[Love Mechanis] 3. Bölüm - Çok Kalpten Olmasa da Gözden Kaybolma

 Bölüm 3 - Çok İçten Olmasa da Gözden Kaybolma

  Vee

  Ay ve Yıldız aktiviteleriyle çok meşguldüm. Benim gibi üçüncü yıl için zorlu olduğunu söylemişlerdi. Mesele şu ki, kıdemliler bizi gitmeye zorlamıştı. Görüyorsunuz ya, ben üniversitenin Ay'ı oldum ve diğer bir şey; geçen yıl bu nong, Ay olarak ikinci sıradaydı... Bu çok acıttı! Bu yıl başaracağını söyledi. O inanılmaz kıdemliye gözlerinin önünde böyle bir şey olduğunu söylemek istiyordum. Şimdi Tıp Fakültesinin Ay'ı güçlüydü, o zirvedeydi ve kimse onunla rekabet edemezdi.

  Oturup fakültenin ayı olan Fuse'ın yanaklarını sıkan Yihwa'ya baktım. Dürüstçe, onun kazanacağına karşı hiçbir umudum yoktu. İlk beşe ulaşmayı başarırsa zaten yeterli olurdu çünkü bu yılki erkekler gerçekten yakışıklıydı.

  Birkaç gün önce tanıştığım şu oğlandan bahsediyordum. Sigara içtiğini öğrenmek beni şaşırtmıştı, kız arkadaşım yan dairesinde yaşadığını öğrenen kadar hem de. Sıklıkla onun dairesine gider gelirdim ama daha öncesinde hiç ona rastlamamıştım. Ben Ploy'u kucaklarken yüzünde tiksindirici bakışlarla bana baktı, hatta bizi kutsadı bile! Ona teşekkür edip gözlerini yerinden çıkarmak istedim.

  Daha önce hiç aşık olmadığından emindi.

  Onunla, öhöm, yattıktan sonra uyanıp hareketsizce oturdu, sanki kötü bir şey düşünüyormuş gibi bir an bana baktı. Sonra sessizce oturmaya devam etti. Bırakmaya karar verirse daha fazla bir şey yapmayacağımı düşünmeye devam ettim. Nedenini bile bilmiyordum ama yüzünü gördüğümde garip hissettim. Korkmadım ve suçlu hissetmedim, aksine iyi hissettim. Üstelik onun benimle hiçbir ilgisi yoktu.

  Aman be, o erkekti ve ben de erkektim, niye bu kadar çok düşüneyim ki?

  "Nasıl gidiyor?" Beni az önce karşılayan ve başımın üzerinde asılı duran sesin sahibine bakmak için başımı kaldırdım. Biraz kafam karışmıştı. Bu... Astını görmeye gelen Bar mıydı? Onu kızdırmadan önce yan yan baktım.

  "Tıp Fakültesine gidersin sanmıştım." 

  "Mühendislik okuyorum," Sıkıcı bir cevap verdi. Sonra Ay'ın olduğu tıp fakültesine baktı. Ah.. Anladım. Ağzı mühendislik dese de gönlü doktorla birlikteydi. Bunca zaman arkadaşımın böyle olabileceğini asla söyleyemezdim bile. Gun buradayken, çabucak yanımıza geldi.

  Bar ve Gun'ı gördüğümde, gayet de şirin bir çift olduklarını düşündüm. Genelde erkek çiftleri pek beğenmezdim. Sadece bizim fakültemizden, erkeklerin aşık olmasını destekleyen Yihwa vardı. Şimdiye kadar, adım adım dışarı çıkmalarını izledim... Oh... Burası Tayland. Tüylerimi diken diken etmek yerine ona gülümsedim. Bu bana böyle bir aşkın işe yarayabileceğini düşündürüyordu. Ama sorun Mark'tı. Kendi düşünceme gözlerimi devirdim, önemli değildi. Onun düşüncesini bir kez daha uzaklaştırdım. Kendi düşüncelerimden sıkılmıştım.

  Bir LINE bildirimi, beni düşüncelerimden çekip çıkardı. Kaşlarımı çattım ve sesin kaynağına baktım, Yihwa'nın yanında duran, Fuse'un yüzünü silmeye yardım eden ve rahatsız eden bir kişiye. Sonra gürültü daha yüksek ve rahatsız edici hale geldi.

  "Oku gitsin, Bar. Çok can sıkıcılar." Yihwa'nın sesi çok rahatsız ediciydi.

  "Bir dakika, sesini kapatayım," diyerek telefonunu sessize aldı Bar. Kaydırınca bir gülümseme belirdi yüzünde. Okuduktan sonra kıkırdayıp tıp fakültesine doğru baktı. Arkadaşımın ne yapacağını tahmin edebiliyordum... Tıpların Ay'ı ile buluşacaktı.

  Bar, bir eş ve alkol istemek için dişliye baktı. (Ç/N: Erkekliği falan temsil ediyormuş)

  Eski Bar kaybolmuştu. Bir tıp öğrencisi gelip kendisine asılmasını istediğinde ortadan kayboldu.

  Yihwa, fakültenin yılldızına ruj sürmeyi bitirdikten sonra "Şuna bak. Erkeklerden hoşlanmadığını söylüyor ama yanakları birbirine yapışmış," dedi. Gülmeden önce başını Gun'a doğru büken Bar'a doğru başını salladı. Sonra Gun gözlerini kocaman açarak ona baktı, utangaç bir şekilde... Gerçekten çok tatlıydı.

  Benden uzaklardı ve ben onlara fark etmeden gülümsedim çünkü kimseyi umursamıyorlardı. Sonra etrafa baktım ve beni kapıya neyin çevirdiğini bilmiyordum. Gun ve Bar'ı görene kadar hareketsiz ve derin bir yüzle onu gördüm.

  Gözleri acıyor, yüzü acı çekiyordu...

  "Vee! Vee!"

  "Ne var be?! Çok gürültülüsün!" Sevimli arkadaşım Yihwa'ya sert gözlerle baktım. Öncelikle şunu söylemeliydim ki, iyi bilinen bir şey vardı ki fakültemde az sayıda kız vardı ve benim yılımda, mimariden sadece üç kız vardı. Yihwa bizim yıldızımdı; Paen ise Yihwa'nın arkadaşı ve başka bir kız, kızlardan hoşlanan Tata vardı. Yihwa en güzel kız ve Paen ikinci en güzel kızken Tata en sonuncusuydu.

  "Bir süredir sana sesleniyorum. Dışarıya bakındığını gördüm. Astı sahneye çıkarmak için en doğru zaman şimdi," dedi Yihwa ve bakışlarımı takip etti. Az önce baktığım köşeye baktığımda boş olduğunu gördüm.

  "Ha? Devam et hadi. Odaklan!" Fuse'un omuzlarını sıkmadan önce cevap verdim.

  "Bunu söylemeden önce Gun'a mı bakıyordun? Yakışıklı olduğumu söyledin ama bu Gun cidden yakışıklı." dedi Fuse ve bana telaşlı bir yüz sundu.

  "Bir kraliçe suratı yapıyorsun, Sat... Sahneye çık ve bir erkek gibi davran!" dedim kaşlarımı kaldırarak ona.

  "Aptal kıdemli! Ben bir erkeğim, nasıl kraliçe olabilirim?" diyerek yakındı. Yihwa ve genç, güzel yıldızlar güldü. Fuse yakışıklıydı, ama biraz fondöten sürdüğünde veya yanaklarını fırçaladığında "yakışıklı" olmaktan çok "güzel" görünmesi garipti de. Uzun boylu bir adam olarak doğması iyiydi... Yoksa mühendislik adamı Bar'dan hiçbir farkı olmazdı.

  "Senin çıkma sıran, yakışıklı." Yihwa tekrardan Bar'a bakıp onu dürttü. Bar, arkadaşına yan yan baktı ve Fuse'a gitmeden önce bir şeyler mırıldandı.

  "İyi. Olağanüstü ol! Beş kişiden birisine gir. Vee gibi güvenli davran. Yakışıklılığı gözden düşürme." 'Yakışıklılık' kelimesine bir kez bakmak için zamanında gözlerimi devirdim. Her neyse, olsun. Fuse'un omzunu okşadı ve onu bir kolundan, sonraysa diğerinden tuttu. O modelde güçlüydü ve aynı kod numarasına sahipti.

  "Tabi, amca. Yakışıklılığı lekelemem. Üniversitenin Ay'ı olacağım!" Fuse yumruğunu havaya kaldırıp yüksek sesle konuştu. Diğer fakültelerin çoktan gitmiş olması iyi bir şeydi.

  "İlk beşe girsen yeter, ay olmana gerek yok." Arkadaşım cevapladı.

  "Hah? Beni ay olmam için tezahürat yapmayacak mısınız?" diye sordu Fuse.

  "Senin için nasıl tezahürat yapabilir? O asi, o fakülte için tezahürat yapıyor!" Yihwa, tıp fakültesinin artık boş olan soyunma odasını ima etti.

  "Yakışıklılığa!" Fuse tekrar Bar'ın elini tuttu. Enerjisini çağırmak için kendinden emin bir ifade verdi ve. görünüşünden emin bir danışman üyesiydi, itiraf etmeliydim.

  "Hadi gidelim, yakışıklı. Benim gibi üstte olan birisi bile senin kadar böbürlenmez." Sırtını sıvazlarken konuştum.

  "Kendi çağını yaşadın. Bu, Gun'ın olmadığı bir dönem olmalı. Tossakan tüm fakültelerin en iyisi." Yihwa benimle konuşmak için başını uzattı.

  "Kahretsin! P'Yihwa'nın doktor için tezahürat yaptığı sahneye henüz çıkmadı." dedi Fuse, Yihwa'ya yalvarmaya başlayarak.

  "Bana yalvarmana gerek yok. Mühendislerden sıkıldım, üniformalardan sıkıldım, önlükleri seviyorum!" Yihwa, söylediklerini vurgulamak için sıkılmış bir yüz takındı. Çocuğa verilen bu cümleler, onun üzgün yüzüyle alay etti.. Biliyor musunuz, bir mühendis kızın tatlı yüzü seni tuğla ve harçtan daha fazla sakinleştirebilirdi. Burada iki ay çok uzundu ve bunun bir arkadaşlık olduğunu hissetmeye başlamıştı. Onu eşi yapmak istemeyecekti yüksek ihtimalle.

  Astı sahneye gönderdikten sonra Yihwa ve ben birçok insanın ortasında duran arkadaşlarımıza ulaştık. Kalabalığın içinde Bar'ı takip ettim, birine çarpıp özür diledim. Bazı kızlara çarptığımda bir çığlık yükseldi, sonra kim olduğumu gördüler ve yüzleri deliden pırıl pırıl oldu.

  Nasıl... Hüzünlü ve yakışıklı bir yüz nasıl yardımcı olmazdı ki?

  "Ağh!"

  Yanından geçtiğimde küfür eden kişiye bakmak için döndüm. Bütün insanlar arasında, ince, tamamen hareketsiz iki göz vardı. Ona çarpanın ben olduğumu görünce yüzünü kaldırdı, sonra onu sürükleyen arkadaşına bakmadan önce başını bana çevirdi.

  "Acele et, Mark! James bekliyor!" 

  Arkadaşının çağırdığı çocuğa baktım, arkadaşına bağırmadan önce bana sert gözlerle baktı.

  "Geliyorum. Bir salak bana çarptı." Buradaki herkes birbirine çarpıyorken beni nasıl suçlayabilirdi? Ona sert gözlerle baksam da korkmuş gibi değil, biraz bile. Bir mazeret sözü söylemeden arkadaşıyla birlikte uzaklaştı. Çok iyi huyluydu. Pond'a bir tezahürat toplantısı düzenlemesini söyleyecektim.

  Onu görmezden geldim ve zaten yarışmayı izleyen arkadaş grubumuza ulaştıklarında Bar ve Yihwa durana kadar yürümeye devam ettim. Seyirci, yarışmacıların yakışıklılığı için çığlık atıyordu. Bütün bu yıldızlar güzelken ben bile seçim yapamazdım. Ama aylara elince, eski aylar bunlardan daha iyi görünüyordu.

  Ancak her fakülte, çok sıkı bir şekilde yetiştirdikleri özel yetenekleriyle başladı. Fakültemde fazla bir şey yotuk, yıldızımız müzik çalmada iyydi. Sadece Fuse gitar çalmaktan başka bir şey yapamıyordu. Piyano ve gitar. Diğer fakülteleri izlemekle ilgilenmiyordum, gitar çalmaya başlayınca dikkatim dağıldı.

  "Bu yılki tıp fakültesinin gösterisi gerçekten üstün!" Üniversitedeki öğrencilerle ilgili söylentilerin yer aldığı hayran sayfasının sahibi Güzel Sanatlar Fakültesi'nden güzel bir kız olan Dew belirdi. Erkek olduğu için adını hatırlayamadığım biriyle yapılan törenlerin efendisiydi o. Dew, Tıp Fakültesi ile dalga geçtiğinde seyirciler selam verdi. Gun'a baktım ve ona biraz iltifat etmek için gülümsedim. Herhangi bir mahcubiyet belirtisi göstermiyordu ve cevap olarak bana gülümsedi, sonra teşekkür etmek için eğildi.

  "Peki o zaman bir sonraki aşamaya geçecek kişilerin sonuçlarını açıkladığımızda sadece beş çifti açıklayacağız. Çift bu aşamayı geçerse tekrar birlikte yargılanacakları anlamına gelmez." Bir sonraki tur, her fakültenin yıldızlarının ve aylarının ayrı ayrı cevaplaması gereken sorular ve cevaplar olacaktı. Dew ile çalışan erkek sunucu, seyircilerin beğendikleri için yüksek sesle tezahürat yapabilmeleri için koşulları açıkladı.

  "Bir sonraki aşamaya geçeceğini düşünüyor musun?" diye sordu bana Yihwa.

  "Tabii ki! Şovu gayet iyiydi." Bar kendinden emin şekilde cevapladı.

  "İyi mi? Tonlamalarda hatalar yaptı," dedi Yihwa tedirgince.

  "Fark etti mi bilmiyorum," Yihwa'yı sakinleştirmek için ona döndüm. Bar şaşkın bir şekilde bize bakıyordu. 

  "Niye Yihwa'ya böyle bakıyorsun?" diye sordu Yihwa'nın yakınında olan Pond. 

  "Şaşırdım çünkü, ne tonlamasından bahsediyorsun?" Bar cevapladı.

  "Fuse... Sen kimden bahsettiğimizi sandın?" diye sorarak ona gözlerimin yanından bir bakış attım.

  Gözlerini kırpıştırdığında yanakları kızarmaya başlamıştı.

  "Anladık, doktor Gun'dan bahsediyor işte." dedi Plaa, Bar'ı kasttederek.

  Kla'nın yanında duran Pin, "Tabii ki eder! Sen benim astımsın, ama başka bir fakülteyi neşelendirmeye cesaretin var mı?" diye devam etti Pin.

  Bar, itiraf etmesi gerekene kadar arkadaşlarına bağırdı. Vay! anlamadım işte bunu. Bunu yapmak için cesursan, kabul etmek için cesur ol. Bunu kendime söylemeliydim. Her neyse. Öpüşme sırasında o çocuğun yüzü, gözlerimin önünde belirivermişti.

  Ödül duyurusu sürüyorken Fuse gerçekten beklediğim gibi ilk beş yerden birine girdi ama beklentinin ötesinde ve bir süredir konuşulur hale gelen Gun'ın arkadaşımla çıkacağını duyurması oldu.

  Çifte suskunca baktım, arkadaşlarımızdan ya da buradaki binlerce insandan farklı değildi. Gun, lise yıllarındaki aşk duygularını itiraf etti, her zaman sadece Bar'a sahipti. Gun sahneye çıktığında kızlar çığlık atmaya başladı. Arkadaşım, tüm sözlerinin doktorun tuttuğu mikrofonda sekip sektiği gerçeğiyle ilgilenmeden asta defalarca hakaret ettiğinde bir süre afalladım. Sanırım tüm üniversite bunu duymuştu.

  "Tanrım, sen... Beni kim sanıyorsun? Beni bir yıldız olarak mı görüyorsun? Bana çıkma teklif etmek için neden ay olmayı beklemek zorundaydın?!" Bar kimseyi umursamadan bağırdı, komisyon kurulundaki öğretmenler veya onlara bakan fahri kıdemliler bile şaşkındı.

  "Ne?"

  "Peki, seninle çıkacağım! Neden beni utandırmak için bu kadar uzun süre konuşuyorsun?" Her şey durdu, herkes sustu ve Gun uzun bir an kayıp yaşadı.

  "P'..."

  "Dişlim gitti, beni öptün ve seninle çıkmamı istedin, değil mi?" Arkadaşım kıkırdadı.

  "P'Bar..."

  "Tanrım, sadece seslen bana. Adımı seslen ve seninle çıkayım!"

  "Benimle çıkar mısın?"

  "..."

  "Hım."

  Bağırıp onlarla dalga geçmeye başladık. En ağır kısmı, mikrofonda anons etmeleriydi ve Bar doktor kılığına girene kadar onlarla dalga geçtik. Arkadaşımın yüzü kırmızıya döndü ve trafik ışıkları yansıttı, Gun'ın hayran kulübü ay olmadığı için bir aşklarının böyle olduğunu görür görmez, onlar hangi yöne çığlık atacağını bile kestiremedik. Gülümseyip kıkırdadım, aynı zamanda Gun'ın Bar'ı bir yere sürükleyene kadar onlarla dalga geçtim. Nereye, bilmiyordum.

  LINE bildirimini aldığımda kendime geldim.

  "P' Kazandım mı?"

  "Evet."

  "Yenildim."

  LINE sohbetimizi aşk mesajlarıyla doldurmayı bırakmalarını söylemek istedim. O asta başkalarını zorla incitmenin nasıl bir his olduğunu öğretmek istiyordum. Onu yenilmiş hissettirirsem, iyi hissedeceğimi düşünmüştüm.

  Ama neden iyi hissetmiyordum ki?

  "Vee! Bizimle geliyor musun?" Aşk kuşları kaçana kadar onlarla dalga geçmemiz bittiğinde sordu Pond. 

  "Nereye?"

  "Ah! Yihwa sana söyledi! Bar ve Gun ile birlikte olmalı, endişelenmemize gerek yok. Hadi gidelim." İşte bu, gidip kutlamalydık. Saatin kaç olduğunu öğrenmek için cep telefonumu alsam da şans eseri hala LINE'dan çıkış yapmamıştım ve o mesajları tekrar gördüm. Sadece bir iç çekip Mark'ın o bencil düşüncesini aklımdan atabildim.

  "Gidebilirsin. Ploy ile buluşmak için eve dönmem gerekiyor." Cevap verdim. Gerçek şu ki, bu gecenin sonu nereye varacak hala bilmiyordum.

  "Karına yapışık falan mısın? Neredeyse bir yıl oldu, hala aynı mısın?" Pin benimle dalga geçtiğinde kafasına bir tane geçirdim.

  "Hep ben başlar ve hep ben sonlandırırım," dedikten sonra göz kırptım.

  "Hala daha da doğru birisini bulamadın," dedi Yihwa.

  "Sizler, aşık olmasaydım onunla bir yıl birlikte olmazdım, değil mi?" Yarışmadan sonra ortalığı temizlemekle meşgul olabilecek güzel kız arkadaşımla olan hikayemi düşünürken onlara küfrederek cevap verdim. Ama şükür ki fakültemin temizliği ikinci yıllarla paylaşılıyordu. Bundan sonra ne istersem yapmak için zamanım olacaktı.

  "Bir şey demedim be... Kıskandım sadece. Seni kahrolası... Yakışıklısın, böyle bir şeytan suratlı, nasıl olur da kendinin de kötü olduğunu düşünürsün? Gerçek aşkınla birlikteyken, bir kadın bir erkeksin", dedi Kla ve alaycı bir şekilde gülümsedi.

  "Sadece bu değil. Ama arkadaşımın da tek bir kişisi var. Şaka yapmıyor," dedi Yu.

  "Hikayem uzun zamandır ciddiydi. Hala benimle dalga geçiyorsun! Git hazırlan ve Bar'la dalga geç!" dedim ve her birini işaret ettim.

  "Doğru, hadi gidip Bar'la dalga geçecek bir şeyler bulalım."

  "Ama bence şimdi içmeye gitmek en iyisi. Bitmiş hissediyorum." 

  "Yu'nun arkadaşları yorgun olsa da olmasa da, içeceksin."

  "Tabii ki, gidelim hadi." Ellerini tokuşturdu arkadaşlarım. Birçoğunu tanımasam da beraber gidiyorlardı. 

  "Naber?" Hala yanımda olan tatlı ses sahibine bakmak için döndüm.

  "Ne..? Yok bir şey." Yihwa'yı cevaplayıp tek kaşımı kaldırdım. "Onlarla gitmediğini gördüm, galiba bir sorunun var."

  "Ne sorunu olacak? Ploy'a gideceğimi söyledim." 

  "Siz çocuklar kavga etmediniz, değil mi?"

   "Ah? Ploy ve ben mi?" Sesi tuhaflaşınca kaşlarımı çattım.

  "Şey... Ih... Belki de başkasıyla falan görüşüyorsundur?"

  "Saçmalık. Biz birbirimize çok aşığız. Neyden kavga edecekmişiz?" Gülümsedim. Ploy ve ben birbirimizi gerçekten çok seviyorduk. Neredeyse bir yıl olmuştu, kavga ettik de barıştık da. Yıldönümümüzdeki gibi ve ben bunu unuttum. Sıkıcı olduğunu düşündüm ama uzlaştığımızda ve onun gülümsemesini görünce mutlu oldum. Kısa bir süre önce Yihwa'ya kötü bir şey yapmış olsam da sadakatsiz değildim çünkü yaptığımın aşkımıza bir etkisi olmayacaktı.

  "Birbirinizi seviyorsunuz, peki. Kavga ettiğinizi falan sandım." dedi ve sözlerimi kabul etmek için el hareketi yaptı.

  "Ee. Peki ne yapacaksın? Diğerleriyle birlikte mi gideceksin?" Ona sordum.

  "Tabii. Paen'in beni almasını bekliyorum. Güzel bir bekar olduğum için anı yakalamam gerekiyor. Acele etmeli ve biriyle birlikte olmaya hazır olmalıyım."

  "Senin için de sorun yoksa benim için de yok Yihwa," dedim sıkılarak.

  "Ah! Tabii ki! Benim gibi yaşamak nasıl iyi olmaz? Güzelim ama bekar olmayı seçiyorum. Kendimi erkeklerin üzüleceği şekilde adapte ediyorum. Yalnız kız olmaya bayılıyorum o yüzden gelişebiliyorum," dedi ve elini gökyüzüne kaldırdı. Kimse onunla flört etmedi demek değildi bu. Şimdiki gibi deli olmayan normal insanlara bu şekilde uyum sağlarsa, gerçekten de güzeldi ve erkekler ona vurmak istiyordu, ama yanlışlıkla arkadaşım, az önce söylediği gibi, ilkesine bağlı kalıyordu. Pek anlamasam da arkadaşım rahattı ve ben karışmıyordum.

  Yihwa ve ben, Paen onu aldığında, ikinci sınıf öğrencilerinin konserden sonra iki gün içinde hazır hale getirmek için temizlik yaptığını fark etmeden önce yollarımızı ayırdık. Kendi aralarında şikayet edenlere bakarak alaycı bir ifade takındım. Sessizleştiler ve farklı şekillerde kaçmak için arkalarını döndüler.

  Rrrr~

  Daha dışarı çıkmadan cep telefonumun sesi yükseldi. Arayanın adını görünce gülümsedi. Gülümsemem tam olmasa da o kişinin adı beni kolayca sırıttırmıştı.

  "Alo, Ploy..."

  "Vee, neredesin?" Tatlı sesi hattan sızlanarak yüksek sesle geldiğinde dışarıdan bile duyulabiliyordu.

  "Geriye dönüyorum ama sen neredesin?" Cevaplayıp hızlıca sordum. Gerçekten de geriye dönüyordum.

  "Ben arkadaşımın evindeyim. Bugün eve dönmeyeceğim, sorun olur mu?" Yalvaran sesinin tuhaf geldiğini düşündüm.

  "Çok sarhoş olma," diyerek cevapladım.

  "Ha~ Kiminmiş bu iyi erkek arkadaş böyle?"

  "Senin," dedim kız arkadaşımı şımartak ve gülümsedim.

   "Güzel cevap. Eve dön, tamam mı? Eve göz kulak ol, tamam mı? İnatçı olma."

  "Çocuk olduğumu mu sanıyorsun sen? Sen de dikkat et ve eve gel. Seni özledim. Eve dönüp sana sarılmayı hayal etmiştim."

  "Ah! Sarhoş ve huysuz değilsin. Acele edeceğim. Yaramazlık etme, hiçbir yere gitme. Seni seviyorum." Satırdan geçen sözler beni biraz gülümsetti. Yalvarmaktan hoşlanıyordum. Ploy'un beni sevdiğini söylemesi hoşuma gidiyordu. Onunla çıktığım için mutluydum.

  "Ben seni seviyorum."

  Dairenin kapısının kilidini açmak için anahtarı hazırladım. Kendi düşüncelerimle uğraştıktan sonra, o çocuğun düşüncesini sildim. Sonra Ploy'u beklemek için odaya ulaştım. Mark'a cevap vermedim, sadece mesajı okuduğumu bildirmek için açtım. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Memnun olduğumu ya da hak ettiğini söyleyemezdim. Ama ondan özür dilemeyecek ya da onu teselli etmeyecektim.

  "Oh, acele et de aç kapıyı."

  "Ah? Sakin ol, Mark." Uzaktan gelen iki sese bakmak için döndüm. Odanın önünde iki kişi sarılıyordu. Küçük olan sevimli ve uzun olanın öpücüklerinden çekiniyormuş gibi kaçınmaya çalışıyorken diğer adam sarhoş görünüyordu.

  "Aç..."

  "Evet P'... Sen... Ah! Mark, kes şunu!" Sanki bir şey beni dışarı çıkıp onlara doğru yürümeye ve Mark'ı boynundan daha küçük çocuktan uzaklaştırmaya itiyor gibiydi. Ona bağırdım.

  "N'apıyorun lan sen, delirdin mi?" diye bağırdım ve dönüp bana baktı. Elimi gömleğinden çekmeden önce ince gözleri sertleşti.

  "Ne mi yapıyorum?" Alkolün bir sonucu olarak boğuk bir sesle bana bağırdı. Kokusunu alabiliyordum ama umurumda değildi. İçecek miydi yoksa duş mu alacaktı?

  "Eve dön." dedim kfası karışmış şekilde duran benden küçük çocuğa.

  "N-ne?"

  "Eve dön, dedim." Tekrarladım. Bir elimle Mark'ın elini tutarken diğer elimle asansörü işaret ettim.

  "Gerek yok." Sarhoş, içeri girmeden önce gözlerim çocuğa kaydı.

  "Eve gitmeni söyledim ve sen... Benimle gel." Küçük çocuğun elinden anahtar kartını almadan önce tekrar ettim. Kapıyı çarparak açtım ve Mark'ı içeri ittim.

  "Eve dön, ve bir daha ona asla yaklaşma!"