[KinnPorsche] 40. Bölüm - Sahtekar

 Bölüm 40

  Porsche

  Direksiyonun arkasındaydım, otoyolda sessizce sürüyordum. Atmosfer o kadar kalın ve ağırdı ki rahatsızlıktan başka bir şey değildim. Sanki arabamın her yolcusundan sızan sonsuz bir negatif enerji dalgası var gibiydi. 

  Pete pencereden boş boş bakıyordu ve bazı hüzünlü şarkılar mırıldanarak beni müziği açmaya zorluyordu. Tae sessizce yan tarafta oturmuş düşünüyordu. 

  Ché'ye gelince, piç telefonuna sanki parmaklarıyla birini öldürmeye çalışıyormuş gibi agresif bir şekilde ekrana basıyordu.

  "Kim, seni piç kurusu! Sikini küçültüp çürümesi için Tanrılara dua edeceğim!" dedi Ché öfkeyle. Onu Kim'le olan ilişkisi hakkında da azarlamayı planlıyordum ama bu küçük şeytan, abisini umursamayacak kadar meşguldü. 

  "O piç seni mi aldattı?" Öylesine sormuştum.

   "Sanırım." Che kollarını kavuştururken sinirle yanıtladı.

  "Onu suçüstü yakaladın mı?" Tae sordu bu sefer.

  "Hayır." Piç kaşlarını çattı, gözleri öfkeyle parlıyordu. Neredeyse onları kemirmek istememe neden oldu çünkü Ché bana, benim Kinn'le kavga ettiğimizde ne tepki verdiğimi hatırlatıyordu... Ve izlemeye dayanamıyordum.

  "Hah?! O zaman başkasıyla olduğunu nereden biliyorsun?" Pete sinirle araya girdi.

  "Rüyamda gördüm." 

  Che mırıldandığı anda tüm arabada küfürler uçuştu.

  "Bu rüya neyle ilgiliydi?" Güvensizlik içinde sordum. Eğer gözlerim yolda meşgul olmasaydı, onları kardeşime doğru yuvarlayabilirdim.

  "Rüyamda başka biriyle LINE'da yazıştığını gördüm. Ve rüyalarımın ne kadar doğru çıktığını çok iyi biliyorsun Sikeyim! Ben daha çocukken, hizmetçimize piyangoda bazı numaralar söyledim ve neredeyse kazanacaktı!" Piç, söylediği her şeyin doğru olduğuna beni ikna etmek için omuzlarımı salladı.

   "Hah... Bu çizgi film karakteri Doraemon değil mi? Khun Kim çok fazla çizgi film izlemiş olmalı, bu yüzden o ismi mırıldandı." Pete, Ché'yi teselli etmeye çalıştı, ama biraz bile işe yaramadı. 

  "Ha? Tek yaptığı oyun oynamak, araba tamir etmek ve gitar çalmak. Ve ondan sonra, uyumak için yatağına geri dönüyor. P'Pete, çizgi film izlemeye nasıl vakit bulabildi ki? Bana söyler misin?!" Ché ısrar etmeye devam etti.

  "Hadi ama... Kim... Düşündüğün kadar kötü olmayabilir," dedi Tae. (Ç/N: Zavallı Tae o kadar alışmış ki :(

  "Nasıl bu kadar emin olabilirsin P'? P'Kinn de sonuçta playboy'du ve ikisi de aynı ağaçtan gelme." Ché dedi ve içgüdüsel olarak bana dönmek için aynaya baktı. 

  Sonra söylememesi gereken bir şey söylediğini fark etti ve bakışlarımı uzaklaştırmaya başladı. 

  Tae muhtemelen gerginliği hissetti, bu yüzden konuyu değiştirmeye başladı. "İyi. Bana sorarsan, kimse o pislikten daha ahlaksız olamaz, Time pisliğinden." Tae şaka yollu söyledi, ama bunun yarı yarıya olduğunu biliyordum.

   "Abartıyorsun P'" dedi Ché bir dakikalık sessizlikten sonra. Görünüşe göre Porsché, Tae ile Time arasında neler olup bittiğinin de farkındaydı. 

  Kardeşim ne zaman bu kadar sosyal olmuştu? Asıl şimdi mi korkmalıydım? İşleri benden daha iyi biliyordu.

  "Söyle girtsin. Zaten her şeyi biliyorum."Tae bir gülümseme ile konuşsa da o gülümseme, o kadar zayıftı ki içinden görebiliyordum. 

  "Bununla ne ima ediyorsun P'?" Lanet olsun! Onu susturmak için kardeşimin ağzını tokatlamak istedim! Duygusuz piç. 

  "Onu suçüstü yakaladım. Sadece bir kez de değil, çoktan bu onun alışkanlığı haline geldi. Birlikte olduğumuz o yıllarda kimse barış içinde dışarı çıkmadı ve içimde bu yıl aynı olacağına dair bir his var... Lanet olsun." Ellerini kenetleyerek yorucu bir şekilde konuştu.

  "Öyleyse neden ondan vazgeçmiyorsun?"

  "Bunun aptalca gelebileceğini biliyorum. Ama ne yapabilirim ki? Onu seviyorum." Tae diğer tarafa dönmeden önce devam etti.

  "Birini gerçekten sevdiğinde doğru düzgün düşünemeyeceğin doğru.. Affediyorsun işte... Aptalca şeyler yapmaya son vermese de  onu seninle tutmak için sayısız kez affediyorsun..." Yüzünde maskelenmiş kuru bir gülümsemeyle ekledi. 

  "Onu gerçekten çok seviyor olmalısın." Ché boş boş konuşmaya devam ederken bütün araba sessizleşti.

  "Bana sayısız kez zarar vermiş olabilir ama inan bana, eğer gerçekten birbirinizi seviyorsanız, buna katlanabiliyorsun," dedi Tae dedi ve durdu.

  "Ve eğer benim açımdan bakarsanız, siz de Kim ve Kinn'i affederdiniz, değil mi?" Tae ekledi, doğrudan aynadaki yansımama baktı. 

  "Tabii ki hayır!" Hemen karşılık verdim. 

  "Yapma Porsche. Bunu kaç kez söyledin ve hala kendi gururunda boğuluyorsun." Tae alay etti.

  "Gururumda boğuluyormuşum! Eğer yanlışsa, o zaman yanlış demek! Kinn beni yine ne zaman aldattı? Söylesene!" Lanet olsun Tae! Tekrar düşünmekten kendimi alıkoyamadım!

  "Hayır, hayır!" Tae elini hızla yüzüme doğru salladı.

  "Bunu sadece bir örnek olarak söylüyorum. Ama Kinn bir daha yaparsa, kesinlikle senin tarafındayım, "diye de ekledi.

  "Ne demek istiyorsun? Kinn senin arkadaşın. Onun tarafını tutmalısın." Endişe içinde konuştum. Lanet olsun, o piç Kinn'in suratına tokat atmak için şimdi eve U dönüşü yapmak istiyordum. 

  "Hayır. Kötü adamlardan yana değilim, özellikle de sahtekarlardan. Sanki kendim fark edemeyecekmişim gibi arkamdan iş çevirmelerinden nefret ediyorum. Bu konuda kesinlikle senin tarafındayım." Tae omuzlarıma uzandı ve onlara hafif bir dokunuş verdi.

  "Yani, Kinn'in başka biri olduğu doğru mu!?" İçgüdüsel olarak homurdandım.

  "Ah... Dedim ya Porsche. Sadece bir varsayış. Kinn seni aldatmıyor. Eğer şu anda aldatan biri varsa, bu kesinlikle Time olurdu. Anlaşıldı mı?" Tae yineledi, ama kulağımın sadece 'aldatma' kelimesi için bir duyma kabiliyeti var gibi görünüyordu.

  "Kim de!" Ché aniden mırıldandı. Tae bunun sadece teorik bir hikaye olduğu konusunda ısrar etti ama kalbim neden biraz kaşınıyordu? Neden bu kadar kolay telaşlanıyordum?

  Yol boyunca Tae beni Kinn'in arkamdan iş çevirmediğine ikna etmeye devam etti. Ayrıca muhtemelen Kinn'in beni çok sevdiğinden aldatmayacağını söylemeye de devam etti. 

  Lanet olsun! Onu sevdiğim gerçeğini kabullenmektense beni aldatmasını tercih ederdim... Ya da belki de etmezdim. Kahretsin! Bu çok stresliydi.

  Alışveriş merkezine ulaşınca hemen park edecek bir yer bulduk. Herkes arabadan inip doğruca alışveriş merkezine gitti.

  "Ne yesek ki?" dedi Tae, bakışlarını sağa sola çevirerek.

   Öte yandan, Ché, Pete'in kolunu tutuyordu. Elimde olmadan iç çektim, çünkü ikincisi hiçbir yerde başım dönüyor gibiydi.

  Pete'e doğru yol aldım ve kulağına fısıldadım. "Beni takip et. Hala konuşmamız gerek."

  "Ne yiyeceksin abi?" Kardeşim aniden sordu.

  "Bana hepsi uyar. Sen yemek istediği seç," dedim biraz rahatsız bir şekilde.

  "Sen mi ödüyorsun?" Bu soruyu sorduğu anda piçin gözlerinde beliren o parıltıyı görebilmiştim.

  "Evet!"

  Sanki kendi yemeği için biraz bile parası varmış gibi soruyordu!

  Bu aç piçleri beslemek için inisiyatif aldım ama Tae hariç. Takım elbisesinin üzerindeydi ve belli ki istediği her şeyi kendi başına satın alabiliyordu. 

  "Porsche! Uzun zaman oldu!" Tem, Jom ve diğer bazı yabancı yüzlerle birlikte beni selamlamak için hemen bize doğru koştular.

  "Daha yeni geldik." Kısa bir süre sonra cevap verdim. Lanet olsun! Bu piçlerin çoktan yeni arkadaşlar edinmesine yetecek kadar uzun süre uzaklara mı gitmiştim? Yani aynı fakülteyi paylaşıyorduk ama hiçbirini tanımıyodrum. 

  "Merhaba Pete ve P'Tae." Tem neşeyle konuştu, ama bakışları Tae'ye indiğinde gülümsemesi soldu. Sanki bir hayalet görmüş gibi oluverdi anında.

  "P'Time'la değil misin, P'Tae?" diye sordu Jom ve Tae hemen kaşlarını çattı. 

  "Her zaman birlikte olmamız mı gerekiyor?" dedi Tae küçümseyerek. 

  "Oh! H-hayır! Sadece sordum. Yalnız kalmana alışık değilim, hepsi bu." Jom cevap verdi, biraz titriyordu.

  Tae bana sinirlenerek dönmeden önce Jom'a bir göz attı, "Peki nerede yiyeceğiz?"

  "Uhmm... Sınıf arkadaşlarımla birlikteyim ve bundan sonra doğruca kulübe geri döneceğiz. O yüzden başka bir masaya oturacağız." dedi Tem ve cevap olarak başımı sallamak üzereydim ki, Pete'in sesi araya girdi. 

  "Neden ayrı oturuyorsunuz? Bize katılın! Daha neşeli." Pete konuşur konuşmaz hemen ona kaşlarını çattım.

  Pete'i kapmak üzereydim, ama piç bana sırıttı, bana doğru ilerledi ve kulağıma bir şeyler fısıldadı.

  "Hadi Porsche. Bu konuda bana yardım et." Pete mırıldandı, başını masum bir yüzü olan güzel kıza doğru itti, Tem'in arkasında tatlı bir şekilde gülümsedi. 

  "Ama..."

  Hayır demek üzereydim ki ikinci kez düşüncemde, onun kendisi olmasına izin verecektim. Eğer bu onun kendini daha iyi hissetmesine yardımcı olacaksa, ben de onunlaydım elbette. Onun için birini bulma zahmetinden kurtarıyordu mantıken beni. (Ç/N: Zahmet mi sayılıyo acaba çocuk canını verecekti sizin için)

 "Lütfen, Porsche? Bırak bizimle otursunlar," diye fısıldadı kuyruklarını üzerime sallayan piç. Başka bir seçeneğim var mı ki sanki? "Ahm... Peki. O restoranda aynı masayı paylaşalım." 

  Solumda bulunan Kore restosuna işaret ettim. Tae ve Ché hemen takip edip menüyü kontrol ettiler. Ortam gürültülü sohbetler ve kahkahalarla dolduğunda uyum sağlamak için uzun bir masa aldık. 

  Öte yandan, Tae ve Ché küfretmeye devam ettiler, kesinlikle Time ve Kim'e ana avrat sövüyorlardı. 

  "Merhaba. Ben Pete."

  Bir arkadaşımın piçi, grubumun yıldızına taşındı. Bu pislik gerçekten çabalıyordu. Neyin peşinde olduğunun yüzde yüz farkında değildim ama Vegas'ı bu şekilde unutabilecekse, o zaman onu kendi haline bıraksam iyi olurdu. 

  "Ben Praew." Kadın, Pete'e büyüleyici bir gülümseme vererek cevap verdi. 

  "İstediğinizi sipariş edebilirsiniz. Porsche'un ikramı," dedi Pete menüyü Praew'e vermeden önce.

   Bu piç gerçekten başımı belaya sokacaktı. 

  "Bir saniye tuvalete gideceğim." Kalktım ve tuvalete doğru yol aldım. Görünüşe göre şu anda Pete ile konuşamayacaktım çünkü o piç kesinlikle meşgul olacaktı. Kahretsin! Konuşmak için dışarı çıksak da tam tersini yapıyorduk.

  Bunun yerine Arm ve Pol'e mi sormalıydım? Ama korkarım ki bana doğru dürüst cevap bile veremezlerdi. Lanet olsun!

  Pantolonumun düğmelerini çözerken ve kişisel işlerimle ilgilenirken aklım, bundan sonra ne yapacağımı düşünmeden duramıyordu. Jom'a her şeyi anlatmalı mıydım? Ya da Kim'e sorgulatması için Che'ye mi söylemeliydim? 

  Ama o küçük şeytan çok gençti, sonunda sorguya çekilecekti.

  "Sen!" Pete aniden yanıma geldiğinde pantolonum neredeyse sidiğimle ıslanıyordu. 

  "Sikeyim! Pete!" Endişe içinde bağırdım.

  "Sanırım Praew'den hoşlanıyorum." Pete birdenbire iki dudak arasında mırıldandı.

  B-bekle... Ne?!

  "Onunla daha şimdi tanıştın!" Güvensizlik içinde tısladım.

  "Ne olmuş yani? Birini sevdiğini söylemek için uzun süre tanımana gerek yok, değil mi?" Piç kolumu hafifçe sallamadan önce konuştu.

  "Uzun süre tanımana gerek yokmuş da bilmem ne, götüm!" diye bağırdım. Pis ellerini bana doğru salladı sonrasında.

  "Üzgünüm." Pete sırıtarak devam etti. "Ah! Ama bir eş bulmama yardım edeceğine söz vermiştin... Praew'a kur yapmama yardım et, onunla evlenmek istiyorum."

  "Dur bir dakika Pete! Kafayı mı yedin sen? Bir saatten az bir süredir tanışıyorsunuz ve onunla evlenmek mi istiyorsun?"

  "Bana söz vermiştin, Porsche. Yani, bana yardım etmek zorundasın. Ayrıca, beleşe gelmeyecek ucu. Soruşturmanda sana yardımcı olacağım." Ona küfür etmek üzereydim, ama piç ıslık çalarak uzaklaştı. 

  "H-hey! Pete! Bekle! Lanet olsun, bu piç çaresiz. Bekle beni!" Pantolonumu fermuarımı kapatırken derin bir nefes aldım.

  Umarım Praew sana iyi davranır Pete, çünkü seni ağlatırsa... Kendi gözyaşlarında boğulmana izin vereceğim! 

  Banyo lavabosunun önünde durdum, ellerimi yıkadım. Aklım, ana aileden gerçeği nasıl çıkaracağıma dair düşüncelerle doluydu. Ayrıca Pete'in Praew'a açılmasında nasıl yardım edecektim?

  Pete ile ilgileniyordu aslında... Yani sanırım? Yoksa onunla eğleniyor olamazdı, değil mi? Siktir et! 

  Eğer benim tarafımda iyi ilerlemezse, Tem'den yardım isteyecektim. 

  Birden banyonun kapısı açıldığında düşüncelerle meşguldüm. 

  Çat! 

  Gözlerim hemen aynadaki yansımaya baktı ve o kişinin kim olduğunu fark ettiğimde... gözlerim şaşkınlıkla koskocaman aralandı.

  "Vegas!" 

  Kanımın cennete kadar yükseldiğini hissederken mırıldandım. Kollarımı sıvadım çünkü tam yüzünün ortasına geçirme dürtüsü, gerçekten cezbediciydi.

  "Porsche..."

  Piç, suratsız bir ifadeyle adımı mırıldandı ve ona sadece kaşlarımı kaldırdım. Duruşumdaydım, bu piç bana doğru fırlarsa, hazırdım. 

  "Seninle konuşabilir miyim?" Aniden konu dışı sordu ama ben cevap vermedim. Öfkemi bastırmaya çalışırken sadece nefretle bakaladım.

  Bir zamanlar çok kurnaz ve kendinden emin olan Vegas, şimdi perişan bir haldeydi. Ardından bana doğru yürüdü ve onu altıma almaya hazırken, sorusuyla hazırlıksız yakalandım. 

  "Porsche, Pete'e o kadında yardım etmek yerine hayır diyebilir misin?"

  Bunu, hayal edilebilecek en umutsuz tonla belirtti. Onun isteğine karşılık kaşlarımı çattım ve yüzüne vurmaya hazır olan yumruğum havada asılı kaldı. 

  "N-Ne? Ne diyorsun lan sen!?" Elimi bir kez daha sıkıp Vegas'ı yakasından kavradım.

  "Lütfen, Pete'in o kadınla arasını yapmaya yardım etmesen?" Vegas yalvarırken tamamen şaşkındım.

  Vegas, neyi kastediyorsun? Arkadaşımın acı çektiğini görmekten gerçekten hoşlanıyor musun yoksa? Yapacak başka işlerin yok mu senin!? Sıkıldın falan!? Ya da- Bekle amına koyayım... Sen de Pete gibi mi hissediyorsun? 

  "Lütfen... Ona yardım etme. Sana yalvarıyorum."

  Vegas'ın titreyen sesi beni transımdan çıkardı. Sanki hayatı, bu tek talebe bağlıydı. Pete'in acı çektiğini görmekten hoşlandığını sanıyordum ama bugünkü sahneden sonra... 

  Sanırım yanılmıştım. 

  "Neden benden bunu istiyorsun ki!?" Vegas'tan gerçeği idrak etmeye çalışırken, yumurta kabuklarına basıyormuşum gibi hissettim. Benimle dalga mı geçiyordu yoksa Pete'den gerçekten hoşlanıyor mu bilmiyordum ama... 

  "Çünkü onu seviyorum."

  Vegas o cümleyi kurduğu anda şaşkınlığıma yenildim.

  N-Ne?

  "Porsche, lütfen... Sana yalvarırım..."

  Vegas, doğrudan gözlerimin içine bakarken yineledi. 

  "N-Ne... Anlamıyorum..."

  "Lütfen Porsche, onu seviyorum. Ve onsuz yaşayamam... Lütfen... Yardım et bana." Piç bir kez daha yalvardı bana.

  Kızarık gözlerinin kenarından sızan gözyaşlarının gölgesini görebiliyordum. 

  "Taşşak geçiyorsun herhalde." Dalga geçmeye başladım.

  Beni aptal yerine koyma Vegas. Sana daha önce güvenmiş olabilirim ama şimdi nasıl oynadığını biliyorum. Pete'i tekrar ele geçirmek ve ona tekrar işkence etmek isteyip istemediğini kim bilebilir!?

  "İnan bana, Porsche. Ona zarar vermeyeceğim. Sadece onu geri istiyorum." Vegas dudağını ısırdı ve saçından bir avuç kopardı. Endişeli, huzursuz ve çaresizdi.

  "Bu kadar yeter Vegas! Gerçekten Pete'i sev ya da sevme, sana yardım etmeyeceğim! Şimdi kaybol! Seni dövmeden önce!" Ona bağırdım, öfkemi bastırmak için elimden geleni yaptım.

   "Yüzüme vurmak mı istiyorsun? Devam et! Bana istediğin kadar vur. Ama lütfen, bana yardım et..."

  "Gerçekten sabrımı sınıyorsun, Vegas." Sıkı yumruğumu daha da sıktım ve Vegas üzerinde hamle yapmak üzereydim - ki hızımı kesti.

  "Eğer bana vurursan, söz vermiş olursun. Pete'e o kız için yardım etmeyeceğine dair."

  "Neden? Neden onu rahat bırakıp mutlu olmasına izin vermiyorsun!?" diye bağırdım. 

  "Onu incittiğimi biliyorum ve yaptıklarımdan da pişman oldum. Sadece yanımda olmasını istiyorum... Ama ben yine de kaçmasına izin vermeyi seçtim."

  "Kaçmasına izin mi verdin?" İstemsizce gözlerimi kısarak baktım ona.

  "Uzun hikaye." Vegas belli ki konuyu geçiştirmek istemişti.

  "Bu bana yetti," diye cevap verdim. Tamamen işini bitirdim. 

  "A-Ama sana söz veriyorum. Söylediklerim doğru. İstersen cevapları bulmana ben bile yardım edebilirim." 

 "Ne... Yardımla kastın ne?" Karışıklık içinde sordum.

  "Ana ailenin geçmişinden bir şeyler öğrenmek istediğini duydum. Sana yardım edebilirim."

  "Benden ne istiyorsun lan?" Bu sefer sertçe sordum. 

  Vegas açıkça benimle oynuyordu. "Hiçbir şey. Sadece Pete konusunda bana yardım et, ben de sana yardım etmek için her şeyi yapayım."

  "Senin sikik yardımına ihtiyacım yok." Sinirlendim, tam arkamı dönüp ayrılmak üzereydim ki... 

  "Bik'den, ana ailenin koruması olarak çalışmaya zorlandığını duydum çünkü amcan evini borçlarının teminatı olarak kullanmış." Hemen Vegas'la yüzleşmek için döndüm. "Ama o evin hakkı sana ait. Demek buranın sahibi sensin... Mesele şu ki, doğru yaşa geldiğinde herhangi bir vasiye ihtiyacın olmayacağının ve bu mülkün otomatik olarak senin olacağının farkında mısın?" dedi Vegas ciddi bir tonda.

  "Ne demeye getiriyorsun?"

  "Bunca yıldan sonra ana ailenin bu işte kaldığını mı düşünüyorsun, bu gerçeğin farkında olmadıklarından emin misin?" Daha önce suratsız görünen yüzü aniden eski kurnaz benliğine döndü. 

  "Yani demek istiyorsun ki... Başından beri bunu biliyorlar mıydı?" Vegas'ın söylediklerini anlamaya o anda başladım.

  "Ve  onlar için çalışmazsan, onu senden alacakları konusunda seni tehdit ettiler, değil mi?" dedş Vegas  ve ona sadece cevap olarak baktım. Suskundum çünkü haklıydı.

  "İnanmakta zorlanabilirsin ama şu bir gerçek ki, bilmek istediğin her şeyi sana söyleyebilirim. Bana yardım etmeyi kabul edersen tabii, Porsche."

  "Kinn bu konuda bana yalan söylemez." Vegas'a baktım ama o sadece cevap olarak benimle dalga geçti.

  "Seni kovdukları eski korumaya götürebilirim istersen, hala hayatta. Ana ailenin geçmişini öğrenmek istiyorsun, değil mi?" Vegas ellerini yıkamak için omzumun kenarından geçti.

  Düşüncelerimi yeniden düzenlemeye çalışırken bakışlarım ondan bir an olsun ayrılmadı.

  Ona inanmalı mıydım?

  "Ne istiyorsun tam olarak?"

  "Dedim ya, Porsche. Pete konusunda bana yardım et. Sonrasında cevaplarını alacaksın." Piç ellerini silmek için bir parça mendil aldı ve bana kurnazca bir bakış attı. 

  "Lanet olsun sana Vegas!"diye fısıldadım.

  "Bana şimdi bir cevap vermene gerek yok. Ama fikrini değiştirirsen... Sadece beni ara." Vegas uzaklaşmak için arkamı dönmeden önce omzumu sıvazladı.

  Lanet olsun, hepsi mahvolmuştu!

 Bana Pete için yalvarmaya geldi, sonra aniden evimizin tapusuyla ilgili konuyu açtı. O zamanlar fazla düşünmedim çünkü amcamın borçlarını ödeyip ana evden bir an önce çıkmaya çalışmakla meşguldüm. 

 Sonra tehditler oldu, ardından ben ve Kinn... Gerisi tarihe karıştı işte.

   Şimdiye kadar evin tapusunu düşünmemiştim. Kahretsin! Sadece cevaplar istedim, ama aynı anda olan hileyi bilme düşüncesiyle, her bokumu kaybedeceğimi düşünüyordum. 

Arkadaşlarımın masasına dönmeden önce ellerimi yıkadıktan sonra bir avuç su aldım ve yüzüme çarpmasına izin verdim. Ardından Pete'in yanına oturdum ve piç hemen bana meraklı bir bakış attı.

  "Niye bu kadar uzun sürdü? Gel de ye." Pete ağzının pirinçle doluyken konuştu.

  (Ç/N: Özür dilerim ama eğer Porsche, Kinn'e güvenmeyi reddedip bi ara kendine ve hatta kardeşine bile tecavüze kalkışan bu adamla iş birliği yaparsa -ki zaten Pete'e olanları bilmiyor daha- gerçekten Porsche'a kesinlikle ilgimi kaybederim. Pete'i çok seviyorsun madem, Pete'e güven mq)

  Şüpheyle ona baktım, kafam sorularla dolduğunda, bazı cevapları çok istedim. "Sorun ne Porsche?" Pete endişeyle sordu.

  "Yok bir şey."

  "Eve gitmek mi isrtiyorsun? Yoksa karnın mı ağrıyor?" Jom araya girdi. 

  "Bunu bitirip geri dönelim." Kısa bir süre sonra cevap verdim.

  "Ha? Ama bir film izlemek istedim ve herkes kabul etti bile," dedi Pete  ve gözlerimi ona doğru kıstım çünkü amacını biliyordum. 

  "O zaman ben eve gideceğim. Siz kalabilirsiniz."

  "Ama sen de kalmalısın." Pete kibarca kolumu kavradı. 

  "Kinn'den izin mi istedin? O piç bana en fazla 3 saat verdi." Kinn'den alıntı yaptım ve Pete hemen pes etti,  kaşlarını çattı. 

  "Kanka ya! Bana yardım edeceğini sanıyordum?" Pete ne yediğine dönmeden önce mırıldandı. 

  Ona bu kadar ilgi göstermedim çünkü başım ev makbuzuyla ilgili sorularla dönüyordu. Ana aile tarafından kandırılmış mıydım sahiden? 

  Khun Korn'un bunu bana yapabileceğine hala inanamıyordum ve en önemlisi, Kinn'in bu bilgiyi benden saklayacağına hiç ama hiç inanmıyordum. Bilmeliydim ama bu konularda saf olduğumdan bana söylememeleri normaldi. Değil mi?

  Yemekten sonra herkes eve gitmeyi kabul etti ve yapışkan arkadaşım Pete'in planı başarısız olmuştu. Tae ve Ché arka koltuğa oturdular, yedikten hemen sonra uykuya daldılar. Pete tüm yolculuk boyunca Praew hakkında gevezelik ederken bulutların üstünde uçuyor gibiydi. Bu konu dışı olabilirdi ama neden sadece rol yaptığını hissediyordum? 

  Onu ilk gördüğümde çok kasvetliydi ve şimdi birden bir kız arkadaşı olmasını istiyordu. O kadar hızlı mı ilerliyordu? Yoksa sadece Vegas'ı sevdiği gerçeğinden uzaklaşmaya mı çalışıyordu?

  Vegas'ı mı seviyordu? Yoksa Vegas mı Pete'i seviyordu? Çok sinir bozucu!

  Buna Vegas'ın bana söylediği gerçeği de eklenmişti... Pete'in kaçmasına gerçekten izin vermiş miydi? Yoksa Pete tek başına mı kaçmıştı? Lanet olsun! İşler berbat oldu! 

  Pete birden bağırdığında araba kullanmakla meşguldüm. "Praew, LINE'dan mesajıma cevap verdi."

  Ahhh, onları az önce LINE hesaplarını verirken görmüştüm.

  "Pete, sana bir şey sorabilir miyim?" diye soruverdim bir anda.

  "Tabii?" Gözleri hala telefon ekranındayken cevap verdi.

  "Vegas'ın evinden nasıl kurtuldun?"

  Ona bunu soracaktım aslında, ama eğer o gün sorsaydım hala üstesinden gelemeyeceğinden korkmuştum. Ama şimdi, sanırım zamanı gelmişti. 

  Pete birden gözlerimin içine bakmadan önce hareketlerini durdurdu. Konuşmaya devam ettim. "Aslında sormak istiyordum bir süredir. Sadece bilmek için yani."

  "Ben... Kaçtım." Kısaca cevapladı.

  "Peki ya Vegas'ın korumaları? Seni bu kadar kolay mı bıraktılar?" Mümkün olduğunca rahat olmaya çalıştım, ancak tepkilerini kontrol etmek için periyodik olarak ona bakıyordum. 

  Piç sadece içini çekti, telefonunu kapatıp arabanın camının dışına baktı. "Gerçekten bilmek istiyor musun?" diye ekledi.

  "İstemezsen seni zorlamam." Endişeyle konuştum. Bunun onda travmaya neden olduğunu biliyordum ve konuyu yeniden açmak sadece tetiklenebileceği, aynı acıyı tekrar yaşayabileceği anlamına gelecekti.

  "Kaçmama izin verdi." Pete kısa bir süre sonra konuştu.

  "Ama bileğin, seni bağlamadı mı?" Pete'in bileğindeki çürük izlerine ne zaman daha iyi bakarak sordum.

  "Bağladı. Ama sonra, benim için çıkardı." Pete kayıtsızca cevap verdi ve boğazımda büyük bir yutkunma hissettim, sanki ne olduğu hakkında daha fazla şey bilmek istiyormuşum gibi, ama korkarım ki kazmamam gereken bir şeyi kazacaktım.

   "Muhtemelen acıdığını söylediğin için değil, değil mi?" Vegas'ın duygularının doğru olup olmadığını anlamaya çalışırken ekledim, eğer bu, onunla bir anlaşma yapmak konusundaki sorunlarımda yardımcı olacaksa bilmeliydim.

 (Ç/N: Bak şimdi oldu, en azından sorma gereksinimine giriyo)

  Pete cevap vermeden önce bana baktı, "Onları çıkardı çünkü ona gitmeme izin vermezse orada öleceğimi söyledim," dedi titreyen bir sesle.

  Pete sonra gözlerini kapattı ve başını yana yatırdı. Geçmişi hatırlamasına neden olmuş olabilirdim ve onun için gerçekten üzülmüştüm; ama bu sadece Vegas'ın bana anlattıklarını pekiştiriyordu. 

  O piçin, Pete'e karşı gerçekten hisleri vardı...

  Kahretsin! Ne diye bir kedi gibi meraklıydım ki?

  Ama ona sormazsam, Vegas'a biraz bile güvenebilir miyim bilemezdim. 

  Evin ana kapısına ulaştık ve hemen garaja yöneldim.

 "İyi misin?" Ellerini sıkıca tutan Pete'e sordum.

  "Sadece hafif bir baş ağrısı. Biraz güneş ve rüzgarın beni kapatması için Vegas beni uzun süre hapse atmış olmalı." Pete şaka yollu konuştu ve rahat bir nefes aldım. En azından arkadaşım biraz ilerleme kaydediyordu.

  "Artık geri dönüp dinlenebilirsin." 

  "Üzgün. Bugün sana yardım edemedim."

  "Önemli değil." Ortam kalabalıktı, bu yüzden özel olarak konuşamazdık.

  "Belki bir dahaki sefere," dedim ve Pete başını salladı. 

  Sonra onu uyandırmak için küçük kardeşim ve Tae'ye döndüm. Sanki bir süre önce ortaklarıyla kavga etmiyorlarmış gibi çok sakin görünüyorlardı. Evin verandasına doğru yol aldık ve Arm onu görünce hemen Pete'in kolunu tuttu. "Ona ne oldu?"

  "Başı ağrıyormuş."

  "Khun Tankhun seni arıyordu. Ona bunu verdik." Arm, elindeki atıştırmalıkları Pol'a tıkıştırmadan hemen önce konuştu ve hızlıca Pete'i destekledi.

  "O zaman önce Khun'u görelim," dedi Pete. 

  "Hayır, zorunda değilsin. Sadece başın ağrıyor diyeceğiz. Git biraz ilaç al ve dinlen." Pete'i odasına götürmeden önce Arm sertçe konuştu. Sonra Pol'u dışarıda bırakıp bana baktı. 

  "Ne istiyorsun Pol?" Piçe sordum.

  "Senin için ne hissettiğimi bilseydin, beni de aynı şekilde sever miydin? Bir arkadaşım olarak seni izleyip dinliyordum ama tüm dünyaya seni sevdiğimi söylemek istedim!" Pol bir şarkı söylemeye başlasa da bunu neden yaptığını anlayamamıştım. 

  Ama o kadar sinir bozucuydu ki onu durdurmak zorunda kaldım.

  "Kes şunu, Pol!" Tüm dikkatimi üstüne çektikten sonra konuştu.

  "Ne diyorsun?" Pol omuz silkmeden önce alay etti. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. 

  "Lanet olsun! Pol! Bana bir şey söylemeyeceksen, kapa çeneni!" Tersledim ve piç sadece Thankhun'un odasına doğru yürürken ıslık çaldı. Neden böyle bir şarkı söylemişti? Dur bir dakika... 

  Pete'den hoşlandığımı mı düşünüyordu? Arm'ın ona yardım etmesini kıskanıyor muydum? Sen, dostum! Pete öldüğünde kendimi suçladım ve bunu Arm'le konuştum ama bu onu o ölçüde seveceğim anlamına gelmiyordu! 

 Kahretsin! Hepsi senin suçun Vegas!

  Ağır ağır iç çektim ve şu anda kanepede uyuyan Ché ve Tae'ye doğru baktım. Lanet olsun, bu piçler iyi anlıyorlardı! 

  "Geri mi döndün?" Kinn başını masasından aşağı düşmekten son anda kaldırdı.

  Bana doğru yürüdü ve masasına ulaştığımda bana sarıldı. 

  "Ne yapıyordun?" diye sordum.

  Kinn, diğer yandan, koltuğuna devam etmeden önce beni sıcak tutmakla ve kucağına binmeme izin vermekle meşguldü. 

  "Sadece bazı emirleri kontrol ediyorum," dedi boynuma yaslanarak, "Seni özledim."

  "Yardımcı olabilir miyim?" Kinn'in kafasını hafifçe okşadım. 

  "Yardımcı olabileceğim herhangi bir şey var mı?"

  "Herhangi bir şey?" Kinn yüzünde kurnaz bir gülümsemeyle bana baktı. 

  "Tabii ki, iş gibi şeyler," dedim ciddiyetle.

  "Ahh... Ben 'herhangi bir şey' dediğini sanmıştım." Kinn biraz somurttu, elleri kalçama gelmeden hemen önce.

  "Siktir, Kinn!" Kinn'in ellerine vurdum.

  "Arkadaşın nereye gitti bu arada?" diye sordum çünkü odada Time'ı görememiştim.

  "Kim'in odasında oynuyor." diye cevap verdi. 

  "Hmm..." Kinn'in saçını hafifçe karıştırmadan ve göğsümde dinlenmesine izin vermeden önce cevap verdim.

  Vegas'ın bana bir süre önce söyledikleri hala aklımdan çıkmıyordu ama aynı zamanda keşke yalan söylüyor olsaydı.

  "Bugün neden bu kadar sessizsin? Aklında bir şey mi var?" Kinn geri çekilip bana baktı.

  "Ne yani, ben hep gürültülü müyüm?" Ona doğru tek kaşımı kaldırdım. 

  "Her zaman resmi olmayı reddediyorsun. Ve çok sinirlisin..." Kinn şaka yollu söyledi. 

  "Ve...?" Gülümsedim ve ellerimi Kinn'in yanaklarına taşıdım.

  "Beni her zaman azarlıyorsun ve emirlerime uymayı reddediyorsun... Ama bence bir sorun yok..." Kinn, elimi onunkine götürdü ve avucuma küçük öpücükler yağdırdı.

  "İyi... Sorun olmamalı da zaten."

  "İlk günden beri emirlerine hep uydum. Bir şey mi kaçırdım yoksa?" diye sordum. 

  "Çok şey.." Kinn bana o aç gözleriyle baktı, parmaklarım dudaklarına dayanıyordu. 

  "Buraya ilk gelişimi hala hatırlıyor musun?" Sadece düşüncesine biraz güldüm. 

 "Baş belasıydın. Odamı ateşe verdin ve hatta balıklarımızı öldürdün," dedi kıkırdamalarının arasında.

  "Kahve makinesini nasıl kullanacağımı bilmiyordum ve ayrıca orada balık olduğunu da bilmiyordum." Kinn'in yüzüne biraz daha yaklaşarak usulca fısıldadım. 

  "Çok inatçısın, kafan sağlam..." dedi Kinn  ve dudaklarımı hafifçe öpmek için öne eğildi. 

  "Ne o, bana karşı bir şey mi hissediyorsun?" Burnum ona değecek şekilde ona yaslandım ve sanki ilk sefermiş gibi birbirimizin gözlerine baktık. 

  "Öyle baş belasıydın ki... Seni birkaç kez öldürmek istedim." Kinn'in sesi kısıktı, yüzünü boynumun kıvrımına bastırdı, hemen uyluklarıma bir titreme gönderdi.

  "O halde... Niye öldürmedin?" Kinn'in ensesini hafifçe okşayarak nefes nefese kaldım.

  "Çünkü sen beni çoktan öldürdün." 

  Dudakları çoktan boynuma öpücükler kondurmaya başlamıştı.

  "Aah... N-Nasıl..?"

  "Seni o kadar çok sevmemi sağladın ki, delirerek öldüm..."

  "Ağhm..."

  Saçını çekiştirdiğimde başını boynumdan çekti. Sonra bir eliyle boynunun köşesini, diğer eliyle yanaklarını kavradım. Burnumun uçlarını alt dudağına usulca bastırırken bana derinden öyle bir baktı ki... 

  "Beni neden bu kadar seviyorsun?" Kısık bir sesle sordum, Kinn'in elinin gömleğimin altından kaydığını hissettiğimde, parmaklarını yavaşça göğsümde dolaştırdım. 

  "Çünkü sensin..."

  Kinn benimkiyle buluşmak için yüzünü oynattı ve dudağıma yumuşak bir öpücük bastırdı. Islak diliyle alt dudağını yavaşça yalarken bakışları yüzümden hiç ayrılmadı.

  "Beni ne zamandan beri seviyorsun..." Biraz azgın bir sesle sordum. Zaten her dokunuşunda titriyordum ve kalçalarımın arasındaki gerginliği hissedebiliyordum.

 Kinn derin bir öpücük için beni içeri çekmeden önce parmağını dudağıma sıyırdı. Nazik olmaya çalışıyordu ama ara sıra alt dudağımı ısırarak açlığını hissedebiliyordum. Dillerimiz ilk seferki gibi birbirine karışırken derin öpücükler değiş tokuş ettik. 

  Artan arzuya yenik düşmeye başladığımda vücudum ısınmaya başladı. Kinn'in dokunuşuna tamamen kapılmıştım...

  Aniden kapıya gelen bir vuruş, beni transımdan çıkardı.

  Tak, tak!

  Çıkırt!

  Kapının açıldığını duyduğumda Kinn ve ben hemen birbirimizden uzaklaştık. Oturduğumuz yerden kalktım ve aceleyle kıyafetlerimi düzelttim. Kimin geldiğini görünce ağzım tam anlamıyla yere düştü.

  O...

  "Khun Kinn, Khun Korn saat sekizde yeni korumalarla bir toplantın olacağını bilmeni istedi." Ondan sonra, P'Chan hemen kapıyı kapatıp gitti. 

  Kahretsin! Ne halt yiyordun ki sen Porsche!

  "Sence P'Chan, babana söyler mi?" diye sorsam da Kinn somurtmakla  meşguldü.

  "Hah? Ah, hayır? Şimdi hadi. Acele edelim." Kinn kurnaz bir gülümsemeyle dönüp belimi tutmaya çalıştı.

  "N-Ne? Hayır! Artık havamda değilim!" Bu piç, gerçekten bir azmış DM dayıları gibiydi!

  (Ç/N: Burada horndog yazıyordu ama böylesi daha iyi oturdu llsmncmöxnc)

  "Lanet olsun... Neden tam zamanında gelmek zorundasın P'Chan?" Kinn, masaya gitmeden ve bazı klasörleri almadan önce pişmanlıkla mırıldandı.

  "Nereye gidiyorsun?" Kırgınlıkla sordum.

  "Toplantı başlamadan önce babamla konuşacağım. Sonra görüşürüz." Kinn saçlarımı karıştırmak için uzandı ve alnımdan hafif bir öpücük kondurdu.

  "Hmm? Ben de toplantıya gitmek istiyorum," dedim ve Kinn hemen adımlarında durdu.

  "Bunu yapmak zorunda değilsin. Burada kal ve dinlen," dedi Kinn, yüzü gerildi. 

  "Neden?" Şüpheyle sordum.

  Bir süre Kinn'e baktım ve hiçbir şey söylemedi. Sonunda Vegas'ın bana anlattıklarına dair aklımda düşünce başladı ve Kinn'in dürüstlüğünü tekrar sorgulamaya başladım. 

  Benden ne saklıyorsun Kinn? 

  "Yok bir şey. Sadece artık benim korumam değilsin, bu yüzden bu konuda kendini yormana gerek yok," dedi Kinn kapıya doğru gitmeden önce. 

  "Hala bilmediğim bir şey mi var?" Doğrudan Kinn'in sırtına baktım. Yürümeyi bırakıp bana baktı.

  "Öyle bir şey değil bu. Sadece sana sorun çıkarmak istemiyorum."

  "Bana sorun çıkarmak mı? Yoksa benden neyi sakladığını bilmemi istemiyor musun?" O anda döküldüm  ve Kinn'in gözleri şaşkın görünmeye başladı.

  "Sadece senin için endişeleniyorum. Kalkmış sen neyden bahsediyorsun?" Cevap çok netti.

 "Hayır, endişelenmiyorsun! Ailenin sırrını öğrenebileceğimden korkuyorsun." Göğsümde biriken merak ve sıkıntı karışımı yüzerken titremeye başladım. 

  "Sır mı? Ne sırrı?" Kinn kaşlarını çattı ve bana şaşkın bir bakış attı.

  "Bana ikinci aile ile ilgili sorunların olduğunu hiç söylemedin ve sadece baklaları dökülmen için sana baskı yapmak zorunda kaldım. Ve Bik bile olsa, kaçmaya devam ettin. Sırf bilmek için seni köşeye sıkıştırmam gerekti... Söyle bana Kinn. Hala bilmediğim bir şey mi var?"

  "Sana zaten olan her şeyi anlattım, Porsche."

  "Ya Khun Kan ve Vegas? Sorununuz ne?"

  "Yolsuzluk."

  "İnanmıyorum."

  "Porsche, lütfen. Sakin ol. Ne dediğinin farkında mısın şu anda?" Kinn bana doğru yürümeye çalışsa da onu geriye ittirdim.

  "Konu bu olduğunda hep yabancıymışım gibi davranıyorsun! Sanki her şeyden tamamen habersizmişim gibi!" Öfkeyle haykırdım.

 Geriye dönüp baktığımda bana sadece yüzeysel bir konuda güveniyordu. İşlemlerin belgeleri ve hatta mülkler gibi ama asıl aileyi ilgilendiren daha derin bir şeyse, ben hep dışlanıyordum. Bana gerçekten güveniyor muydu? Yoksa hepsi beni yatıştırmak için mi boş laflar mıydı? Kinn'e inanmalı mıydım?

  "Öyle bir şey değil bu, Porsche. Dedim ya, bunu kendim halledebilirim." 

  "Eğer kendin halledebiliyorsan, o zaman neden hala buradayım? Bir sürü pislikle tek başına uğraşmak zorunda olduğunu biliyorum... Ama ben varım. Sadece taşıdığın yükü paylaşmak istiyorum.. Günün nasıl geçtiğini ya da neyin seni stresli hissettirdiğini bilmek istiyorum, böylece en azından sana yardım edebilirim... Ama ailenle ilgili meseleler söz konusu olduğunda sanki ben var bile değilmişim gibi oluyor..." Kafamın içinde biriken her şeyi bulanıklaştırdım.

  "H-Hey..."

  "Aptal olduğumu düşünüyorsun, değil mi Kinn? Sana her lanet gün baş ağrısı veren şımarık bir velet gibi. Değil mi?"

  "Porsche, bu doğru değil. Mantıksız olmaya başladın." Sertçe yanıtladı.

  "Peki, söyle bakalım! Neden ikinci aileyi yalnız bırakamıyorsun?" Burada kendimi tamamen kaybetsem de Kinn hiç şaşkın görünmüyordu. İkinci ailenin meselelerini neden gündeme getirdiğimi bile bilmiyordum. Belki de bana ne kadar bilgi emanet edeceğini test etmek istiyordum. Lanet olsun! "Babamın neslinden beri bir sorun oldu..."

  "O zaman neden bana Vegas'a güvenmemem gerektiğini söyledin? Onunla aranda ne var?"

  "Çünkü..." Kinn, söyleyeceklerini bastırmaya çalışıyormuş gibi dudağını sıkıca sıktı. 

  "Benimle ilgili... Değil mi?" diye sordum, nefes nefese. 

  Kinn'in sorgumu reddetmesini umuyordum ama piç bana sadece yalvaran gözlerle baktı.

  "Ne oldu, Kinn!? Benim hakkımda söyleyemediğin şey ne!?" Gerçekte neyin peşinde olduklarını fark ettiğimde sesim daha yüksek ve daha yüksek sesle arttı. Ailemin topraklarının peşindelerdi.

   Nedenini başta anlamasam da şimdi her şey mantıklıydı. Amcamın borçlarla gömülmesine izin vermekten, beni onlar için çalışmaya zorlamaya kadar... Tüm bu bir aldatmacaydı! Bir hile! Benden bir şey saklıyordu ve hislerim, bana bunun benim ve geçmişimle ilgili olduğunu söylüyordu.

  "Sana bir aptal gibi mi gözüküyorum ben, Kinn? Hah?!"

  Ona doğru ilerleyip hızla yakasını kavradım. "Cevap ver bana!"

  Kinn o kadar kaybolmuştu ki yapabileceği tek şey gözlerini kapatıp adımı mırıldanmaktı, "Porsche..."

  "Senin gözünde gerçekten aptalım, değil mi Kinn?"

  Tekrar sordum ve Kinn beni sakinleştirmek için hemen omuzlarıma uzandı. 

  "Hayır. Elbette değilsin, Porsche" dedi dikkatle. Gözlerinin içine bakmaya devam ettim, ama sanki benden uzak başka bir boyuttaymış gibi o kadar dikkati dağılmıştı ki... 

  Nefesim ağırlaştı ve son darbeyi atmadan önce yavaşça derin bir nefes aldım...

  "O zaman soruyorum sana... Ben neden buradayım?"

  "Porsche, sakinleş..."

  Kinn beni rahatlatmaya çalışsa da düşüncelerim sadece sorularımdaydı.

  "Evimin tapusu yüzünden mi?" Bombayı düşürdüm ve dudağımı sıkıca ısırdım. Gerçeği ortaya çıkarmaya çalışırken gözlerim yaşların eşiğindeydi.

   Kinn dondu ve sadece bana baktı... 

  Şaşkın bakışlar,  açık ağız ve ardından gelen sessizlik kalbimi parçalara ayırdı. Binlerce bıçak sırtımı bıçaklamış gibiydi. Nedenini hala anlamıyordum ama Kinn'in beni bunca zamandır kandırdığı çok açıktı.

  "Biliyordum..."

  Yavaşça mırıldandımve hemen ardından gözyaşlarım düştü, biriken tüm duygularım ve hayal kırıklıklarım aynı anda patladı. 

  Kinn'den bana karşı dürüst olması için tek bir şey istedim, ona güvendim ben... Aptal gibi Kinn'e güvendim. Bana söylediği her şeye inandım. O zaman niye böyle ihanete uğramıştım?

 Şimdi ne yapmam gerekiyordu? Hayatım boyunca Kinn'e bağlı mı kalacaktım?

  Ama var ya... Vegas haklıydı... Kinn, en kurnaz olanıydı.