[KinnPorsche] 42. Bölüm - Gerçeğin Anahtarı

 Bölüm 42

  Porsche

  Saat on ikiyi gösterene kadar Pete'in odasında sessizce oturdum. Toplantıdan sonra Arm doğruca Pete'in odasına gidip hastaneye yatırılması için ikna etti. Ama Pete direniyordu, bana iyi olduğuna ve sadece birkaç saat uyuduktan sonra eski haline döneceğine dair güvence verdi. Ona bir an olsun bile inanmadık ki, bu yüzden Arm fırsatını bulduğunda Pete'i omuzlarından kaldıırp  arabanın içine soktu. 

  Arm'e yardım ettikten sonra doğruca Kinn'in odasına gittim. Hızlı bir duş aldım, yatak kıyafetlerimi değiştirdip battaniyelerin içine sarıldım. Arm, toplantıdan sonra Kinn'in babasıyla konuşmak için kalacağını söylemişti ama daha az umursayamazdım, çünkü ona karşı nasıl davranacağımla ilgili düşüncelerle çok meşguldüm.

  Çat!

  Kapı açıklığının sesi gözlerimi aceleyle kapatmamı sağladı. Adımlar yumuşaktı ve zaten bana doğru yürüyen Kinn olduğunu hissettim. 

  "Porsche, uyuyor musun?" Kinn alnımdaki saçları nazikçe ayırırken usulca söyledi. Biraz hareket edip sevgiyle parmaklarını, yanaklarım ve burnum boyunca sıyırdı. 

  Gözlerimi yavaşça açtım ve Kinn'le yarı açık olanlarla yüzleştim. 

  "Babam bunu içmen gerektiğini söyledi, kendini çok daha iyi hissetmeni sağlayacak," dedi Kinn önümde bir bardak süt tutarak. Bardağı yavaşça tutmadan önce önümdeki içeceğe baktım ve birkaç yudum aldım. Sonra bardağı Kinn'e geri verdim.

  "Bugün çok stresliydi."

  Kinn bardağı alıp yan masanın üzerine koydu. Eğildi, beni kucaklamak için çekti ve başını omuzlarımın üzerine dayadı.

  "Öyleydi." Mırıldandığım tek şeydi.

  "Bugün toplantıda---"

  Kinn tam olanları söylemek üzereydi ki onu yarıda kestim. "Acele et de yıkan."

  Kibarca onu kendimden uzaklaştırdım.

  "Bilmek istemiyor musun?" diye sordu Kinn.

  "Eğer söylemek istemiyorsan kendini zorlamana gerek yok, Kinn." Bir an bile duraksamadan cevapladım onu.

  "Kendimi zorlamıyorum ve sana söylemek istemediğimden değil.. Sadece konu çok hassas ve tehlikeliydi. İkinci aile, ana ailenin adı altında büyük miktarda yasadışı mal satın almış ve bu çok fazla dikkat gerektiriyor. Şimdi sadece ikinci aileye karşı değil, dışarıdaki rakiplere karşı da mücadele etmeliyiz. Çok tehlikeli olacak, Porsche." Kinn kelimelerini bastırdı.

  "Yani senin planını mahvedebilirim diye düşündün?" 

  "Hayır. Ama korkarım yine ortalığı karıştıracaksın. İlk seferi hatırlıyor musun? Vuruldun ve o kadar ciddi olmadığı için şanslıydın. Ama seni bir daha öyle göremem ben, Porsche. Sen Burada Thankhun'la kalmalısın. Kim ve ben halledebiliriz."

  "N-Ne..?"

  "İyi olduğunu biliyorum, tam olarak mükemmelsin... Ama gitmene izin veremem. Bunu bir sır olarak sakladığım için beni suçlayabilirsin, benden nefret edebilirsin de... Ama bunu sadece senin iyi olman için yapıyorum. Çünkü..." Kinn duraksadı, gözlerime derinden baktı.

  "Çünkü sen olmadan ben yaşayamam, Porsche."

  Kinn bakışlarımı yakaladı ve gözlerimiz birbirine kilitlendi. Parıldayan gözleri benimkileri derinden deldi ve beni hemen teslim olmaya zorladı. Bu sefer ona inanmamı şiddetle istiyordu, sanki hipnotize olmuşum gibi bakışlarım onunkinden hiç ayrılmadı. Gerçeklikten kaçtığımı hissettiğimde, aceleyle transtan çıktım.

 "Git de yıkan!" dedim panik içinde. Yorganı yüzüme çekip Kinn'i yataktan kovdum. 

  "Hah... Neden birden sinirlendin?" Kinn kıkırdadı. 

  "Defol be! Seni piç kurusu." Onu son kez kovdum ve piç, yüzünde maskeli bir sırıtışla ayrıldı.

  Sikeyim, bu gece, sabah olur mu bilmiyorum...

  Kinn'in koluna yatıp yanında uyudum. Kokusu her tarafımı sarmıştı ve genellikle rahat hissetmemi sağlıyordu ama bu sefer farklıydı. Ne yapacağımı şaşırdım. Kafam cevap bekleyen sorularla doluydu. 

  Şafak gelip çattığında, hem Kinn hem de ben sabah rutinimizi çoktan yapmıştık. Daha sonra deri ceketimle birlikte anahtarlarımı da alıp motosikletime yöneldim. Odadan çıkmak üzereydim ki hemen Kinn tarafından yakalandım.

  "Nereye gidiyorsun?" diye sordu Kinn arkamdaki masaya yaslanarak. 

  "Okula. Yapacak bazı işlerim var." Kısaca cevap verip ceketimin kollarını düzelttim.

  "Neden bana söylemedin?" dedi Kinn kaşlarını çatarak, yavaşça bana doğru yürüdü.

  "Ah, özür dilerim, genç efendi." Onu alaycı bir şekilde yanıtladım. Ama sikeyim ki gözlerine bakamıyordum.

  "Hiçbir yere gitmiyorsun Porsche," dedi Kinn sertçe, kollarını bana doğru kavuşturarak.

 "Bir kulüp toplantım var ve notlarım için buna ihtiyacım var." 

  Yalan söylesem de gerçek gibi görünmesini sağlamalıydım çünkü lanet olsun ki mahvolacaktım... Sırt çantamı alıp eşyalarımı yerleştirdim. 

  "Toplantı mı? Ne zamandan beri toplantılarla ilgileniyorsun?" Kinn, yalan söylediğimi zaten biliyormuş gibi sesini yükseltti.

  "Sen de genelde kulübü umursamaz ve sadece çalışırsın. Ama sonunda her zaman başarısız olursun." Gözlerimi ona doğru devirdim.

  Beni böyle aşağılamak zorunda mısın, seni piç?!

  "Eğer bana hakaret etmek için buradaysan, git! Sana burada ihtiyacım yok!" Onu itip çıkış kapısına doğru yürüdüm. 

  "Neye bozuldun ki? İznim olmadan gidecek olan sensin. Bozulmayı hak edenin ben olmam gerekmez mi?" Kinn gevezelik etmeye devam etti.

  Ve ne yaparsam ya da neye dokunursam, onları benden uzaklaştırmaya devam ediyordu.

  "Tanrı aşkına Kinn, sadece bir süreliğine buralarda olmayacağım!" dedim sinirle. 

  "Önce bana nereye gittiğini söyle. Sonra bakarım izin verip vermeyeceğime," dedi Kinn ellerini beline koyarak. 

  "Bu gerçekten gerekli mi?" dedim inanamayarak.

  Kinn'e döndüm ama onunla karşı karşıya kaldığımız anda kaşlarını çattı. Sanki Wat Jaeng'deki dev bir heykel gibiydi, her an beni yemeye hazırdı. 

  "Geri döneceğim, Kinn." Dilim ona doğru ne kadar keskin olursa olsun, yine de delici bakışlarıyla boy ölçüşemezdi. Sanki parmağımı bile kıpırdatamadan, çoktan yenilmişim gibiydi. 

  "Biliyorum, bilmek istediğini söylemediğim için bana hâlâ kızgınsın. Ama lütfen böyle olma. Gitmeni istemiyorum çünkü bu çok tehlikeli, seni kaybe-" Kinn dramasını bitiremeden elimi durmasını işaret etmek için kaldırdım.

  "Beni dinle, hiçbir yere gitmiyorum. Bir anlığına gideceğim ve hemen sonra döneceğim. Ayrıca benim ortadan kaybolmam konusunda endişelenmene gerek yok çünkü sen her zaman... Beni bulursun." Son cümlemde boğulup bakışlarımı başka yöne çevirdim. 

  "Çok akıllısın yavrum," dedi Kinn boğuk bir sesle. Kendini bana doğru atıp sıkıca sarıldı.

  "Ve sen de midemi bulandırıyorsun! Bıraksana be!" Kinn'i hafifçe ittim ve yan tarafını dürttüm. 

  "Gidiyorum bak." Ekledim.

  "Neden onun yerine arabayı almıyorsun?" Kinn geri çekildi ve elimdeki anahtara baktı. Sedan kullanmanın motordan çok daha iyi olduğu doğruydu ama birden kendimi yeniden eski ben gibi hissettim. Ve motorumu sürmek bir şekilde buna yardımcı oluyordu.

  "Oğlumu çok fena özledim. Ayrıca korkarım ki motor çok uzun süre depoda kaldığı için ölecek yakında," dedim ve çantamı alıp vedalaştım. 

  Çıkışa doğru adım atsam da Kinn başımı tuttu ve alnıma yumuşak bir öpücük kondurdu.

  "Acele et ve çabuk dön," dedi boğuk bir sesle.

  Düşüncelerimi hatırlamadan ve ona başımı sallamadan önce hareketi karşısında afalladım. Kıyafetlerimi, çantamı hazırlayıp odadan çıktım. Kapıyı açma vaktim geldiğinde bir kez daha şaşırdım. 

  "Hepiniz orada ne duruyorsunuz?" Kinn'in yeni korumaları; Pha, Set, Phai ve Tom., Kinn'in odasının hemen önünde durdular. Kulaktan kulağa birbirine gülümsüyorlardı.

  "Khun Chan ve Khun Pete, bize Khun Kinn'in odasının önünde durmamızı söylediler. Siz ikinizin dışarı çıkmasını bekleyeceğiz. Biz sadece emirlere uyuyoruz." Phai resmi bir tonda cevap verdi, kararlılıkla parladı. 

  Lanet olsun. Kinn'i bu piçlerin ellerine bırakmalı mıyım?

  "Kapının önünde böyle sıraya girmenize gerek yok. Gidin şuradaki kanepeye oturun!" diye bağırdım.

  "Ohh. Gerçekten oturabilir miyiz?" Set saf bir tonda sordu. 

  "Peki kanepenin ne için olduğunu sanıyorsunuz? Elbette, sizin için piçler!" dedim hayal kırıklığı içinde, Kinn'i arkamda güldürerek. 

  "Ah, teşekkür ederiz." Dördü arkalarını dönüp odanın önündeki kanepeye oturdular. Onlar kanepede bile ulaşamadan Phai ayağa kalktı.

  "Khun Porsche nereye gidiyorsunuz? Size eşlik etmemi ister misiniz?" Derin bir iç çektim ve başımı merdivenlerden aşağı indirip doğruca garaja yöneldim. 

 "Kinn'in güvenliğini gerçekten o piçlere emanet edebilir miyim?" Son kez iç çektim ve dikkatim aniden bahçeye doğru giden Pete'i yakaladı. 

  "Pete!" Durumunu sormayı umarak ona bağırdım.

  "Lanet olsun! Artık bebek değilim! Sadece sigara içmek için dışarı çıkıyorum. Senin derdin ne?" Pete aniden birdenbire mırıldandı. Piç kurusu, bana akıl verecek biriyle konuşmakla meşgul görünüyordu.

   "Hastasın Pete! Sigara içmenin de hiç faydası olmayacak." Arm'ın sesi duyuldu. Öfkeyle Pete'in tam arkasında duruyordu.

  Bu piçler ne halt yiyor orada?

  "Sen benim babam değilsin, Arm! Ve ne istersem yapabilirim! Ayrıca bu beni öldürmeyecek o yüzden kapa çeneni, tamam mı?" Pete sigarasını tüttürmeye devam ederken, Arm ise sigarayı ağzından alma çalışmalarına devam etti. 

  "Arkadaş, nasıl hecelendiğini biliyor musunuz siz?" Aniden, piçlerin hareketlerini durduran yeni gelen dikkatimi çekti. 

  Pol'du, aniden yanıma fırladı ve hafifçe omuzlarıma vurdu. 

  "Arkadaş, ha?" diye kısaca cevap verdim.

  "Evet, nasıl heceliyorsunuz?" Pol şakacı bir şekilde söyledi, ama buna zamanım yoktu. 

  "A-R-K-A-D-A-Ş. Kahretsin Pol, bu kolaydı!" Kısaca cevap verdim çünkü artık gerçekten gitmem gerekiyordu.

  "Bu harika, ama Arm ile A-Ş-I-K-L-A-R olarak yazılıyor," dedi Pol gülerken.

  "Ha? O da ne be öyle?" diye sinirle sordum.

  "Lanet olsun, kalın kafalısın, Porsche." Pol kollarını beline dayadığında konuştu.

  Pol'in söylediklerini aklımdan tekrar etmeye çalıştım ve ne demek istediğini anlayınca ona döndüm. 

  "Lanet olsun. Arm'ın biraz imla derslerine ihtiyacı var..." Pete ve Arm'ın küçük drama seansına bakarak koşunştum. 

  "Bu arada nereye gidiyorsun?" diye sordu Pol.

  "Alışveriş merkezine." Kısaca cevap verdim.

  "Seninle gelebilir miyim? Ben de gezmek istiyorum." Pol kolumdan tutup hafifçe salladı.

 "Lanet olsun Pol! Benimle uğraşma." O elleri üstümden çektim ve sonra güvenilir motosikletime doğru yol aldım. Bugün onun teklifini görüşmek için Vegas'tan bir randevu almıştım ve şimdiden geç kalıyodrum. Bunun nedeni Kinn'in aşırı korumacılığı ve ArmPete'in şüpheli sahneleriydi.

  Vegas'a hiç güvenmiyordum ama artık ona tahammül etmekten başka seçeneğim yoktu. İkimiz de yakalanmaktan korktuğumuz için buluşma noktamızı üniversite olarak belirlemiştik. Ayrıca, Kinn beni ikinci ailenin evine giderken yakalarsa o kadar kolay bırakmazdı.


  "Hey."

  Ayaklarım yere değdiği anda Vegas beni hemen karşıladı. Arabanın kaportasına sırtını vermiş, neredeyse boş bir sigara tutuyordu. 

  "Hey." Ondan oldukça uzakta durdum. 

  Vegas bana baktığında her zaman yaptığı gibi gülümsedi. Şimdiki gibi iki yüzlü olacağını hiç düşünmemiştim. Vegas'la hiç ilgilenmedim, bu yüzden ona çok fazla dikkat etmemiştim, ama şimdi gerçeğin anahtarı o olduğuna göre, onu artık çok iyi tanımıştım. 

  Durgun su gibiydi, ama yakından bakıldığında o sular derin ve karanlıktı. Sanki birbiriyle örtüşen iki kişiliği varmış gibi... 

  Ona nasıl bakarsan bakayım, gerçek gibi gelmiyordu. 

  "Geç kaldın," dedi Vegas şakacı bir tavırla. Ama yine de dikkatliydim. Yaptığı her hareketi dikkatle izliyordum.

  "Şimdi ne var?" dedim ellerimi cebime koyarak. 

  "Arabaya bin. Seni götüreyim." Vegas elini arabasına doğru salladı. 

  "Peki beni nereye götüreceksin?" Yüzüm o kadar endişelenmiş olmalıydı ki Vegas kuru kuru güldü.

  "Benden korkmana gerek yok."

  "Senden korktuğumu kim söyledi?!"

  Bunu sanki beni tanımıyormuş gibi söylüyorsun. Senden korkmuyorum, sadece sana güvenmiyorum!

  "O zaman atla, seni ona götüreceğim." Vegas anahtarlarını almadan ve arabasının kilidini açmadan önce kaşlarını çattı. 

  "Önce nereye gittiğimizi söyle." 

  "Dün sana, seni birine götüreceğimi söylemiştim. Adamlarımın hayatta olup olmadığını öğrenmesine izin verdim. Ana aile hakkında bir şey bilmek istiyorsan, sadece o yardımcı olabilir."

  "Nerede?" Merak içinde sordum.

  "Hmmm..." Vegas telefonu aldı ve bir şeyi kontrol etmek ister gibi ekranını salladı.

  "Banliyölerde. Neredeyse tüm ilde. Yerinde olsam, şimdi giderdik." Vegas yüzünde ciddi bir ifadeyle haritaya baktı. 

  "Kim o?" diye sormaya devam ettim. 

  "Aileden eski bir koruma," dedi Vegas kayıtsızca, rotayı hesaplayarak. 

  "Peki onu nereden tanıyorsun?"

  "Ben tanımıyorum, ama onu bulmasını sağlayacak adamlarım var."

  "O zaman neyi arıyorsun?"

  "Bir daha bir şey sorarsan, seni götürmem. Bu nihayetinde beni ilgilendirmez." Vegas derin bir iç çekti ve aniden aklıma çılgınca bir fikir geldi.

  "Pete hasta," dedim umursamazca.

   Ve tabii ki Vegas başını o kadar hızlı çevirdi ki neredeyse boynu kırılıyordu. Yüzü şoktaydı ve şimdi söylediğim cümle Pete'in öldüğü anlamına geliyormuş gibi şaşkındı.

  "Noldu o'na?" dedi piç endişe dolu bir ses tonuyla. 

  Islık çalıp piçi tamamen görmezden gelerek gözlerimi devirdim. Dürüst olmak gerekirse, dünkü kadar iyi olup olmayacağını görmek için tepkisini kontrol ediyordum. Kötü bir şey olursa, onunla pazarlık edecek bir şeyim vardı nihayetinde.

  "Porsche! Pete'e ne oldu!?" Vegas'ın sesi yükseldi ve hareketleri gerginleşti.

   Geniş ve sinsi bir gülümsemeden, aniden duygusal bir piçe dönüştü. Kahretsin, bu pisliğin bir yeteneği vardı; sanki karakterini açıp kapatmak, bir ışık düğmesini açıp kapatmak kadar basitmiş gibiydi. 

  "Evet, evet. Hadi gidelim," dedim Vegas'a ve arabasına yöneldim. Beni yatıştırmak için biraz kloroform ya da zehir koymaya karar verirse diye burnuma bir mendil koydum.

  Vegas beni arabanın içinde takip etmeden önce derin bir nefes aldı. "Söyle bana, Pete iyi mi?" Piç, hareketimi görür görmez aniden konuşmayı kesti. 

  "Arabam mı kokuyor?" diye sordu, motoru çalıştırıp klimasını koklayarak. Onda herhangi bir şey olmadığını görünce hemen mendilimi çıkardım.

  "Arabana biraz kloroform koyduğunu sandım. Sadece kendimi koruyorum," dedim ve piç kurusu kaşlarını çattı. 

  "Çok fazla film izliyorsun Porsche. Pete gerçekten senin arkadaşın..." dedi Vegas, arabasını üniversitenin dışına sürerken.

  "Ne kast ettin?" Gözlerimi ona doğru kıstım. 

  "İkiniz de aynı zihniyete sahipsiniz. Ve bazen biraz delisiniz..."

  "Sen sıyırmışsın kafayı."

  Ben o piç kurusundan çok daha aklı başındayım!

  "Neyse... Pete'e ne oldu?" Vegas aniden tekrar ciddileşti. 

  "Onu kaçırdın ve hatta dış dünyadan uzaklaştırdın. Hatta kaçmaması için zincirledin! Şimdi bileği iltihaplanmış ve ateşler içinde yanıyor." Vegas'a küfrettim ve yüzü anında düştü. 

  "Şimdi nasıl?" Vegas derin endişesini dile getirdi.

  "Bu sabah, doktor açıkça söylemese de, p piç kurusu sigara içmek için dışarı çıktı. İyi ki Arm ona yardım etmek için oradaydı," diye kısaca cevap verdim.

   "O iyi mi?"

  "Ateşi ve iltihaplı bileği dışında, o iyi."

  "Onunla ilgilenmek istiyorum." Vegas saçından bir tutam çekiştirdi ve ellerini yüzünü ovaladı. Piç kurusunun yüzü, dayanmak için elinden gelenin en iyisini yapıyormuş gibi ciddiydi.

  Sadece Vegas'ın hareketine baktım ve söylemek istediğini söylemesine izin verdim.

  "Onunla ilgilenmek istiyorum, ne yapmam gerek?"

  Vegas, tekrar yola getirmeden önce fikrimi almaya çalışıyormuş gibi bakışlarını bir süre bana çevirdi. 

  "Nerden bileyim ben? Spor fakültesinde okuyorum, tıp değil. Geri zekalı." Vegas, yorumuma yanıt olarak yalnızca iç çekip aniden sessizleşti.

  "Tapu yüzünden Kinn'le kavga mı ettin?" Piç kurusu aniden konuştu, çünkü konu Pete hakkındaysa benden daha fazlasını alamayacağını açıkça biliyordu. 

  "Biraz." Kısaca cevap verdim.

  "Hah... Ölümüne dövüşüp evi yıkarsınız düşünmüştüm." Vegas güldü. Atmosferi bir süre öncesine göre daha hafif hale getirmişti. İkimiz de yavaş yavaş birbirimize açıldığından bu beni biraz rahatlatmıştı aslında. 

  "Sana bir soru sorabilir miyim?" diye sordum Vegas'a.

  "Zaten sormuş olmuyor musun?" Vegas alaycı bir şekilde cevap verse de pek sikimde değildi.

  "Kinn'den neden bu kadar nefret ediyorsun? Hatta neden benden daha önce hoşlandın?"

  "Neden hoşlanmayayım?"

  "Neden hoşlanmayayım, derken neyi kast ediyorsun?" Ona döndüm.

  "Seksisin ve dövüşmekte de iyisin. Ben ondan çok daha iyi olduğum halde neden Kinn'i bana tercih ettiğini anlamıyorum." Vegas, dudağını nazikçe ısırmadan önce beni tepeden tırnağa süzerek böbürlendi. 

 "Bu aynı zamanda hem iğrenç hem de sinir bozucu," dedim ona nefret dolu bakışlar atarak. 

  "O zaman öğrenelim." Vegas aniden yana dönüp yakındaki otele park etmeyi işaret etti. Telefonumu çıkarmadan önce bu hareketine güldüm ve yüzüne doğrulttum.

  "Ne yapıyorsun lan?" Vegas korkuyla sordu.

  "Haydi! Bunu Pete'in duyması güzel olurdu!" Ekranımı Vegas'a çevirdim ve en başından beri kayıt yaptığımı görünce yüzü dondu ve park etmek için frene bastı. 

  "Porsche! Bunu neden yapıyorsun?!" dedi Vegas öfkeyle.

  "Çünkü geri zekalısın!" Gülerek ona cevap verdim.

  "Şaka yapıyordum!" Vegas, arabayı tekrar uzaklaştırmadan önce aşırı yorgunlukla başını salladı.

  "Bunu ona gönderme, Porsche! Bu benim sadece eski bir içgüdümdü, başka bir şey değil!" Durdu. 

  "Ona açıklama şansım bile olmadı, o yüzden lütfen Pete'in o klibi duymasına izin verme." Vegas hem sesi hem de ifadesi cesareti kırılmış haldeyken son kez yalvardı.

   "Bir daha aptalca bir şey yaparsan, bu klibi Pete'e göndereceğim ve seni temin ederim ki onu bir daha görmeyeceksin." Piçi tehdit edip telefonumu cebime geri koydum. Pete söz konusu olduğunda Vegas'ı okumak çok kolaydı.

  "Hiç... Benden bahsetti mi?" 

  Vegas pişman bir tonda konuştu.

  "Hayır..." Kısaca cevap verdim.

  "Biraz bile mi..?" 

  Vegas beklentiyle bana baktı.

  "Ne hakkında konuşmasını istiyorsun? Onu nasıl kaçırdığın? Onu nasıl incttiğin? Aklını çoktan kaçırdın mı sen, Vegas?" Ona kaşımı kaldırdım. 

  "Beni gerçekten unutmak istedi, ha...?" 

  Belki de, hayır. 

  Ama ne zaman hasta olsa senden bahsediyor ve insanlar en zayıf olduklarında en çok sevdiklerini söylemeye meyilliler. 

  Pete için Vegas'ı istemiyordum ama arkadaşımın da kendisine yalan söylemesini istemiyordum. 

  "Sana hizmet ediyor," dedim soğuk bir şekilde, arabanın penceresinden dışarı bakarak. Piç tekrar konuşmadan önce ikimiz de bir süre sessiz kaldık.

  (Ç/N: Burada serves you right yazıyordu ama anlamadım neyi kast ettiğini, bir bok anlayan varsa yoruma yazsın da güncelliyim)

  "Sana bir şey sorabilir miyim, Porsche?"

  "Sordun bile."

  Az önce verdiği cevabı taklit ettim, ama Vegas şu anda şaka havasında değil gibi görünüyordu. 

  "Bundan sonra bana ne olacağını bilmiyorum, ama lütfen... Benim için Pete'e göz kulak ol." Vegas sanki bu onu son görüşümmüş gibi konuştu. Yine de kafamı karıştırmıyordu çünkü Kinn, ikinci aileyle en kısa sürede ilgileneceklerini zaten söylemişti. 

  "Çok fazla pembe dizi izliyorsun, Vegas." Dalga geçtim.

  "Ben ciddiyim, Porsche."

  "Ben de ciddiyim! Pete, ana ailenin korumalarının başkan yardımcısı. O başkaları gibi saf değil. Onun yerine kendin için endişelenmelisin." Sinirle çıkıtşım. 

  "Onun ne kadar güçlü olduğunu ve nelere katlandığını biliyorum. Sadece onun için endişeleniyorum, o kadar."

  "Ne dersen artık Vegas."

  "Ve bir şey daha..."

  "Çok talepkar çıktın sen de!"

  "Başkasıyla olmasına izin verme. Kesinlikle olamaz!"

  Parmağını bana kaldırınca kıkırdadım. 

  "Ne-- Deli misin nesin sen Vegas? Ölsen bile, o başkasıyla olamaz mı?" dedim inanamayarak.

  "Olamaz!"

  "Gerçekten onu kaybettin, değil mi? Öldüğünde başkasıyla mutlu olmasına izin versen adil olmaz mıydı!?"

  "Hayır. Onu sadece kendim için istiyorum. Ve ölsem bile Pete'i durdurmalısın!" Vegas kelimeleri bastırdı, şaşkınlık içinde kaşlarımı çattım.

  "Durduramam! Ölsen de ölmesen de bu onun kararı! Benim değil, kesinlikle senin de değil!" diye bağırdım ama bağırmamın hemen sonra Vegas yolun kenarına saptı ve aniden durdu.

   "Defol," dedi Vegas öfkeyle. Gözler soğuk ve ürkütücüydü.

  "Deli misin sen!? Otoyolun ortasındayız!" Bağırdım ama Vegas etkilenmedi ve arabanın kapısını açtı. 

  "Teklifimi kabul edemiyorsan, arabamdan in!" dedi piç kurusu ve başını otoyola doğru dürttü. 

  "Siktir! Anlaşmamız sadece Praew ileydi. Ben de yardım etmedim!" dedim sinirle. Bu piç beni arabanın dışında tekmelemek konusunda ciddiydi.

  "Ben herkesi kastetmiştim. Pete kimseyle olmamalı!"

  "Hiç adil davranmıyorsun!" Geri çıkıştım.

  "İn o zaman!" Tekrar bağırdı.

  (Ç/N: Başka şekilde ilerleseydi bu kitap, bence bestie olabilirlerdi bile...)

  Kahretsin! Şanlısın, bu senin kendi araban. Çünkü olmasaydı, ben de seni çoktan dışarı atmıştım.

  "İyi! Yapabildiğim kadar onu engelleyeceğim! Lanet olası piç!"

  "Ve Pete'i başka biriyle takılırken yakalarsam, onu geri almanın bir yolunu bulacağıma yemin etmelisin," dedi Vegas kendine güvenerek. Acımasızca ve insanlık dışıydı bu!

  "Kahretsin!" Vegas tekrar arabayı çalıştırırken dışarı bakarak küfrettim. 

  Gerçekten üzgünüm Pete. 

  "Emin olmam gerek. Ben etrafta olduğu sürece, başka birine sahip olamaz."

  "Kendine fazla güveniyorsun. Çıkarlarını yüksek tuttuğun için şanslısın."

  "Korkmuş olmama ve hatta senden Pete'i engellemeni istememe rağmen, beni unutmadığı sürece hala bir şansım olduğuna inanıyorum."

  "Hmm. Kirli tavrını bir kenara bırakırsak... Yine de bir yüzün var," dedim bir hevesle. 

  "Yeter bu kadar."

  "Ama Pete muhtemelen senden o kadar çok nefret ediyor ki..." Kaşlarımı çattığım o anda güveni aniden tükendi. 

  "Biliyorum!" dedi başını indirerek. 

  "Ama aramızda olanların unutulmaz olduğu konusunda yalan söyleyemem." Piç kurnazca konuştu, direksiyona sırıttı.

  "Ne demek istiyorsun? Ona gösteriş mi yapacaksın? Bu tek başına onu etkilemez." Birdenbire ağzım açık kaldı ve Vegas bana sadece kuşku içinde baktı. 

 "Pete sana bundan bahsetmedi mi?" Vegas öfkeyle sordu.

  "Bana 'neyden' bahsetmedi?"

  Pete'in bana söylediği tek şey onu dizginlediğindi. Bu pek de övünmek için iyi bir nokta değil, lanet olası.

  "Pete... Bir mazoşist." Vegas kıkırdadı. 

  "N-ne? O da ne be?" Ona bir kaşımı kaldırdım.

 "İşkence sırasında tahrik olan biri. Onu ilk gördüğüm andan beri anlamıştım. Ama henüz tam olarak o da farkında değil." Vegas tekrarladı ve ben ona sadece şok içinde baktım.

  "N-Ne..?"

  "Ve eğer hesaplarım doğruysa, benden vazgeçmeyecek." Vegas'ın söyledikleri karşısında tamamen sessizdim ve şaşkına dönmüştüm. 

  "İlk başta hissetmiyordu ama sayısız kez seviştikten sonra hissetmeye başladı." Açıklamasından sonra neredeyse havale geçirecektim.

  Siz ne oynadınız böyle, beyler?

  "Ne..."

  Che'nin küfürleri beni ele geçirmiş gibi, neden sorduğumu bilmiyordum. 

  "Kendisi kabul edemediği için değil, yanlış anladığı için kaçtı." Vegas saçmalamaya devam etti ama beynim ona yetişemiyordu.

  "Ona kendimi açıklamak istiyorum, Porsche. Lütfen bana yardım et." Başım çok ağrıyordu artık. Nasıl tepki vereceğimi düşünüyordum. Onlara ne olduğu hakkında daha fazla şey bilmek istiyordum ama aynı zamanda aklım Vegas'ın kullandığı kelimelere de yetişemiyordum. Bir akıl savaşının ortasındaydım ki aniden telefonum çaldı.

  Rrrr~

  Çantamı karıştırdım ve telefonumu çıkardım. Arayanın adını gördüğümde hemen Vegas'a baktım. Gözleri beklentiyle doluydu. 

  "Cevap ver. Sonra da hopörlere al," dedi Vegas ve ben de o piç kurusunun dediğini takip ettim. 

  "Naber?" diye mırıldandım hattın diğer ucunda ve Vegas'ın tekrar kenara çektiğini fark ettim. 

  Kahretsin, bu benim kaderimin sonu mu olacaktı?

  "Nereye gittin be? Üniversiteye mi?" dedi Pete şakacı bir tavırla ve Vegas'ı hemen bulutların üstüne doğru uçurdu. 

  O kadar dalgındı ki başını direksiyona yaslayarak telefonuma derin derin baktı. 

  "Evet. N'oldu ki?" Aşık olmuş piç kurusuna periyodik olarak bakarak kısaca cevap verdim.

  "O halde Praew'i de görürsün?" Pete neşeyle konuştu.

  Sikeyim, bu piç benim başımı belaya sokacak!

  Kımıldamadan oturdum, gözleri cehennem gibi yanan yanımdaki piç kurusuna baktım. Pete'e cevap vermeye cesaret edemedim çünkü korkarım Vegas beni tekrar arabadan atacaktı.

  "O nasıl?" Pete'in sorusu, Vegas'ın bana büyük bir baskıyla bana bakmasına neden oldu.

  Pekala, Porsche, şüphelerini daha da ortadan kaldırabileceğin bir yerden bir arkadaşına yardım etmeyi seçersen, yolun ortasında kalırsın. Ama Vegas'a yardım etmeyi seçersen, arkadaşlarına ihanet etmek gibi olur ama...

  "Praew'in erkek arkadaşı varmış!"

  Gözlerimi kapatarak bir anda söyleyiverdim. Aklımı temizlemeyi ve daha sonra Pete'e kendimi affettirmek için iyi bir şey yapmayı seçtim. "Ha? Ama bana bekar olduğunu söyledi!"

  Pete, hattın diğer ucundan yakındı.

  "Erkek arkadaşı acımasız ve aynı zamanda bir boksör! Ve Praew'i oldukça sahiplenici, o yüzden bırak gitsin adamım!" 

  Gerçekten üzgünüm, Praew!

  "Ben de dövüşmekte iyiyim, Porsche! Bana yalan söylüyorsun!"

  "Yalan söylemiyorum Pete! O yüzden artık onunla takılmayı bırak! Görüşürüz!" Aceleyle hattı kestim ve bitir düğmesine bastım.

   Vegas bana küçümseyici bir bakış atmadan önce uzun bir iç çekti.

  Piç, yolculuk boyunca sessiz kaldı. Sanki çok derin, tahmin edilemez bir durumdaymış gibi. Yol boyunca yola bakarken uyuyormuş gibi yapmak zorunda kaldım. 

  Vegas, arabayı haritadan ve şehirden uzaklaştırdı. Bangkok'tan çok uzakta değildi ama yolun her iki tarafı çimenli ormanlarla kaplı ve yol engebeliydi. 

  Ne kadar uzağa gidersek, o kadar zorlaşıyordu. Vegas'ın bahsettiği korumaya aşina olduğundan emin değildim. Ya da hem asıl aile hem de küçük aile için ne kadar önemli olduğundan.

  Bana hiçbir şey söylemeöişti çünkü ne zaman bir sohbet başlatmaya çalışsam, hemen Pete konusunu gündeme getiriyordu.

  "Haritanın gidebileceği yer bu kadar." Vegas telefon ekranına baktı ve arabasını oldukça kalabalık bir topluluğun önüne park etti.

  "Peki onu nasıl bulacağız?" diye sordum.

  "O aptal adının Khet olduğunu söyledi, ana ailenin eski baş koruma yardımcısı."

  "Seni tanıyor mu ki?"

  "O zamanlar hala çok gençtim. Muhtemelen beni hatırlamıyor."

  "Öyleyse... Ana aileden neden ayrıldı?"

  "Jake ve P'Chan'ın birbirlerini öldürmeye çalıştıklarını duydum..."

  "Nasıl yani?"

  "Ana ailenin o görkemli saltanatı sona ermek üzere, bilmiyor musun Porsche?"