[KinnPorsche] 43. Bölüm - Gerçek

 Bölüm 43

  Porsche

  "Ne demek istiyorsun?"

  "Ana ailenin saltanatı sona ermek üzere; bilmiyor muydun, Porsche?" İnanamayarak Vegas'a baktım. İfadesinde öyle ciddiydi ki gözlerini bile kırpmadı... Ama o gözleri, okunması zor birçok hikayeyle doluydu. 

  Ve önceki cümlesi açıkça bir şey ifade ediyordu. Vegas, gözleri daha sakin bir bakışa dönmeden önce bir anlığına bana baktı.

  "Dost kara günde karanlığa karışır, sözünü hiç duydun mu?" Bu sözleriyle bir anda kulaklarım çınladı. Bundan sonra söyleyeceği her şeye inanmalı mıydım..? 

  "Söyleyecek bir şeyin varsa, açıkça söyle."

  "Sana sadece bilmek istediğini söylüyorum." Vegas kurnazca konuştuğunda, zihnimdeki yığılmış sorular anında yedeklenirken kendimi dilimin bağlı buldum.

  "Pete'den cevaplar istemek yardımcı oldu mu peki?" Görünüşe göre dikkatsiz sözleri ve ifadeleri, tonu hakimiyetle doluydu ve bu kişinin müzakerede ne kadar iyi olduğunu hemen anlamamı sağladı. Çünkü tavırları beni rahatsız etmiyordu. Hatta aksine, istediğim bir şeyle takas yapmamı sağladı.

  Sessiz kaldım ve Vegas'a cevap verip vermemekte tereddüt ettim.

  "Ana aile, gözlerinde nasıl görünüyor, Porsche? Pete gibi iyi kalpli kusursuz bir hayırsever, ha?" Vegas devam etti, "Dürüst olmak gerekirse, mafya olarak etiketlenmemeliler. Hükümette lider olmayı hak ediyorlar, çünkü insanları manipüle etmekte çok iyiler."

  Son cümlesiyle ilgimi tamamen yakaladı.

  "Ne demeye getiriyorsun?" Kızgınca sordum.

  "İyi bir halk figürü, akıllı bir adam ve görgü kurallarına sahip bir kişi: Herhangi bir naif, sığ insan bundan kolayca etkilenebilir. Ama bir varis sahibi olamayacak olması bir sıkıntı, çünkü tüm oğulları engelli. Biri deli, diğer ikisi gay."

  "Ama Khun Korn çoktan Kinn'i ve beni kabullendi."

  Vegas'ın ne dediğini tahmin ettiğim anda itiraz ettim. Fakat o, cevap olarak sadece güldü.

  "Gerçekten durumun bu olduğunu mu düşünüyorsun, Porsche? Annemin nasıl öldüğüne dair bir fikrin var mı?"

  "Sen nereden biliyorsun?" dedim sinirle. 

  "Çünkü onu, Agong ve Pae öldürdü."

  "Lafı dolandırmayı kessen? Doğrudan söyle." 

  "Büyükannem ve büyükbabam, annemi sevmiyordu. Kim oğlunun annem gibi sıradan biriyle evlenmesini isterdi ki? Ama Korn amcaya karşı farklıydılar. O isterse, yüksek profilli olsun ya da olmasın, ona özgürlük verdiler. Babamı öfke ve hayal kırıklıklarından başka bir şey olmadan bıraktılar."

  "Annenden bahsediyoruz." Vegas'ın annesine kaba davrandığını fark ettiğimde araya girdim.

  "Evet, öyle. Ama Agong'un gözünde o bir hiç. Atılmayı bekleyen bir çöp parçası. Bize sahip olduklarında bile, aynıydılar... Agong beni sadece sikik bir köpek gibi görüyor, ama Kinn'e gelince, o her şeyi..." Vegas sinirlendi, direksiyonu daha da sıkı tuttu.

  "Bana daha çok kıskançlık gibi geldi." Açıkça konuştum.

  "Ne istersen söyle. Ama ben de senin kadar merak ettim bunu, Porsche. Annemin nasıl öldüğünü merak ettim. Bazıları intihar ettiğini iddia ederken, diğerleri düşman şirket yüzünden olduğunu iddia etti. Ama daha kötüsü de olmuş olabilirdi..."

  Vegas durakladı.

  "Khet iyileşip ana ailenin geçmişi hakkında her şeyi anlatabilecek duruma gelene kadar, kaçmalarına yardım etmek için Nop aracılığıyla Khet'in annesine yardım ediyordum. Ama korkarım geç kaldım."

  "Nasıl..? Kaçmalarına mı..? Geç mi kaldın?"

  "Pete'yi günlerce tutsak olarak tuttum, bu yüzden muhtemelen şimdiye kadar bir ipucu bulmuşlardır..." 

  Bu durum, çok huzursuz hissederek tükürüğümü sert bir şekilde yutmama sebep oldu. Vegas aslında beni, kendimi öldürmem için kandırmıştı. O anda, kalbinden neler geçirdiğini merak etmeye başladım. Normal bir insandan olabildiğince daha karmaşıktı! 

  "İlk başta bu sadece intikam içindi. Çünkü asıl aile bana ve kardeşime zor anlar yaşattı. Babam benden nefret ediyor ve annemi kaybetmemize neden oldu. Ama şimdi, artık sadece bunun için değildi. Ben bunu Pete'de kanıtlayacağım, bana asıl güvenmesi gereken kişiye..."

  "Lanet olsun... Bunu çoktan hesapladın mı?"

  "Ya sen? Ne bilmek istiyorsun?" Buz gibi bakışları benimkiyle buluştuğunda Vegas tek kaşını kaldırdı.

  Pete, Vegas'ı seviyorsan zevkin ayrı bir tuhaf.

  "...Ailemi."

  "Ah... Kittisawat... Yaklaşık on yıl önce, herkes tarafından iyi bilinen spor otomobil ithalat şirketi vardı. Bir güne kadar, şirketin başkanı ve karısı bir araba kazasında ölene kadar. Ön sayfa haberlerindeydi, sadece bir günlüğüne. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi ortadan kayboldu."

   Geçmişim yeniden önümde belirirken yüzüm anında gerildi.

  "İkisinin de cenazesi sıradandı. Bunun ardından, şirket yönetimi ortalığı karıştırmaya başladı. Akrabaları arasında çekişmeler yaşandı, ta ki iki varis reşit olmadıkları için müdahalede bulunamayınca, sonunda ayrılana kadar. Böylece her şey alt üst oldu. Şirket, baba tarafındaki akrabaların eline geçti, onlar da sonunda başa çıkamayana ve şirket iflas edene kadar sırayla başkanlık yaptı."

  "Ne kadarını biliyorsun?" diye sordum kararlı bir şekilde.

  Sadece ailemin gitmiş olmasından kaynaklanmadığını, aynı zamanda ortak şirketlerinin de bu iflasla bir ilgisi olduğunu gösteriyordu... Lanet olası Vegas, annemle babamın işleri hakkında benden daha iyi nasıl biliyordu ki?

  "Yeter bu kadarı."

  "Sikeyim! Vegas!" diyerek çıkıştım ona. 

  Ailemi düşündüğümde kalbim neden böyle atıyordu? Acısı aynıydı ama görünen o ki gün geçtikçe yara daha da derinleşecekti... 

  "Anne tarafından akrabalarınla hiç tanıştın mı?"

  "Pek yakın değiliz."

  "Onlarla tanıştın yani?" Vegas tekrar sordu.

  "Tanıştım, ama yıllar önceydi. Yüksek ihtimalle o zamanlar çocuktum daha. Ayrıca baba tarafından akrabalarımla daha yakınım."

  "Garip... Ne sen ne de kardeşin onlarla tanışmamışsınız." Vegas alayla gülümsedi.

  "Saçmalamayı kes Vegas. Diyeceğin bir şey varsa, geveleme de söyle," dedim sinirle.

  Anne tarafından akrabalarıma atıfta bulunmanın önemi neydi ki? Ben sadece, ben daha çocukken annemin beni oynamaya götürdüğü Dao Teyzemi tanıyordum. Ancak olaydan sonra kimse bizi yanına almadı bile... O kadar umurumda olmasa da, kimseye yük olmak istememiştim aslında. 

  "Tam emin değilim..."

  "Söyle," dedim sertçe. 

  Eğer bakışlar öldürülebilseydi, şimdiye kadar çoktan ölmüş olurdum...

  "Hmmm... Şey, Teerapanyakun ailesinin üç çocuğu olduğunu biliyorum. Korn Amca, babam ve Gow Kim."

  "Gow Kim?" Öfkeyle sordum çünkü Kinn bana o kişiden hiç bahsetmemişti. 

  "Gow Kim uzun zaman önce evlendi ve İsviçre'ye taşındı. O kişi torunlarından hiçbiriyle yakın değildi. Ve o zaman yılbaşıydı yani..."

"Yani tüm bunlar neyle ilgili?" Kahretsin! Bu piç, lanet bir hikaye anlatıcısıydı.

  "Gow Kim o zamanlar şirketin başkan yardımcısıydı, ancak o kadar ihtiyatlıydı ki sadece birkaç mülke adının verilmesine izin verdi."

  "Peki Gow Kim'in ailemle ne ilgisi var?"

  "Yok."

  "Lanet olsun Vegas! Benimle taşşak geçmeyi kes!" Sinirle bağırdım.

  "Hayır, dinle önce beni..."

  "Zaten dinliyorum, dinlemiyor muyum?" diye bağırdım ve piç kurusu kıkırdadı. 

  Şanslı bir piçsin. Sabrım bedenimden ayrılana kadar bekle..

  "Agong'un sadece üç çocuğu olduğunu zaten biliyorsun. Ama son vasiyetinde malları dörde bölündü." 

  Peki bu, ailemle nasıl bağlantı kurabilirdi ki?

  "Ne demeye getiriyorsun, Vegas?" Başımı Vegas'a doğru salladım. Aklım zaten annemle babamın ölümünün ardındaki gerçeği nasıl öğrenebileceğim konusunda karmakarışıktı ve bu piç hiç de yardımcı olmuyordu.

  "Babamın avukatıyla yaptığı konuşmaya kulak misafiri oldum..."

  "Aman ne şaşırdım..." dedim alayla.

  "Hadi ama. Sana sadece kiminle uğraşmaya çalıştığın konusunda bir fikir veriyorum."

  "Biliyorum. Ama bu kadar arzulu olmak zorunda mısın?" Lafını geriye yapıştırdım.

  "Mafya ailesi... Dışarıdan havalı ve lüks görünebilir, ama bir kez içeri girince... Dışarı çıkmak için ölmen gerekir."

  "Ha? Felsefe kitabı falan mı yuttun?"

  Bu piç sussun diye Pete'i aramak istiyordum. Bu pislikle iletişim kurmayı nasıl başarabiliyordu?

  "Bu çemberin içinde olmanın ne anlamı var ki...?" Vegas, arabasının yanından geçen insanlara bakarak birdenbire mırıldandı. 

  "Dostum... Yardıma ihtiyacın var," dedim Vegas'ı tepeden tırnağa tararken.

   Piç kurusu bana sadece bir bakış attı ve sadece o anki tipinden bile, bana ne söylemeye çalıştığını duyabiliyordum.

  Vegas bana baktı ve telefonunu çıkardı. Bu hareketi çok ani olduğu için beni neredeyse şok edecekti ama telefonu tuşlayınca hemen aklıma geldi. 

  "Vardım. Yukarı gelebilir miyim?" Vegas diğer hattın konuşmasına izin verirken durakladı,

  "Sol tarafta mı? Pekala." Vegas telefonu kapatmadan önce cevap verdi. 

  "Ondan bir şey cevap alıp alamayacağımı bile bilmiyorum."

  "Huh? Ne demek istedin?" Şimdi mi söylüyordu bunu bana!?

  "Akli dengesi yerinde değil. Ona yardım etmeye çalıştım ama hastaneye götüremedik. Çok riskli." Vegas zili çaldı ve banliyölerin kapısı açıldı. 

  Sadece jestinden değil, aynı zamanda buranın benim için yeni olmasından da endişeliydim. Sanki bir sonraki seviyedeki düşüşlermiş gibi. Daha önce aynı ortamda yaşıyorduk ama bu çok farklıydı.

  "Hey, neden gerginsin? Uzun zamandır buraya geliyorum. Merak etme," dedi Vegas arabadan inerek ve beni takip etmem için işaret etti. 

  Kahretsin! Bu piç gerçekten arsızdı! 

  Vegas onun izini sürmeye başladı ve ben de onu yakından takip ettim. Bu aile oldukça büyüktü, çünkü bir grup insan ve çocuk birbirine rastlıyordu. İnsanlar birbirine çarpmaya devam ederken Vegas zaman zaman kolunu kullanarak beni koruyordu.

  "Senden sonra." Vegas, yolu kapatan brandayı silkelerken konuştu. İlk başta tereddüt ettim ama sonunda içeri girdim. 

  "Nereye gidiyoruz?" Bakışlarım kapalı alanda gezindi. Sadece küçük bir koridor vardı ve evin durumu o kadar haraptı ki, içinde yaşayanlara neredeyse acıdım. 

  Vegas sanki bir topaçmış gibi bakışlarını etrafta gezdirdi. Hiç kendinden emin görünmüyordu. Neden korumalarıyla gelmiyordu ki? 

  "Kahretsin! Nop'u yanımda getirmeliydim."

  Vegas'ın uzun zamandır bulmaya çalıştığı odaya ulaştık ve hemen, yaşlı bir kadının sesi çınladı. 

  "Nop mu? Bu sen misin?" dedi gözlerini bize çevirerek.

  "O..."

  Vegas'a döndüm.

  "Khet'in annesi," dedi Vegas. Kadın korkudan neredeyse yere yığılacaktı. 

  "L-Lütfen... Bize zarar verme..."

  Karşımdaki manzarayı izlerken gözlerim büyüdü. Vegas'a bir göz attım ama kafası korkmuş kadınla fazla meşguldü.

   "Teyze, sana zarar vermeye gelmedik," diye mırıldandım. Ellerimi yaşlı bayana uzatıp kalkması için işaret ettim.

  "Hayır, Nop bugün yok. Onun yerine ben geldim," dedi Vegas.

  "S-Sen... Bizi incitmek için gelmedin mi?" dedi titreyen bir sesle.

  "Hayır."

  Vegas kayıtsız bir ifadeyle, sonunda sesini yumuşatmadan önce, "Nasılsın?" dedi.

  "Gördüğün gibi..."

  "Evet... Ayrıca Nop bunu almamı istedi," Vegas cebinden hapları çıkardı ve teyzeye verdi. Kadının yüzündeki ifade sonunda Vegas'a güvenmeye başlayınca yumuşadı.

  "Nop neden bugün gelmedi?" Teyze kendi kıyafetlerini aldı ve yüzündeki yaşları sildi. 

  "Meşgul... Onu görebilir miyiz?" Vegas kısaca konuştu.

  Teyze derin bir iç çekmeden önce bir an konuşamadı. Yavaşça odanın kapısını açtı ve sonunda bizi içeri çağırdı. 

  "Khet... Khet çoktan uyandın mı oğlum?" dedi teyze ve Vegas içeri girdi. 

  "A-Anne... K-Khun Kan... Khun Kan!" Bilinmeyen adam Vegas girer girmez haykırdı. Adamın Vegas'ta gördüğü şey ilgimi çekti ve ayağım otomatik olarak içeri girdi.

   Orta yaşlı bir adam, elinde çatal ve yüzünde korkmuş bir ifadeyle önümde duruyordu. Üzerinde sadece pantolonu ve yırtık bir tişört vardı. Adam korkmuştu ve yüzümü görür görmez içgüdüsel olarak geri çekildi.

  "K-Khun Pat... Khun Pat!" 

  "Khet! Hayır! Onlar değil! Sakin ol." Teyze, adamı dizginlemek için içeri girdi.

  "Bunu kastetmedim... Hayır... Khun Pat... Khun Phueng... Özür dilerim. Bağışla beni." Başı yere eğikken vücudu titriyordu. Yabancının her iki ebeveynimin de adını söylediğini duyduğumda, endişe bedenimi süpürürken kalbim neredeyse göğsümden fırlayacaktı. 

  Ona yaklaştım, iki kolunu da tuttum ve onu inanamayarak salladım. "Ailemi nereden tanıyorsun? Cevap ver bana!"

  "Porsche! Porsche..." Vegas içeri girdi ve beni arkadan çekti. Bu adamın annesine gelince, oğlunu benden çabucak korudu. 

  "Ona zarar verme! Lütfen! Artık hiçbir şey yapamıyor... lütfen..."

  "Porsche, sakinleş." Vegas başarılı bir şekilde dikkatimi adamdan uzaklaştırdı.

   Bakışlarım ikincisine döndüğünde, gözyaşları yere dökülene kadar ağladığını gördüm. "Porsche, sakin ol. Kafasından vuruldu ve beyninin bir kısmı çalışmıyor. Tamamen iyileşmesi biraz zaman alacak."

  "Khun Korn konuşmama emri verdi, konuşmayacağım! Konuşmayacağım!" Kafasını yerden kaldırdı ve kendi ağzına o kadar sert bir tokat attı ki bakışlarımı başka yöne çevirmek zorunda kaldım. 

  "Khun Phat, yanılmışım, demek istemediğim... Khun Korn, istemedim, istemedim..." Dudağımı sıkıca ısırdım, kendimi tutmaya çalışırken göğsümde şişkin bir ağrı hissettim.

  "Bu kadar Khet. Al şunu," Teyze birkaç uyku ilacı alıp adama verdi. Diğeri, sonunda annesini takip etmeden ve hapları içmeden önce hala titriyordu. 

  Teyze bize bir bakış attı, "Önce siz dışarı çıkmalısınız." 

  Şok halindeydim ve Vegas beni sarsarak uyandırmak için iki yanımdan tuttu. "Porsche! Porsche!"

  "Ailem... Bu gerçekten bir kaza değildi," dediğimde yanaklarımdan yaşlar süzüldü. Güçlü olmak ve beni rahatsız eden bu acının üstesinden gelebilmek istiyordum, ama ben sadece... Yapamıyordum. 

  "Bence artık eve gitmeliyiz..."

  "Kaza olmadığına dair bir his var içimde. Kimseyi suçlamak istemiyorum... Sadece gerçeği bilmeliyim." Nefesler arasında mırıldandım. Vegas benim hareketime ancak iç geçirebildi.

  "İkimiz de ondan çok şey öğrenmek istiyoruz. Ama şu anki durumuyla sabırlı olmalıyız Porsche," dedi Vegas son derece dikkatli bir şekilde, beni arabaya doğru yönlendirerek. 

  "Hadi gidelim," dedim kolumu yanlarından tutarak. 

  Vegas daha sonra cüzdanını çıkardı, binlerce yığını kapıp Khet'in annesine doğru yürüdü.

  "Bir şeye ihtiyacın olursa, Nop'u araman yeterli." Diğeri çömeldi, parayı teyzenin eline verdi ve ikimiz de vedalaştık. 

  "Sıradaki ne?" diye sordu Vegas, ama o kadar kötü durumdaydım ki cevap bile veremedim.

  "Khun Korn... Ailemi öldürdü." İkimiz de eve giderken bilinçsizce mırıldandım.

  "Gerçekten doğruyu söyleyip söylemediğinden hâlâ tam olarak emin değiliz. Nop, hâlâ her şeyi bir araya getirmeye çalıştığını söyledi, ancak daha ucundan bile yakalayamadık." 

  Ailemin kazara ölmediğine dair güçlü bir his vardı içimde. Ve isimlerini yüksek sesle ve açıkça söylemesi, sadece bir şeyler bildiği anlamına geliyordu.

  "Yarın beni tekrar alabilir misin? Onunla tekrar konuşmayı denemek istiyorum."

  "Gerçeği bu kadar çok istediğini biliyorum ama başka bir yol denemeni öneririm Porsche. Çünkü bu çok fazla zaman alabilir." Ayağı gaza basarken Vegas yineledi. Sürekli saatini kontrol ediyordu ama daha az umurumda olamazdı şu anda.

  Kinn'in hayatımda olması benim için bir rüyaydı.

   Ama ailemin ölümünde asıl ailenin parmağı olduğu doğruysa... Onu yine de sevmeli miydim?

  Bu, rahmetli anne babama saygısızlık olmaz mıydı? Yoksa öylece çekip Kinn'den ayrılmalı mıydım? Kendime zaten ailemden sonra en çok değer verdiğim kişinin Kinn olduğunu sürekli söylüyordum. Yanında uyanmak, yanında yemek yemek istiyordum. İnişler ve çıkışlar boyunca onunla birlikte olmak istiyorum ama...

  Bu aşk, geçmişte yaşananları silebilecek mi ki?

  Sikeyim...

  Artık hiçbir boktan emin değilim.

  "Porsche, hemen döneceğim," dedi Vegas arabadan çıkmadan önce. 

  Yol boyunca sessizdim ve transtan çıktığımda çoktan bir güney restoranının önündeydik. Vegas geri dönene kadar ben de sadece başımı koltuğa geri yasladım. Dakikalar geçti ve piç neşeli bir yüzle geri döndü.

  "Acıkmıştır nihayetinde.." diye mırıldandım kendi kendime. Lanet olsun bütün gün hiçbir şey yemedim. Ama bu köri açıkça bana değildi.

  "Al." Vegas arabaya gelir gelmez o körileri kucağıma koydu. 

  "Aç değilim." Açtım ama kahretsin ki şu anda kafam çok karışıktı.

  "Bunun senin için olduğunu söylemedim. Pete için." Vegas sinirlenmişti.

  Köri torbasını kaldırdım ve yaklaşık on torba pirince baktım. "Bunu o kadar seviyor muymuş ya?"

  "Hem de ne çok... Ama ona benim aldığımı söyleme. Benden olduğunu anlarsa hemen atar," dedi Vegas, arabayı manevra yapmadan önce hafif bir itiraz ses tonuyla.

  "Ahh. Demek bu yüzden acelen var. Dükkanın kapanmasından mı korkuyorsun?" Onunla dalga geçtim ama Vegas etkilenmedi.

  "Yarın yine aynı saatte mi gidiyoruz?" O piç konuyu değiştirdi ve ben sadece omuz silkerek cevap verebildim. Cevap vermekte tereddüt ettim. Çünkü hala neye inanıp inanmayacağımı çözememiştim.

  "Sence o adam... Khet... Annemle babamın ölümüne karıştı mı?"

  "Sekiz yıl önce... Ana aile ve ikinci aile, korumalarını neredeyse yeniledi." Vegas bir an duraksayarak devam etti,

  "Bazıları hayatta kaldı, ancak çoğu öfke nedeniyle öldü... P'Chan... her zaman oradaydı... Bir insansız hava aracı gibi, ana ve ikinci ailenin hareketlerini izliyordu." Ekledi ve şakaklarımın nabzını hissedebiliyordum.

  Sikeyim...

  Başım ağrıyor...

  "Pekala. Şimdilik bu kadar yeter. Ama gerçekten gerçeği bilmek istiyorsan, kendini hazırlaman gerek, Porsche." Yolumuza devam etmeden önce Vegas bana anlayışlı bir bakış attı. 

  Vegas beni motosikletimi park ettiğim üniversiteye götürdü.

 Arabasından indim ve bana Pete için körili pirinci unutmamamı hatırlattıktan hemen sonra gitti.

  Eve dönerken yüzüme serin bir esinti esti, bana geçmişi hatırlatıyordu. Spor Bilimleri Fakültesi'nde sıradan bir öğrenciydim. Sabah okula gittim ve akşam ailemizin masrafları için çalıştım. Her zaman kolay olmasa da gün be gün başarmıştım. Daha önce hayatımızın ne kadar basit olduğunu ve şimdi ne kadar farklı olduklarını anlamamı sağladı ve korkacak bir şey olmadan yaşayabilmeyi de özlemiştim. 

 Ana ailenin evine ulaştım, motosikletimi aynı yere park ettim ve içeri girdim. Sevgilisi olan çocuğun adağını vermek için doğruca Pete'in odasına gidecektim ama tanıdık bir ses anında durdum.

  "Porsche, nereye gidiyorsun?" Her zamanki sakin ifadesiyle Khun Korn'du.

  "Bir şeyler yedin mi, oğlum?" Ekledi.

  Sadece hareketsiz duruyordum, bu gün aldığım tüm bilgilerden sonra normal davranıp davranamayacağımı düşünüyordum. 

  "Bu senin akşam yemeğin mi yoksa?" Khun Korn tekrar mırıldandı ve ben sadece köri torbasını koymak ve ona kısa bir cevap vermek için masaya doğru yürüdüm. 

  "Pete için..." Ses tonumu ayarlamaya çalıştım. 

  Vegas bana Khet'in doğruyu söyleyip söylemediğinden tam olarak emin olmadığımızı söylese de, en azından ailemin ölümünden Khun Korn'un sorumlu olma ihtimali vardı.

  "Otur oğlum. Biraz çorba ister misin?" Khun Korn, P'Chan ile birlikte yanlarında bir yığın belgeyle yemek masasının karşısına oturdu. 

  "Hayır, teşekkürler." Sessizce Khun Korn'un karşı tarafında oturdum. 

  "Bir dakika, Kinn'in son zamanlarda çok çalıştığını duydum. Chan, Kinn için biraz çorba hazırla," dedi Khun Korn, bakışlarını bana çevirmeden önce.

  "Bunu benim için Kinn'e götürebilir misin, Porsche?"

  Cevap olarak sadece başımı salladım.

  Zamanımı Khun Korn'a bakarak geçirdim. Dışarıdan, olgun bir birey gibi görünüyordu. Yüzü parıldayan gözlerle ve dostça bir gülümsemeyle kaplıydı. Bir sorun çıktığında beni sakinleştiren ve teslim olan kelimeleri sık sık kullanıyordu. Beni her zaman ana aileye inandırmayı başardı ve ayrılmamı engelleyen kilit nokta oldu. Onun acımasız bir adam olduğunu hayal bile edemezdim. Ama gerçekten işin içindeyse, nasıl tepki vereceğimi asla bilmiyordum.

  "Babam da, babam gibi kuş çorbasını sever mi?" dedim kısık sesle. Kuş yuvasını kepçelemek üzere olan eli durdu. Aynı gülümsemeyle bana bakmadan önce kısa bir an için yüzü donmuştu.

  "Seviyorum... Vücudu beslemek için iyi gayet." Khun Korn konuştu ve aynı zamanda P'Chan çorbayı hazırlamayı bitirmiş ve önüme koymuştu.

  "Teşekkürler, baba. Bunu üst kattaki Kinn'e götüreyim ben." Hemen tabağı alıp mutfaktan çıktım. Etkileyici bakışıyla tek bir bakışı bile, aklımdaki cevabı güçlendirdi.

  Duygularımı olabildiğince kontrol altında tutmaya çalışarak yavaşça yürüdüm. Aklımda bir şey duygularımı ciddi şekilde bulandırıyordu. Ama Kinn'in yüzünü bir kere görsem, her acım hafiflerdi. 

  Kinn'in odasına girdim ve odanın ne kadar karanlık olduğunu fark ettim. Hiçbir şey göremiyordum, bu yüzden Kinn'in siluetine rastlayana kadar küçük ışık kaynağını takip ettim.

   "Işığı neden açmadın?" Sorsam da piç sessizdi. Daha da ilerledim ve ışık yanar yanmaz Kinn'in balkona bakan sırtında oturduğunu gördüm. 

  "Ne yapıyorsun sen orada?"

  "Neredeydin?"

  Kinn soğuk bir şekilde sorduğunda, atmosferin gittikçe daha da ağırlaştığını hissedebiliyordum.

  "Alışveriş merkezinde." Kısaca cevapladım.

  "Neredeydin, Porsche?" 

  Kinn tekrarladı ama bu sefer, büyük bir inanç ve tehditle.

  "Dedim ya alışveriş merkezinde diye!"

  "Bana bir daha sordurtma, Porsche." 

  Dudağımı sıkıca Kinn'e doğru ısırdım. Çünkü ilk soruya ve Kinn'in tavrına bakılırsa, cevabı zaten  bildiğini anlamıştım.

  "Yine beni mi takip ediyordun?" 

  "Bu doğru değil, Porsche."

  Kinn kısaca yanıtladı. Ve a anda biliyordum ki, hiçbir şeyin onu geçmesine izin vermeyecekti.

  "Bunu yarın konuşsak----"

  "Onunla nereye gittin?!"

  Kinn bağırdı, oturduğu yerden kalkıp bana baktı. Nasıl davrandığına şaşırmıştım ama annemle babamı düşünmekten tepkisini düşünmeyecek kadar meşguldüm ki... 

  "Öyleyse neden casusuna sormadın, ha?"

  "Akıllı olup Vegas'ı yakalasalardı, şimdi sana bunu soruyor olmazdım zaten!" 

  Kinn beni sorgularken gözünü bile kırpmadı. Bakışlarından kaçınmaya çalıştım ama bu hareketi sadece öfkesini ateşledi.

  "Benimle boy ölçüşmeye kalkma, Porsche!" Kinn tüm gücüyle masayı kırdı ve odasında yankılandı. 

  "Neden her zaman aşırı tepki vermek zorundasın!?" Korkumu gizlemek için elimden gelenin en iyisini yaparak Kinn'e bağırdım ama sesim işbirliği yapmıyordu.

  "Ya sen ne yaptığını zannediyorsun, ha Porsche?!"

  "Yanlış hiçbir şey yapmadım ben!"

  "O zaman neden Vegas'la olmak zorundasın ki? Ben sana yetmiyor muyum!? Sana istediğin her şeyi veriyorum! Bu sana yetmiyor mu?!"

  Kinn, masasının üzerindeki her şeyi silip süpürdü.

  "İstediğim tek şey, gerçek, Kinn! Gerçek..." Dengemi korumaya çalışırken gömleğimin kenarını sıkıca tutarak nefesimi tuttum. 

  "Ne gerçeği!? Ana ailenin ikinci aileyi nasıl yakalamaya çalıştığını sana daha önce anlatmıştım. Başka ne bilmek istiyorsun!?" Kinn çok kızmıştı. Sanki ilk tanıştığımız günmüş gibi doğrudan gözlerinin içine bakıyordum.

  "Bana ilk etapta gerçeği söyleseydin, bunu düşünmezdim bile!" Yanaklarımdan süzülen yaşlarla karşılık verdim. 

  "Sana bildiklerimi zaten söyledim, Porsche! Şu anda ne yaptığına dair bir fikrin var mı senin!? Nasıl olur da ona güvenirsin!?

  "Çünkü başka seçeneğim yoktu, Kinn!"

  "Hayır, vardı! Ama senin inanmayı seçtiğin kişi, sana zarar veren kişi!"