[Love Mechanis] 2. Bölüm - Herkesin İyi Dediği Aşk, Herkes İçin İyi Olmayabilir

 Bölüm 2 - Herkesin iyi dediği aşk, herkes için iyi olmayabilir

  Mark Masa

  "Hadi, uyansana!" Kapıdan gelen selamlama o yöne bakmama neden oldu. Daha yeni uyanmıştım ve hareket etmeye çalıştığım anda tüm vücuduma keskin bir ağrı yayıldı. Alt kısımlarım çok ağrıyordu, sanki vücudumdan ayrılıyorlarmış gibiydi. Dün geceki kaza, bir film gibi kafamda tekrar etti.

  Ben ve o...

  B-ben... alttaydım!

  O kapıya yaslanmışken ben ruh hali değişimleriyle ona baktım. Yüzünde mutlu bir gülümsemeyle orada durduğu için kızgınım. Dün gece sarhoş olduğum ve heyecanımı kontrol edemediğim için kendime kızgındım.

  P'Bar'a da kızgındım... Çünkü beni sevmiyordu.

  "Dinle, artık ayıksın, sadece mızmızlanma. Dün gece olanları hatırlıyor gibisin." Hala yatakta uzanırken bana doğru kaydı. Diğer tarafa dönmeden önce ona bir bakış attım.

  Yüzünü gördüğümde, dün akşamki o görüntüler tekrardan aklımda belirdi. Haykırışlarım, yanaklarımdan süzülen gözyaşlarım, onun anlamı kahkahaları ve memnun olmuş yüz ifadesi...

  Bitirdikten sonra, kendi başıma temizlenmene izin verdi. Kendimi ne kadar temizlediğimi bilmiyordum, sadece çok yorgun olduğumu biliyordum, gözlerimi açık tutamıyordum. Burada mı yoksa başka bir odada mı uyuduğunu bilmiyordum. Tahmin etmem gerekirse burası onun eviydi ve beni bardan dışarı sürüklediğini ve buraya getirdiğini hatırlıyordum.

  "Uyandığına göre bir şeyler giy ve kahvaltını yap." Yatağın kenarına oturduğunu söylüyor. Bana somurtkan bir bakış yolladı ama ben hareket edemiyordum. "Beni duydun mu?"

  "Evet... Duydum." Sanki sabah ilk iş bana bağırıyor gibiydi. Sanki en zor şeymiş gibi zar zor konuşabiliyordum.

  "Ohi! O ses de ne?" Mırıldanıyordu ama benden uzakta olmadığı için onu duyabiliyordum. "Kalk ve bir şeyler ye. Seni doktora götüreceğim." Kibar olmaya mı çalışıyordu? Dün gece kendisi söyledi, P'Bar gibi iyi biriyle değil, onun kadar kaba biriyle tanışmalıymışım.

  "Hiçbir şey..." dedim kısık bir sesle. Bakışlarından kaçındım. Yüzüne bakıp kendime acıyordum. Rahatlıkla söyleyebilirim ki erkeklerden hoşlanıyorum ve kızlara hiç ilgi duymadım. Ama ben her zaman en üstteydim, hiçbir zaman en altta olmamıştım. Liseden beri bir erkek arkadaşlarım vardı ve genellikle küçük, sevimli ve güzeldiler. İlgilenmek isteyeceğin türden çocuklardı. Erkek arkadaşımla her seks yaptığımda, veren ben oldum: bu beni almaktan çok daha mutlu ediyordu.

  Ama dün gece farklıydı. Tıpkı kızlardan hoşlandığını söylediği gibi ve bunu hiç bir erkekle yapmamıştı, ben de bir erkekle böyle yapmamıştım.

  "Siktir, ölmek üzere misin? Bir bakayım."

  "Pislik."

  "Ehi, çalışkan insanlar yardım etmek için buradalar." dediaAlnımdan itmek için elini vurduğum anda. Hiçbir şey bilmeden bana bakıyordu. "O zaman kalk ve duş al. Kahvaltını sonra yap."

  "Yemiyorum dedim."

  "Yemiyor musun? Ciddisin. Sana gidip su getireceğim, sesin çok sinir bozucu." Sen kendi sesini hiç duydun mu? Eğer birini suçlayacaksan, önce kendini suçla! O anki halim kötü olsa bile bunu asla yapmazdım.

 "Niye bu kadar iyi davranıyorsun? Midemi bulandırıyorsun." Yavaşça yatakta oturdum. Şu anda ne kadar acı çekiyor olsam da, ona yardım için yalvarmak istemiyordum.

  "Halini görebiliyorum, evimde ölmenden korkuyorum. Senin için endişeleniyorum veya sana iyi davranıyorum falan zannetme." 

  "İyi falan olduğunu hiç düşünmedim. Sadece... Ağh!" Yanaklarımdan makas aldığında bağırdım.

  "Bu haldesin ve hala böyle konuşuyorsun. Seni tekrar götürmemi ister misin?" Gözleri üzerimde gezinirken sordu.

  "Eğer sana izin vermiş olsaydım, tam bir aptalım demek." diye cevapladım dişlerimi sıkıp banyoya doğru yürürken.

  "O zaman aptal sesini düzelt. Dün gece fazla bağırmadın," diyerek bana bağırdı.

  "Pislik!" Temizlenmek için banyoya girmeden önce ona hakaret ettim.

  Bana yaptığı onca şeyden sonra banyoya girmek çok zordu. Bütün vücudum ağrıyordu çünkü dün bana hiç merhamet göstermemişti. Ne bir rahatlama ne de hazırlık vardı. Tek yaptığı beni incitmek ve işkence etmekti.

  Uyanıp yüzünü gördüğümde, gülümsemesinin tuhaf olduğunu düşünmedim. Beni öyle görünce tatmin olması gerekiyordu. Ağlamamamın tek nedeni -eğer dikkatlice düşünürsem- suç bendeydi. Aklımı kaybetmiştim. P'Bar'ı böyle kötü bir şey yapacak kadar seviyorsam, zayıf olduğum için bu benim hatamdı.

  Acaba bu kadar acıyı hak edecek kadar yanılmış mıydım?

  Az önce bana attığı havluyla banyodan çıktım. Artık odada değil ama yatağın üzerine yayılmış bir takım elbise vardı. Kıyafetlerimin nerede olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yatağın yanında bir tepside biraz haşlanmış pirinç ve su vardı; yanındaysa prezervatif.

  Bu kadar kaba olmak istiyorsa, neden baştan aşağı kaba olmayasın ki?

  Takım elbiseyi giydim ve sessizce pilavı yemek için oturdum. Uzun zamandır odasında değildi, kapı açıldı ve sahibinin uzun şekli eşikte belirdi, sonra elinde bir tepsiyle bana doğru yürüdü.

  "Ne yiyorsun?" Pirince bakıp yüzünü ekşiterek sordu.

  "Haşlanmış pirinç ve karides", Kısaca cevap verdim. Biraz şaşırmıştım çünkü bana ne yediğimi sormuştu. Bütün bunları o getirmemiş miydi?

  "Nereden geldi?"

  "Buradaydı... Sen getirmedin mi?" Yemeği işaret ettim ve o bunu düşünüyor gibi görünüyordu. Sonra tabağımdaki pilava bakmak için biraz daha yaklaştı.

  "Boş ver," dedi yanımızda denemeyi bırakırken, sonra yere düştü ve yeni çıkardığı küçük Japon masasında biraz pirinç yemeye başladı.

  "Otur ve burada ye. Yatakta yeme." Bana sinirli bir şekilde baktı, ben de ona baktım. Yere oturmayacaktım. Düz oturmanın ne kadar acı verici olduğuna dair en ufak bir fikri var mıydı?

  "Ben rahatım böyle."

  "Senin derdin ne? Bu benim odam, benim yemeğim. Sadece buraya oturmanı söyledim, ölür müsün otursan?" Sanki tamamen tatmin olmamış gibi bakıyordu.

  "Evet, ölürüm!" Pirinç kasesini geriye tepsiye koydum. Artık aç değildim.

  "Dalga mı geçiyorsun?" Kaşlarını kaldırdı.

  "Seni nasıl kandıracağımı düşünmemi gerektirecek kadar önemli misin?" Geriye sordum.

  "En azından, senin kocanım." Yavaşça konuştu.

  "Bir kereliğine oldu bitti, kız falan olduğumu sanma."

  "Bir kez daha yapmak ister misin?" Ayağa kalktı ve yatakta bana yaklaştı. "Biliyorsun, bacaklarını açanlara karı deniyor." Eli yanağımı okşadı ve ondan kaçınmak için başımı çevirdim.

  "Ah!" Yanağımı sıktığında bağırdım.

  "Bir kere ya da on kere fark etmez, seni aldım. Ve umarım dün geceki gibi artık kimseye kötü şeyler yapmayı düşünmezsin. Bunu biliyorsun sen de, sana ne olacağını söylememe gerek yok, değil mi?" Yanağımı daha da sıktı. "Yalnızca tek bir şey... Bir kez birinin karısı olduktan sonra, başka birinin kocası olmaya cesaret edemezsin." Bunu duyunca kan beynime hücum etti. Kızgındım çünkü doğruyu söylüyordu. Ben şimdi başka birini nasıl alacaktım?

  Her zaman o anılarla örtüşecektim, o benim üzerimdeydi.

  Benden ayrıldığında tek kelime etmeden gözlerinin içine baktım.

  "Bir şey daha... Bar ve Gun'a asla yaklaşma." Başımı hızla çevirdim. Kim olduğunu sanıyordu? O sadece P'Bar'ın arkadaşlarından biri, bana herhangi bir şeyi yasaklama hakkını ona ne veriyordu?

  "Ya yaklaşırsam?"

  "Sana dün gece söyledim. Bir daha arkadaşımın işine karışırsan, dünyanın neresinde olursan ol, seni buraya sürükleyip cezalandırırım." Kendini dünyanın efendisi mi sanıyordy? O kimdi ki kimi cezalandıracaktı? O diğerlerinden daha az kötü değildi. Zaten bir sevgilisi vardı, üniversitedeki herkes bunu biliyordu, birbirlerini tükenmiş gibi seviyorlardu ve bu salak arkadaşı yüzünden mi böyle yıpranıyordu?

  P'Bar ise bana henüz bir kelime bile etmemişti, henüz.

  "Bir şey daha Mark..." Cevap vermediğimde konuşmaya devam etti. "Senden daha büyüğüm, senin üstünüm. Bana daha fazla saygı duymalısın."

  "Saygı duyulmasına gerekene saygı duyarım." Cevap verdim. "Ama sen gerekmiyorsun."

  "Vee..." Aniden kapıya döndüm. Yanaklarımı sıkan kişiye çok benzeyen başka bir çocuk orada durdu. Büyük veya küçük kardeşi olabilirdi, onu daha önce hiç görmemiştim. Tanıdık görünüyordu, sert görünen ince gözleri var ama korkmuyordum.

  "Ne?" diye sordu Vee, bakışları yumuşuyordu.

  "Babam aşağı inip arabalarda ona yardım etmemi söyledi. Bugün tatil günü ve birçoğu kişi gelecek," dedi çocuk.

  "Peki..." diye cevapladı Vee, bana döndü.

  "Beni astınla tanıştırmayacak mısın?" Çocuk odaya girdi. Bana parlak gözlerle baktı, dudakları bir gülümsemeyle gerilmişti ve bir an için bakışları boynumda oyalandı.

  "Bu Mark... Ve bu da benim abim, Yu." Vee bizi tanıştırdı. P'Yu gülümseyip konuşmaya devam etti. 

  "Pirinç güzel miydi?"

  "Ah... Evet..." Ona niye cevap veremediğimi bilmiyordum. Belki jilet gibi keskin gözlerinin anlamını anlayamadığım için ya da belki de gülümsemesi yüzünden ve benim hakkımda her şeyi biliyormuş gibi görünüyordu.

  "İlacını almayı unutma. İltihap geçene kadar en azından." Vee'nin abisi böyle konuştuğunda neden yüzüm kızarıyor bilmiyordum. Hem Vee'ye kızgınım hem de P'Yu'ya karşı garip hissediyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum.

  "Ne zaman çıkıyorsun?" Vee abisine sordu. Bir bakış attı ve bir an için P'Yu'nun sırıttığını gördüm.

  "Ben gidiyorum, Mark." Yu bana gülümsedi, ben de cevap olarak sadece başımı salladım.

  "Ah!" Yanımdaki kişiden gelen kısık bir kahkaha, bana bakarken ona bakmamı sağladı. Gözleri küçümsemeyle doluydu. "Biri birinden hoşlanıyor ve karşılığını alıyor. Bakalım... Herhangi bir gizli kod var mı? Bu gülümseme ne anlama geliyor? Daha sonra buluşacak mısınız?"

  "Ben senin gibi değilim, etrafta milletle yatıp kalkmıyorum!" Konuşmasını bitirir bitirmez ona hakaret ettim. P'Yu bunu nasıl gördüğünü bilmiyordum ama onun kaba olmadığını ve Vee'den daha iyi bir erkek arkadaş gibi göründüğünü biliyordum.

  "Dün bana sahip oldun. Başka seçeneğin yokmuş gibi davranıyorsun."

  "Beni zorladın, seni pislik!"

  "Her neyse işte... Sana sahip oldum ve mutluyum." O da benim gibi başını indirdi. Gözlerimi ondan ayırmadan önce dudaklarımı sıktım. Kendime acıyordum ve ona o kadar kızgındım ki kelimeler yetmiyordu.

  "Ne istiyorsun?" Gözlerimi kapatıp zayıfça sordum.

  "Ohi! Dedim ya... Arkadaşımın ve Gun'ın arasına girmeyi kes." Yavaşça tekrarladı ve gözlerimin içine baktı. Cevap vermek ve bana herhangi bir şey emretm hakkının ne olduğunu sormak istedim, ama arkasını dönüp bana konuşma şansı vermedi. "Açıklamaya ihtiyacın yok. Birbirlerini seviyorlar, Bar seninle ilgilenmiyor. Bu kadar inatçı olmaya devam edersen, sadece yatakla kalmayacağız." Beni tehdit ediyordu.

  "Bu böyle olmaz.." Bir şansım olsaydı, onu kovalardım diye düşündüm. Ama hiç şansım yoktu. Bana hiç umut vermemişti ve Gun'ı sevdiğini söyledi, beni değil.

  "Pekala... Dün geceki gibi kötü düşüncelere kapılma sakın. Ayrıca bana saygı göstermelisin, çünkü ben senin kıdemlinim."

  "Benimle böyle konuşmadan önce benim gibi davran ve kıdemli ol," dedim ve ona meydan okuyarak göz göze geldim. Benden biraz daha büyük olana saygı duyarsam buna dayanabilirdim, ama o dayanamayacak kadar büyüktü!

  "Mark..." Bana yaklaşırken hafif bir sesle adımı seslendi ama daha çok bir müşteriyi çağırmış gibiydi.

  "Sadece emirler yağdırmakta iyisin."

  "Kim demiş? Başka şeylerde de... iyiyimdir." dedi bana bakarak, sonra kendine ve tekrar bana dönüp gözleriyle ensesinden aşağısına kadar vücudumu okşamaya başladı. "Unutma ben senin kıdemlinim ama benim astım olmak istemiyorsan..."

  "Peki! P'! Mutlu musun?" O cümlesini daha da tuhaflaştırmadan onu yarıda keserek bağırdım. 

  "Geçen geceye gelince..." Duraksadı, sonra konuşmaya devam etti. "Kimseye söyleme, kız arkadaşımın haberi yok."

  Bunda anlaştıktan sonra beni eve bıraktı. Yanımda yürümesi biraz garipti. Ona sorduğumda kız arkadaşının burada yaşadığını söylemişti.

  Ama pek de utanmış gibi gözükmüyordu.

  Dün gece bana bunları yaptı ve ben ölmeyi diliyordum. Şimdi ise hiçbir şey olmamış gibi gülümseyerek sevgilisine doğru yürüyordu. Utanması yoktu. Sekiz katlı binanın dördüncü katta onunla yollarımız ayrıldı. Katlar erkekler ve kadınlar arasında bölünmüyordu. Bina iyi seviyedeydi. Ben farklı bir ilde okumak için giriş sınavına giren bir Bangkok sakiniydim. İlk olarak okumak istediğim fakülte mühendislikti. Bu bana, annem ve babama biraz sorun çıkardı. Babamla tartıştığımda annem benim tarafımı tuttu. Babam profesyonel bir yüzücü olmamı istedi, ben ise sadece hobi olarak yapmak istiyordum. Babam arabalardan nefret ediyorken ben ise kariyerimin bir parçası olmasını istiyordum. Burada, evden uzakta, sade ve güzel bir hayat yaşamayı umduğum yerde okumaya karar verdim.

  Bugün sahip olduğum şeyler hiç de hoş değildi.

  Telefonumu elime alıp liseden beri düzenli olarak kullandığım uygulamayı açtım. Haber kaynağımda gördüğüm ilk güncelleme, cep telefonumu atmak istememe neden oldu. Daha büyük bir elde tutulan küçük bir elin resmiydi. Yüzlerini göremiyor olsam da onların P'Bar ve Gun olduğunu biliyordum. Diğer resimde P'Bar, Bar'ın yanağını hafifçe okşuyordu. Gun'ın hangi ifadeyi gösterdiğini bilmiyordum çünkü onu sadece arkadan görebiliyordum ama Gun'ın gözleri aşkla doluydu, tıpkı P'Bar'a baktığımda benimki gibiydi. Ama bir fark vardı arada..

  Onları birbirlerini seviyorlardı, beni değil...

  Dewdly - 1 Saat Önce -
  
"Tatlı, yakışıklı, küçücük vücut zamanla geri çekilmiyor. Doktor Gun, P'Bar ile çıkıyor. El ele tutuşuyorlar ve daha sonra Facebook'ta yayınlanan bir selfie çekiyorlar. P'Bar'ın ilk resmi mi? Kalbini açıyor mu? Ah! Muhbirimiz onlarla başka bir zaman otoparkta tanışmış. Yanaklarını okşuyorlardı... Etrafında "el ele tutuşan bir çift" aurası vardı ama P'Bar onu henüz kabul etmedi. Bar biraz daha çıkmak istedi ama söylentiler böyle diyor. Bakalım... Çıkacaklar mı? Kendime Gun'ı almayı ummayı bırakacağım, bu çok açık #Tossara 

            6012 Beğeni, 1214 Yorum


Gönderiye dökülen "beğeni" sayısından ve uzun yorum tebrik listesinden nefret edemiyorudm. P'Bar'ın arkadaşına verdiği cevap kadar kalbimi hızlandırıyordu.

  DteeDtee mai Dtee Dtee Lek: Casusa teşekkür etmeliyim. Arabanın bir köşesine eğilmişti ve hala fotoğraf çekebiliyordu.
  Bar Sarawut: Kim olduğunu bilmem gerek, ağzını yüzünü dağıtacağım!
  Nnorthh: Bar! Diğer insanları incitmeyi seviyorsun. Sadece tek bir kişiyle olunca utanıyorsun...
  Pin Pinna: Çok doğru. Doktorun sana nasıl katlandığını çok merak ediyorum.
  Tossakan: Onu seviyorum.
  Pandora: Neyini seviyorsun?
  Tossakan: Şiddeti severin #BarSarawut
  pVnn: Burada!
  Pond Pawee: Yorumlardan flört ediyorlar
  Nanana: Sen de böyle olabilir misin #Tossakan
  Tossakan: Oluyorum ya. Her zaman, her yerde onunla flört edeceğim.
  Bar Sarawut: Bunu burada söyleyemezsin!
  Tossakan: Nedenmiş?
  Bar Sarawut: Utanıyorum da ondan.

  'Utanıyorum.' Bu tek kelime canımı cehennem gibi yakıyordu. 

  Uzanıp gözlerimi kapattım. Sürekli uyanık kalmaktan ve bir şeylerin farkında olmaktan bıkmıştım artık. Sanki ölüyormuşum gibi canımı acıtıyordu. Ama eğer ki olan buysa, inatçı olmaya devam edemezdim de. Kendi gözlerimle P'Bar'ın mutlu olduğunu doğrulamıştım. Sessiz olup onun mutlu olduğunu izlemeliydim. Şansım olsaydı, onunla tanışmak ve onu incitmeyi düşündüğüm için üzgün olduğumu söylemek isterdim, böylece bu özürler beni tekrar o kadar kötü bir şey yapmak istemekten alıkoyabilirdi. 

  Bir süre kendi kendime konuştuktan sonra cep telefonumu elime aldım. Bilinen numarayı yazıp diğer kişiler açmadan önce boş hattın sesini dinledim.

  "Anne?" 

  "Sorun ne, benim akıllı oğlum?" Annem, babamla her kavga ettiğimde beni teselli eden kişiydi. Aptalca bir şey yapmak istediğimde beni kendime getiriyordu. Burada okumamı kabul etmese de bana para gönderen annemdi.

  Beni üzgün görmek istemeyen tek kişi oydu.

  "Seni özledim, anne." Gülümsedim. Onu neden aradığımı bilmiyordum, sadece onu ararsam bana zarar vermeyeceğinin farkındaydım.

  "Ne oluyor? Arayıp beni özlediğini söylüyorsun. Bir şey oldu, değil mi?" Kibarca sordu.

  "Hayır."

  "Sesin tuhaf geliyor, Masa." Bana büyükbabamın verdiği gerçek adımı kullanıyordu. Evde, bana böyle demeyi seviyordu. 'Zeka' anlamına gelen Japonca bir kelimyeydi. Büyükbabam yarı Japonken büyükannem Taylandlıydı, yani ben yarı melez Japondum.

  "Seni özlüyorum, anne." Tekrar ettim.

  "Özlediysen ziyarete gelebilirsin."

  "Ama yeni yıl başlayalı iki ay bile olmadı ki..."

  "Beni özlediğini söyleyen sensin."

  "Bu yüzden seni aradım ya."

  "O zaman... Boş olduğunda eve dön, tamam mı? Sana biraz para göndereceğim. Seni gerçekten özlüyorum tatlım." Onu aramanın iyi mi yoksa kötü bir fikir mi olduğundan emin değildim, ama beni özlediğini söylemesi beni ağlatmak için yeterliydi. Hiç böyle olmamıştım ama şu anda ona gerçekten sarılmak istiyordum.

  "Tamam..." Birdenbire yanaklarımdan süzülen gözyaşlarını hissettim.

  Zayıf olduğumuzda evi özlediğimizi söylerler.

  Masamdaki sigaraları almadan önce gözlerimi tekrar kapattım. Biriktiğim ve dışarı çıkamadığım sorunlarım olduğunda sigara içmeyi seviyordum. Genelde stresli olduğumda gökyüzüne yükselen beyaz dumanı izlerdim. Balkona çıkıp öğleden sonra ılıman havada nefes aldım ve etrafa baktım. Kafam boştu ve bu iyiydi de çünkü hiçbir şey düşünmek istemiyordum.

  "Vee! Tembulunu buraya koyarsak yeterince güneş ışığı alır mı sence?" Yan balkondan gelen tatlı ses, duyduğum isim kadar dikkatimi çekmiyordu. Sese doğru döndüğümde, başı sağa ama sola eğik, elinde tuttuğu tembula bakan güzel bir kız gördüm.

  "Neresi... Gel de gör, Vee!" Bu dünya çok küçüktü. Evinden çıkan oğlan, karşılaşmak istemediğim kişiden başkası değidi. Sırtı kızı saklıyordu ve bitkiyi tutmak için ellerini uzattı. "Burası iyi bence." dedi Vee, bitkiyi duvara asmadan önce kız arkadaşına.

  "Çok güzel, Vee. Onunla ilgileneceğim..." dedi kız tatlı bir gülümsemeyle, sonra ona sımsıkı sarıldı.

  "Güzel... Ona ve aşkımıza iyi bak, tamam mı?" Sesi de yüzü kadar yumuşaktı ve dudakları güzel alnını hafifçe okşadı.

  Şıpırt.

  Kız yavaşça konuşmadan önce yay şeklindeki dudaklarını öpmek için başını kaldırdı.

  "Sevdiğim bitkiyle ve sevdiğim insanla ilgileneceğim", dedi ve o kadar nazik bir sesle konuştu ki, Vee geniş bir şekilde gülümsedi.

  "Tatlı bir konuşmacısın", diyor Vee çenesini kaldırırken. Sonra onu tamamen dudaklarından öptü.

  "Ufacık bile utanmıyorsun, değil mi?" Nazik ses onu iterken konuştu. 

  "Öpüşmeyi tercih ediyorum." Vee onunla dalga geçti.

  Bu sahneyi izlerken nasıl hissettiğimi sorsaydı, iğrendiğimi söylerdim. Uh... Daha önce bir erkekle yapmadığını söyledi, ama dün benimle yaptı. Kız arkadaşını sevdiğini söylerken de bu sabah bana onun karısı olduğumu söyledi.

  Ondan açıkça tiksiniyordum.

  "Sigara kokusunu alabiliyorum, Vee." dedi sıkıca kucaklanan kız arkasını dönerken.

  "Ama daha içmedim ki."

  "Yine de... Kokusunu alabiliyorum. Ah" Arkasını döndüğünde, beni yan apartmanda gördüğünde şaşırmış gibiydi. Neden buraya, apartmanlarının yanında yaşamaya geldiğimi bile bilmiyordum. Sadece P'Bar'ın bir katta oturduğunu biliyordum ama buranın Vee'nin kız arkadaşının dairesi olduğunu bilmiyordum.

  "Özür dilerim, bölmek istemedim." Ellerimi onlara kaldırarak konuştum.

  "Sorun değil. Ama çiçeğin yakınında sigara içme, tamam mı?" Benimle konuşurken çok tatlı gözleri vardı. Garip bir ifade takınan Vee'ye baktım ama bu sadece göz açıp kapayıncaya kadar sürdü. Sonra güzelce gülümseyip ona doğru eğilmeden önce beline sarıldı. "O benim astım."

  "Ah! O bizden biri! Benim adım Ploi, tanıştığımıza memnun oldum." Korkuluğun üzerine eğildi ve elini bana uzattı.

  "Mark." Elini sıkmak için uzandım.

  "Bu kadarı yeter tatlım, biliyorsun ya kıskanıyorum." Vee elini benimkinden çekmesini söyledi. Bu sözleri duyunca ağzımı sıkıca kapattım. Kızlara ilgi duymasam da o hala kıskançtı. Gerçekten aşık olmalıydılar.

  Ploi, Vee'ye döndü. "Senin derdin ne? Sadece tanışıyorduk." Daha sonra bana dönüp gülümsedi. "Dediğimi unutma, olur mu? Çiçeğimin yanında sigara içme, lütfen." Sesi yumuşak ve gülümsemesi tatlıydı; bu özellikler güzel yüzüne çekicilik katıyordu. Ama ben güzel kızları sevmiyordum.

  "Rüzgârın nereden estiğine bağlı. Ama bitkiye fazla yaklaşmamaya çalışacağım", diyerek onu temin ettim ve sessizce bana bakan Vee'ye gizlice baktım, sonra şöyle dediç "Pekala... En azından başkalarının sevgisini yok etmeye çalışmayacaksın."

  Bir an ona bakıp sonra cevap verdim. "Elimden geleni yapacağım." Kimden bahsettiğini bilmiyordum ama tüm aşıklara bir lütuf diliyordum. "Aşkları uzun sürsün."