[KinnPorsche] 37. Bölüm - Arka Arkaya

 Bölüm 37 - Arka Arkaya

  Porsche

  "Pete!"

  Pete için ağlayan Khun'un sesi evin her yerinde yankılanıyordu ve duman etrafı sarmıştı.

  Öğleden sonra, gerekli tüm belgeleri bitirdikten ve temizledikten sonra Pete'in cesedini yaktık. Tankhun ağlayarak dizlerinin üstüne çöktü ve Pete'in adını haykırdı. Durumunu gördüm ve derin bir sempati duydum.

  Pete'le uzun süredir çalışan biri olarak nasıl hissettiğini anlıyordum. Neredeyse her gün, günde yirmi dört saat birliktelerdi. Onunla birlikte olan birinin bir daha geri dönmeyeceğini kabul etmesi onun için çok zor olmalıydı.

  Dün gece Pete'in büyükannesini ve büyükbabasını Chumphon'a geri gönderdik. Tankhun, ayrılık töreni bittikten sonra Pete'in küllerini adaya getireceğine söz verdi ve yakında onu takip edecekti. "Dün, onun için bir ev ve araba anahtarlarını yakmayı unuttum. Onları da göndermek istiyorum."

  Evin önüne metal kovalar kurulmuştu, ayrıca bugün iki tank vardı. Tankhun'un Pete için Gong Tek'i yaktığı başka bir gündü. Pete'in bir şeyleri gözden kaçırmasından korkuyordu.

  "Hmm, eminim iyidir... Her gün Gong Tek'i yakmak zorunda mısın? Yeter artık, ne için bu kadar yas tutuyorsun?"

  Khun Korn'un sesi yankılandı ve kendi oğlunu yorgun bir şekilde küfür yağmuruna tuttu.

  "Ya anahtarı yoksa? Cennetin evine nasıl girecek?"

  Tankhun sabırsızca başını sallayan babasına döndü. Şu anda tankların önünde sadece Arm ve Pol vardı. Ben ve diğerlerine gelince, ön kapının yanında durup ona acıyarak bakmakla yetindik. 

  "Şu anda adamlarıma Pete'e ne olduğunu araştırmalarını emrediyorum. Onun gerçekten öldüğüne inanmıyorum."

  Kinn ellerini enseme koydu. "Başka kim?"

  Şu anda düşünecek çok şeyim olmasına rağmen, olabildiğince normalmiş gibi davranıyordum. Bu öğleden sonra Athi ile buluşmaya gittim ve tabii ki birçok şey beni oldukça rahatsız etti. 

  "Kardeş Chan'ın onu benim için bulmasına izin verdim. Pete'in bulunduğu alanın etrafındaki bilgileri almak için gidip güvenlik kameralarını toplamasını istedim."

  Kinn başımı hafifçe okşadı. Dediği gibi, Pete olduğuna hala tam olarak inanamıyordum. DNA sonuçları henüz çıkmadığı sürece, ama... 

  "Kardeşim gerçekten çok üzüldü. Pete olmasaydı, nasıl bir hayat yaşadığını hayal bile edemiyorum. Hah..."

  Hiç durmadan sürekli kağıt yakan, bahsettiği abisine baktım. Bugün duygular dünden daha ağırdı, evde elliden fazla gardiyan bizimle yas tutmak için demir fıçının önünde durup geldi. 

 "İşte güney köri ezmesi. En sevdiğin bu olduğu için Prik Teyze'nin senin için ezmesine izin verdim. Git ye!"

  Siktir!

  Yangın bir kez daha alev aldı. Burnumuzu saran sarımsak kokusu gözlerimizden yaşlar akana kadar dumandan kurtulmak için hepimiz başımızı eğdik...

  Hepimiz ağzımızı kapatmak için gömleklerimizi kaldırdık ve korkunç kokudan burunlarımızı kapattık. Ah, deli sokuk! Köri ezmesini kim yakıp onları bir ölüye sunar ki? "Öhö! Uh, lezzetli bir güney köri yapalım!"

  Khun gözlerini kapadı ve bağırdı, ardından dumanı atmak için elini salladı. "Ve bu da araba yağı."

  "Bekle, seni piç kurusu! Araba yağını sakın ateşleme!"

  Khun Korn aniden çıkıştı. 

  "Neden ya? Baba? Yakmazsam Pete arabayı nasıl sürecek? Ha?"

  Khun Korn konuşmaya devam edemedi. Bir galon benzini depoya attı ve tabii ki..

  Sikeyim..!

  Yangın o kadar şiddetliydi ki neredeyse evi yakacaktı. Hepimiz içeri girdik, kapıyı duman kalkanı gibi kapattık. Duman normalden çok daha yoğundu. Bu herif! Herkesi Pete ile birlikte gönderecekti! "Ah, birisi, bu piçi evimden uzaklaştırsın!"

  Khun Korn öfkeyle bağırdı. Duman ve koku havaya karışmıştı ki, tüm ev dumanla dolacak ve hepimiz boğularak ölecektik. "Şimdi ne halt yiyeceksin?"

  Kim yüksek sesle bağırdı. Eli Che'nin kafasını tuttu ve gömleğinin içine soktu. Çünkü kardeşim neredeyse kusana kadar öksürdü. Khun diğer tanka doğru yürüdü. "Ah, bu intikam ödenmeli. Sadece bekleyin piçler.. Öhö! Öhö... Hepinizin Pete'i hatırlamasını sağlayacağım!"

  Khun öksürükler içinde konuşuyordu. Ateşin yönünü takip etmeye devam ettiği için yüzü siyah isle kaplanmıştı.

  "Bir kilo acı biber ve tuz alın. Döküp hazırlanın." Tahtanın önünde duran ve hapşıran diğer muhafızlara emir vermek için döndü. Sonra ikinci aileyi lanetlerken tuz ve biberleri yakmak için bir kova ateş daha tutuşturdu.

  "Porsche, yukarı çıkmak ister misin? Aşağıda çok duman var." Kinn beni göğsüne çekti ve yüzümü korumak için gömleğini çekmeye çalıştı. Yoğun duman etrafı sarmıştı, sanırım ben de ölecektim.

  "İçine biraz daha acı biber koyun. Biberleri ve tuzu yakacağım, sonra ikinci aileyi bir sonraki yaşamda yeniden doğmasınlar diye lanetleyeceğim! Hepsini dökün!"

  Yüzü yaşlarla dolmuştu ama bir şey yapamıyordu. Kovaya dökülen biberlere büyük bir intikam duygusuyla baktı. Dişleri gıcırdattı ve yumruklarını sıktı. Yüzü şimdi pembe dizideki bir kötü adama benziyordu.

   "Ah, hepiniz, birlikte şarkı söyleyelim!" Arkasındaki muhafızlara komuta etmek için döndü.

  Başka ne yapmayı planlıyordu? Dehşete kapılmış korumalar yumruklarını havaya kaldırıp bir ağızdan bağırdılar.

  "İkinci aile harap olsun! İkinci aile yok olacak!" Koro; ben, Kinn, Kim, Che, Khun Korn, Khun Chan ve izlemeye gelen diğer çalışanların kafasını karıştırdı. 

  "İşte bu! Daha yüksek sesle! Ve daha fazla tuz ekleyin!"

  "İkinci aile perişan olsun! İkinci aile telef olsun!"

  "Ah, aşağılanmadan ölmek istiyorum."

  Khun Korn inanamayarak elini şakağına koydu. Eve doğru dönüp içeri girdi. Phi Chan sessizce onu takip etti ve hizmetçilere bahçeyi temizlemelerini emretti. "İyi! Aynen öyle, aynen öyle.."

   "İkinci aile perişan olsun! İkinci aile telef olsun!"

  "Daha yüksek sesle! Karmanın sonuçları ve küfürleri daha hızlı ve daha yüksek sesle çıkmalı!"

  "İkinci aile perişan olsun! İkinci aile telef olsun!"

  "Yeter! Yeter artık! Kesin şunu!"

  Kaosa daha fazla bakmaya dayanamayacak gibi görünen Kinn, aceleyle onları durdurmak için bağırdı. Khun ile birlikte bağıran her ruhu lanetlemeye ve azarlamaya hazır olan kışkırtıcıyı işaret etti.

  "Ne yapıyorsun sen? Bu hepten faydasız! Yapacak başka bir şeyiniz yok mu hem sizin?"

  Kinn'in yüzü öfkeliydi ve korumalara sordu.

  "Bay Khun... Öyle emretti, Khun Kinn..." İçlerinden biri başı öne eğik şekilde konuştu.

  "Hepiniz onunla aynısınız. Şirketi yönetmeye yardım etmek yerine kaosu teşvik ediyorsunuz. Ne yapıyorsunuz siz?"

  "Evin idaresine yardım ediyorum Kinn! Kapa çeneni!"

  "Bunu yapmanın daha iyi bir yolunu bulamıyor musun? Ah, senin tahtaların eksik olduğunu unutmuşum!"

  Kinn elleri gevşek bir şekilde kalçalarına yerleştirerek ayağa kalktı. Yorgun görünüyordu. Abinin böyle olgunlaşmamış bir şey yapabileceğine inanamadığım kadar şu anki halini görmeye dayanamıyordum. "Neden sormaya zahmet ediyorsun ki?"

  Duman bir süre azaldıktan sonra Kinn'e söyledim.

  "Eh, ikinci aileyle kanıtlarla baş edemiyorsan, bu yöntemi duydun mu? Hileler ya da yalanlar kullanmalıyız. Büyü ya da sihirle. Şimdi Pol ve Arm, hadi duş alalım." Vücudu kirli, yırtık pırtık ve bütün gün kömürle oynamış gibi görünüyordu. İğrenç göründüğünü söylemeliydim.

  "En çok bunu hatırlamalısın, sana geri dönecek. Dikkatli ol..." dedi Kim, gömleğini yüzünden silmeye çalışarak. Burnundan mukus akmaya başladı. Çok acıtmış olmalıydı.

  "Size söyledim, gelip görmek istiyorsanız görün. İstemiyorsanız g.örmeyin Ai Pon, Arm, buraya gelin. Bu konuda bir şey yapamıyorsanız, sizin için yapacağım. "

  Kinn'in kardeşi olduğunun farkında olmasam, onu döverdim. Yanan tankların kokusuna sinir oluyordum. Bu gece uyuyabilir miyim bilmiyordum çünkü duman ve koku evi doldurdu. Ayrıca, küresel ısınmaya da katkıda bulundu. Onu yakalaması için çevre departmanını aramalı mıydım?

  "Dikkatli olun... Ruhu, onu en çok özleyenin yanına gelir. Peki ya yedi gün? Ruhun ayak izlerini takip ettiği bir zamandır. Bağlandığı yere geri döner! Belki Pete öldüğünün farkında bile değildi. Günlük rutinini şöyle yapacak..." dedi Kim, beni tıslayan perili bir tonda. 

  Söylediği her şeyi hayal etmeye başladım ve farkında olmadan Kinn'in gömleğinin kenarını arkadan sıkıca çekmek için uzandım. Khun'dan bile daha çok korkuyordum! "Odanıza istediği gibi girip çıkar. Şu anda ruhu odanızda dolaşıyor olabilir... Yavaşça her şeyi yapıyor olabilir...  Banyoya yürür, pijamalarını hazırlar, ta ki... Akşam saat on gibi birlikte oturup pembe dizi izleyene dek.... Huuuuuuuuuu... Ne yapıyorsun?"

  "Yeter Kim. Çok fazla hayal kitapları mı okudun?"

  Dirseğini Kim'e uzattı ama yüzü rengini kaybetmeye başladı ve bana şüpheyle baktı. 

  "Bu doğru mu?" Gizli olmayan bir korkuyla, Kim'in söylediği her şeyi düşünerek sordu.

  "Cidden. Ölümün kendisi bir muamma olduğu için ahirette yiyecek hiçbir şeyi olmayacağını çok düşünme. Kesin olan bir şey var ki, o da sana musallat olacağı! Hahaha!"

   Kim kahkahayı patlatınca hemen Kinn'in belini tuttum ve ona sarıldım. Ne kadar çok düşünürsem, kafamdaki resmi o kadar çok görüyordum. Ayrıca evin içindeki atmosfer, duman ve yas izleriyle ürkütücü bir etkiye sahipti. Hüzün ve hafif dumanla birlikte etrafta havlayan köpeklerle birlikte tüm vücudum tüylerim diken diken oldu.

  "Kim, konuşmayı kes. Karım korkuyor!"

  "Tamam, buna yarın hava aydınlandığında devam edebiliriz. Hadi şunları toplayalım. Arm, bugün benim odamda uyuyacaksın." 

  Khun, tanktaki yangını söndürmek için iyi bir iş çıkaran Arm'a döndü. Sanki reddetmek istiyormuş gibi hoşnutsuz bir homurtu çıkardı ama reddedemedi.

   Herkes dumanı söndürmeye yardım etti, ardından eve dağılmak ve görevlerine devam etmek için hazırlandı.

  "Yardım... Yardım edin..."

  "Ne var?"

  Khun aniden kömürleri toplayan ve bir çuvala koyan korumaya döndü. "Ne oldu?" Pol'ün yüzü şaşkınlıkla ona baktı. 

  Ben ve Kinn de şaşırmıştık. Kimsenin onu aramadığı bir anda Pol'e döndü.

  Nasıl yani? Bu erken saatte hayaletler ona musallat oluyor muydu? Ya da dumandan çok sarhoş olmuş olabilirdi. Doğru, deliydi, oh! O zaten deliydi...

   "Beni çağırdın." Khun onaylamayarak Pol'e bağırmak için döndü. Beynim boşaldı. Artık burada kalmanın iyi olmadığını düşünüyordum. 

  Doğru düşünemiyordum ve hayal gücüm dolaşırken kalbim çılgınca atmaya başladı.

  Ne duydum ben az önce?

  Yutkundum ve Kinn'in belini arkadan daha da sıkı tuttum.

  "Yok bir şey..." Kinn nazikçe kolumu okşadı.

  "Ben bir şey demedim ki..."  Pol cevapladı.

  "Ah... O zaman sen niye bana sesleniyorsun, Arm?"

  Khun hedefini değiştirdi ve Arm'a sordu. 

  "Seslenmedim. Ateşi söndürüyordum." Arm hızla kafasını iki yana salladı.

  "Sizden kim..." Sormak için arkasını dönmeden etraftaki tüm korumalar inkar edercesine ellerini salladılar. Sonra aniden bir ses araya girdi.

  "Efendim... Tankhun... Yardım---"

  Bu noktada, sesi hepimiz duyduğumuz için orada bulunan herkesin rengi soldu ve donup kaldı. Bedenlerimiz neredeyse bir olacak diye kendimi Kinn'in sırtına bastırdım. Bacaklarımın sertleştiğini hissettim, kalbim bir an seğirdi. Hayır, hayır... Yanlış duymuş olmalıydım. "Ne? Bana kim sesleniyor?"

  Khun'un gizlice yutkunduğunu gördüm ama yine de sesin kaynağını bulmak için başını sağa sola çevirdi. "Efendim... Ben.. Ben buradayım."

  Boğuk bir ses ve hafif bir inilti rüzgarda uçuştu. Etrafımızdaki gözlere aldırmadan Kinn'e çok sıkı sarıldım. Kinn de kolumu tuttu. Yüzünün bembeyaz olduğunu anladığımda gözleri etrafta gezindi.

  "K-Kim! Bunu duydun mu?"

  Che yüzünü Kim'in gömleğine gömdü. Elleri korkuyla birleşmeye başladı.  (Ç/N: Abii cidden Che bana çok pısırık geliyo bi ısınamadım şu çocuğa)

  "B-bana kim seslendi?" diye sordu Khun, sinmek yerine cesurca davrandı ve bağırdı. 

  Etrafa bakmaya devam etti. "Orada kim var?" Gözlerini evin önündeki çite doğru kıstı.

  Ama yanına yaklaştığında, Arm ve Pol dahil tüm korumalar geri çekilip evin girişindeki merdivende toplandılar. Birbirlerine sımsıkı sarıldılar, korkuyla birlikte ileriye baktılar. "Genç efendi, beni görebiliyor musunuz? Bu taraftayım."

  Soluk gölge hafifçe dalgalandı, silueti, görünümü ve tonu beni neredeyse nefessiz bıraktı. Kinn, Kim, Che ve ben hep birlikte aceleyle birkaç adım geri gittik ve geri kalanı, tam hızda koşmak üzereydiler. "Orada ne yapıyorsun Anon?"

  Dünyayı farklı gördüğü için mi, yoksa olup biteni algılayamayacak kadar çılgın olduğu için mi bilmiyordum. "Ben-ben buradayım, Bay Khun." Anon elini kaldırdı ve Kim'in arkasına koştu.

  "Aman Tanrım. Sen de beni çok sevdiğini söylüyorsun. Neyden bu kadar korkuyorsun ki, Jet?" Khun elleri belinde durmak için döndü ve arka arkaya duran ondan kaçan muhafızları azarladı. 

  "Phi Jet bu öğleden sonra hastaydı." Pol,  bir adım geri atarken konuştu.

  "Genç efendi..."

  "Kim o ya? Çık artık dışarıya!"

  "O seni çağırıyor, piç!"

  Kim sıkıca Che'ye sarıldı. Korkuyla etrafına baktığında yüzü kar gibi beyazdı.

  "Genç efendi, yardım edin... Lütfen yardım et..."

  Herkes korkmuş görünse de, hepsi hareketsiz kaldı. Tüm gözler önüne sabitlenmiş ve sesin kaynağının ortaya çıkmasını bekledi. Bacaklarım korkudan titriyordu ve kalbim göğsümden fırlayacakmış gibi hissediyordum ama bir o kadar da merak ediyordum. Figürün gölgesi daha net görünmeye başladı. Hep bir ağızdan nefesimiz kesilirken herkesin üzerine büyük bir şok geldi.

  Bu Pete! Kesinlikle Pete! Ama, eğer Pete ise... Ne oluyor amına koyayım?!

  Yüzü kan içindeyken yavaşça hareket etti ve öne çıktı. Kan ve bilinmeyen izlerle lekelenmiş beyaz bir gömlek giymiş olmasının bir faydası yoktu. Beynim çalışmayı durdurdu ve görüntüyü işleyemedi. Aniden idrara çıkma dürtüsü hissettim ve... "Aaaaaaahhhhhhhh!!!!!"

  Kinn'in üzerine atlarken, bacaklarımı beline doladım ve kollarımı boynunda birleştirerek yüksek sesle bağırdım. Kafamı boynuna gömerek kaçması için ısrar ettim. "Vay! Pete! Merhaba! Siz hayvanlar bana yardım edin!"

  Deli piç, titreyen elleriyle evin önünde donmuş duruyordu. Bana gelince, Kinn'e sımsıkı sarılarak hayatta kalmak için kaçtım.

  "Khun! Buraya gel!"

  Kim, Che'ye korumacı bir şekilde sarılırken ona seslendi. Khun orada kaldı ve gözlerini kapadı, elleri kulaklarının üzerinde kenetlendi ve tanrıları çağırmak için bir Tay mantrası dua etti. "Yardım edin! Ben... Bacaklarımı hareket ettiremiyorum! Yardım edin!"

  Piç ağzını açtı. Gözleri, gittikçe yaklaşan Pete'e baktı ve vücudu daha da titredi. "Seni piç! Porsche, bir dakika aşağı in. Gidip onu içeri sürükleyeceğim."

  Kinn bacağımı belinin üzerinden çekti, ama hemen başımı salladım. "Hayır! Gitme! Bekle, Pete seni kandırıp öldürecek. Ne yapacağım ben?!" Yüzümü Kinn'in omzuna koydum ve eskisinden daha sıkı tuttum. Şimdi beni sırtında taşıyor ve vücudumu yere koymak için çömelmeye çalışıyordu.

  "Pete! Nereye istersen git. Söz veriyorum sana layık olacağım." Kim Che'yle ellerini kenetlediğinde bağırdı.

  "Şey, burayı seviyorum.. Ah! Acıtıyor." Pete dönüp kanlı çizgilerle bileklerine bakmadan önce bağırdı.

  "Neyden korkuyorsunuz, genç efendi?"

  "Beni kandırma! Yardım et! Mesanem patlayacak!" Khun, yardım için yüksek sesle bağırırken gözlerini sıkıca kapattı.

  "Genç efendi, tuvalete gitmenize yardım edeceğim. Hadi gidelim."

  Pete ona ulaşmak üzereydi ama o yaklaştıkça Khun korkudan titriyordu. "Farkında olmadan ölmüş olmalı." 

  Kim, bacaklarımı belinden başarıyla çıkaran Kinn'e dönerek konuştu. "Burada bekle, Khun'a yardım edeceğim."

  Kinn beni yere oturturken konuştu. Hem kollarım hem de bacaklarım güçsüzdü. Kaslarım ve beynim tamamen çalışmayı bıraktı. 

  Karşımdaki manzara o kadar ürkütücüydü ki bayılmak istedim. Gerçek hayatta bir hayaletle karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim, inanamıyordum bile! "Kinn! Hayır, gitme!"

  Uzanıp Kinn'i yakalamaya çalıştım ama kaçmak yerine çığlık atmaya başlayan Khun'a yardım etmek için çabucak koştu. "Bay Kinn, geri döndüm."

  Pete ileri atılmaya çalıştı ki, aslında hepsi bir kozaya yığılmış olan izleyen tüm insanlar, Kinn'e yaklaşmasını engellemek için hep bir ağızdan bağırdı. "Hayır!"

  Pete olduğu yerde durdu. 

  "Khun, çabuk içeri gir." Kinn onu evin içinde takip etmek için bileğini çekti. Ama Kinn, Khun'u kaparken bacakları titriyordu. 

  Pete, gördükleri karşısında gücenmiş gibi olay yerine baktı. "Khun Kinn, geri döndüm."

  "Pete, sana mevlit okutacağız, söz veriyorum."

  Kinn'in yüzü solgunlaştı ve aklını tamamen kaybetmiş gibi görünen Khun'u kucakladı. Elleri havada, aptalca bir şeyler okuyordu. "Neden bahsediyorsunuz?" Pete inanamayarak ayağa kalktı. 

  "Kinn'e söyle, bilmiyor." diye bağırdı Kim. Bu yüzden ona dönüp baktım.

  "Öyleyse neden kendin yapmıyorsun? Kinn'den ne yapmasını istiyorsun? Kinn'e bir şey olursa ve o hayalet tarafından kandırılırsa seni öldürürüm!"

  Kardeşime sarılıp Non'un arkasına saklanan kişiye bağırdım.

  "Kinn benden daha güçlü! Söyle ona Kinn!"

  "Pete, sen öldün. İstediğin yere gitmekte özgürsün."

  Kinn, eve doğru yürümeye devam etmesi için Khun'u sürüklerken konuştu. (Ç/N: ABİ GÜLMEKTEN ÇEVİREMİYORUM XMCNXVX)

  "Gerçekten mi? Öldüm mü ben yani?"

  Pete ellerini yüzüne koydu, sol ve sağ yanaklarını incelemeye başladı.

  "Pete, seni seviyoruz ama bizi böyle görmeye gelmene gerek yok." Arm evin içinden bağırarak durmadan ellerini salladı.

  "Bekle! Ben ne zaman öldüm ki?"

  Pete kaşlarını çattı. Sonra kendi kendine bir şeyler fısıldadı.

  "Beni Vegas öldürmedi.. Yoksa öldürdü mü? Evet, Vegas çıkmama izin vermiyordu... Ne yaptı ki?"

  Pete düşünceli bir şekilde kaşlarını çattı. Kinn'in, Khun'u kollarına alıp evin içinde koşmadan önce bir an durakladığını ve Khun'u kendisini koruyan Kim'e fırlattığını gördüm. Korumalar aceleyle Buda figürünü eline verdi. Khun, etrafında neler olup bittiğini anlayamayana kadar bir dua mırıldanmaya başladı.

  "Kinn, nereye gidiyorsun Kinn!?"

  Koşarak dışarı çıkarken Kinn'e seslendim.

  "Khun Kinn, ben ölmedim ki... Sadece ikinci ailenin evinden yeni kaçabildim."

  Pete derin bir iç çekti. Kinn'in evin güvenliğinden attığı her adım, insanlar periyodik olarak ağlıyor ve onu çağırıyordu. 

  "Ahh! Kinn! Sana içeri gelmeni söylemiştim!" diye bağırdım Kinn'e. Ayağa kalkıp sevgilimin kolunu arkama almak istesem de bedenim benimle işbirliği yapmayı reddetti.

  "Pete, bugün seni yaktık. Çok üzgünüm." Kinn, Pete'den biraz uzakta durdu. Önündeki şekle bakarken korktuğunu söyleyebilirdim. "Beni mi yaktınız? Bugün mü?"

  Pete, Kinn'in yavaşça başını salladığında bir parmağını kendisine doğrulttu. Kinn'in yüzü sorularla doldu ve korkmuş gözleri yavaş yavaş sakinleşti. "Gerçekten... Ama bugün her zamanki gibi uyandım. Ama neredeyse hiç uyumadım. Sabahları yulaf lapası yerken Vegas bana dışarı çıkmamı söyledi...Öldüm mü sahiden? O zaman Vegas kiminle konuşuyordu?" 

  Pete düşüncelere dalmış gibiydi. Anlayamadığım bir şey söyledi. "Pete, gerçekten daha ölmedin mi?"

  Kinn baştan aşağıya Pete'i süzdü. "Eminim. Ölmedim... Sadece ikinci ailenin evinden kaçtım. Khun Kinn, bana dokunmaya çalışın."

  Pete elini Kinn'e uzattı. 

  "Ona inanma Kinn! Yaptıkları şey bu. Hayalet seni kandırıyor!" Kim geri bağırdı.

  "Itipiso...namosa...namo." Khun, gözleri sıkıca kapalıyken bazı hayal edilemez ilahiler okumaya başladı.

  "Pete... Sikeyim!"

  Pete'e doğru uçup onu kolundan yakalayıp rahatlayarak kucakladığındai Kinn'e henüz bir uyarı sözü bile söylememiştim.

  "Kinn!!!" Sadece adını haykırabildim.

    "Nasılsın? Aman Tanrım! Gerçekten üzgünüm. Üzgünüm Pete! Gerçekten çok üzgünüm!" Kinn, Pete'i sıkıca kucaklarken açıkça söyledi. 

  "KhunKinn, ben iyiyim." Pete ışıl ışıl parladı.

  "Hayatımın geri kalanında suçluluk hissedeceğimi sanıyordum...Hey! Geri geldiğin için teşekkürler!" Kinn gözleri yaşlı şekilde konuştu. Sanki tüm dünya göğsünden kalkmış gibi dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. 

  "Kinn, hayalet tarafından kandırılıyorsun!" Kim bağırmaya devam etti.

  "Millet, Pete hala ölmedi!" Kinn bize dönüp mutlulukla bağırdı. "Ai'Pete!"

   Pol, Arm, Anon ve evdeki herkes yavaş yavaş Pete'i neşeli bir tezahüratla çevrelemeye başladı.

 "Lanet olsun hepimiz öldük. Bütün ev hayalet tarafından kandırıldı!" Kim dışarı çıkıp kalabalığa tiksintiyle bakarken konuştu.

  "Bir süre zırlamayı kes, hayır. Ayağını kıpırdat da gör bak. Belli ki bir insan."

  Che, Kim'den uzaklaştı ve Pete'e doğru koştu. Pete bir hayalet olsaydı, kimseyi tutamaz veya konuşamazdı diye düşünmüştüm ve o gülümsemeyle, bu gerçekten Pete'di, kanlı gömleği yüzünden şu anda bir hayalet gibi görünse bile. 

  "Porsche."

  Pete, Che'nin elini tutup Kinn'in arkasından takip ederek eve girdi. Nasıl hissettiğimi tam olarak açıklayamıyordum. Bayılacak kadar korkmuştum ama şimdi vücudum zayıf hissediyordu. Kinn beni yerden kaldırdı ve doğruca Pete'e sıkıca sarılmaya gittim. 

  "Nerelerdeydin?"

 Ona hiç olmadığı kadar sarıldım. Kalbim mutlulukla çarptı, umutsuzluk gözlerimin önünde bir ışık parıltısına dönüşürken tüm vücuduma heyecan doldu. Pete yaşıyordu! Gözlerimin dibinde yaşlar oluşmaya başladı.

  "Seni çok fena özledim," dedi Pete sırtıma dokunarak.

  "Çok korkmuştum... Sikeyim! Gerçekten iyi misin?"

  Vücuduna tepeden tırnağa bakmak için ondan uzaklaştım. "Evet, iyiyim."


  "Namo... Tassoo..."

  "Her şeyden önce, burada, şu deli adama bak. Ruhu şimdiden dördüncü dünyaya gitmiş olabilir. Namo? Ne? Tassa ne be?" Kim, hala yerde oturan ve dua eden Khun'u işaret ederken biraz kıkırdadı. 

  "Git ve ruhunu geri al."

  Doğruca Tanakhun'a yürüyen ve onun önüne oturan Pete'in omzuna vurdum. "Huh...Namo...huh"

  Khun aniden ağlamaya başladı. Her iki yanağından da yaşlar akıyordu ama elleri birleştirmiş ve dua etmeye devam ediyordu. 

  "Genç efendi, henüz ölmedim." Pete iki elini de kucağındaki Buda heykelinin üzerine ve yanına koydu. Piç kurusu durakladı ve gözyaşlarıyla lekeli gözlerle Pete'e baktı.

  "Hah? Pete?! Seni piç!" Sonra kendini Pete'in kucağına attı.

  "Artık buradayım." Pete rahat bir nefes alırken, Khun Pete'e sıkıca sarıldı. Yüzü şimdi sakinleşmişti.

 "Huh.. Korktum... Seni bir daha göremeyeceğimi sandım."

  "Ben iyiyim."

  Pete, etrafına saklanmış olan yorganın üzerinden sırtını sıvazladı. Khun neredeyse kusana kadar ağladı. "Gerçekten geri döndün... Bir daha ortadan kaybolma... Seni affetmem valla.."

  "Burada ne halt oluyor yine?"

  Khun Korn ofisten çıktı ve bağırmadan önce bir an şaşırdı. "Pete!! Nasıl böyle geri döndün?! Kalbim neredeyse patlayacaktı!"

  Khun Korn hafifçe gülümseyerek konuştu.

  "Efendim, ben daha ölmedim."

  (Ç/N: Olm lan her gördüğüne 'merhaba' yerine 'ölmedim daha' dediğini düşünsenize gerçek hayatta falan ne zor olurdu rfdkjbcmx)

  Pete, Khun Korn'un geri döndüğünü söyleyerek ayağa kalkıp ona saygı göstermek için Khun'dan uzaklaştı. "Anlıyorum. Gidip konuşalım. Ah, şu duman! Çocuklar, o kokuyu hemen evden çıkarın." Khun Korn, gardiyanlara, deli oğlunun yarattığı evin etrafında kalan kokuya dikkat etmelerini emretti.


  Ben, Kinn, Khun, Kim, Che, Khun Korn , Pol, Arm ve Phi Chan dahil, ana evin oturma odasında birlikte otururken, diğerleri evin içindeki havayı temizlemek için vantilatör ve hava deodorantı getirdiler. "Bak buraya, kemiklerin hala sıcak. Bu öğleden sonra yandı."

  Khun, bugün yakılan cesedin küllerini içeren semaveri tutarken Pete'e alaycı bir şekilde söyledi. "Bu resme gelince, onu kendim seçtim."

  Pete'e ölüm tarihinin olduğu resmi vererek ekledi. "Yaktığın kim?" Pete vazoyu orta masaya koydu ve puslu bir şekilde sordu.

  "Bu mu.. Evet, sahi bu kim?!" Tankhun vazoya düşünceli bir şekilde baktı.

  "Bir düşünün, cenaze için büyük bir etkinlik düzenledim, günde yüz bin baht'ın üzerinde yatırım yaptım ve misafirlerinizi de ağırladım!" Khun hayretle mırıldandı. 

  "Haha...Cenazenin benim için olduğunu söyleme sakın, Pong amca için değil miydi? O piç Vegas bana yalan söyledi!" dedi Pete şaşkınlıkla ve dişlerini gıcırdattı.

  "Cenazeden haberin var mıydı?" Pete'in çaprazında oturan Kinn sordu bu sefer. 

  "E-Evet..." Pete bir an sessiz kaldı, sözlerini düşündü. 

  "Bu amca Pong mu?" Khun şok içinde sordu.

  "H-Hayır... Sadece bir an o sanmıştım."

  "Biliyor musun? Khun senin için altı günlük bir cenaze töreni düzenledi. Rahipler kutsayarak ve her gün misafirlere katılırken tam altı gün." dedi Kim gülümseyerek.

  "Ciddi misin? Bu çok fazla değil mi?" Pete'in gözleri şaşkınlıkla açıldı.

  "Hepsi bu kadar değil, bu öğleden sonra büyükanneni ve büyükbabanı eyalete geri gönderdik. Uçağa sağ salim binmelerini sağladık." Khun kabul etmek için çenesini kaşıdı.

  "Büyükannem ve büyükbabam da biliyor bunu? Aman tanrım, şokta olmalılar!" Pete parmaklarını kafasına gömdü ve çok gergin görünüyordu. Sanki dünyanın sonu geliyormuş gibi yüzü bembeyaz oldu.

  "Hmm, Kinn. Büyükanne ve büyükbabasıyla birlikte ilgilenelim." Khun Korn sessizce başını sallayan Kinn'e bakmak için döndü.

   "Ben hallederim Pete. Millet, bu arada onları aramayın, böyle yaparsanız şok olurlar. Yarın sana haber veririm. Onlarla yakında buluşursun."

  "Onlar muhtemelen şu anda..."

  "Bütün bu karışıklığın tek sorumlusu ben olacağım. Merak etme." Kinn hızlıca cevapladı.

    Pete'e huzur verdi. Ama dedesi, torunları ölmediği için Bangkok'a dönmelerini isteyen bir telefon alırsa, o zaman ne olacaktı? "Öyleyse neden herkes benim öldüğümü düşündü?"

  Pol ve Arm bileğindeki kanı silmeye yardım ederken Pete sordu. Patikalara baktım ve usulca bir küfür mırıldandım. Kinn'in de baktığını gördüm ve gözlerini zar zor kırptı. 

  "Bu Phi Chan.. Phi Chan.." Khun kendini işaret eden Phi Chan'ı işaret etti.

  "Ben mi?"

  "Evet! Phi Chan! Banliyöde bir ceset bulunduğunu söyledin. Ayrıca, ana ailenin arması olan cüzdanında kartvizitinizi bulduk. O da senin gibi orta parmağa paslanmaz çelik yüzük takıyor." dedi Khun öfkeyle.

  "Ah, gerçekten mi?"

  Pete, şu anda yüzüğü olmayan sol eline bakarken derin derin düşündü. "Tom olabilir mi?"

  "Hah?"

  Dikkatle dinleyen herkes bir ağızdan sordu. "Geçen ay ayrılan Tom. Başka bir şirkette çalışacağını söyledi. İstifa ettiğinde, bir sorun çıkması durumunda ona kartvizitimi verdim, benimle iletişime geçebilir diye."

  "Tom... Tom... Tom... Ah. Eskiden astım olan Tom. Bir süredir benim ajanımdı." Khun fark ettiğinde Pete başını salladı.

  "Ah gerçekten. Tom, Pete'in çok yakışıklı ve havalı olduğunu söyledi. Bu Pete onun idolüydü. Ah, onun da senin gibi aynı orta parmağa aynı yüzüğü taktığını hatırladım!" dedi Arm yavaş yavaş hafızasını geri kazanırken.

  "Şey, o yüzüğü birlikte aldık. Benimki zaten eskimişti, ben de çıkardım."

  "Vay canına, bunu neden Arm'a önce söylemedin?" Khun, Arm'ın yüzünü işaret etti.

  "Eh, unuttum ve bu şartlar altında düşünemedim."

  "Yani bu açıkça bir yanlış anlaşılma." Khun Korn olayı sonuçlandırdı.

  "Ah, yani gerçekten o Tom'du..." Pete üzgün üzgün vazoya baktı.

  "Tamam, herkes sakin olsun. Chan'ın bunu araştırsın bir. Bir süre bekleyin, eğer aniden biri tekrar ortaya çıkarsa, bunun için endişelenmeyelim."

  Khun Korn aceleyle kasvetli atmosferi bozdu. 

  "Bunu kendim öğreneceğim, belki arkasında ön plan vardır. Eğer gerçekten Tom olsaydı, o zaman bunun ana aile ile ilgisi yok." Phi Chan sessizce söyledi.

  "Ölesiye ağlamıştım oysa," dedi Khun.

  "Rakibin tarafı tarafından alınmalıydı. Pete iyi olduğu sürece sorun yok gerçi," dedi Kim. (Ç/N: Kim cesetten bahsediyor. Tom artık onlar için çalışmadığı için başka bir şirket tarafından alınmış olmalıydı anlamında)

  "Kötü şans olarak kabul edildi, Pete." Che, Pol'ün Pete'in yaralarına bakmak için kullanılan gazlı bez ve pamuğu almasına yardım ederken konuştu. "İkinci aile, sana ne yaptılar?"

  Kinn, bakışları Pete'e merakla bakarken sordu. Yüzü ciddiydi ve gözlerinde sormaya cesaret edemediği temel soruları görebiliyordum. Pete bunu gördü ve parmakları gömleğinin yakasına sıkıldı. Gözlerini de çevirdi. Sıra dışı değişimi gördüm. 

  Aslında Pete'in vücudunda derin yara izi yoktu. Sol bileğinin yanı sıra boynundaki ve göğsündeki hafif morluklar dışında bana tanıdık geldiğini düşünüyordum. Ama o izlerin öyle dövüşten falan olmadığını söylemeye cüret edemedim...

  "O piç Vegas değil mi? Sana ne yaptı? Bana söyle! Yarın gidip onu öldüreceğim!" Khun yumruklarını sıkıca sıktı ve masaya çarptı. Kararlı ve biraz da kırgın görünüyordu.

  "Bırak gitsin, hiçbir şey olmadı," dedi Pete nazikçe.

  "Sana ne yaptı? Seni esir mi tuttu? Açlıktan ölmeni mi bekledi? Ama daha şişman görünüyorsun... Ve garip bir şekilde daha yumuşak." Khun'un yorumlarına katılıyordum. Fiziksel olarak Pete güçlü görünüyordu. Buna ek olarak, görünüşü temizdi, rehin olmanın neredeyse hiçbir izi yoktu.

  "Şey..." Pete ikilemdeymiş gibi tereddüt etti.

  "Hah! Macau ya da Vegas'ı kaçıracağım! Onları hapsedeceğim ve tıpkı sana yaptıkları gibi onlara işkence edeceğim! O piçler! Bu iyi bir plan mı?" 

  Khun duygularını intikamın her kelimesine döktü.

 "Pekala, geç oluyor. Bugün Pete'in dinlenmesine izin ver, yarın konuşalım."

  Khun Korn küçümseyerek konuştu ve herkes bunu kabul etti. Pete'e baktım ve gözleri düşüncelerle ağır görünüyordy. Sanki aklında o kadar çok şey kalmıştı ki...

  "Pete, hastaneye götürülmek ister misin? Seni götüreyim." Kinn konuştu.

  "Gerek yok, Khun Kinn. Ben gerçekten iyiyim."

  "Odama git ve bu gece benimle yat. Uyanıp seni tekrar gitmiş bulmaktan korkuyorum," dedi Arm ama Khun aralarına girdi ve kollarına sarıldı. 

 "Ben geri döndüm, genç efendi." Pete, Khun'un elini hafifçe okşadı. 

  "Bilmiyorum. Neden benimle odamda yatmıyorsunuz? Arm ve Pol da," dedi Khun ve bütün ev reddederek başlarını salladı.

  "Hey, bırakın da Pete dinlensin. Daha sonra devam edersin deli fikirlerine. Bırak gitsin." Khun Korn, Tankhun'u Pete'in kolundan sürükledi ve onları odadan dışarı itti.

  "O çömleğe gelince, senin gözetiminde olacağım, Arm. Keşişin odasına götür." dedi Kinn  ve beni elimden çekip sonra salondan çıktı. 

  Bugün daha önce hiç olmadığı gibi rahatlamıştım. Ailemin öldüğü anıların acısı yavaş yavaş kayboluyordu. Her ne kadar ailemin hikayesi Pete'inki kadar mucizevi olmasa da, her şeyin zamanla aklanacağına olan inancımı hala koruyordum.

 İçimde kötü bir şey olmak üzere gibi bir his vardı. Kalbimin derinliklerine gömülen sorular cevap aramak için uzanıyordu, uzun zamandır kapalıydı ama yavaş yavaş kendi kendine çözülüyor gibi görünüyordu.

  Yatağa oturdum ve ıslak saçlarımı yavaşça sildim. Çok kötü şeyler yaşadıktan sonra çözmek istediğim bir şey vardı. Ailemin ölümü. 

  Fotoğrafı cüzdanımdan çıkardım. Öğleden sonra onu evimizde bulduğumuzda Athi'nin elime doldurduğu bir fotoğraftı. Bana sürekli musallat olan bazı gizemli sözler bıraktı.

  [Geriye Dönüş]

  "Hey, yiğenlerim! Nasılsınız bakayım?"

  "Athi..."

  Uzun zamandır görmediğim yüzü görünce hayrete düştüm. Hayatta kalan tek akrabamdı. Athi, zayıftı, kasvetliydi ve kirli gövdesinde geçmişte olduğu işadamından eser yoktu. "Amca, neden evime zorla giriyorsun?"

  Elime aldığım odun parçasını tutan elimi indirerek hemen sordum. 

  "Kilidi değiştirdin. Biraz dinlenmek için uğradım ama kilidi açamıyorum o yüzden kırmak zorunda kaldım," dedi Athi yüzünde kayıtsız bir bakışla. 

  "Öyleyse neden bizim için geldin?" Che, söz konusu Athi'ye bakarak sordu.

  "Hmm, piç kurusu. Yeğenlerimi özleyemez miyim? Ama artık burada hiçbir şeyşm kalmamış anlaşılan. Her şeyimi sattın mı? Eşyalardan geriye hiçbir şey kalmamış."

  "Ne istiyorsun? Uzun zamandır burada değildik.." Önümdeki kişiye güvensizlik içinde bakarken konuştum.

  "Hah, bu kadar yani... Ana aileyle birlikte yaşamak için tüm eştaları taşıdınız. İki kardeş de rahat bir hayat yaşıyorsunuz. Korn'un seni beslemesi güzel, hayır, bunlar Kinn ve Kim, değil mi? Kendinizi satmaya çalışıyormuşsunuz gibi..." Söylediklerine hemen kaşlarımı çattım. Tüm bu detayları öğrenmek için bizi takip ediyor olmalıydı.

  "Ne geveliyorsun?" Chei Athi'ye doğru ilerlemek üzereydi, hemen kolunu çabucak kavradım.

   "Ne geveliyorum ben? Aileniz nasıl hayatta kalacağını bilen iki oğlu olduğu için gurur duyuyor olmalı. İyi olacaksınız. Zengin adamları yakaladınız." Athi alayla konuştu. Yumruklarımı sıktım, duygularımı sakinleştirmek için derin bir nefes aldım.

  "Ama yine dei senin olmayan bir evde, satabileceğin son mobilyaları bile çalmaktan iyidir. O amcadan hiç mi utanmıyor musun?" Sesim dayanılmaz bir şekilde patlamaya başladı.

  "Kinn sana bunu daha söylemedi mi? Nasıl?" Athi kaşlarını çattı, gözlerini devirdi ve beni kışkırtmakla eğlendi.

  "Neden bahsediyorsun?"

  "Aptal olduğunu biliyordum ama bu kadar aptal olacağını düşünmemiştim." Athi başımı parmağıyla dürttü ama elini sıktım.

  "Borcum senin için amacını yaptı. Ama babanın son hazinesinin oldukça büyük bir meblağa satılabileceğine inanıyorum." Beynim karışmaya başladı ve öfke göğsümden fışkırdı. Athi'nin yakasını kavradım.

  "Boş yapma da dökül ağzındaki baklayı!"

  "Onlara paraya ihtiyacım olduğunu söyle. Eğer çenemi kapalı tutmak istiyorlarsa. Bana para gönder, yoksa sessizliğimi garanti edemem, haha." Sonra omzumu çarptı. Merdivenlerden inip kapıya doğru yöneldi. 

  Dikkatim dağıldı, uzandım ve Athi'nin kolunu tuttum. Kafamda bir sürü karışıklık vardı. Che'nin kendisi bile anlamadı ve bir an sessiz kaldı.

  "Bekle bir dakika! Ne demek istiyorsun, amca?"

  Athi sinsi bir gülümsemeyle kolunu çekmek için döndü.

  "Ne? Başsağlığı dileklerimi Ai Korn'a ilet... Daha fazlasını öğrenmek istiyorsan, beş yüz bin gönder. Hayır, muhtemelen şimdiden bir milyondan fazlasına sahipsin. Eminim ailenizin ölümünü ve ana ailenin vahşetini bilseydin, tüylerin diken diken olurdu."

  Athi aceleyle evden çıkmadan önce elime bir fotoğraf sıştırdı. O buruşuk fotoğrafı açtım. Kalbimde ani bir acı ile dudağımı sıkıca ısırdım. Bu eski fotoğraf... 

  "Bu Bay Korn, ailemizle ve Bay Korn'un elinde tuttuğu çocukla birlikte...." 

  Che, fotoğrafa bakıp yavaşça beni görmek için döndü. Resimdeki çocuk bendim.

  [Geri Dönüşün Sonu]

  "Tatlım... Hey, bebeğim!"

  Fotoğrafı çantama saklamadan önce Kinn'in sesi beni biraz zıplattı.

  "Sorun ne, hmm?" Kinn'in çoktan pijama giydiği gerçeğine rağmen aptalca sordum.

  "Ne düşünüyordun öyle?"

  Kinn beni yumuşak bir şekilde yatağa itti ki buna pek karşı koyamadım.

  "Hiçbir şey. Sadece Pete'in dönmesine sevindim." Gerçeğin sadece bir kısmı olmasına rağmen ona ayak uydurdum.

  "Çok rahatladım. Pete'in büyükanne ve büyükbabasının kederli gözlerini gördüğümde kendimi çok suçlu hissetmiştim ama şimdi çok rahatım..." 

  Kinn yan yattı, kollarını ve bacaklarını etrafıma doladı.

  "Arkadaşımın öldüğünü görmek istemiyorum. Stres atmanı ve endişelenmeni istemiyorum." Şimdi başını dirseğinden tutan ve bana bakan Kinn'e bakmak için döndüm. 

  "Lafı açılmışken, ev mi istersin araba mı?" Kinn serbest elini parmak uçlarını yanaklarıma hafifçe fırçalamak için kullandı.

  "Ya ikisini de istiyorsam?"

  "O zaman parayı biriktirmek ve senin için satın almak için daha çok çalışacağım."

  Kinn başını eğdi ve yanağımı hafifçe öptü. 

  "Ve gözlük, yüzük, gümüş, altın saat istersem... Ya başka bir şeyler?" Kinn'e gülümserken bana şefkatle bakan düşünceli bir ifade verdim. 

  "Hepsini senin için alacağım... Bir ay sürse bile, senin için almanın bir yolunu bulacağım," dedi Kinn, bana gülümseyerek ama gözlerinde camsı samimiyet ve sözlerine doğruluk vardı. 

  "Sen... Beni o kadar çok mu seviyorsun?"

  Kalbim bir anlığına sekti. Beni ve zaman zaman aptallığını perişan eden her şeye rağmen Kinn'in bu tarafını seviyordum. 

  Athi'nin sözlerini düşündüm ve bunların güvenilmez olduğunu düşündüm. Ana ailenin vahşeti... Bilseydi tüylerin diken diken olurdu. 

  İç çektim çünkü o kelimeleri beynimden çıkaramıyordum. 

  "Hem de çok fena seviyorum... Ya sen beni seviyor musun ki?"

  Kinn başını indirdi ve alt dudağımı usulca öptü. Ben de yanıt olarak yavaşça başımı salladım. 

  "Ama hala benden sakladığın bir şey var mı?" Sordum çünkü elimde olmadan sürekli bunu düşünüyordum. 

  Ona öğleden sonra Athi'yle karşılaştığım gerçeğini söylemedim çünkü ona gerçekten ne sormam gerektiğinden emin değildim. Söylenecek ne vardı bilmiyordum. Athi daha fazla para almam için beni kandırıyor olabilirdi. Ya lafları boş sözlerden ibaretse? Saçma sapan şeyler yüzünden yaygara koparacaktım.

  "Niye soruyorsun?"

  "Her ihtimale karşı arkamdan bir şey saklıyorsundur diye."

  "Uhmm, aslında... Ama önce Pete ile konuşmak istiyorum."

  Kinn, yüzünün birden kasvetli hale geldiğine dair fikrimin kokusunu alıyor gibiydi. "Pete ile ne ilgisi var?"

  "Emin değilim. En kısa zamanda sana söyleyeceğim.."

  "Ama ben şimdi bilmek istiyorum."

  Onu teşvik ettim. Eğer ailemin ana aileye dahil olmasıyla ilgiliyse, bunu Kinn'in ağzından duymak istiyordum. Çünkü belki o zamana kadar anlayabilirdim olanları.

  "Hadi uyuyalım yavrum... Sana ne istediğini sordum. Ama sen benim ne istediğimi bilmek istemiyor musun?"

  Kinn konuyu çabucak değiştirdi, fark etmediğimi düşündüm ama şimdilik kapanmasına izin verdim. Ben de ona dönüp ne istediğini sordum. "Ya sen istiyorsun?"

  "Seni istiyorum..."

  Kinn derin bir nefes almadan önce yüzünü boynumun kenarına soktu. Dudakları her yerde emmeye başladı. 

  "Kinn, önce söyle, neler oluyor?" Kinn'in göğsünü benden uzaklaştırmaya çalıştım. Ama boşuna, dudakları yoluna devam etti. Kulak memelerimi usulca kemiriyordu.

  "Kinn... Gıdıklıyor." Sesimi bocalamaya başladı. Boynumun yarığındaki sıcak nefes beni kolayca uyutuyordu.

 "Hmm." Aklım bulanıklaşmaya başladı. Çünkü yumuşak ağız aynı bölgede uzun süre sıyrıldı. Ta ki Kinn ağırlaşmaya başlayana kadar... 

  "Kinn... Kinn." Bir an öldü zannettim ama usulca horladığını görünce şaşırdım. "Kinn, Kinn?"

  Kolunu salladım ve onu zaten üstümde uyurken buldum. Onu yanına ittim ve kendimi göğsüne yaklaştırdım. Kinn'in kolları otomatik olarak etrafıma dolandı. 

  Geçen hafta onun için yorucu olduğunu biliyordum ve bu şekilde kolayca uyuyup uyumadığını anlıyordum. Günler geçtikçe ve onu sevdiğim gerçeğini kabul ettiğimden beri, kardeşimden başka başkalarının fikirlerini ve duygularını hiç umursamadım. Ama bugün birçok şey için endişeleniyordum. 

  Büyük bir sorun vardı ve hızla yaklaştığını hissedebiliyordum. Gelecekte ne olursa olsun, bu mutluluk dokunuşunu hatırlamak istiyordum. Bu aşk kokusu mümkün olduğu kadar uzun sürmeliydi ve hayatımda kimsenin kaybolmasını istemiyordum, özellikle Kinn'in kaybolmasını...

    Çok erken uyandım, muhtemelen Pete'in cenazesine alışkın olduğum için neredeyse her gün saat yedide uyanıp tapınağa gitmem gerektiğindendi. Ya da yatağımda yanımdaki boşluğun olmasının başka bir nedendi.

   Ne tuvalette ne de ofiste Kinn'den iz yoktu. Yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçalamaya, sonra Kinn'i bulmaya gittim. Uyandığımda odanın içinde dolaşmakla meşgul olduğunu görmemeye alışkın değildim. Sabahın bu kadar erken saatlerinde ne işi vardı? 

  "Erken mi uyandın? Neler oluyor?" Onu selamlamak için başımı sallarken Arm merdivenlerde yanımdan geçti.

  "Kinn'i gördün mü?"

  "Pete'in odasına yürürken gördüm. Bir şey mi oldu?"

  "Yok bir şey ya... Sen nereye gidiyorsun?"

  "Erken uyanan diğer kişiye de sıcak süt götürüyorum. Onun da Pete'i aramaya gideceğini biliyorum."

  "Peki."

  Arm'a güle güle el salladım ve doğruca Pete'in odasına gittim. Kinn'in Pete ile sabahın bu saatinde ne tür bir işi olduğunu bilmiyordum. Dinlenmesine izin vermek yerine, Khun da öyle. O kişinin bütün gün Pete'i kovaladığından emindim. "Dün gece uyudun mu bari?"

  Kinn'in sesinin Pete'e odanın hafifçe ayrılmış kapısından sorduğunu duydum. Yavaşladım ve hemen içeri giremedim. 

  "Şey, henüz uyumadım. Bugün fitness salonunda egzersiz yapacağım."

  "Ne düşündün? Vegas'ı mı?"

  "..."

  "Pete, sana açıkça sormayı tercih ediyorum."

  Kinn'in sesi ayak seslerimin durmasıyla birlikte yumuşadı. Belki Kinn, Pete'le konuşmaya gelmişti çünkü kimsenin bunu bilmesini istemiyordu. Kinn'in neyi merak ettiğini çok iyi biliyordum ve muhtemelen benimkiyle aynı şeydi.

  "Evet?"

  Pete'den hafif bir ses geldiğini duyduğumda odanın kapısının yanında durdum. "Sana ne yaptı?"

  Sessiz kaldım çünkü bu benim de bilmek istediğim bir şeydi. Pete'in morlukları vardı ama saldırıya uğrayan biri değildi. Ayrıca, ikinci ailenin vahşetini duymuştum. Eğer onları gözetleyen birini yakalarlarsa, o kişiyi canlı bırakmazlardı. Oysa Pete güvenli bir şekilde kaçmıştı. Bunu da fark ettim. "Beni gözaltında tuttu."

  "Nerede?"

  "Odasında."

  "Seni incitti mi?"

  "Şey... Başta evet..."

  "Ya sonra?"

  "..."

  Pete sessizleşti. Ne yapıyordu bilmiyordum ama atmosfer öyle kasvetleniyordu ki odanın dışından bile hissedebiliyordum. "Neden benimle iletişim kurmadın, Pete?"

  "O gün, her şeyi Khun Kinn'e göndermeyi bitirdiğimde, telefonumun pili bitti. Dolaba saklandım ve Vegas beni yakaladı. Ondan sonra hiçbir şey yapamadım."

  "Pete, üzgünüm. Bana kızgın olabilirsin, benden nefret edebilirsin. Ama olan her şeyin sorumluluğunu almaya hazırım. Ne kadar hasar talep etmek istiyorsun? Ya da bir şey yapmamı istiyorsan söyle. Ama her şey bir yanlış anlaşılmaydı. Büyükannene dinlenmek için gittiğini sanıyordum. Sen hala benim için çalışırken... Aptalım... Gerçekten üzgünüm."

  "Khun Kinn, neden özür diliyorsunuz? Anlıyorum olanları. Herkes beni gerçekten unutmadığı sürece memnunum."

  "Seni küçük kardeşim olarak görüyorum, Pete. Ne yapmamı istiyorsun? Şimdi bana söyleyebilirsin."

  "Gerek yok. Bir aylığına izin alıp eve gitmem yeter bana."

  "Hala burada çalışmak istiyor musun? Ya da rahatsızsan, bana biraz zaman ver..."

  "Sizi bırakmaya cesaret edemem Khun Kinn, burada olmak istemediğimi hiç düşünmemiştim. Ama biraz izin almam gerekebilir."

  "Seni rahatlatmak için her şeyi yapmaya hazırım... Neden olduğum şey için..."

  "Khun Kinn, endişelenmeyin artık. Her şeyin üstesinden kendim gelebilirim." (Ç/N: Taşşaklanmış bizimki hey maoşllah)

  "Pekala Pete, genç efendine ne zaman veda edeceksin? Unut gitsin, bu iyi olmayacak. Neler yaşayacağını görebiliyorum."

   Ama yüzde yüz emindim ki, Kinn ile aynı şekilde olanları anlıyordum. Pete'in yaşadıklarıyla ilgisi vardı. Bu noktada geçmiş oldum. Bunu aşmanın ne kadar kötü ve zor olduğunu biliyordum...

  "Ah, uyandın mı?"

  Pete'in odasına yeni gelmiş gibi davranarak girmek için birkaç adım attım. Kesin olan bir şey vardı ki, Pete'in şu anda ne kadar kötü hissettiği hakkında hiçbir fikrim yoktu.

   Kimsenin bunu bilmesini istemiyordu, ben de gözlerimi oymuş gibi yaptım.

   "Sorması gereken benim." Bana hafif bir gülümseme veren Kinn'e cevap verdim.

  "İş, sabahın erken saatlerinde."

  "Oh, Porsche çok erken uyanmışsın." Pete, az önceye göre kısık bir sesle konuşuyordu. Şimdi tam yüzünü görebiliyordum ve oldukça perişan görünüyordu. Şişmiş gözleri ve altındaki koyu halkalar, hiç uyumayan ve ağlayan bir insanı yansıtıyordu.

  "Yaraları henüz iyileşmedi mi?" Ses tonumu ayarlamaya çalıştım. Kasvetli gözlerine fazla odaklanmadan sordum.

  "Çok acımıyorlar. Benimle spor salonuna gelsene."

  Pete beni ikna etti. Şu anda mürettebat yakalı, uzun kollu ve dar pantolonlu bir eşofman giyiyordu.

   "Tamam, biraz egzersiz yapalım. Çok kilo aldığını fark ettin mi? Yeni bir spor öğrenmek istiyorsan, bana bırak." Kinn odadan çıkmadan önce saçımı ovuşturdu.

    

  "Seni piç!"

  Pete, spor salonuna yürürken coşkuyla ona doğru kumu tekmelediğimde bağırdı. 

  "Geri dönmek güzel, biliyorsun. Geri geldiğine sevindimi" dedim. Pete bana sırıttı. 

  Bugün öğrendim ki Pete, ne kadar üzgün olmasına rağmen gülümsemesi hala ışıl ışıl parlıyordu.

  "Yani, şimdi daha iyi misin?" Sormaya çalıştım.

  "Ben iyiyim, iyiyim..."

  Pete'in aklında sürekli bir şeyler var gibiydi, iyi olduğunu söylüyordu ama bana hiç de iyi gelmiyordu. "İyi." 

  Ne kadar konuşmalıydım bilmiyordum. Onu çok rahatlatmak istiyordum ama üzüntüsünün sebebi kötü tecrübesinden mi yoksa sürekli birini düşünüp durmasından mı kaynaklanıyordu bilmiyordum.

  Spor salonuna geldiğimizde Pete sanki bir şeyin aklını kaçırmasını engelliyormuş gibi çok çalıştı. Kendini meşgul etti. Koştu, televizyon izledi ve beni sohbet etmeye davet etti ama hala kafam çok karışıktı.

  "Günaydın! Erkencisiniz!" Gelen çınlayan ses, çelik ağırlıkları yüzüne atmak istediğim için kulaklarımı incitti. 

  "Merhaba Genç efendi, dün gece iyi uyudunuz mu?" Pete efendisine fare gibi gülümsedi. Pete'i izlerken aceleyle Khun'un yanına koştu. Ona şaşkınlıkla baktım çünkü spor salonu yıllardır buradaydı ama odayı hiç ziyaret etmemişti. İyi hissediyor mu merak ediyordum.

   "Yeni günü ağırlamak için egzersiz yapacağını duydum, bu yüzden arkadaşın olarak erken çıktım. Yalnız kalma diye..."

  Khun koşu bandına doğru yürüdü ve motoru açtı. 

  "İyiyim, Porsche yanımda. Ama bu da sağlığın için iyi olacak." Pete, hıza basmak için elini uzattı ve cihazı sakar görünümlü piç için ayarladı.  Suçsuz bir aptal gibi Pete de ona hizmet etti.

   Geçen hafta yaşadığı travmadan sonra en sevdiği koruması Pete'i kaybetme düşüncesinden dolayı yaptıklarını tamamen o an kavradım. 

  "Ne yapıyorsun?"

  Che'den başkası olmayan yeni gelenleri selamlamak için başımı kaldırdım. Bugün tatildi, bu yüzden dersleri olmamalıydı ve erken uyanmaya alışkın olduğu için onun yerine buraya geldi. 

  "Hey, günaydın. Sen de egzersiz yapmak ister misin?" diye önerdi Pete.

  "Acelen ne? Biraz daha uyumalısın Pete."

    Che bana yaklaştı ve yanıma oturdu. "Yapacak bir şey arıyorum."

  "Burada olman güzel. Bu gece Jay Yok'un restoranına gidelim. Dönüşünü kutlamak için. Olur mu?" Khun, Pete'e döndü ve kaşını kaldırdı.

  "Tamam, zaten odada olmak istemiyorum. Kim gelecek?" Pete nazikçe sordu.

  "Ben de sizinle geliyorum!" Che'nin bakışları bana ve Khun'a kaydı.

  "Sen reşit değilsin." 

  Che hemen başını indirdi. Bunu gördüm ve geçen gün yaptığı itirafı hatırladığımda içimi tekmelemek istedim. "Bizimle gelmene izin vereceğim. Beni kim durduracak? Evet, benimle geliyorsun, eğer gelmezsen öfkeleneceğim." Khun, Che'ye doğru konuşuyordu ama bakışları bana hançer gibi saplanıyordu.

  Aman tanrım, şu şımarık velet!

  (Ç/N: Lannn aklıma eski bölümlerde Khun'un 'eniştem sen olmalısın' diye Porsche'u ikna etmeye çalıştığı günler geldi KinnPorsche küsken)

  "Sana uyar mı?" Che bana dikkatle baktı ama gözlerimi yuvarlayıp başımı salladım. 

  "İyi. Porsche, git ve Jay Yok'un dükkanını rezerve etmek için ara hemen. Bu gece özel olarak kiralarım. Ona kimseyi içeri almamasını söyle. Mikrofonu hazırla çünkü çığlık atacağım.

  "Jay Yok öbür dünyadan döndü mü? Onu cennete gönderdin, hatırladın mı?" Paspasın üzerine uzandım ve toplayabileceğim tüm ciddiyetle Khun'a sormak için döndüm.

  "O zaman git ve tütsüyü yak, ruhunu geri çağırmalıyız."

  "Ben senin kölen değilim." Usulca kıkırdayarak dedim. Bu adam ciddiye alınmayacaktı, gerçekten.

  "Oh, senin benim yengem olduğunu unutmuşum. O zaman lütfen bunu kayınbiraderin için yap."

   Khun bana neşeyle gülümsedi. Bugün daha mutlu ve neşeli görünüyordu. Geçtiğimiz günlerde, sabah gözlerini açtıktan hemen sonra ağlardı. Pete'i nehirde ağlarken görene kadar ne kadar sevdiğini bilmiyordum. Atmosferin artık daha aydınlık olmasına sevindim. Gözlerimi dolaştırdım ve memnun hissettim. 

  Telefonuma odaklandım, Jay Yok'un dükkanını aradım, Che bir yoga topu üzerinde dengelenirken meditasyon yapmaya çalıştı. Pete her yeri terleyene kadar koştu. Khun'un geniş sırıtışı yorgunluktan zayıflarken yavaş yavaş soldu. "Ah! Ah!"

    Aniden piçin koşu bandının kemerinden kayıp yere düşene kadar yüksek sesle çığlık attı. "Genç efendi, ne oldu?"

  "Kramplar.. Mideme kramp girdi. Ah! Acıyor!" Pete aceleyle baldır bölgesinde Khun'un bacağını sıktı ve masaj yaptı. Che ile yaklaştık ve yanına oturduk. 

  "Bacağını uzat." Düzeltmek için bacaklarını tuttum.

  Spor ve ilkyardım gibi kramplarla ilgili bilgilerim sayesinde yaşayabildim. "Buraya gelmeden önce esnemedin ve nadiren egzersiz yaparsın, kasların uyum sağlayamaz tabii." Pete hala bacağını öyle sıkıyor ve yoğuruyordu. 

  Sadece bacağını tutup düzeltebildim. "Beni Doktor Top'a götür! Tanrım, canım acıyor.."

  "Kramplardan ölmeyeceksin. Fazla deli olma." Ben de ona küfür ettim. Cenaze sırasında iyi doktoru görmezden geldi ve şimdi tekrar aşık olmaya mı başladı? 

  "Porsche! Annem gibisin, sürekli sözümü kesmeyi seviyorsun. P'Top'un benim aşkım olduğunu anlamalısın." Khun acıyı hafifletmiş ve yabancı bir dil söylemeye başlamış gibiydi. 

  "Ama o seni seviyor mu? Geçenlerde Pete'in cenazesine geldi. Vegas'ın kafasına balık çorbası döktün. Phi Top orada şokta duruyordu. Unuttun mu?" Düşünmeden söyledim ve Pete bir an durakladı ama söylediklerime dikkat etmiyormuş gibi davrandı. Kendimi lanetledim ve sessizce af diledim. Böyle demek istememiştim çünkü muhtemelen Vegas'ın adını duymak istemiyordu.

  "İşte bu. P'Top hayal kırıklığımı görmüş olmalı. Benim gibi tutkulu birini seviyor. Ne olursa olsun beni kabul edeceğini hissediyorum." Che kahkahalarını tutamadı, masajı devam ettirmeye geldi ve Pete'e uzattı. "Ah, bu daha iyi hissettirir."

  "Ama o gün Vegas, Pete'in nerede olduğunu bilmiyormuş gibi yaptı. Bütün tencereyi kaldırıp kafasına dökmeliydim. Ne pislik! Adamımın henüz ölmediğini söylemek yerine, yasımı tutmamı izlerken eğlendi! Kesinlikle intikam alacağım!" 

  Her şeyi düşünmeden söylediğini biliyordum ama Pete sessizdi, gözleri masajdaydı. Sadece bacaklara odaklanmak için kendini hipnotize etmeye çalışıyor gibiydi. 

  "Seni birkaç gün içinde kutsal bir hamama götüreceğim. Hayatta kalma hikayen bir mucize. Vegas psikopatın teki, değil mi?" Pete huzursuzluk göstermeye başladığında Khun konuşmaya devam etti. 

  "Nasıl böyle oldu?" Che aniden sordu. 

  Kardeşimin nesi vardı? Neden bilmek istiyordu?

  "Sana söyleyeyim, çok şey yaşadı. On yıl yetmez, sana son hikayeyi anlatayım. Üniversitedeki bir arkadaşım anlattı. Vegas bir erkek fahişesi. Diyelim ki 30 eşcinsel erkek var, yirmi tanesi Vegas'ın elinden hiç vakit kaybetmeden geçecek." 

  Pete dondu. Derin bir nefes aldı ve masaj yapmayı bıraktı. "Hey, masaja devam et. Bacağım hala ağrıyor."

  Khun, yüzünü olabildiğince boş tutmaya çalışarak birkaç kez göz kırpan Pete'i dürttü. Bütün bu kötü şeyleri duymak güzel bir duygu olabilirdi ama o sinirini biraz anlamaya başlamıştım. Yoksa göründüğünden fazlası mı vardo?

  Her hareketini ve tepkisini fark ettim ve yanılıyor olabilirdim.

  "Öyle mi? Öyleyse neden diğer on tanesini de almadı?" Ayakkabımı çıkarıp kardeşimin ağzına sokmak istedim.

  "On tane daha ve onlar Kinn'in seviyesinde," dedi Khun sonra bana kendini beğenmiş bir şekilde gülümsedi. Bunu duyunca kanım kaynadı. 

  "Oh, bu çok kötü. Doğru mu? Ne kadar saçma!" Kinn'e sebepsiz yere kızgın olduğunu haykırdı.

   "Bu kıskançlık çok güçlü ve uzun zamandır orada. Bilmiyorum. Belki Kinn'i isteyenin yakında Vegas'a da düşeceğini söylemekte sakınca yok. Bunun doğru olduğunu düşünüyorum." Khun konuşkandı ve ellerim ağzını tokatlamak için kaşınıyordu. Ona şiddetle baktım. 

  "Daha fazlasını anlat." Che bulanıklaştığında gözlerim genişledi ama belli olmadan konuşmayı durduramadım. 

  "Bir arkadaşım bana Vegas'la olmanın nasıl olduğunu anlattı. Öpüşürken ellerinin bağlı olduğunu ve neredeyse hayatı için yalvaracağını söyledi. Bunun gibi... "

  Khun ellerini başının üstünde bağlıymış gibi kaldırarak müstehcen bir inilti içinde konuştu. "Artık istemiyorum.. Korkuyorum, kes şunu." O kadar iyi canlandırdı ki, Pete'in başını eğdiğini görmeme rağmen elimde olmadan güldüm. Onun için üzülüyordum. Lanet olası piç! 

  "Atma Ziya..." Che de kahkahalarını tutmaya çalıştı. 

  (Ç/N: Burada 'aaa sahiden mi' vs. anlamında cümle vardı dedim komik olsun böyle olsun)

  "Artık istemiyorum. Lütfen dur!...İşte bu! Buna inanıyor musun? Onun da gözü kapalıydı, hayal kırıklığından çığlık atıyordu. Son zamanlarda, o arkadaşımın ulaşamayacağı bir yere gitti. Onunla bağlantı kuramadım, korkarım öldü. Arkadaşım...Ah! Pete, yavaşça."

  Pete bilinçsizce bacaklarını biraz daha sıkıyor gibi görünüyordu. Rahatlamak için acele etti ve aceleyle özür diledi. "Üzgünüm Bay Khun."

  "Masaj iyi. Ama sıkı. Ama Ai Che, burada bitmedi. Vegas'ın ortağının gözleri bembeyaz olana kadar birini becereceğini duydum. Düşünebiliyor musun, gözlerin kafanın arkasına doğru yuvarlandığında? Arkadaşlarının ruhunun geri gelmesi için diğerine yardım etmesi ve tokat atması gerekiyor. Bu Vegas çok boktan."

  "Bu kadar yeter. Bunun hakkında konuşmak zorunda değilsin." Konuşmasını engellemek için omzuna dokundum. 

  "O, eğer gözlerin böyle yuvarlansaydı, bu çok büyük bir zevkten olurdu." Söylediklerimi duymamış gibi davrandı. Kardeşim ve etraftaki korumalar onun hikayelerinden çok hoşlanıyordy.

  "Geçen hafta aldığım isabetten fazla değil. Henüz iyileşip iyileşmediğimi bilmiyorum. Göründüğü gibi değil. Sadece gözlerimin beyazlarını görebiliyorsun... Aman tanrım! Pete! Canım Yanıyor. Kan akışım durdu be, beni öldürecek misin?"

  Pete elini Khun'un bacağından serbest bıraktı ve özür dilemek için tekrar başını eğdi. Oyunculukta gerçekten garip biri olduğunu düşünüyordum. 

  Vegas'ın katil niyetini hissedebiliyordum, Pete'den hafifçe anlıyordum bunları. 

  Pete, sakın bana Vegas'ın sana yaptıklarını unutamayacağını söyleme. Sana ne yaptı? Bunun hakkında nasıl hissediyorsun?

  Bu soruları ona sormak istedim ama yapamadım.

  "Bence yukarı çıkıp sıcak bir banyo yapmalıyım. Daha iyi gelir." Pete alçak ve hırıltılı bir sesle konuştu.

  "Oh, tamam. Bu arada, onu putlaştırırdım." Che midesi kıvrılıp hemen başını sallayana kadar güldü.

  "Ya sen Pete? Ah, yanlış.. Sana soramam, kız arkadaşın yok. Peki ya sen Porsche? Gözlerin böyle mi yuvarlandı?" 

  Khun merakla bana döndü, bu yüzden ayaklarımı tahriş içinde yüzüne kaldırdım. 

  "Gözlerimi şimdi olduğu gibi istiyorum. Sadece beyazlar kalana kadar sana şaplak atmama izin ver. Böyle nasıl?" 

  Eğer Pete'in duyguları gerçekten düşündüğüm şey olsaydı... Şimdiye kadar Pete'in içindeki ateş çoktan ateşlenmiş ve yanıyor olurdu.

  "Özür dilerim, affedersiniz..."

  Pete hızla spor salonundan çıktı.

  "Oh! Pete'in nesi var? Yanlış bir şey mi söyledim? Yoksa gözü dönmüş insanları sevmiyor mu?" 

  Khun konuşmayı bırakmadı. "Arayıp Doktor Top'a sor." Yerden kalktım ve aceleyle Pete'i takip ettim. 

  "Doktor Top bir şeyler biliyor olmalı. Onu arayacağım."

  "Hayır ya... Arama---" Che'nin kahkahası odadan çıkarken duyduğum son şeydi.

  

  "Pete! Sen iyi misin?" Yürümeyi bırakmak için Pete'in kolunu çektim çünkü ayakları evin içine adım atmak üzereydi.

  "Ben iyiyim. İyiyim." Pete bana küçük bir gülümseme verdi. Pantolonumun cebine uzandım ve bir sigara çıkarıp Pete'e uzattım. 

  "Daha iyi olacaksın." Pete sigarayı dudaklarına soktu, ben de onun için yaktım. 

  "Ah, bu iyi hissettiriyor. Uzun zamandır sigara içmedim." Pete sigaraya uzun zamandır aradığı şeymiş gibi bakarken söyledi. 

  "O piçi çok fazla dinleme. Ona bir şey verirsen, onu . Ona bölüşmesini söylediğinde, o da çok bölüşecek. Ağzında bakla ıslanmıyor."

  "Söyledikleri doğru olsa bile, bunun benim üzerimde bir etkisi yok. Herkesle gidebilir, onları öldürebilir ya da sikebilir, önemli değil. Umurumda değil." 

  Pete titreyen bir sesle konuştu ve derin bir nefes aldı. Ağzı ince bir çizgide kesilse bile, gözlerindeki güç ifadesi kayboldu.

  "Pete... Bana bir şey söyleyebilir misin?"

  "..."

  "Bana her konuda danışabilirsin Pete. Öğüt vermekte iyi olmasam da seni dinleyebilirim." Elimi hafifçe omzuna koydum.

  "Tam bir yavşak. Onu unutacağım. Muhtemelen kaçmam umurunda bile değildi. Hiçbir şey umurunda değildi ki..." Doğrudan söylememiş olmama rağmen Pete'in her şeyi görebildiğimi fark ettiğine inanıyordum. Muhtemelen bunu açıkça kabul etmeyecekti.

  "Her ne dersen de, bu kendine zarar verecek. Daha iyi bu konuda konuşmak değil." Cevapladım.

  Pete'in yüzü her sustuğunda karardı ve düşüncelerinde boğuldu. Arkadaşımı utandırmak istemiyordum, sadece bunun kötü bir şey olmadığını ve kabul edilmesi gerektiğini anlamasını istiyordum.

  "Ha... buradaki ikinci koruma sen olduğun için sesin daha mantıklı geldi ve şimdi insan gibi konuştun." Pete gülümsedi ve yüzünü kapattı.

  "Elbette ben de seninle aynı deliyim. Sadece daha bilinçli olmalıyım." Gülümseyerek söyledim. 

  "Bir dal daha alayım lütfen."

  Cebime uzandım ve ona sigara kutusunu uzattım. Elimi çektikten sonra cebimde bıraktığım cüzdanım yere düştü ve Pete onu almak için eğildi. "Ah." 

  Pete dün gece dikkatsizce içine sakladığım resme baktı. Kaşları çatıktı. "Al, sigaran."

  Cüzdanı elinden tutup yerine sigarayı doldurdum. Aceleyle cüzdanı cebime geri koydum. Kafamda sorun yaratan resmi görüp görmediği hakkında hiçbir fikrim yoktu ama o zaman öyle bir fikir bile geldi aklıma.

  "Ah, Pete. Sana bir şey sormak istiyorum."

  "Hmm?"

  Pete ayağa kalktı ve sigarayı içti. Bana kaşlarını kaldırdı. "Ana ailenin bağlı kuruluşunu on yıldan daha uzun bir süre önce bilmek istesem, kime sormalıyım?"

  En azından birine yardım isteyebilmem için söylemem gerekiyordu. Ama sessizce tek başıma mı araştıracağım yoksa başka insanları mı dahil edeceğim konusunda kafam çok karışıktı, bu yüzden önce Pete'e sordum.

  "Umm, Chan amca. Phi Chan burada her şeyi biliyor."

  "İştirakler hakkında bir şey biliyor musun peki?"

  "Sadece birkaç yıldır buradayım. Sadece küçük Çikolata Fabrikasını biliyorum." dedi Pete, ağzından çıkan dumanı üfleyerek.

  "Oh, ve Ban Ku'daki tapu hakkında. Bir şey biliyor musun?" O gün Athi'den mantıklı olacak soruyu düşünmeye çalıştım. 

  "Hmm, sorun ne Porsche? Bu soruların nesi var?" diye sordu Pete şaşkınlıkla. 

  "Şey... Ben..." Pete'den yardım istemeli miydim? Athi'nin ana aile hakkında söylediklerinin doğru olup olmadığından emin olmak istedim ya da sadece saçma sapan bir boşboğazlıktı. Ailemin bununla ne ilgisi var, merak ediyordum. 

  "Bana yardım eder misin Pete?"

  "Ben mi? Ne yapmam gerekiyor?" Pete kendine işaret etti. Yüzü ve ifadesi yüksek sesle ağlamak üzere olan birine benziyordu. 

  "Senden başka kimseye güvenmiyorum."

  "Geçen sefer Khun Kinn de bunu söylemişti. Başkalarına güvenmiyor musun? Pol ve Arm iyi. O iki adam güvenilir. Güven bana." Pet, Kinn tarafından travma geçirmiş gibi görünüyordu.

  "Ama sana sorun çıkarmayacağım."

  "Görünüşe göre ikiniz de karı koca olmaya gerçekten layıksınız. Khun Kinn de bunu bana söylemişti." Bence Pete inatla reddediyordu.

  Ama seni temin ederim ki araştırman için sana yardım edeceğim, seni Kinn gibi ölüme götürmeyeceğim! 

  Bir an için düşündüm. Buna hala bir çözüm bulamamıştım. Nereden başlamalıydım? Daha önce bir araba ticareti işimiz vardı. Ailemin ve ana ailenin daha önce özel ilişkileri olabilir miydi? Bu nedenle bağlı şirketlerin başlaması zor bir mezhep olmayacaktı. 

  "Tamam! Neye ihtiyacın varsa, eğer yapabilirsem sana yardım edeceğim." Pete bir süre sessiz kaldığımı fark edince birden patladı.

   "Emin misin?"

  "Aslında değilim. Ama önce bana anlat. Başkasının evine girmeme izin verme. Yine ikinci ailenin evinde olmaz. Öyle bir şans yok!" Pete, yapmaması gereken bir şey söylemiş gibi aceleyle dudağını ısırdı. 

  "Sana onu hatırlatmayacağıma söz veriyorum."

  "Hey, Porsche!"

  Bir süre Pete'in elinden kaçtım. Ona sıkıntılarını hatırlatmayacaktım ki bu Vegas'tı. Ama yüzündeki anlık sallanan ifadeyi görünce sırf bugünlük onunla dalga geçmek istedim. Umarım herhangi bir ilişkiyi bozmadan bu sorunu kolayca çözebilirdim. 

  Her şeyin düşündüğüm gibi gitmemesi için dua ediyordum. Khun Korn ve ailem muhtemelen daha önce arkadaştık, bu yüzden birlikte fotoğraf çekilmiştik. 

  Olabilirdi, değil mi?

  Ya da ticaret yapmış olabilirdik. Ama öyle olsa bile, neden beni hiç hatırlamıyordu?