[Love Mechanis] 1. Bölüm - Sevdiği Kişi Sen Değilsin

 Bölüm 1 - Sevdiği Kişi Sen Değilsin

  *Bölümde bazı okuyucuları rahatsız edici sahneler içermektedir, rahatsız olacak okuyucuların okumaması tavsiye edilir.

  Vee Vivis

  Uzun vücuduna destek oldum ve birlikte eve girdik. Sendeledi ve ayağı bir direğe çarptı, ikinci kata çıkan basamakları zar zor tırmanmayı başardı.

  Sarhoş çocuğu odama sürükledim. Bana teşekkür etmeliydi çünkü odamda uyumasına izin verecektim. Genelde burada uyumam, geceleri kız arkadaşımla geçirirdim.

  Ondan faydalanmıyordum. Odası onun adı altındaydı ama onunla ilgilenen bendim. Zengin değildim ve tek kız arkadaşıma bakabiliyordum.

  "Ah... P'Bar!" Oğlan odamın duvarına yapışarak bağırdı, duvara yaslanana kadar rastgele etrafa yumruklar savurdu. Onu orada bıraktım, çünkü onu buraya alacak kadar kibar biriydim. Sarhoş olmasına rağmen durmadan şikayet etmesine izin verdim. Duvardan aşağı kaymasına izin verdiğimde sonunda yere çarptı. Gözlerinden yaşlar akarak Bar'ın adını sayıklamaya devam ediyordu.

  "Dik dur, Mark." Onu omuzlarından tutup çektim ama o elimi itti.

  "Hayır! Sorun değil! P'Bar... O değil... P'Bar... O iyi biri değil!" Mızmızlanmaya devam etti. Elini kaldırıp yüzümü işaret edip başını salladı.

  "Ben Bar falan değilim, ben seni buraya getiren kişiyim!" 

  "P'Bar... Onu terk et, terk et."

  "Çekil!" Yüzümden uzaklaştırmak için elini tokatladım ve yüksek sesle ona bağırdım. Bu aptal! Ben de onun kadar şaşkındım!  

  "Kimsin..?" Beni işaret etti ve vücudunu duvara yaslayarak bana yaklaştı. Sonunda beni kendinden uzaklaştırıyordu.

  "Mankafalı! Ben senin üstünüm!" diyerek ona bir bakış attım.

  "Niye bağırıyorsun? Babamı uyandıracaksın." Kardeşim odasından çıkıp tehditkar bir sesle sordu.

  "Ah... Üzgünüm." dedim diğerinin kolunu çekmeye çalışırken. 

  "Bırak da gideyim!" Mark sızlandı. 

  "Gir içeri, seni aptal!" diyerek küfür ettim ve odama girmesi için onu çekiştirmeye başladım.

  "O kim? Onu daha önce hiç görmemiştim." Yu, ben daha odamın kapısını kapatamadan sordu. Keskin gözleri Mark'ın üzerindeydi. 

  "Astlarımdan." 

  "Erkeklerle mi ilgileniyorsun?" Kardeşim ilgileniyormuş gibi kaşlarını kaldırdı.

  "Aptal! Zaten bir kız arkadaşım var!" Olduğunu zaten biliyordu. Eve bir erkek getirir getirmez hemen takım değiştirdiğimi sandı. Buna inanabiliyor musunuz?

  "Senden bahsetmiyordum", Odama bir göz atarak cevap verdi. Gözlerinin astımda oyalandığını gördüm.

  "Neden umursuyorsun?" 

  Sadece bunu söyledi ve geri dönüp odasına girmeden önce sevimli bir gülümsemeyle parladı.

  Kapanan kapıya uzun süre bakmadım. Mark'ın yatağımda yattığı odama geri döndüm. Kardeşim Mimarlık okuyordu ve son sınıf öğrencisiydi. Benden sadece bir yaş büyüktü, ona P' demiyordum ve o da bana Nong diye hitap etmiyordu. Kardeş olsak da farklı ilgi alanlarımız olduğu için birlikte fazla zaman geçirmiyorduk. Tek başına olmayı severken benim bir sürü arkadaşım vardı. Ölçekli maketleriyle kendini odasına gömmeyi seviyor, ben de babamın alt katta motosiklet tamir etmesine yardım etmeyi seviyordum. O bir şeyler tasarlamayı ve çizmeyi seviyorken ben sevmiyorum. O kızlardan ve erkeklerden hoşlanıyor, ben sadece kızlardan hoşlanıyordum. Kardeş olsak da hiç benzemiyoruz, birazcık bile. Ama hiç göstermesek de birbirimizi anlıyor ve seviyoruz. Biraz önce bakışlarını doğru yorumlamıştım.

  "P'Bar..." Mark saçma sapan konuşmaya devam ederkee hem kız arkadaşım hem de çalışmalarım için giderek daha fazla üzülüyordum. Onu eve getirdiğim için kendimden bunun hıncını çıkarmalıydım.

  "Onun neyini bu kadar çok seviyorsun? Onunla sadece birkaç kez konuştun, o da belki!" Kendi kendime mırıldandım, ama gerçekler buydu ve farkında olmasa da ona söylemek istiyordum.

  "Bilmediğimden değil!" Sesini yükseltti.

  "Ehi! Bilmiyorum! Sadece sordum!" Ben de sesimi yükselttim.

  "Sana söylemeyeceğim. Sen P'Bar değilsin. P'Bar'ı istiyorum... Bana gelmesini istiyorum!" Dedi ve yatağın ucuna oturdu. Uzun kolları bana doğru kaydı ve yakamı kavradı. Beni o kadar ani bir şekilde kendine çekti ki yüzüm neredeyse onun yüzüne çarpıyordu.

  "Mark! Bırak beni!" Öfkeyle bağırıp ve alçak sesle konuştum. Kimse seni böyle çekip çeviren bir asta sahip olmaktan hoşlanmazdı. Yanılıyor muyum?

  "Hayır. P'Bar... Gitmene izin vermeyeceğim..." dedi yüzünü boynuma gömerek. Elleri enseme kayıp orada durdu, beni sardı. Ayakta dimdik durmaktan ve bana sarılmasına izin vermekten başka bir şey yapamadım. Bir erkekle hiç böyle bir şey yapmamıştım. Güzel kızların olduğu yerlerde bile hiç kimseyle el ele tutuşmamıştım bile. Biriyle takıldığımı kabul etsem de sadece konuşuyorduk.

  Sesini kulağımda duyduğumda ve güçlü kollarını hala boynumdayken garip hissettim.

  "Bırak beni..." Kucağından kurtulmadan önce sesimi alçalttım.

  "Hayır, P'Bar... Seni seviyorum."

  "Geri zekalı!" Aniden, boynumda nemli bir şey hissettim ve ona doğru döndüm. Mark boynumu ileri geri yalıyordu.

  "Sen benimsin..." Çenemden öptü ve hala ayakta olduğum için beni onun seviyesine çekmeye çalışıyordu.

  "Mark... Bıraksana!"

  Pat!

  Onu yatağa ittim ama sıkı tutuşu beni de kendisiyle birlikte aşağı çekti. O güçlüydü, bu sarhoş haliyle. Mark bana sarılıp gözlerimin içine baktı. Dudakları yüzüne güzelce otururken, ince gözleri ve şişkin bir burnu olan türden bir oğlandı. Şu anda Bar'la flört eden Tossakan kadar yakışıklı olmasa da zarif bir çekiciliği vardı. Gun ile neden şansı yok diye sorarsanız rahatlıkla cevaplayabilirdim.

  O...

  Yani, Mark'ın Mark olduğunu söyleyebilirim. Ama Mark, Gun değil. Ayrıca Bar'ın hoşlandığı kişi Gun, Mark değil.

  "Benimle ol... Benim ol..."

  "Neden senin olayım? Hayır, bekle... Bar neden senin olsun ki?" diye sordum gitmeme izin vermezken. 

  "P'Bar benim olsaydı... P'Bar, Gun'ı almazdı." Cevabı yavaşça söylese de kesindi. İnce ve çekici gözleri zafer arzusuyla doluydu. Emin konuşuyordu ve bu düşünceden nefret ediyordum. Bar benim arkadaşımdı ve onun kıdemlilerindendi. Mark'ın çaresiz olması hoşuma gitmiyordu ama fikri...

  "Onu defalarca elde etsen de hiç şansın yok..." dedim ona yaklaşmadan önce. "Bar, Gun'ı seviyor." Yavaş ve netçe söyledim. Gözleri derin düşüncelere daldı.

  "O Gun'ı seviyor... Bu nasıl mümkün olabilir ki?"

  Buna cevap veremedim. Beni kendine çekip dudaklarıma bir öpücük kondurdu, dilini ağzımın içine sokmaya çalıştı ve sonunda başardı. İyi öpüşüyordu... Sert olsa da dili yumuşak ve narindi, ne zaman hissetsem beni heyecanlandırıyordu ve tuhaf duygular hissetmeme neden oluyordu. En kötüsüyse öpücüğüne karşılık vermemdi.

  Ne kadar öpüştüğümüzü bilmiyordum, dillerimiz dudaklarımızdan içeri girip çıkıyordu. Beni daha rahat öpmesi için başımı eğdim. Dilim ağzının her köşesine ulaştı, alkolün acı-tatlı kokusunu alabiliyordum. Öpücüğüne öpücükle karşılık verdim, kararlıydı ve geri adım atmadı. Boynuma dolanan kolları beni kendine doğru çekti ve ardından yavaşça, neredeyse tereddütle ilerlememe izin verdi.

  "Neden onu seviyorsun..?" Ağzıma doğru yakın bir şekilde fısıldadı. "Neden onu seviyorsun, P'Bar?"

  "Ben nereden bileyim? Neden bana mızmızlanıyorsun?!"

  "Hah! Onu çok seviyorsun, ha? Gerçekten ondan hoşlanıyorsun..."

  Tap.

  Mark arkasını döndü ve anlamadığım bir şekilde bana baktı. Dudakları kısa bir an gülümsedi, sonra beni tekrar öptü. Boynuma doğru kaymadan önce beni başka bir öpücükle kendine çekip ısırdı.

  "Geri zekalı! Ne halt yiyorsun?!" Onu ittim ve bana bakması için başını eğdim. Bana baksa da gözleri öfkeyle doluydu.

  "Onu alacağım... P'Bar benim olsaydı, Gun'ın ne yapacağını bilmek isterdim." Onun sözleriyle sabrım tükendi. İlk başta onun için üzülsem de, şimdi işim bitti ve artık onun için asla böyle bir şey hissetmeyecektim. Suçluluğumu zihnimin bir köşesine itip parıldayan gözlerine baktım. Sonra aklımdan geçen kötü düşüncelerle gülümsedim.

  "O senin olmadan önce... Sen benim olacaksın."

  Boynuna yaslanmadan önce arkamı dönüp onu altıma çektim, daha önce bana yaptığı gibi onu ısırdım. Derisinde kırmızı bir iz görünene kadar onu emdim. Bunu fark ettiğinde beni kendinden uzaklaştırmaya çalıştırdı.

  Özür dilerim... Onun aklından geçen o iğrenç şeyi yapmasına izin vermeyecektim; şu anda yaptığım şeyden daha kötüsü olan o şeyi.

  "Hah! Seni sik kafalı! Bırak beni!" dedi elimi onun tişörtünü altına doğru kaydırırken. Bütün gücüyle direndi ve şu anda titremesinin sebebi, ben değildim.

  "Gerçekten istiyor musun? Sana verebilir miyim?" Ellerini kavradım ve kafasının arkasında birleştirerek onu engelledim.

  "Sen P'Bar değilsin, P'Bar değilsin... P'Bar'ı istiyorum ben."

  "Ama ben seni istiyorum!"dedim göğsünü öpmek için aşağıya doğru ilerlerken, az önce tişörtünü çıkarmaya çalışırken oluşan kırmızı izi gördüm. Göğüs uçlarına işkence ederek onları yaladım.

  "Ah... Şerefsiz!" İnlerken bana hakaretler ediyordu. Pantolonlarımızın altından bile hissedilen ve kendini ele vermeye başlayan yere doğru yavaşça ilerledim. Ben bir erkektim, o da erkekti. Olan şeyi sadece gelişigüzel şekilde gerçekleştiğini biliyordum, tatmin olacağı yeri ve nereden acıyacağını biliyordum.

  Daha önce hiçbir erkekle yapmamış olmam, nasıl yapılacağını bilmediğim anlamına gelmiyordu.

  Hala altımda mücadele etmeye devam ederken tekrar dudaklarını öpmeye döndüm. Dilimi onun dudaklarının arasına ittim ve ona bir ders vermek için dudağını ısırdım. Birisini kendisi için zorladığında, onun da nasıl hissettiğini bilmek istedim. Kafasını benden kaçınmak için yana yasladığında bu vücuduna hücum etmemi daha da kolaylaştırdı. Sürekli mücadele ediyordu ama bu sadece vücudunu daha rahat keşfetmeme neden oluyordu.

  "Ah, bırak gideyim, seni...! Bırak!" Beni tek eliyle yumruklamaya çalıştı ama elini kavrayıp yatağın üzerine sabitledim. Beni tekmelemeye çalıştığındaysa bacaklarımı bacaklarına geçirdim.

  Gözlerine bakıp; "Gitmene izin vereceğim... Ama şimdi değil," dedim.

  "Bana bir şey yapmana izin vermeyeceğim, seni sik kafa!" Gözleri kısılırken, o da pek kendi gözlerine güvenmiyormuş gibi görünüyordu.

  "Gerçekten mi?" Dudağımı büktüm.

  Boştaki elimi göğsüne yavaşça çıkan gömleğinin kumaşı üzerinden kavramak için kullandım. Ne zaman ona dokunsam, pantolonunun ucuna ulaşana kadar vücudu kasılıyor ve titriyordu. Ağır ağır nefes aldı ve beyaz teni kırmızıya döndü. "Emin misin?" Ona sorsam da o sadece bana hırlayıp cevap vermedi.

  Sadece inleyebildi ve elimi göğsünde kaydırdığımda dudaklarını ısırdı.

  "Gerçekten bir şey yapmama izin vermeyecek misin?" Elimi aletine sürtmeye başlarken sordum.

  İnleyip hakaret etti, fakat ona daha sert bir şekilde kavradığımda daha fazla konuşamadı.

  Bacakları artık serbestti ve "o" kısım, elimin dokunuşunu daha iyi hissedebilmek için hareket ediyordu.

  "Ağzın hayır diyor, ama 'burası' bana ne istediğini söylüyor." dedim onu kısaca sıkmadan önce ve sonra gitmesine izin verdim.

  "Sen... Ağh... Siktir!" Pantolonunu çözmeye başladığımda bir yandan yine bana hakaret ediyordu. Gözleri nemliydi, tıpkı aşağıda ıslak olduğu gibi. Bir kazanan gibi gülümsedim. Yapamazsam, adam değildim.

  "Siktir!"

  "Siktir..? Kendin yapmak istediğini mi söylüyorsun?" Kotunu çıkarmaya çalışırken sordum ama yerinden kıpırdamadı bile, bu yüzden tam yapamıyordum. Pantolonu sadece dizlerinin üstüne çekmeyi başarabilmiştim. Şişmiş kısmına bakıp uyluklarına yaslandım. Bir erkeğin bu kadar büyük bir şeyi içine alması zor olurdu. Ama öte yandan... Neden endişeleniyordum ki? Yapacak olan o değildi, yapacak olan bendim.

  "Ahh..." Sıcak boyunu okşadım ve ıslak ucuna ulaştım. Mark şiddetle gerilip titrek bir sesle konuşmadan önce uzun bir inilti bıraktı; "Ah.. Ben P'Bar'ı istiyorum... Seni değil." Sadece benim günahkarlığımla dalga geçiyordu.

  "Bar'ı istiyorsun ama bana ilk gelen sensin."

  Elini bırakıp elimi onun şişkinliğine doğru kaydırdığımda bunu bilerek yapmamıştım. Boştaki elim koyu meme ucuna gitti ve hafifçe sıkarak onu şaşırttım. "Ah," Diğer elim şimdi göğsünün her yerinde geziyordu, vücudu elimin ritmini takip edene kadar onu okşadı.

  "Nh! Nh!" Islandığını gördüğümde gülümsedim. Kızarıp gözlerindeki şehveti güçlükle gizlemeye çalıştı. "Arkadaşımı istiyorsun, değil mi? Neden önce beni denemiyorsun?" Gözlerini kocaman açıp benden kaçmaya çalıştı.

  "H-Hayır!" Onu okşadığımda ve elimi daha aşağıda bir yerde durdurduğumda yine direndi. Dizlerimle bacaklarını bloke etmek için biraz güç kullanmam gerekmişti. Sonra bacaklarını yukarı çekip onu tüm vücudumla aşağı ittirdim. Mark benim kontrolüm altındayken artık çıplak ve açıkta olan özel bölgelerine bakmak için başını epdi. Hıçkırıkları arttı ama umurumda değildi. Dar girişinin etrafındaki noktayı okşadım.

  Eğer zorlarsam, yapabilirim.

  "Bırak beni, siktir!" Bacaklarını elimden kurtarmaya çalıştı ve sonunda omzuma vurmayı başardı. Yüzümü buruşturdum ve yataktan kalkmak için doğruldu... Benden daha yavaştı, üzgünüm.

  "Nereye gittiğini sanıyorsun?" Onu kolundan tutup yatağa geri çektim.

  "İstemiyorum, seni piç! Bırak beni!"

  "Nasıl istersin? İstiyorsun, değil mi?"

  "Seninle değil, P'Bar'la istiyorum."

  "Ama tam şu an, ben seninle yapmak istiyorum."

  Onu çevirdiğimde bağırıp karnının üstüne yattı. Hareketsiz kalması için bir elimi boynuna koydum, sonra diğer elimle kotumu açtım.

  "Cesaret etme, seni ahmak!" Ben hazırlanmak için otuzbir çekerken başını çevirip bana baktı, sonra devam etmemi engellemek için bağırdı. (Ç/N: Evde anne baba yok herhalde)

  "Biraz geç değil mi serseri? Senin için çabucak yapacağım." Ben de tıpkı onun gibi bu kaba kelimeleri kullanırken ona bir sırıtış gönderdim.

  "İstemiyorum!" Şaftımı girişine yaklaştırdığımda kafasını sallayarak benden kaçmaya çalıştı. Tekrar bana vurmak için kollarını salladı ama özgürce hareket edememesi için elimi boynuna koydum.

  "İşte geliyorum..."

  "H-Hayır!"

  "Kahretsin..." diye fısıldadım, içeri iterken o çığlık atarken dişlerimi gıcırdattım. Bunun böyle yapıldığını ve canının yanacağını bilsem de ama o kadar sıkı olacağını düşünmemiştim ki, ben kendime de zarar verdim. "Aptal..." Kendime küfredip sonra kalan kısmın içeri girmesine izin vermek için hareket etmeye başladım.

  "Ağh... Kes şunu, çok fazla!" Hangi ifadeyi takındığını bilmiyordum ama anladığıma göre canı yanıyordu. Yine de en çok umursadığım şey ona bir ders vermekti. Bunu ona zarar vermek istediğim için yapıyordum.

  "Ben gelene kadar dişini sık, beni nasıl alacaksın?"

  Elim onu ​​aşağı iterken biraz daha içeri kaymasını sağlamak için yavaşça hareket ettim. Diğer elimle yatakta doğruldum. Onu daha iyi hissettirecek sarılma ya da okşama yoktu. Onu incitmek istemediğimden değil, o kadar sıkı olduğu için zaten kendim zar zor hareket edebiliyordum.

  İşte bir erkekle yapmak tam olarak böyle hissettiriyordu.

  Sıkı ve sıcak... Kendimde en az onun kadar inliyordum.

  "Ahh... Mmhh..." Dar deliği, varlığıma alışınca boynunun yanında nefesim kesildi. Kaygan değildi ve her zamanki kadar rahat da değildi ama sıkıydı ve beni eskisinden daha iyi kavrıyordu.

  İnlemelerini yastıkta bastırıyordu. Elleri bana vurmaya çalışıyor ama yapamıyodu. Dişlerimi sıktım ve ritmimi takip ederek vücudunu hareket ettirdim.

  "Bu çok fazla... Ağh... Ah... P'Bar!" Çarşafı kavradı ve yatağa doğru ağladı.

  "P'Barmış... Götüm! Benimlesin! Ben Vee!" Ona küfürlü sözlerle saldırıp hareketsiz kaldım. Bana bakabilmesi için kafasını çevirdim.

  "Piç..." Tüm söylediği bu oldu ve gözlerini kapattı.

 "Arkadaşıma yapmayı planladığın şey bu değil miydi? Bana hakaret etmen tıpkı kendine hakaret etmen gibi, Mark."

  Biraz hava almak için kafasını kaldırdı ama onu aşağı ittiğimde nefesi kesildi. Bir eli kolumu tutmayı başardı ve sanki acısını göstermek istermiş gibi beni kendine çekti.

  "Neden...? Öyle olmadığını mı söylemeye çalışıyorsun?" Sırtına yaslanıp soruyu kulağının yanına fısıldadım.

  "Neden benimle ve P'Bar'la bu kadar ilgileniyorsun?" Soruma cevap vermedi ve onun yerine bana başka bir soru sordu, ama bana bakmak için başını çevirememişti bie.

  "İlgileniyorum çünkü Bar benim arkadaşım ve ben de artık senin erkeğinim!" Son kısmı yavaş yavaş vurguladım. Sonra tekrar onun içinde hareket etmeye başladım.

  "Ağh..." Mark irkilip karnıma vurdu. 

  "Şimdi adamınlasın, adımla çağır beni, hadi!" 

  "Ih... Siktir!" Boynunu ısırıp yaladım. Deliği gittikçe daha da rahatlıyordu. 

  "Vee... Benim adım, Vee!" 

  "Uğh... Ah! Acıtıyor..!" Başka bir şey söyleyemedi ama şu son sözleri çok değerli buldum: Acıtıyor. Pek umurumda değildi çünkü ben öyle istiyordum.

  "Ne? Acıttığımı mı söylüyorsun? Mh..."

  "Ağh... Hah..."

  "Vee! Bana adımla seslenmeni söyledim!" 

  "Hayır... Ağh!" 

  "Eğer seslenmezsen, sonuna ulaşamazsın." Kendine yardım etmeye çalışan elini tuttum. Gözleri acıyla doluydu ve bu bende onu daha da şiddetle sikişmek istememe neden oluyordu. İçeri girmem için bana meydan okuyor gibiydi ve ben, kötü kelimesinin anlamını anlıyordum.

  "P'Bar... Ah..."

  "Pislik! Adımı söyle!" Hala söylediklerime uymak istemediğinden, anlamasını sağlamak için aletimi ondan çıkardım ve tekrar sokup sonuna kadar ittim.

  "Piç!"

  "Piç mi diyorsun bana?" Bana bakması, gözlerinin içine bakması için saçını çektim; gözleri kıpkırmızı ve yüzü parlak kırmızıydı. Cevap vermek istemiyormuş gibi dudaklarını ısırdı. Yüzünden ter damlaları akıyordu.

  Onu dudaklarından öpüp dilimi ağzının içine soktum. Tamamen bulanık olmalıydı çünkü karşı koymadı ve bana kolay erişim sağlamak için dudaklarını araladı. Onu kaç kez öptüğümü unutsam da beni her öptüğünde garip hissediyordum. Kendimi iyi hissettiğimi söylemiyorum ama onu öpmeye devam etmek istiyordum.

  "Mmmmh..." Dili benimkiyle iç içe geçtiğinde, benimle alay ederken dudaklarımdan bir inilti kaçtı. Dillerimiz oynuyor, dudaklarımı emerek kendimi iyi hissettiriyordu. Dilimi daha derine bastırdım ve eskisinden daha fazla yeni tatlılık ve tuhaflık buldum.

  "Ah! Siktir!" diye bağırdım ve parmaklarım boynunu sıkarken öpücükten geri çekildim. Dudağımda keskin bir acı hissediyordum. Dilimi dudaklarımda gezdirdim ve kendi kanımın kokusunu ve o keskin kokuyu tattım.

  "Beni mi ısırdın sen?" diyerek yavaşça sordum. Konuşamıyordu, sanırım çünkü hala parmaklarımı boynunda sıkıyordum. Gözleri herhangi bir yenilgiyi kabul etmeyecek gibiydi ve ben de onu arka girişinden dışarı çıktım.

  Onu oturtmak için kafasından çektim ve canının yanması ya da kan damlalarının yatağı lekelemesi umurumda değildi. Kendimi destekledim. "Madem ağzını kullanmak istedin, neden söylemedin ki?"

  Aletimi o güzel ağza yaklaştırdığımda dudaklarını kapattı.

  "Ağzını aç ve em." Öylece durduğu için onu birdenbire çekiştirdim.

  "Acıyor... Ngh!" O andan yararlandığımda gözlerini kocaman açtı ve sikimi sıcak ağzına soktu. Yüzü çarpıkken kendi ritmimde hareket etmeye başladım ve içeri ve dışarı gitmemesine izin verdim.

  "Mmhh... Aah... Düzgün yala..." Bana baktığında ona emrettim. Gözleri, ona tam burada, gece veya gündüz fark etmeden pek çok kez çakmak istememe neden oluyoyrdu. Acı verici bir işkence olmalıydı. Onu utandırmak ve bana sinirlenmesini istiyordum... Ama hoşuma gitmişti. Onu öyle görmek hoşuma gitmişti.

  "Sakın beni ısırmaya cüret etme." Islak ucumu emdi. "Mhmh..."

  Gözlerimi uzun bir an kapattm ve bana verdiği zevkin tadını çıkardım, ta ki daha fazla dayanamayacak hale gelene kadar. Ağzından çıkardım ve yatağa uzanmasını sağlamak için onu aşağı doğru ittim. Sonra bacaklarından tutup yukarıya doğru çektim.

  "B-ben geliyorum... Ama sen... Ah!" Cümlemi bile bitirmedim ve bir kere daha onun içine doğru zorladım. Mark bir hayvan sesi çıkardı ve beni uzaklaştırmaya çalıştı.

  "Değiştirmek ister misin?" Onun içinde daha hızlı hareket ettim. Onun hazır olmasını beklemedim. Artık umurumda değildi, acımıyordu ve vücuduyla eğleniyordum. Tek istediğim buydu.

  "Ağh... P'Bar..." Döner bir hareketle onu kalçalarından çektiğimde inledi. Yakışıklı yüzünü kaldırdı ve iç çekti. Mastürbasyon yapmak istiyordu, bu yüzden bir eli karnının üzerinden kaydı ve kendininkini tuttu. 

  "Mmh... Benim adımı söyle," diyerek tekrar ettim ve gözleri benim gözlerimle buluştu. "Benim adımı söyle, şu anda seni arzulayan tek kişi benim."

  "Ah.. P'Bar."

  Şap!

  "Ah!"

  Eline vurdum ve sıcak aletini sıktım; tüm elimi kapladı. Herhangi bir damlayı bile dökmemek için baş parmağımı kullanıyordum

  "Adımı söyle. Söylemezsen, gelmene izin vermeyeceğim." Onu tekrar sıktım.

  "Siktir!" Kendimi daha derine ittiğimde, bağırdı.

  "Her neyse." Deliğinden içeri ve dışarı itmeye devam ettim. Yüzünü buruşturup sertleşti. Elleri ellerimi itmeye çalışsa daartık cesaret edemeyecek duruma gelene kadar onu tekrar tekrar sıktım. İki eli de serbestti ve uyluğumun derisini kaşıdı.

  "Hah... Ağh!"Yalvaran bakışlarına aldırış etmedim. Hâlâ ucunu itip sıkıştırmam gerekiyordu.

  "Vee... Ngh... Bırak beni." Sözleri karşısında boğuluyordu ama bu beni gülümsetti. Sikini serbest bıraktım ve onu daha da yakınlaştırmak için ellerimi kalçalarına koydum. "Aahhh!"

  İçine tekrar ittiğimde Mark inledi. Ben de inledim, iyi hissediyordum.

  Ben içeri ve dışarı ittirmeye devam ederken Mark beni tutmak için ellerini kullandı.

  "Vee..."

  Sesi altımda titredi. Bana öfkeyle bakıyorken ben gülümsedim.

  "Unutma, adamın adı Vee. Onu bir daha anmayı aklından bile geçirme." dedim ona yaklaşarak, çarpık bir yüzle. Tek bir kelime söyleyemeyene kadar onu içeri ve dışarı ittirmeye devam ettim.

  "Ah... Ben... Ben..."

  "Sen ne?"

  "Senden nefret ediyorum."

  "Ama ben senden çok hoşlanıyorum, Mark." diyerek cevap verdim ve doruğa ulaştığımda uzun bir inilti braıktım. Sertleşip sıvımı onun içine çektim. Birkaç kez daha hareket ettim ve sonra yavaşça dışarı çektim. Beyaz menim biraz kanla birlikte aktı.

  "Üzgünüm, içine geldim. Senden ne kadar nefret ettiğime o kadar odaklanmıştım ki dışarı çıkmaya vaktim olmadı."

  "Nğh... Seni piç.."

  "Piç, şerefsiz, siktir... Ama yine de senin adamınım."

  "Bu sadece bir kez oldu. Tekrar yapmana izin vereceğimi mi sanıyorsun?" Öfkeliydi. 

  "Bar'la olan şeyi bırakmazsan, seni tekrar buraya sürükleyip bacaklarını benim için açacağım." diyerek yanıtladım. "Ah... Ben geldim. Senin için emmemi bekleme. O kadar önemli değilsin."

  "Piç..." Bana küfretti ve kurtuluş için elini titreyen aletine kaydırdı.

  "Hah!" Gülümseyip yatağın kenarına oturdum. Sonra kalçasında kuruyan kirli beyaz sıvıya dokundum.

  İçindeki meni çıkana kadar inleyip gerildi.

  "Burada tek başınasın... Onu koydum ama zamanında çıkaramadım."