[Red Balloon] Bölüm 4 - Bara Gitmek

Bölüm 4, Bara Gitmek

  Xu Yang bir kez daha okul zorbalığına maruz kaldı. Tuvalete gittiğinde, geçen seferki çocuklar tarafından vücuduna birkaç kova su döküldü ve tüm kıyafetleri sırılsıklam olduğundan dolayı sınıfa gidemedi.

  Li Xiangwan da sınıfa gitmeyip Xia Zhichen'in olduğu sınıfa doğru koştu. Xia Zhichen son sırada oturuyordu. Sessizce ona seslendi ve onu gizlice sınıfın arka kapısına itti. Onu görünce şaşırıp kaşlarını çattı ve öğretmen tarafından görülme korkusuyla bu adamın şimdi ne yapacağını anlamaya çalıştı. Li Xiangwan masasına bir not yazıp gitti.

  Xia Zhichen öğretmenin arkasından bakarken notu açtı. "Akşam altı buçukta öğrenci yemekhanesinin kapısında görüşürüz."

  Akşam yemeğini beraber yiyeceğini fark ettiği anda Xia Zhichen notu ortadan kaldırdı.

  Xu Yang, erkek sınıf arkadaşları tarafından sürekli zorbalığa maruz kalmasına rağmen kızlar arasında oldukça ünlüydü. Xu Yang'ın sınıfa gelmediğini gören nöbetçi öğretmen hemen erkekler tuvaletine gidip onu buldu. Kapıyı çaldığında "Xu Yang, orada mısın?" diye sordu.

  "Beni boş ver, git buradan!" diye kükredi Xu Yang, kendisini o kadar aşağılanmış hissediyordu ki, kimsenin onu görmesini istemiyordu.

  Xia Zhichen planladığı gibi öğrenci yemekhanesine geldi ve yemek yapmak üzereyken Li Xiangwan onu yakalayıp "Neden burada yemek yiyoruz ki?" diye sordu.

  "Burada birlikte yemek yemek istemiyor musun yoksa?" diye sordu Xia Zhichen'e.

  Li Xiangwan aniden Xia Zhichen gibi iyi bir öğrencinin aslında aptal olduğunu düşündü ve yüksek sesle güldü. "Bu boktan yemeği kim yemek ister ki? Biliyorsun ki burada pişiren teyzenin yemekleri çok..."

  O anda Li Xiangwan'ın ağzı, kendisine şaşkınlıkla bakan Xia Zhichen tarafından kapatıldı. "Dur!" Ama gözlerinde görülen bir gülümseme vardı ki o anda Li Xiangwan'ın ağzının açık kalmamasına üzüldü.

  Xia Zhichen, Li Xiangwan'ın onu bir bara götüreceğini katiyen düşünmemişti. Daha önce hiç oralarda bulunmamış edepli bir öğrenciydi.

  Xia Zhichen loş bara geldiğinde, alışamadığını hissetti ve "Gerçekten oraya girebilir miyiz ki?" diye sordu.

  "Evet!" Li Xiangwan onu bara çekti. Duvara yavaşça baktığında her türlü renkteki alkolle dolu olduğunu gördü. Xia Zhichen'in gözleri hayretle bakıyordu. 

  "Ne içmek istersiniz?" Barmen sıcak bir şekilde sordu.

  "Long Island buzlu çay."

  "Ben mi?" Xia Zhichen tereddüt etti. "Süt."

  Barmen bir meyve bıçağı salladı ve Xia Zhichen'e şöyle dedi; "Tekrar söylesene! Burayı ne zannediyorsun, çocuk parkı mı?"

  Xia Zhichen o kadar çok korkmuştu ki Li Xiangwan onu bu haliyle alay etti. "Kimse buraya süt içmeye gelmez!"

  "O zaman çay içeceğim!" Xia Zhichen karşılık verdi.

  Şansına barmen Li Xiangwan'ı tanıyordu ve bu yüzden bir istisna yapıp bir bardak süt doldurdu.

  Işıklara bakan Xia Zhichen sütten içip Li Xiangwan'a sordu. "Buraya sık sık geliyor musun?"

  "Beni buraya getiren bir arkadaş vardı." Bardağın dibine kadar tuhaf bir şekilde pipet sapladı.

  Li Xiangwan bara doğru ilerledi ve uzun adama ne diyeceğini bilemedi. Xia Zhichen ise sahnedeki şarkı söyleyen uzun boylu adama baktı, çok iyi söylüyorlardı.

  Bu sırada Xia Zhichen, Li Xiangwan'ın Long Island buzlu çayından denedi. Beklenmedik bir şekilde, bu çay değil, alkoldü. Sarhoş hissetmeye başlamıştı bile.

  "Burası hakkında ne düşünüyorsun?" Li Xiangwan, omzuna dokunarak sordu.

  "Fena değil."

  "Sadece 'fena' değil. Burayı seviyorum. Sadece duman biraz kötü kokuyor, o kadar." Duman söz konusu olduğunda Li Xiangwan kaşlarını çatıp burnunu sertçe üfledi.

  "Sigara içtiğini sanıyordum."

  "Tabii ki hayır, dumanın kokusu çok kötü!" dedi narsist bir nefret bakışıyla Li Xiangwan. "Kendi kokumu tercih ediyorum, inanmıyorsan kokla."

  Bunun üzerine Li Xiangwan kıyafetlerini çıkarmaya hazır bir şekilde ona yaklaştığında, Xia Zhichen onu ittirip gülümseyerek "Git başımdan," dedi.

  "Neyden korkuyorsun? Seni öpeceğimden mi korkuyorsun?" Li Xiangwan onunlayken mutluydu. "Neyse, hadi geri dönelim."

  Xia Zhichen saati gördüğünde mırıldanarak kapıya doğru çıktı. O kadar geçti ki koşamayacak haldeydi.

  Bu sırada Li Xiangwan bisikletiyle ona doğru ilerledi ve kaşlarını çattı. "Hadi ama, böyle koşarak ne zaman varmayı düşünüyorsun?"

  Xia Zhichen, Li Xiangwan öne doğru atıldığında tam arka koltuğa oturacaktı ki neredeyse kalçasının üstüne düşecek gibi oldu ama son anda ayakta durmayı başardı. "Li Xiangwan, çok çocuksusun!"

  Xia Zhichen bisiklete bindiğinde Li Xiangwan'ın bisiklet koltuğunu tuttu ve "Araban nerede?" diye sordu.

  "Barmenden ödünç almıştım." Xia Zhichen'in elini, kendi beline doladı. "Tutun da gidelim."

  Xia Zhichen, ellerini Li Xiangwan'ın beline yerleştirdiği anda ısınmaya başladığını hisseti. Serin rüzgar esmeye devam ettikçe etti, ama elleri de gittikçe ısındı. Yüksek ihtimalle içtiği şarap yüzündendi. Xia Zhichen, bu sebebi tek gerçek sebep olarak düşünmeyi yeğeledi.

  Rüzgar estikçe esti ve o anda, Li Xiangwan ve Xia Zhichen, yıllardır ilk defa bu denli rahat hissetti.


  "Ah Ruo, oğlumuzun notları son zamanlarda çok iyi. Geleceği vaat ediyor. Birçok birincilik kazandı. İçin rahat olsun." Xia Zhichen'in babası, karısının anıt tabletine saygı gösteriyordu. Oğlunun gösterdiği gayretten her daim memnundu. Mükemmel bir karakteri vardı, çok çalışıyordu ve hiçbir şey için endişelenmesine gerek yoktu.

  Xia Zhichen sessizdi. Annesi için tütsü üfledikten sonra yemek hazırlamaya başladı. Hafta sonlarıysa babasını görmek için eve gidiyordu. Çünkü babasının sık sık dışarıda meşgul olduğunu ve onunla iyi bir yemek yeme şansının çok az olduğunu biliyordu.

  Xia baba lezzetle yemeği yedikten sonra konuştu. "Sana bir erkeğin her gün mutfağa girmemesi gerektiğini söylemedim mi ben? Çok çirkin!"

  Ancak mızmızlandıktan sonra yemeği ağzına tıkmaya devam edip "Bu yemek gerçekten çok iyi," dedi.

  Xia Zhichen çok mutluydu. "Bu yemekleri seveceğini tahmin etmiştim." Bu yemekleri özellikle babasının damak tadına göre hazırlamıştı. Uzun süredir bunları pişirmek için uğraşmıştı.

  "Üniversitede ne okumak istiyorsun?" Babası yine dersleri için endişelenmeye başlamıştı.

  "Hukuk. Hukukla çok ilgileniyorum."

  "Hukuk okumak mı? İyi..." Babası başını salladı ve konuşmaya devam etti. "Mafya olmamdan hoşlanmadığını biliyorum. Madem hukuk okumaya karar vermişsin, üzerine yoğunlaşıp en tepeye ulaşmalısın."

  "Ya üniversitede ne okumak istiyorsun?"

  "Ah..." Xia Zhichen babasına şüpheyle bakıp beceriksizce cevapladı. "Az önce söyledim ya, hukuk okuyacağım!"

  Babasının gözleri büyüdü ve şok içinde kalakaldı. "Ben... Sadece emin olmak istiyorum."

  Xia Zhichen bir anlığına babasının dediğini unuttu ama sonrasında babasının hiçbir şeyi unutmayacağını akıl edemedi.


  Xu Yang'ın sınıf başkanı, görevli öğretmene kampüste yaşadığı zorbalıktan çektiği acıyı anlattı. Bu yüzden görevli öğretmen Xu Yang'ı ve ona zorbalık yapan öğrencileri ofisine çağırdı.

  Bu erkek öğrenciler, sadece eğlence olsun diye onu ıslattıklarını söylediler ve bunu söylerken hiçbirinin tavrı samimi değildi.

  "Peki ya bu tavrınız?! İster inanın, ister inanmayın! Ailenizden okula gelmesini isteyeceğim!" Görevli öğretmen kükredi. "Her biriniz bu uyarıyı güzelce hatırlayın ve sonra sınıfınıza dönüp okul kurallarını on kez yazın!"

  Bir yandan da depresyonda olan Xu Yang'ı görünce, görevli öğretmen ona doğru fısıldadı. "Sen de sınıfına dön."

  "Hocam? Onları böyle mi cezalandıracaksınız? Bu çok hafif..." dedi Xu Yang.

  "İki uyarı aldıklarını söylemedim mi ben?" Görevli öğretmen, Xu Yang'ın yaygara çıkarıp somurttuğunu düşündü.

  "Ama onlar ilk kez cezalandırılmıyorlar ki... Onların cezalandırılmalarını ben de istemiyorum, sadece onları durdurmanın başka bir yolu olmalı."

  Okul müdürü, Xu Yang'ın zayıf görünümünü hor gördü. "İşte bu yüzden sürekli zorbalığa maruz kalıyorsun. Erkekler erkek olmalı! Hem biraz kendini de düşünmelisin. Eğer onlarla ilgili düzeltemeyeceğin bir şey olduğunu düşünüyorsan, önce sınıfına dön!"

  Önce Xu Yang'ın dönmesi gerekiyordu, gözleri öfkeyle bakıyordu.