hisle zonkladı.

  Ah, belki birkaç kelime çıkarabilirim. Bunu düşünerek, "Seviyorum," gibi basit sözlerle yanıt vermek için ağzını açtı.

  "S-s-s-s-se.."

  Beklendiği gibi. Konuşamadı.

  Kazaklı öğretmen, kıyafetlerinin altında terlerken hızlı hızlı "se-" kelimesini kekeleyen kırmızı yüzlü Hira'ya şaşkınlıkla başını eğdi.

  "Seviyorsun demek. Karanlık daha da çökmeden evine dön."

  Kazaklı öğretmen nazikçe Hira'nın başını okşadı ve Hira elinde ekmekle utanç içinde başını eğdi. Neden? 'Seviyorum', bu çok basit bir kelime olsa da.

  "...Seviyorum."

  Bunları söylemeye çalıştığında kelimeler ağzından çok kolay döküldü ve kendini çaresiz hissetti.

  Bu, ailesiyle veya yakın arkadaşlarıyla konuşurken olmuyordu, ancak gergin olduğunda kelimeler ağzından bir türlü çıkmıyordu. Bir kitaptan okurken olduğu gibi bazı durumlar felaketti. Sessiz bir sınıfta herkes onu dinliyordu. Hepsi telaşlanmış Hira'ya bakıp kıkırdarlar.

  İlkokula yeni başladığında Hira'nın ailesi, sınıf öğretmeninden bir rapor aldı ve onu hastaneye götürdü. Kendisine kekemelik teşhisi kondu, ancak doktor ona bu kadar gergin olmamasını söyledi. Bu nedenle Hira'ya gergin olduğunda derin bir nefes almasını ve sakinleştikten sonra konuşmasını tavsiye etmişti. Tavsiye yardımcı oldu. Ancak mükemmel değildi. Duygularını düzene sokmadan önce ürküyorsa, o zaman her şeye çok geç kalıyordu. Az önce olduğu gibi oluyordu.

  İşleri daha da kötüleştiren, sırf sık sık gergin olduğu için kekemeliğin ne zaman ve nerede geleceğini bilmiyordu. Sınıf arkadaşları aniden su-su-su-su veya ka-ka-ka-ka gibi kısa sesler çıkaran Hira'dan bıktı, bu yüzden Hira doğal olarak içine kapanık bir çocuk oldu.

  Kendisine bir şey sorulduğu zaman kendini gergin hissetmemek için birkaç nefes almak ve karşıdaki sabırsızlanınca sonunda konuşmaya başlamak onun bir alışkanlığı olmuştu. Doğal olarak sınıf arkadaşları sinirlendiler. Hira'ya "aptal" demeye başladılar.

  Hoş olmayan ve üzücü hissettirdi.

  Öyle olsa bile, kaba olmaktansa aptal olarak adlandırılmanın daha iyi olduğunu düşündü.

  Hira buruk bir iç çekişle tavşan kulübesinde kalan ekmeği bırakıp okuldan ayrıldı.

  Sulama kanalının yanında yürürken, diğer taraftan sarı bir şeyin aktığını gördü. Üzerine kıvrık kirpikler çizilmiş, yuvarlak gözlü, birinin düşürdüğü ya da attığı sarı plastik bir yavru ördekti. Gerçekten de üzerinde 'Kaptan Ördek' adı yazıyordu. Hira, beton bir sulama kanalında yıkandığını görünce tarif edilemez bir sempati duydu.

  Sıcak bir banyoda ya da çocuk havuzunda yüzüyor olması gereken Kaptan Ördek, nedense kirli sulama kanalından akmaya zorlanmıştı. Hayatına ne olmuştu ki?

   Kaptan Ördek kirli sulama kanalından hoşlandığı için yüzdüğünden değildi herhalde.

  O aynıydı. Hoşuna gittiği için sözlerini kısaltıyor değildi.

  Dünya yolunda gitmeyen şeylerle doluydu.

  Hira, Kaptan Ördek'i uygun bir selamla uğurladı, sonra eve doğru yoluna devam etti.

  Ortaokula başladığında, sınıf sistemi ilkokuldakinden daha net bir şekilde bölünmüştü. Okul bir kast sisteminden oluşuyordu: üst sınıf, orta sınıf, alt sınıf, varlığı olmayanlar ve çöp olarak adlandırılanlar. Dolayısıyla çekingen ve kasvetli bir adam olarak kurulan Hira'nın piramidin en alt kısmında yer alması doğaldı.

  En dipte, alt sınıftan arkadaşlardan oluşan bir grup vardı ama içine kapanık ve kasvetli Hira, yakın arkadaşı olmayan başıboş bir dipçiydi. Okul sınıfında birkaç başıboş vardı ve bunlardan biri çöp olarak sınıflandırılan bir kızdı. Haddini bilmeyen o kız, piramidin tepesindeki bir çocukla aşırı tanıdık bir şekilde konuşmaktan suçluydu ve yine zirvedeki kızlar tarafından zorbalığa uğradı. Kabalığın modern versiyonu...

  Her zaman dalgın olan Hira, zararsız kabul edildi ve zorbalığa uğramadı. Bunun yerine görünmez hava muamelesi gördü. İlkokula kadar ara sıra onunla oynayan Yama-chan, futbol kulübüne katıldı, aniden rafine oldu ve şimdi koridorda birbirlerinin yanından geçtiklerinde onu tanımıyormuş gibi yapıyordu. Sonunda Yama-chan'ın gözünde bile görünmez oldu. Görünmez bir adam...

  Tabii ki tatsız ve üzücü hissettirdi.

  Yine de görünmez bir adam olmanın, zorbalığa uğramaktan çok daha iyi olduğunu düşünüyordu.

  İlkokuldayken olduğu gibi aynı devrede bir adım daha aşağı indiğini hissetti.

  Bazı insanlar yukarı bakıp ilham alırdı ve bazı insanlar aşağıya bakıp kendilerini rahat hissettiriyorlardı. İkincisi düşebilirdi ama yükselemezdi. Bunu anlasa da şu anda kalbi için güvenli bir yer arıyordu. Böyle anlarda sulama kanalından akan Kaptan Ördek hep aklından geçiyordu.

  Kafasını mümkün olduğu kadar rahat bırakmalıydı. Uyaranlara karşı duyarlı olmamalıydı.

  Kirli yapay bir nehirden akan kıvrık kirpikli Kaptan Ördek gibi olsa bile...

  Kendini ince mizah dolu görüntülerle istifleyerek acınası gerçekliği bir filmden bir şeye benzetmek istedi.

  Hira, gizliden gizliye bu şekilde duygularını korumanın bir yolunu düşünse de, anne babasına "Hiç arkadaşı yok ve sınıfın geri kalanına uyum sağlayamıyor" gibi son derece duyarsız bir rapor veren sınıf öğretmeninden garip ve net bir şekilde nefret ediyordu.

  "İnanılmaz, değil mi? Böyle bir manzarayı ilk kez görüyorum."

  Önüne yayılan manzarayla karşılaşan annesinin gözleri parladı.

  "İşte Kazunari, istediğin gibi fotoğraf çek!"

  Babası elini Hira'nın minik omzuna koyar ve onu öne doğru iterken "orada, orada" der.

  İkisinin enerjisiyle harekete geçen Hira, bir ortaokul öğrencisine harcanamayacak kadar iyi olan pahalı bir dijital SLR fotoğraf makinesini tutarak ileri doğru bir adım attı. Deklanşör otomatik olarak serbest bırakıldı ve arka planda beyaz bir huş ağacı ormanı ile tamamen çiçek açmış renkli bir zambak kümesine baktı. Turuncu, şeftali rengi, kırmızı, beyaz, sarı... Gözleri parlıyordu.

  "Hava güzel. Geldiğimize sevindim!"

  "Mhm, Kazunari de mutlu görünüyor."

  Anne babası arkasından fısıldadı.

  Hira onları duymuyormuş gibi yaptı.

  Yaklaşık bir ay önce, sınıf öğretmeninden rahatsız edici bir rapor aldıktan sonra, gece geç saatlerde anne ve babasının oturma odasında konuşurken kulak misafiri oldu. Babası, bu duruma neden olan kekemeliğin hafif olduğunu ve pek çok kişinin yetişkinlik döneminde kekemelikten kurtulduğunu, bu yüzden onun için de böyle olmasını ummaları gerektiğini söyleyerek annesini teselli etti.

  Hira, kendini kaptırabileceği bir hobisi olsa ne güzel olurdu diyen anne ve babasının sesiyle, sessizce odasına döndü. Kalbi üzüntü, hüsran ve sefaletle doluydu ve o öğretmeni affedemedi. Sadece okulda değil, evde de hayatını mahvetmişti.

  Sonraki hafta sonu, doğum günü olmamasına rağmen babası ona bir hediye verdi. Golf ödülünü kazandığını söyledi ama golf mü oynuyordu? Açtığında içinde bir kamera vardı. Bu günlerde reklamlarda sıklıkla görülen dijital tek lensli refleks kamera.

  Kendini kaptırabileceği bir hobisi olsa ne güzel olurdu diye anne babasıyla yaptığı konuşmayı hatırladı ve bunun nasıl buna yol açtığını anladı. Kendi başına fotoğraf çekebiliyordu, dışarı çıkmak için daha fazla fırsatı olacaktı ce bu bir sosyal bilimler çocuğu için oldukça uygun bir hobiydi ama her şeyden önce anne ve babasının dileklerinin boşa gitmesine izin vermemeliydi.

  "Teşekkür ederim, bunu koruyacağım."

  Onlara garip bir şekilde gülümsediğinde, ebeveynleri rahatlayarak gülümsedi.

  "Bu tatilde fotoğraf çekmek için bir yerlere gidelim." 

  Ve böylece, bugün Hira deklanşörü zambaklara doğru parlatmaya devam etti.

  Sağa sola bakındı, leylaklar vardı, zambaklar vardı.Bu kadar zambakla ne yaptıklarını merak etti. O kadar güzeller miydi? Ah, yoksa onları yiyorlar mıydı? Tuzlu yumurta muhallebisine koyduğunuz zambak soğanı bu zambağın kökünden mi geliyordu yoksa?

  "Kazu-kun, Kazu-kun, anne ve babanın da fotoğraflarını çek!"

  Arkasını döndüğünde annesi ve babası gülümseyip barış işareti yaptılar, bu yüzden "Tamam, peynir deyin!" diye bağırdı. SLR fotoğraf makinesine uymayan bir tarzla fotoğraf çekti.

  Döndüklerinde Hira bitkin düşmüştü. Bunun nedeni, anne babasını hayal kırıklığına uğratmamak için alışılmadık bir şekilde gülmesi ve morali yerindeymiş gibi davranmasıydı.

  Ertesi gün, fotoğrafları bilgisayarında düzenlemeye çalıştı ama yine de güzel olduklarını düşünmedi. Huş ağacının yeşil yaprakları ve beyaz gövdesi... Çok renkli olan zambaklar... Turuncu, şeftali rengi, kırmızı, beyaz, sarı... Bu kadar yapay ve doğal olmaktan uzak manzaraya bakarken midesi bulandı.

  Bir fareyi hareket ettirdi ve görüntü işleme yazılımıyla bir turuncu zambağı sildi.

  Şeftali rengi, kırmızı, beyaz ve sarı, bir montaj hattındaki gibi birer birer silindi.

  Hiçbir şey düşünmüyordu.

  Gülünç derecede deliklerle dolu fotoğrafa baktıktan sonra sonunda aklı başına geldi.

  Ah, şimdi yaptım.

  Anne ve babasının onu getirdiği yerde ve iyi niyetle kendisine aldıkları fotoğraf makinesiyle çektiği fotoğrafları mahvetti. Onları tek bir tıklamayla geri alabilirdi, ama sorun şu ki, o bunu çoktan yapmıştı... Aceleyle eski haline getirdi ve yan yana duran ve barış işareti yapan anne babasıyla bir sonraki fotoğrafı açtığında suçluluk duygusu zirveye ulaştı.

  Özür dilerim, affedin beni. Böyle olduğum için üzgünüm.

  Hira içtenlikle özür dilerken kulak zarında kuş cıvıltısına benzeyen ka-ka-ka ve ki-ki-ki sesleri yükselmeye başladı. Göğsü çok ağrıyordu ve "Kaptan Ördek" ve doktorun adını seslendi.

  Kafasını mümkün olduğu kadar rahat bırakmalıydı. Uyaranlara karşı duyarlı olmamalıydı.

  Kirli yapay nehirden akan kıvrık kirpikli Kaptan Ördek gibi.

  Duyarsızsan her günü yaşamak daha kolaydı ancak o gün Kaptan Ördek şiddetli bir akıntıya kapıldı, yer yer beton duvarlara çarptı ve yaralarla kaplıydı.