[Love Mechanis] 4. Bölüm - Eğer Pişman Olmayacaksan, Acele Et ve Ona Sevdiğini Söyle

 Bölüm 4 - Eğer Pişman Olmayacaksan, Acele Et ve Onlara Sevdiğini Söyle

  Mark

  "Ne halt yiyorsun sen?" diye sordu kapı kapanırken düşük bir ses. 

  "Bunu soran ben olmalıyım! Asıl sen ne halt yiyorsun?" O sesini yükselttiğinde ben de yükselttim.

  "Çok fena istiyorsun, değil mi?!" Vee kolumu sıktı ve sonra acıyor mu diye sordu. Kalbimdeki acıyla karşılaştırıldığında, hiç acımıyordu.

  "Hep beni mi düşünüyorsun da bana karışıyorsun?"

  "Sana karışmak istemiyorum! Ürpertici duygularını kimseye söylemeseydin, karışmazdım da!"

  "O yapmak istiyor, ben de yapmak istiyorum!" Kafası bozuk davranışlarını umursamadan cevap verdim.

  "Yapmak istiyorsun, ha? Umutsuzca?"

  "Evet!" Vee morarmış dudaklarıma çarptı. Ağır bir el, onu durduramamak ya da öpücüğünden kaçamamak için kafama bastırdı. Dili erişim sağlamaya çalışıyorken ben de dilini reddetmeye çalışıyordum. "Ağh!" Elini göğsüme koydu ve sonra beni yumuşak bir şekilde öptü. Dokunuşunu reddetmeye çalısam da yapamıyordum. Kan kokusu gelene kadar alt dudağımı ısırdım. Sonra dilini içeri sokup benimkine doladı. Dilimi geri çektim ama sonunda öpücüğüne karşılık verdim.

  "Ah! Ah!" Öpücükten geri çekildikten sonra nefesim yüksek sesle çıktı. Dudakları bir gülümsemeyle gerilmeden önce keskin gözleri üzerimde gezindi.

  "Ağzın hayır dese de, davranışların bile beni reddese bile sonunda dilimi emdin." Yavaşça konuştu, az önce olanlardan memnunmuş gibi.

  "Beni zorladın!" Boğuk sesimi cevap vermeye zorlasa da dilim titredi. Bunu yapmak istedim, ona derinden dahil olmalıydım.

  "Kendin söyledin..." Bana doğru yaklaştı, kulağıma fısıldadı. "...Yapmak istiyorsun."

  "Uh!" Çene hattımda ıslaklık hissettiğimde dudaklarımı birbirine batırdım. Vee dilini çıkarıp yumuşak öpücükleri yalamalara dönüştürdü. Sanki zar zor nefes aldığımı biliyormuş gibi, kulağımın yanında durana kadar devam etti. Kulağımı hafifçe ısırmadan önce ondan bir "Ah" geldiğini duydum.

  "Hoşuna gitti mi?" Vee kulağımda belirsiz bir sesle sordu, bu beni daha da gerginleştirdi. Beğenip beğenmediğimi söylemem gerekirse, hoşuma gitmişti diye karşılık vermem gerekiyordu.

  Yumuşak ve nazik sesi, şiddetli seks ve acıdan daha çok seviyordum. Geçmişte benimle aynı boyda olan sevimli, minyon erkeklerle yatmayı severdim çünkü bu onları yenmek yerine onları korumak istememe neden oluyordu. Küçük ve nazik birine sahip olmanın, birbirini ezmekten daha iyi hissettirdiğini biliyordum.

  "Yani, bunu beğendin mi?" Kulağımın yanında alçak ve titreyen sesini duydum. Kalın ellerinden biri göğsümü şefkatle okşarken, diğeri sırtımı okşuyordu.

  "Gitmeme izin ver," dişlerimi gıcırdattım. Vee benden bir adım geri çekildi ve gözlerini gözlerime sabitleyerek yatakta oturmadan önce bir an bana baktı. Yatağın kenarına kayıp göğsümün önünde durdu.

  "Eğer gitmene izin verirsem, bununla nasıl başa çıkacaksın?" diye sordu gözleri hala aynı noktaya bakarken.

  "Kendim hallederim," Gözlerimi nereye çevireceğimi bilemeyecek kadar utangaç olsam da hareketsiz kalarak cevap verdim. Tamamen sarhoş olmaktan çok zihnim şimdi daha açıktı.

  Sadece yüzümü kaybediyormuş gibi hissediyordum. Sadece birkaç vuruş, sadece birkaç öpücük ve ben böyleydim işte, benimle alay edebilecek kadardım. Kaşlarını kaldırarak bana baktığını görebildiğim suratından kaçınmak için başımı çevirdim. Sonra banyoya bir adım attım.

  Ama o hızlıydı.

  "Ah!" Vücudum şiddetle çekildiğinde yatağa çarptım. Vee beni yanına yatırdı vediğer elini de beni kucaklamak için kullandı. Onu ittirip atmaya çalışsam da, beni bağladığı güç, hareketimi azaltmama sebep oluyordu.

  "Ama sana yardım etmek istiyorum," dedi beni kendine daha çok çekti, ta ki pantolonlarımızın altında yanan şeyleri hissedene kadar.

  "Ben istemiyorum," dedim yakışıklı yüzüne, sonra kendimi kurtarmaya çalışarak.

  "Direnme bana!" dedi dedi, sonra beni tuttu ve üzerime çıkmadan önce beni yatakta döndürdü, ağırlığıyla beni aşağı itti.

  "İstemiyorum... Ağh... Dedim!" Titreyen bir sesle onu reddettim çünkü beni bastırıp vücuduma sürtünüyordu.

  "Ama ben yapmak istiyorum. Hem sen de istiyorsun, neden yapmayalım ki?" Üstteymiş gibi gülümsedi.

  Erkeklerden hoşlanıyordum ama bu her önüme gelene bacaklarımı açacağım anlamına gelmiyordu.

  Bu kıdemliyle daha da...

  "Hiçbir şey bilmeyen biriyle heyecanlanmak. Bence bu adil değil. Bunu benimle yapmalısın, her şeyi bilen benimle."

  Cevap verecek zamanım olmadı. Pek çok kızın beğendiği o güzel ağız benimkini ezdi. Bu sefer herhangi bir direniş göstermedi. Hareketsiz, sessizce uzandım ve izinsiz girmesine izin verdim. Alkol gibi tadı olan dili, dilimle uyuşmadan önce dudaklarımı okşadı. Vee'nin iyi öpüştüğünü kabul ediyordum. Birçok insan onun öpücüklerini beğenebilirdi ve ben de hoşlanmadığımı pek söyleyemezdim.

  Yenilmekten başka bir şey hissetmiyordum çünkü Vee her şeyi biliyordu. P'Bar'ı ne kadar sevdiğimi biliyor, reddedildiğim zamanki gibi bir köpek gibi sarhoş olduğumu da bilirdu. Ve bu sefer ümidi olmayan bir aşktan vazgeçtiğimi de biliyordu çünkü onunla yapmak istemediğimin farkındaydı.

  İşimiz bittiğinde, o zamanki gibi bana acıyacak mıydı?

  Daha iyi hissetmeme ne zaman yardım etti ki?

  "Sessizsin..." dedi ve sonra beni boynumdan öptü. Doğruydu, gözlerim kamaşmıştı ama sonra hatırladım...

  "Hatalı mıydım? Neyi yanlış yaptım?" Soruyu kalbimden geçirerek ona sordum. Bu, P'Bar hakkında kötü düşüncelerim olduğu için öpüldüğümden beri kendime sorduğum bir soruydu. Ama bu sefer neyi yanlış yapmıştım?

  "Yapmadın... Ama beni tahrik ettin," dedi ve kendini üzerime bastırdı.

  "Eğer bu kadar çok istiyorsan karınla ​​yap. Neden ben?" Karanlık bir sesle cevap verdim ve doğrudan yüzüne baktım.

  "Bugün karım müsait değil."

  "Uh..." Karnımı çimdiklediğinde inledim ve şişip açıkça görülünceye kadar onu kavradı. Mücadele edip onu tekmeledim, ama kendi bacaklarıyla bacaklarımı aşağı iterek sonra bir elini fermuarımı aşağı çekmek için uzattı.

  "Daha önce kimseyi emmedim, uyarıyorum seni."

  Vee eğilip kotumdan çıkan şeyi, sıcak ağzıyla kapattı. Neredeyse boğazına değene kadar içeri girmesine izin vermek için ağzını etrafına sardı. İnlememi bastırmama neden olan bir ritmi takip ederek yavaşça emmeye başladı. Sonra biraz hava bulmak için kafasını kaldırdı... Ona yukarıdan bakmak istemiyordum.

  Ona bakmak beni heyecanlandırıyordu...

  "Ağh..." İnlemelerimi tutmak istiyordum çünkü onu cesaretlendirmek istemiyordum ama kendimi tutmak çok zordu. Bunu hiç kimseye yapmadığını söyledi, ama şimdi bana yaptığı şey, herkesin yaptığından çok daha iyi hissettirmişti.

  "Saklama.. İnlemeni duymak istiyorum..." dedi Vee ve beni emmek için geri döndü. Eli uyluklarımın içini okşuyorken diğeri irkilene kadar göğsümü okşadı.

  "Ah... Aah..." Sonunda ona ve kendi arzuma teslim olmalıydım.

  "Ngh... Mh... Sıçrama," dedi şiddetle, sonra bacaklarımı aşağı bastırdı. Sözleri, şeyimin göründüğü ve ağzının içinde kaybolduğu yere bakmamı sağlıyordu. Ne zaman olduğunu bilmediğim için ritmini fark etmeden sıçramış olmalıydım. Sadece şimdi çok fena gelmek istediğimi biliyordum.

  "Ah.. Ah... Neden?" Titreyen ses tonumla sordum. Yüzü benim seviyemdeydi. Umarım kızların okumayı sevdiği romanlardaki gibi bana soru sormazdı çünkü eğer durum buysa, hiçbir şeyim kalmayabilirdi.

  "İnlediğini duymak istiyorum... Yüksek sesle..." Konuşmasını bitirdiğinde beni yumuşak bir şekilde öptü. Ama bu öpücük diğer öpücükler gibi değildi. Bu ne öpücüğü tarih edemezdim. Zafer öpücüğü gibi değildi, ama birini seven birisi gibi de değildi.

  Yavaşça dilimin onu aramasına ve onunla oynamasına izin verdim. Dillerimiz ağzıma dolandı. Neler olduğunu düşünmek istemiyordum. Gözlerimi kapattım ilgilendiğim tek şey ıslak diliydi.

  "Mmmh..." Sanki beni bırakmasını istemiyormuşum gibi inledim. Güzel, kabul ediyordum. Onun dili için kaybolmuştum. Bir hata yaparsam daha da kötüleşeceğini bilsem de, kendi arzularımın peşinden pes edip kendimi bıraktım.

  "Benim için inle, Mark, bu gece her şeyi unutalım..."

  Göğüs uçlarımı yaladığında benden istediği gibi inledim. Öpücüklerinde kaybolduğumdan beri gömleğim de gitmişti. Ama bu, şu anda kabaran tüylerim kadar ilginç değildi.

  "Mmh..:" Elimi yakalayıp siyah saçlarının arasından geçirdiğimde Vee inledi. Bana bakmak için başını kaldırdı ve sonra boynuma doğru kaydı.

  "Ah... Emme." Boynumda keskin bir ağrı hissettiğimde onu durdurmak için konuştum. Geçen seferki izlerin ne zaman kaybolacağını bilmiyordum ve daha fazlasını istemiyordum.

  Bu geceyi nasıl unutacaktım? Neden hatırlamam için iz bırakmıştı?

  "Ah... Aaah..." Vee boynumdan çekildi, omzumun çizgisini takip etti ve göğsümde durana kadar aşağı indi. Tüm öpücükleri ve iniltileri beni heyecanlandırdı.

  "Ağırdan seviyorsun, sert sevmiyorsun, değil mi?" dedi Vee ağzını vücudumdan kaldırdıktan sonra. Gözlerim yarı kapalı, zevkten kaybolmuş, gömleğini çıkaran ona bakıyordum. Vücudu, oranı benimkinden pek farklı değildi, vücudu sadece benimkinden daha iyi görünüyordu o kadar.

  Bacaklarımı tutup omuzlarına koyduğunda güzel tenine bakmayı bıraktım. Bu, birçok insanla kullandığım pozisyondu ama bunu 'yapan' bendim. Böyle yapmasına izin vermek için uzanmamıştım. Vee, arka girişime doğrultmadan önce birkaç kez kendini okşadı.

  "B-Bekle!" O içeri girmeden önce, sadece kasların olduğu göğsünü ittirebildim.

  "Eğer yapmamı söylersen, tam şimdi hepsini sokarım."

  "Siktir!" Tükürdüm. Gerçekten içeri itiyormuş gibi davrandığında ürktüm.

  "Ne var lan? Bir dakika önce gayet iyiydik." Bacaklarımı indirdi ve beni kollarımdan çekerek doğrulup göz göze gelmemi sağladı. Vücudumu komodine doğru çevirmeden önce bir an ona baktım ve dört taraflı bir jel şişe aldım.

  "Al şunu." Ona uzatttım moralim düşük şekilde. Yüzünde bir gülümseme belirmeden önce Vee elime baktı, sonra aldı.

  "Hah? Korktun mu?"

  "Denemek ister misin?" dedim ve bulunduğum pozisyonu işaret ettim.

  "Saçmalık." Cevap verdi, sonra dudaklarıma sert bir öpücük verip emmeye başladı, beni çekti ve ağzımı açıp dilini içeri almak ve ağzımı keşfetmek zorunda kalana kadar ittirdi. Elleri sıcak vücudunu kapatmak için jeli sıktı ve sırtımı bastırdı. Daha sonra girişime biraz jel sürdü. "Ağzını kapalı tut, sadece inle."

  "Nh!" Kafasını içeri itmeye başladığında hıçkırıklarımı bastırdım.

  "Eğer böyle devam ederse, yapamam ve bitirmene izin vermem." dedi Vee ve başparmağını kullanarak aletimin başına bastırdı. Arzu dolu sert bakışlarının altında, onun büyüklüğü ve benim girişime göre, kayganlaştırıcı olsa bile, onun aniden içeri girmesine izin vermiyordu.

  Vee içeri girmeyi denerken ben de rahatlamaya çalıştım.

  "Gerilme, Mark." Boğuk sesiyle kulağıma fısıldadı. Dili yine kulak mememle oynuyordu.

  İçeri soktu, sonra çıkardı. Eli bana yardım ederken aynı şeyi tekrarladı.

  Tamamen içeri ittiğinde boğazımdan alçak, derin bir inilti çıktı. Anlatabileceğimden daha çok acıtıyordu. Sadece gözyaşlarımla tüm hislerimin akmasına izin verdim. Acı, ıstırap ve onu kucaklama arzusuyla dolup taşıyordum. "Ah... Ben.. Hareket et, lütfen..."

  Ona izin verecek zamanım yoktu. Üstümdeki kişi hareket edip beni içeri ittirdi.

  "Ah... Mmmh..."

  Büyük şeyi içime çarptığında inledim. Vücudumu sıkıca sarana kadar, vücudum başım kadar acıyı da seviyor olmalıydı. "Ah.. Ah... Ahh!"

  "Ngh... Deliriyorum..." Vee'nin inlemesi derinden geldi. Sonra başını kaldırıp nefes aldı. Bedenlerimizin birleştiği nokta hala hareket ediyordu, birbirini arıyorken yakın duruyorduk.

  "Ah... Ah... Y-Yumuşak" Vee daha sert ittirirken iki eli belimden tutuyor ve her hamlede beni aşağı itiyordu. Kendime yardım etmek için Vee'nin elleri yerine sadece titreyen bir elimi uzatabilmiştim.

  "Ahğh... Acıyor." Gücünü azaltmak ve göğsüne bastırmak için diğer elimi kaldırdım ama eskisinden daha sert bir şekilde itmeye devam etti.

  "Ah... Aah... Mmh..:" Ne kadar zaman oldu kestiremesem de vücutlarımız ter içinde kalmıştı. Yanaklarımdan süzülen yaşlar kurumuş olmalıydı. Ama buna beynim boşaldığı kadar dikkat etmiyordum.

  Bomboştu... Güzel hissettiriyordu...

  "Ah.. Mark..." Vee elini uzatıp yanağımdaki yaşları sildi, sonra beni yumuşak bir şekilde öpmek için eğildi.

  "A-adımı... Söyle... Mhmm, lütfen..." 

  "Ağh... P'... Vee..." Bana söyleneni yapmam için bana neyin ilham verdiğini bilmiyordum ama ağzım beynimden daha hızlıydı. Yakışıklı yüzünde nazik bir gülümseme belirene kadar inledim ve adını söyledim.

  "Mh... İyi çocuk." Çocukmuş! Sadece kafamda tartışabiliyordum çünkü tek kelime etmeme izin vermiyordu. Belimi bırakıp içime sokmadan önce beni hızlıca öptü.

  "P... Mmmhm..."

  "Ağh Mark!"

  "Ah..." Karnımın üstüne son kez gelmeden önce bir kez şiddetle sarsıldım. Vee kondomu doldurmadan önce birkaç kez sertçe ittirdi.

  Pantolonunun sesi ve balık kokusu umurumda değildi. Sadece yatağa konan bacakların, onları hareket ettiremeyecek duruma gelene kadar uyuştuğunu biliyordum. Vee de uzanmış ve nefes alıyorken vicdanımı geri çağıramıyordum.

  Uyumak ve yarının daha güzel bir gün olacağın ummak istiyordum.

  "Pişman olmak istemiyorsan... Birinden hoşlanıyorsan, söyle ona." Ama kulağımın yanında fısıldayan alçak sesi, bu gecenin bitmediğini anlamamı sağlıyordu, ama gözlerimi kapatıp gözyaşlarımın akmasına izin verdim.

  Onu kabul ettiğimi kendime hatırlatmakla birlikte, bir kez daha hatırlatıyordu bana.

  Ama dersimi hatırlayacaktım.

  Tüm vücuduma yayılan acıyla gözlerimi açtım. Yapışkan bir şey kurusa da umurumda değildi. Dün gece o kadar yorgundum ki ne zaman uyuduğumu bilmiyordum. Sadece uyumak istediğimi biliyordum. İşimiz bittikten sonra şimdiye kadar ceset gibi uyumuştum ve saat 16:00 olduğunda bile burada ölü gibi yatmaya karar vermiştim. Dün benim için zor bir gündü. Hiç düşünmeden reddedildikten sonra, onun bir araya gelme isteğini yapmak zorunda kaldım.

  Boş olan diğer tarafıma baktım. Uyanıp onu günün ilk kişisi olarak göreceğimi düşünmemiştim. Sadece sözleri kulağımda çınlayıp duruyordu.

  Acele edip ona söyleyecektim.

  Hazırlanıp banyodan çıkıp yemek için biraz pirinç ve balık arıyordum. Açlık insanı uyandıraben bir şeydi. Yemek yapmayı sevmediğim için buzdolabında saklamak için taze bir şey almamıştım. Pirincim ne zaman biter bilmiyordum, pek yemek kalmamış gibi görünüyordu. Benim için yiyecek almaları için arkadaşlarımı arayacaktım... Ne kadar utanç verici bir durum!

  Giyecek bir takım elbise bulmak için dolabımı açtım. Sonra yiyecek bir şeyler bulmak için aşağı inmek için odadan çıkıyordum. Acıtması önemli değildi, gayet iyi yürüyebilirdim. Her zamanki gibi iyi yürümüyordum ama yavaş da değildim yani.

  "İleriye dönük, becerikli, bilgili ve çok saygın." Asansör açılır açılmaz kulağıma takılan ve hatırladığım neşeli sesi duyabiliyordum. P'Bar ve Gun'ın orada dikilip odanın önünde birbirleriyle alay ettiklerini görünce biraz şaşırdım. Kat numarasına bakıp derin bir iç çektim.

  Yanlış kat numarasına basmıştım. 

  "İltifatların için teşekkürler," dedi Gun gülümseyerek, sonra P'Bar'a doğru eğildi.

  "Alay ediyordum!" dedi P'Bar ve kapıyı açmak için arkasını döndü.

  "P'Bar!" Eşiği geçmeden önce hep aklımda olan kişiye seslendim. Neden bilmiyordum ama bu sefer bir tekrar ya da alay yoktu, Gun'a her zamankinden daha mutlu bakarken P'Bar'ın gülümsemesini görüp ona doğru bir adım attım.

  Özür dilemek istiyordum.

  "Neden buradasın?" Gözlerimi tıslayarak tehdit eden kişiye çevirdim, sonra cevap vermeden önce hafifçe iç çektim.

  "Sadece özür dilemek için buradayım. Onu ne kadar sevdiğini biliyorum. O gün yarışmadaydım," dedim.

  "Gel içeri." P'Bar beni davet etti ve onu odasına kadar takip ettim. Gun bana baktı, yoluma çıksa da hiçbir şey söylemedi.

  Kanepede oturup P'Bar'ın dediği gibi beklemeye başladım. Gun'un yatak odasından çıkmasıyla aynı anda mutfaktan biraz portakal suyuyla dönmesi uzun sürmedi.

  Birbirlerine nasıl yakıştıklarını söyleyebilirdim. Dün gece yaptığım her şey için P'Bar'dan özür dilemeye karar vermiştim, hem taciz edici hem de onları yabancılaştıran korkunç şeyler düşündüğüm gerçeği hakkında. Gülümsemesini ve Gun'ın ona nasıl baktığını görüyordum, mutlu olduğunu anlıyorum; ve onu o kadar mutlu edemediğimi de.

  Gerçeği kabullenmeye ihtiyacım vardı.

  P'Bar karşıma oturdu, Gun ise onun yanına oturdu. P'Bar sessizliğin ortasında konuşmaya başlamadan önce bana baktı.

  "Gun'la görüşüyorum," Meyve suyunu kaldırmadan ve ona gülümsemeden önce tükürüğümü yuttum.

  "Biliyorum," diye yanıtladım ve bana hiç de arkadaş canlısı olmayan bakışlar gönderen Gun'a baktım.

  "Biliyorsan niye buraya geldin?" Kuvvetli bir ses tonuyla sordu bana.

  "Özür dilemek için geldim dedim ya... Her şey adına. Ayrıca söylediğim o iğrenç sözler için de."

  "Kızgın değilim. Aslına bakarsan ben de o gün için özür dilerim. Ben... Ben senin duygularını incittim." P'Bar yavaşça konuştu, böylece o günü tekrar düşünebilmiştim. Aman neyse artık. O anıyı hatırlamak canımı acıtsa da, silinip gidecekti nihayetinde.

  "Ne kadar acıttığını bilmiyorum." Beni sadece küçük bir erkek kardeşi gördüğünü biliyordum. Bana karşı nazik olduğunu ve bundan daha fazlası olmanın artık mümkün olduğunu biliyordum. Uzun zamandır bilsem de daha bugün kabullenebilmiştim.

  "Özrün bittiyse, git." dedi Gun ve bu, sahipleniliciği karşısında iç çekmeme neden oldu. Gözlerimi kapattım, P'Bar'ın benimle oynamayacağını biliyordum, yoksa benimle böyle olur muydu?

  "Gerçekten kıskanıyorsun. Sadece özür dilemeye geldim. Burada oturuyorsun ve benim ona bir şey yapmaya cesaretim olduğunu mu sanıyorsun? Onunla olmadığın zamanlarda olduğu gibi, yine de bakmıyor. bana," dedim sesim son cümlede alçalırken. Acıyordu.

  "Çünkü sen ben değilsin!"

  "Biliyorum! Bunu tekrar etmekten kaçınabilir misin artık?" Ona baktım. P'Bar ve Gun, onlar...

  Bz~

  Ben daha fazla düşünemeden kapıdan zil sesi duuldu. P'Bar ve Ai Gun birbirlerine bakıp kapıya bakmak için döndüler. Onları gücendiriyor olsam da, sevimliliklerini gördüğümde kıkırdamama engel olamadım. Sonunda P'Bar kapıyı açmak için yürüdü ve beni Gun'la birbirimize bakarak bıraktı.

  "Oh, Vee? Buraya nasıl geldin?" P'Bar'ın sesi irkilmeme sebep oldu. Yanındaki kişiden neden korkmam gerekiyordu bilmiyordum ama bana olan bakışları, sanki ne halt yiyorsun sen bakışları gibi üzerimdeydi.

  "Burada ne yapıyorsun sen?!" Vee içeriye yürüyüp önümde durdu. "Sadece özür dilemeye geldim," diyerek cevaplayıp P'Bar'a baktım.

  Sesim titriyor olsa da, kulağa doğal gelmesi için kontrol etmeye çalışıyordum.

  "Sana söyledim, değil mi? Arkadaşlarıma bulaşma." dedi Vee ve kolumu kavradı. Beni hızlı ve aniden ayağa kaldırdığında canım acımıştı. Gun bana ve Vee'ye bakıp P'Bar yaklaştı.

  "Konuşalım, P'," Gun, kolumu Vee'nin tutuşundan kurtarmadan önce bana baktı. Bu arada P'Bar, Vee'yi benden uzaklaştırıyordu.

  "Kahretsin! Karını çalmaya geldi, farkında mısın?!" Vee, Gun'un yüzüne bağırdu ama Gun gibi onun uyarısından korkmuyordu. P'Bar'ı iyi tanıyor olmalıydı. Bu sefer iyi niyetliydim, gerçekten. Sadece Gun için demiyorum ama şu anda yanımda duran kişiye ulumak istiyordum.

  "Niye sinirlisin? Sadece konuşuyoruz. Mark sadece özür dilemeye geldi, Gun'la da gayet anlaşıyorlar." P'Bar, Vee'ye bakarak konuştu.

  "Yalancı." Yüzüme bakarak tam bu kelimeyi söyledi işte. Gözümü kapatıp birden ona kadar saymayı denedim ama ne şans ki, pek bir yararı olmuyordu.

  "Ne yapacaksın? P'Bar'a karışmama engel mi olacaktım? Ben zaten bıraktım! Merak etme, özür dilemek için buradayım. Onlar için sorun yaratmayacağım. İşte hepsi bu, daha ne istiyorsun?!" dedim ve ona bakmak için başımı kaldırdım. Keskin gözleri benimkilerle buluştuğunda biraz yumuşamışa benziyordu. Söylediklerimin doğru olup olmadığını sorar gibi P'Bar'a baktı. P'Bar başını salladı ve Vee uzun bir iç çektikten sonra saçlarını pek çok insanın sevmesi gerektiği gibi yakışıklı bir şekilde geri taramaya başladı.

  "Konuşman bittiyse geri dönelim.", dedi ve onu takip etmem için kolumdan çekti. Ne yapabilirdim? Ne kadar acıttığı önemli değildi, onu sadece isteyerek takip ettim.