[KinnPorsche] 41. Bölüm - İtiraf Etmeliyim Ki

 Bölüm 41

  Porsche

  "Biliyordum..."

  Yavaşça fısıldadım, birikmiş tüm duygularım ve hayal kırıklıklarım aynı anda patlarken gözlerim anında yaşlarla doldu. Dürüst olmak gerekirse Kinn'den tek bir şey istemiştim; bana karşı dürüst olmasını... Aptal gibi Kinn'e güvendim. Ama karşılığında ne aldım? Sadece Pete'in Vegas'ın inine gizlice girdiğini saklamakla kalmadı, aynı zamanda istediğini elde etmek için her şeyi riske atmaya hazır olduğu gerçeğini de sakladı. Pete'in çaresizliği yüzünden neredeyse ölmesi kalbimi parçalara ayırmıştı, şimdiyse ailem...

  "Beni aptal yerine koydun, Kinn..." Kafamı tuttum. Bir türlü akmayan yaşlardan gözlerim buğulanmıştı. Onun karşısında bir kez daha yıkıldım, savunmasız ve zayıftım. Bir elim saçlarımı, diğer elim gömleğimi kavradı. Göğsüm çöküyordu sanki, yine aynı duruma dönmüş gibiydim, henüz kapanmayan yaralar gözümün önünde yeniden ortaya çıkıyordu.

  "Porsche...lütfen. Hepsi geçmişte kaldı," dedi Kinn açıkça sarsılarak. Muhtemelen tekrar bu kadar kırılgan olmamı beklemiyordu, o zamandan sonra beni neredeyse tamamen kaybediyordu.

  "Bu, ailemden kalan tek hatıra Kinn... Geriye kalan tek şey... Onu benden almakla tehdit etmeye nasıl cüret edersin?" Duygularımı bastırmaya çalışırken dudağımı ısırdım. 

  "Kalan tek şeydi... Bunu bana neden yaptın!?"

  Bunların boş tehditler olduğunun gayet farkındayken bana nasıl şantaj yapmaya cüret edersin? 

  Kızmak istiyordum. Ona küfretmek, yüzüne yumruk atmak... Ama ne zaman bakışlarım Kinn'inkiyle buluşsa, kafam karışıyordu. 

  "Babam  kalmanı istedi çünkü senin iyi bir insan olduğunu biliyor ve seni önemsiyor." Kinn usulca, iki yanağımı da yavaşça kavramadan önce konuştu.

  Yalanlar...

  "Ama neden... Bunu bana neden yapmak zorundasın? Neden şantaj yapıp gerçeği benden saklamak zorundasın? Kanunun nasıl işlediği konusunda saf olduğumu biliyorum ama Kinn... Bu benim. Benim. Benim evim, nasıl cüret edersin?" Bedenim yere yığılırken sesim kısılmış bir şekilde sordum. 

  Bana hassas diyebilirsiniz, ama ne zaman aileme gelse, duygusallaşmaktan kendimi alıkoyamıyorum. 

  Daha da kötüsü, bize bıraktıkları son hatıra neredeyse elimden kayıp gitmişti. Ana ailenin bunun farkında olduğunu bilmek, sadece aşağılanmamı arttırdı. O uykusuz geceler, durmadan tartışılanlar ve hatta acıya daha fazla dayanamadığım için intiharı düşündüğüm o geceler... Hepsi boşunaydı.

  "Ama o ev çoktan senin ki Porsche... Babam çoktan o evi sana verdi." Kinn önüme oturup beni kaybetmek istemiyormuş gibi sarılmayı denedi.

  "Evet! Şimdi benim! Tüm o travmadan, uykusuz geçen gecelerden, her şeyi bitirmek için uğraştığım günlerin ardından benim! Bunların hepsini unutmanın kolay olduğunu mu zannediyorsun sen?!"

  Kinn'i göğsünden geriye ittirdiğimden arkasına doğru sendeledi.

  "Porshce, özür dilerim... Kabul ediyorum. Amcanın borcunu baştan beri biliyordum. Ve evini teminat olarak nasıl kullandığını. Ayrıca sözleşmenin geçersiz olduğunu ve doğru zamanda onu geri almak için tüm haklara sahip olacağını da biliyordum." Kinn kendini yerden kaldırırken yavaşça açıkladı.

  "O zaman neden... Neden beni seninle çalışmam için zorladın?!" Nefes nefese kalmış şekilde sordum.

  "Babam senin potansiyelin olduğunu gördü ve beni koruyabilecek tek kişi sensin. Ve o zamanlar senden nefret ediyordum, o yüzden... Onların istediklerini yapmalarına izin verdim," dedi Kinn biraz gergin bir şekilde

  Beni kullandın.

  "Yani, sadece babanın kuklası olduğunu mu söylüyorsun?" Kafamda yeni sorular belirirken güçlükle yutkundum. 

  "Öyleyim demiyorum, tek bildiğim amcanın para istediği ama şimdi durumlar farklı. Seni seviyorum ve beni korumanı değil; seni kendim korumak istediğim için yanımda olmanı istiyorum." Ekledi.

  "Sen, beni korkutmak, senin için çalışmak ve benimle taşşak geçmek için; ailemin son hatırasını kullandın. O zamanlar ne hissettiğim hiç aklına geldi mi? Kardeşim ne hissetti... Ve senin o küstah hareketlerinin nasıl bizi etkileyeceğini hiç düşündün mü!?" Kinn'i aniden itip odadan dışarı fırlamadan önce direnmeye devam ettim.

  "Porsche, lütfen! Dinle bi beni!"

  Arkamda Kinn'in sesini duysam da onunla yüzleşmeye cesaret edemedim.

  Ona güvenmiştim.

  Kinn'e güvenmiştim.

  Ama şu anda, söylediklerinden sonra onunla yüzleşebilir miyim bilmiyordum.

  Bana şaşkın şaşkın bakan korumaların yanından geçtim. Koridordan aşağı inmek üzereydim ama ayaklarım merdivenlere ulaşmak üzereyken Kinn'in sesinin arkamdan geldiğini duydum. 

  "Sakın evden çıkmayı aklından bile geçirme, Porsche," dedi Kinn karanlık bir şekilde. 

  Evden dışarı adım atmaya cüret edersem, beni agresif bir şekilde geri çekeceği tehdidiydi bu açıkça. Ayaklarım otomatik olarak kendi kendine durdu. Aklım ondan uzaklaşmam gerektiğini söylüyorken vücudum işbirliği yapmıyordu. Tüm ıstırap duygusundan, ihanetin acısı ve kafa karışıklığından titriyordum.

  Kinn hızla adım attı ve bana ulaşmak için neredeyse koştu ama sadece birkaç metre ötede olduğunu fark ettiğimde görebildiğim en yakın kapı kolunu tuttum ve odaya daldım. Kapıyı Kinn'in suratına çarptım ve pislik hemen diğer taraftan kapıyı çarptı.

  "Porsche! Aç şu kapıyı!" Kapı kolu ısrarla bükülürken Kinn'in sesi yankılandı.

  "Lütfen! Sadece... Konuşalım. Önce dinle beni... Lütfen..."

  Sesi agresifti ama sonunda içinde bulunduğu durumun farkına vararak yumuşadı. Yere yığılıp sırtımı kapıya yaslarken sessiz kaldım. Kimin odasına daldım, ya da burada kaç kişi var bilmiyordum... Sadece eskisinden çok daha sakin hissettim.

  Odanın içindeki ortam sessiz, sakin ve istikrarlıydı. Bana Kinn'in yıktığı önünde duran duvarları hatırlattı. İnşa ettiğim her barikatı aşabilecek tek kişi oydu. Ne kadar uzun ve sert olurlarsa olsunlar, Kinn beni başka kimsenin yapabileceğine inanmadığım bir hızla, yerden yere vurmayı başarmıştı.

  Ama şimdi farklıydı...

  Aramızdaki kapı, duvarın yavaş yavaş yeniden inşa edildiğini fark etmemi sağladı. Ve tıpkı güvenim gibi, Kinn'in dünyama getirdiği renkler de yavaş yavaş soldu. "Porsche, lütfen... Hepsi geçmişte kaldı."

  Kinn'in sesi eskisinden daha yumuşaktı. Yavaşça cevap vermem için beni ikna ediyordu.

  "Evet, hepsi geçmişte kaldı. Ama bunu asla öğrenmeseydim, bu gerçek sonsuza kadar gömülü kalacaktı, değil mi?" dedim yumuşak bir sesle.

  "Seninle, anne babanın sana ve kardeşine bıraktığı hatıralarla dalga geçmedim." Sesi nispeten daha yakından geliyordu, sanırım o da benim gibi yere yığılmıştı.

  "O zaman sana geri dönmek istediğimi kabul ediyorum, ama şimdi farklı... Sadece seni yanımda istiyorum. Lütfen inan bana." Sesi titriyor ve boğuk çıkıyordu. 

  Yüzümü arasına gömmek için dizlerime sarıldım. Aklım onun açıklamasını anlamayı reddetti çünkü tek görebildiğim ailemin ve küçük erkek kardeşimin yüzüydü. Evime dalıp geldiği gün Che'nin ağlayan yüzünün hatırası kafamda tekrar tekrar dönüyordu.

  "Şimdi mutluyuz ama... Değil miyiz, Porsche?"

  Değiliz.

  Aklıma gelen cevap buydu ama boğazım o kadar kuruydu ki bir şey söyleyemedim.

  Mutlu muyuz ki?

  Bazı yollarla, aslında evet.

  "Ama beni her zaman bir yabancı gibi hissettiriyorsun ve seni zorlamadığım sürece bana açılmayı reddediyorsun. Babanın ailemle nasıl tanıştığını ve bu olaydan nasıl haberdar olduğunu bilmek istedim...Sana amcamın bana verdiği resmi göstermeyi umutsuzca istedim ama bana bir şey söyleyeceğinden şüpheliydim."

  Kalbimin hassasiyeti devreye girdiğinde, düşüncelerimde tamamen kayboldum. Birinin beni görmesi umurumda değildi... Artık elimde değildi... Kinn sessiz kaldı, bir süreliğine onun çoktan gittiğini düşünmüştüm ki...

  "Seni daha önce yenmeyi ne kadar çok istediğimi biliyor musun?" diye birdenbire konuştu.

  "İlk tanıştığımız zamanı hala hatırlıyorum. Orada durup gözlerinin önünde dövülmemi izledin. Çok sinirlendim ve bu dünyada hala böyle insanların olduğuna inanamadım..." dedi Kinn bir mızmızlanmayla.

  (Ç/N: Olm üzüldüm lan şimdi bak)

  "Yardım için sana yaklaştığımda, ödeme istedin. Kabul ettiğimi söylemedikçe bana yardım etmedin."

  Nefeslerim arasında yutkundum. Boğazımda sert bir yumru hissettim. Beni kandırdığı için ondan çok nefret ediyordum ama neden onu sevmekten vazgeçemiyordum? 

 "Çok sinir bozucu derecede inatçısın. Ve seni dinletebilecek tek şey, sana kızdığım zaman..." Bu düşünceyi örtmek için gözlerimi kapatmaya çalıştım ama ne zaman denesem, olan oluyordu. Kinn ve ben her zaman böyle oynuyorduk işte.

  "Ve babam bana seni benim için çalıştırmam gerektiğini söylediğinde dünyam başıma yıkıldı. Senin gibi biriyle nasıl yaşayabileceğimi düşünsene."

  "İlk gün işe geldiğinde benim her gün migren hapı almam gerektiğini biliyor muydun? Neredeyse odamı ateşe veriyordun, balıklarımızı öldüren gölete işedin ve bu yüzden de abimin kalbini paramparça ettin, arkadaşlarıma küfrettin, herkesle kavga edip etrafıma hep kaos getirdin." Kinn kıkırdadı.

  "O kadar inatçı ve dik başlıydın ki.... Ama hiçbir şeyden korkmadın... Hatta yüzünü tokatlayacağını söyleyerek Macau'yu koşarak dışarı çıkardın..."

  "Her bir hareketin, gözümün önünden hiç gitmedi... İlk başta sinir bozucu buldum bunu... Ama sonunda, sorunun sadece bu olmadığını anlamamı sağladı."

  Uzun bir süre duraksadı.

  "Seni daha önce ne zaman sevmeye başladım diye sorduğunda sana bir cevap verememiştim... Sadece kafam karıştığı için değil, daha ilk günden seni sevdiğim gerçeğini söyleyemedim... Ve ben, sadece bunu kabul edemeyen bir pisliğim." Kinn'in sesi giderek kısılsa da kafam çok karıştığı için söylediği hiçbir şeyi dinlemeye tahammülüm yoktu.

  "En zayıf olduğun anlarda seni en çok korumak isteyen benim. Seni herhangi bir sıkıntı içinde görmeye, ağladığını görmeye dayanamıyorum. İtiraf etmeliyim ki, bunların tümünün tek bir nedeni var..."

  "Babamla benim aile meselenle dalga geçtiğimi söyleyebilirsin, ama sana yemin ediyorum ki, biz olayları böyle görmüyoruz. Minnettar olduğum için suçlu olsam da, babam seni korumam olarak almam için bana bir ültimatom verdi. Çünkü eğer bu olmasaydı, seninle tanışamayacaktım... Ve şimdiki gibi mutlu olamazdım."

  Kinn, sesinde hafif bir çatlamayla konuşmaya devam etti.

  "Kendim olamayacaktım, kusurlarımı kabul edemeyecektim. Olasılıklara karşı bakış açımı genişletemeyecek ve hayata bakışımı değiştiremeyecektim... Ve en önemlisi... Aşka bakış açımı değiştiremeyecektim..." 

  Kinn'in söylediği her kelime beni ağlattı, sanki göğsümde çok şiddetli ve acı verici bir şekilde sıkışan bir yumru vardı. Her şeyi tartıp işlemeye çalışırken Tae'nin sözleri aklımın ucunda beliriverdi.

  'Birini gerçekten sevdiğinde, net bir şekilde düşünemediğin doğru. Sonunda aptalca şeyler yaparsın ve hatta onu etrafında tutmak için milyonlarca kez affedersin...'

  Ve Kinn beni ne kadar incitmiş olursa olsun, kalbim hala oradaysa affetmeye hazırdım. Benimle konuştu çünkü ailem ve Porsché hakkındaydı. Öte yandan Kinn, en çok hayran olduğum kişiydi. Kinn'i bırakamazdım. "Orada, işte Porsche..."

  Thankhun ne zamandan beri yanıma geldi bilmiyordum ama o çoktan çömelmiş ve omzuma hafifçe vuruyordu. 

  "Gel bir sarılayım." Sarılmak için eğilmeden önce mırıldandı. Hala şoktaydım ve durumu tekrar fark ettiğimde Thankhun'un omzunda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

  "Sen de benim kardeşimsin... Ne olursa olsun, her zaman yanında olacağım..." dedi Khun, başımı nazikçe okşarken.

  Deli, pervasız ve dengesiz görünebilirdi ama tüm bunlara rağmen o hala kardeşlerine değer veren bir abiydi. Bu üç kardeşin birbirlerine bu kadar hayran olmaları şaşırtıcı değildi çünkü farklılıklarına rağmen hala birbirlerini korumayı başarıyorlardı. 

  Thankhun beni teselli etmeye ve başımı okşamaya devam etti, sonunda biri ellerini omuzlarıma koyup bana seslenmeye başladı.

  "Su?" Pol bana bir bardak ılık su verdi. Sonunda bardağa uzanıp yavaşça bir yudum aldım. 

  "Sorun ne, Porsche?" Pol bardağı benden alırken ihtiyatla sordu.

  "Sorun ne bilmiyorum. Ama her şeyi duyduktan sonra, bu konuda kabaca bir fikrim var... Sadece Kinn'in seni çok sevdiğini bilmeni istiyorum. O piçi daha önce hiç kimseyle böyle görmemiştim, sen dışında. Babam hakkında, o seni gerçekten seviyor. Bana gelince, seni öz kardeşim olarak görüyorum ve Kim de aynı şeyi hissediyor... Ya da o piçi unut ya sen, zaten onun fikrine ihtiyacımız yok."

  Tankhun beni kolumdan tutup yerden kaldırmadan önce mırıldandı. Dağınıktım ve diğer taraftaki sessizliği fark etmediğim düşüncelerimle meşguldüm.

   Kinn muhtemelen toplantıdan önce babasıyla buluşmaya gitmişti. "Kinn'in suratına bir tokat atmamı ister misin?" dedi Thankhun, beni odasının kanepesine yönlendirerek.

  "Khun, hala ne hakkında tartıştıklarını bilmiyoruz." Pol yandan mırıldandı.

  "Umurumda değil! Porsche'u kovalarca ağlattı ve ben de Kinn'in bundan kurtulmasına izin vermeyeceğim! Buna nasıl cüret eder?" Thankhun kapıya öfkeyle bakarken ellerini ileri geri ovuşturarak söylenmeye başladı.

  "Bu akıllı Khun. En güvenli tarafı seç." Pol, sanki burada dinlemiyormuşum gibi, Thankhun'a fısıldadı. 

  "Kimin haklı ya da haksız olduğundan tam olarak emin değilim ama bu konuda kesinlikle Porsche'un yanında yer alacağım çünkü lanet olsun! Kesinlikle o kazanacak." dedi piç, Pol'ün kulağına eğilerek.

  "Tamam! Yani ikimiz de Porsche'un tarafındayız! Anlaştık!" Pol ve Thankhun tokalaşmak için birbirlerinin ellerini tuttular ve gözlerimi onlara doğru kıstım. 

  "Ne hakkında konuşuyorsunuz?" Sanki kokpitte dövüşen bir avuç dövüşçü gibi Kinn ve benim hakkında konuştuklarını bilmiyormuşum gibi yan taraftan mırıldandım.

  "Siktir!" dedi iki piç bir ağızdan ve onlara baktım.

  Beynim bugün yaşananlar sonucunda birçok bilgiyi işlemeye başladı. Kinn'in şu anda benden hâlâ bir şey saklayıp saklamadığından emin değildim ve bana doğruyu söyleyip söylememek onlara kalmıştı. Aradığım cevapları şimdi nasıl bulacaktım? Zaten kendimden şüphe ediyordum... Ve eğer durum buysa, şimdi kime güvenebilirdim?

  "Khun, sana bir şey sorabilir miyim?" diye mırıldandım.

  "

"Tabii, noldu?" Thankhun'un gözleri parladı ve masum bir insan gibi bana gözlerini kırptı.

  "Ana ve ikinci aile arasındaki çatışma ne?" Sorumu ortaya koyduktan sonra, Thankhun'un bakışları anında öfkeye dönüştü. Derin bir iç çekip ayağa kalktı ve etrafta yürürken kollarını kavuşturdu. Büyük bir sahne oynamak üzere olduğunu fark ettiğimde, bacak bacak üstüne atarak kanepeye yaslandım ve izledim.

  "İkinci aile korkunçtu! Hileler ve bir sürü pislikle dolu!" dedi Khun kalçasını tutarken.

  "Khun, ikisi de aynı anlama çıkıyor," dedi Pol diğer taraftan.

  "Oh? Evet! Onlar pislik!" Her zamankinden daha fazla öfkeyle tekrarladı.

 "Buraya biraz daha et alabilir miyim? Biraz da yumurta?" Yemek için Thankhun'un yan masasındaki patlamış mısır kovasını alırken sordum.

  "Burada yumurta stokumuz yok... Ama neyse, ana aileyi umutsuzca devirmek istediklerini söylüyordum. Doğduğumu öğrendiklerinde beni kaçırmaya çalıştılar. Hatta denediler. beni sayısız kez öldürmek için!"

  "Baban seni öldürmeye çalışan ikinci aile olduğunu zaten biliyordu, neden bir şey yapmadı?" Sorgularken konuştum.

  "Çünkü babam Agong'un çok iyi bir oğluydu ve Agong vefat ettiğinde dedi ki..." Thankhun durdu ve öksürdü,

  "Birbirinizi sevmelisiniz. İkiniz de ailenin tek umudusunuz. Kendinizi bir tartışmanın ortasında bulduysanız, birbirinizi affedin ve yeniden başlayın." Tankhun, uzun zamandır kayıp olan büyükbabasını taklit ettiğinde, yediğim patlamış mısır neredeyse boğazıma takılacaktı.

  "Khun, Agong ile alay etme." Pol sert bir şekilde söyledi, ancak diğeri pek dediklerinden etkilenmemiş görünüyordu.

  "İkinci aile ne kadar kötü davranırsa davransın, babam onların pisliklerini örtmelerine yardım etmek için her zaman orada oldu. Bizim ailemiz asla uyuşturucu satmıyorken o pislikler satıyor! Ve işlerimiz iyi gitse bile çok kıskanıyorlar. Macau'nun beni kıskanması gibi. O pislik her zaman kafama sopayla vurdu ve babam her zaman ondan başkasını suçladı."

  "O zaman neden onunla dövüşmedin?" Ondan yaşça küçük bir çocuğun kendisine zorbalık yapmasına bu kadar kolaymış gibi izin veriyordu. 

  "O zamanlar kafam çok karışıktı. 'Baba' kelimesini söylemek için ağzımı bile açamadan kaçırıldım ve o zamanlar pek sağlıklı değilim. Her zaman hasta oluveriyordum."

  "Ohhh.." Pol ve ben bir ağızdan haykırdık.

  "Ya Vegas?" diye sordum ve yumruğum otomatik olarak kıvrıldı. 

  "O salak cehennemde doğdu. Kinn'in ana ailenin varisi olduğunu anladığında, babası kadar kıskandı. Kinn'i yenmek için her yolu denedi. Ama bunun tek nedeni olduğuna inanmıyorum. Babası her iki oğlunu da seviyormuş gibi görünebilir, ancak gerçekte, onları yalnızca ana aileye kabul edilmek için kullandı. Kan Amca çok kurnaz!" diye bağırdı Tankhun.

  "Bir zamanlar Kan Amca onu gizli bodruma götürmemi istedi, ben de onu aldım. Ondan sonra babam beni BB tabancasıyla vurdu, neredeyse bayılıp ölecektim!" Sonuncusu eklendi. 

  Bu konuda ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Yani ona acıdım ama lanet olsun ki o çok aptaldı. Fakat benim asıl dikkatimi çeken Vegas oldu. O kadar iki yüzlüydü ki, sanki böyle olmak için bilenmiş gibiydi.

  "Ama Vegas'tan o kadar nefret etsem de, yine de ona acıyorum. Annesini kaybetti ve babasının davranışları yüzünden olduğuna dair bir söylenti bile var... Ama babamın gerçekten işin içinde olduğuna inanır mısın?" dedi Tankhun ve ona bakakaldım.

  "Uzun zamandır ana aileyle birlikteyim, ama seni ilk kez Khun Vegas'a acıdığını gördüm, genç efendi." Pol bana döndü ve neredeyse kafasına vurarak cevap verdim. 

  "Eh, Kan Amca ikisine de pek fazla ilgi göstermedi. Ama bu, Pete'i kaçırdığı için Vegas'ı affedeceğim anlamına gelmez. Bu farklı bir durum." Thankhun son derece dürüst ve inançlı bir şekilde söyledi.

  "Sadece paranın tek başına insanları değiştirdiğini gösteriyor. Umutsuzca bu kadarını istediler çünkü sana güç, üstünlük ve hatta bazı insanlar üzerinde kontrol sağlayabilir... Dış rakipler arasındaki savaş zor, ancak aile içindeki savaş bile her zamankinden daha zor." Bugün yağmur yağıyor gibi görünüyordu çünkü Thankhun ikinci aileyle olan deneyimini açıkça tartışıyordu.

  Bugün öğrendiğim her şeyi yeniden düzenlemeye çalıştım ve aklıma en kısa zamanda Vegas'la gerçekten ilgilenmem gerektiği geldi. Oturup Vegas ve Macau'nun hikayesini dinliyordum, durmadan Thankhun'u kızdırmaya çalışıyordum ki öğleden sonra saat 2'ye kadar zamanın geçtiğini anlamadım.

  "Şimdi toplantıya gitmem gerekiyor." Pol ayağa kalktı ve Thankhun'un izlediği diziyi açtı. 

  "Bundan sonra duş almalısın genç efendi, ben de sana süt getirmeye geleceğim." Pol bana dönmeden önce ekledi, "Ya sen? Geliyor musun?"

  "Evet," dedim kanepeden kalkmadan önce. Dışarıya kadar Pol'ü takip ettim.

  Pol kapıdan dışarı adımını atar atmaz, Thankhun'un odasının önündeki sandalyede oturan adam dikkatini çekti. 

  "Khun Kinn," diye mırıldandı.

  "Porsche lütfen... Bana kızma." Kinn bana seslendi ve ben sadece hareketsiz kaldım. Bana doğru yürüyüp beni kucakladı. Ben Thankhun'un odasındayken saatlerdir burada oturmuştu... Kinn, o sandalyede sabırla beklemişti.

  "Gerçekten çok özür dilerim..."

  Kinn tutuşunu sıkıştırdı ve başını omuzlarıma gömdü. Kinn'i nazikçe kendimden uzaklaştırmadan önce, "Toplantıya hazırlanmalısın," diye hareketsiz kaldım.

  Şu anda ona soğuk görünebilirdim ama Thankhun'un bana anlattıklarından sonra kalbimdeki kırgınlık sonunda yatışmıştı.

  "O zaman evi-"

  "Evi falan terk ettiğim yok. Biraz temiz hava almak istemiştim, biraz bahçede turlayacaktım." Sakin bir şekilde konuştum.

  "Ama toplantıya katılmak istediğini sanıyordum?" diye sordu Kinn.

  "Sorun değil. Mecbur değilim." Kısaca cevap verdim. Kararına gücendiğimi kabul ediyordum ama Kinn toplantının bugün olacağına çoktan karar vermişti ve eğer rahat edecekse, onu rahat bırakmak daha doğru olurdu.

  "Tamam. Beni bekle, hemen döneceğim." Kinn bana şaşkın bir bakış attı, ama ben piçi kovarak bunları kafamdan attım.

  "Git hadi." Kinn'i Pol'e doğru ittim ve pislik sonunda dışarı çıkmadan önce bana yan yan bir bakış attı. Bakışlarımı ondan uzaklaştırdım çünkü hala neden onu unutamadığımı anlamıyordum.

 Kinn gözden kaybolduğunda, yavaşça aşağı inip Pete'in yanına gittim. Toplantıya katılıp katılmayacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu ama gidecek başka bir yer de bilmiyordum.

  "Ah, Porsche. Yemek yedin mi?" Muhtemelen toplantı için bir sürü belge tutan Khun Korn ve P'Chan ile karşılaştığımda adımlarım hemen durdu. "Khun'la yedim bile. Teşekkürler." Başımı eğerek cevap verdim. Tapu kafamın içinde dolaşırken hâlâ varoluş çatışmamın ortasındaydım. 

  "Neden bu kadar aşağılara bakıyorsun? Kinn'le kavga mı ettin yoksa?" Khun Korn sordu.

  "Hayır Khun. Ben sadece... Biraz yorgunum." Olabildiğince resmi kalmaya çalıştım ama Athi'nin bana verdiği resim aklımdan geçti. Resimdeki ailemle birlikte gerçekten Khun Korn ve ben miydik? Yoksa sadece hayal mi görüyordum? 

  "Chan, git şefe söyle, Porsche içmesi için biraz süt veya çay getirsin. Bu onu çok daha iyi hissettirir."

  "K-Khun, hiç gerek yok... İşlerimi çoktan bitirdim; sadece dinlenmek için odama gideceğim," dedim ve Khun Korn'a boyun eğmeden önce ona vedalaştım. Göz ucuyla baktım ve önce onların dışarı çıkmasına izin verdim. Gittiklerini görünce salondan ayrıldım. 

  Pete'in odasına ulaşana kadar etrafta dolaşsam da tam kapıyı açmak üzereyken Arm beni hemen karşıladı.

  "Pete nerede?" dedim sorgulu bir tonda.

  "Bileğindeki enfeksiyonlu bir yaradan ateşi çıktı. Toplantıdan sonra muhtemelen onu hastaneye götüreceğim." Arm, temkinli bir şekilde nemli bir havlu ve bir kase su kaldırdı; muhtemelen Pete üzerinde kullandıkları malzemelerdi.

  "O zaman onu sana bırakıyorum," dedi Arm ve ben de cevap olarak başımı salladım. Hızlıca Pete'in yatağına gidip ellerimi başının üzerine koydum.

  "Pete, ne oldu?" Muhtemelen Arm onunla çoktan ilgilendiği için dokunulacak kadar sıcaktı.

  Pete nazikçe inledi. Karışık düşüncelerle arkadaşımın yüzüne baktım. Gözleri kapalıydı ve bir rüyanın ortasında gibiydi.

  Bununla nasıl başa çıkıyorsun Pete? Her zaman olumlu tarafı nasıl görebilirsin?

  Pete aniden mırıldandığında zihinsel transımın ortasındaydım... 

  "V...Vegas... Üzgünüm..." O piçin adını duyduğumda kaşlarım hemen çatıldı. 

  "N-neredesin... Doktor... Lütfen.. Vegas..." Pete tekrarladı ve kafam hemen Pete'in yüzüne yaklaştı.

  Bunu gerçekten doğru mu duyuyorum? Pete... Vegas'tan mı bahsediyor? 

  Pete uykunun Vegas'tan bahsetmesi bile şaşırtıcı değildi, ama bir şey beni kesin olarak fark ettirdi.

  'Aile hakkında bilmek istediklerin konusunda sana yardım edeceğim... ama aynısını sen de yapmalısın, Porsche. Bana Pete konusunda yardım edeceğine söz ver.'

  "Vegas... Spagetti yemek istemiyorum..." 

  Ne olursa olsun Vegas'la konuşmalıydım. Telefonumu çıkardım, piçin numarasını çevirdim ve diğer hat hemen cevap verdi... 

  "Konuşalım."

  "[Peki.]"