[2gether] 4. Bölüm - Müzik Akkorlara Açılan Kapıdır

 Bölüm 4 - Müzik Akkorlara Açılan Kapıdır

  "Nong Tine! Nong Tine!"

  Kahretsin!

  Beni uyandırmak için yüzüme defalarca tokat atıldı. Ama baş dönmesi durumundan çekilmeden önce herkesin çok şaşırdığını gördüm. Ne zaman ve nasıl yere düştüğüm sorulsa mı? Ben de bilmiyordum. Gözlerimi ne zaman açtım? Ben de bilmiyordum. Ama nasıl ölebilirdim? İşte onu biliyordum...

  Tam şu anda!

  "Sadece oynuyoruz. Bu kadar şoka girmeye gerek yok." Soruna neden olan kıdemli adam kollarını kavuşturup sakince baktı. Benim gibi ilk yılların kalbindeki acıdan hiç endişe duymuyordu.

  "Tine, iyi misin?" Neyse ki, başka bir kıdemli bana sordu. Sersemlemiş halde oturmama yardım etti.

  "Mmm..."

  "Tine şok olmuşa benziyor, hah!"

  "Uğh..."

  Tüm hayatımı kızları öpmekle geçirdim, evet, bu normaldi! Ama 'o şeyi' yaptığım kişi güzel bir kız değil, bir titandı! Beni öpmemesine rağmen, hareketi beni çok sersemletmişti.

  O kişi sadece beni öpseydi ve dilini ağzıma şekerleme itmek için kullanmasaydı, bu hareketi düşünebilirdim.

  "Beni duyabiliyor musun?" 

  Kesinlikle seni duyabiliyor ama cevap veremiyordum. Tüm ağzım nane şekeriyle doluydu ve ağzımdakinin hepsini karşımdaki lanet olası heriflere püskürtmek istiyordum.

  "Nong Tine, iyi misin? Başına toplanmayı bırakın. Uzaklaşın hadi." diye emretti kıdemlilerden birisi, bu yüzden bedenim bazı insanların kahkahaları arasında köşeye doluştular.

  Sikkafalılar! Lanet olsun!

  Bu kulübe katılma kararımın yanlış olduğunu düşünüyor musunuz? Yemek kulübünde olsaydım tüm hayatım daha iyi olabilirdi! Ah, kalbim...

  "Ona bir solunum cihazı bulabilen var mı?"

  Öcen bir kova getirse iyi olurdu çünkü midem bulanıyordu. Önce bayılacak mıydım, yoksa kusacak mıydım bilmiyordum. 

  "Şimdi, tükür şunu."

  Şeker savaşından çıkmama yardım etmesi için bu serseri Sarawat'ı göndererek kutsal şeylerle bana iyi davrandı. Lanet olsun! Önümde bir kağıt parçası tuttu ve ben de onu ağzımdan hızla tükürdüm.

  "Piç! Neden benimle alay ediyorsun?" Ağzım boşalır boşalmaz hemen karşımdaki kişiye lanet okudum.

  "Seninle alay etmiyorum."

  "O zaman neden ağzıma bir tane daha koydun?"

  "Kıdemliler beni zorladı."

  "Eğer kıdemliler ölmeni isterse, ölür müsün de?"

  "Önce düşüneceğim."

  "Şaka yaptım! Anlıyor musun sen beni?"

  "Şaka? Ciddisin zannetmiştim."

  "Benimle dalga geçmeyi bırak ve benden uzaklaş. Nefes alamıyorum." Sonra yüzüme doğru nefesini verdi, ben de onu hemen ittim. Uzun vücudu sonunda ayağa kalktı ve arkadaşlarına katılmak için odanın köşesine yürüdü. Kısa bir süre sonra, bir kıdemli bana bir solunum cihazı verdi. Baş dönmesini gidermek için bir an sessizce oturdum, odadaki herkesi görmezden geldim.

  "Burada gitar çalmayı düşünen toplam on beş kişi var. İster kadınlara hava atmak için olsunlar, ister havalı olduklarını düşündükleri için çalsınlar ya da her neyse. Hepinizin neden çalmayı seçtiğinize dair kendi niyetleriniz var. Ama şimdilik , grubu böleceğim. Gitar çalmayı bilen veya bu konuda bir temeli olanlar el kaldırsın."

  Bazı insanlar ellerini kaldırdı. Gözümle doğru saydıysam, yedi kişi falan vardı el kaldırmayan.

  "Yani Tine dahil gitar çalmayı bilmeyen sekiz kişi var." Söylemeye gerek yok, ben odanın bir köşesinde oturmuş solunum cihazını burnuma sokarken herkes bana baktı.

  "Bugünkü ilk aktiviteniz temel akorları öğrenmek. Odanın köşesinde herkes için gitarlar var. Acele edin ve bir tane alın." Kıdemli konuşmayı bitirdiğinde, herkes sanki %80'e varan bir indirim varmış gibi gitarı almaya koştu.

  "Acele etsene!"

  "Nong Time, hala enerjin var mı?" diye sordu oyunu kolaylaştıran aynı adam.

  "Evet."

  "O zaman acele et! Kıçın felçli mi?" Bunu söyledikten sonra ona sessizce küfür ettim. Bir tane alacağım, tamam mı? Ne acelen var seni orospu çocuğu!

  O kahrolası şekerler yüzünden şu anda gerçekten kötü görünüyordum. Gitarı almak için titrek bir şekilde yürüdüm ve sonunda bir tane aldım. Odadaki en son, insanların kaçındığı şeydi. Kahretsin!

  "Herkesin kendi gitarı olduğu için lütfen hemen ayrılsın. Gitar çalmayı bilenler son sınıflarla odanın arka tarafına gidecek. Çalmayı bilmiyorsan lütfen buraya kalın." Sınıf bölünmeleri başladı. Yedi diğer gençle oturdum ve çoğunluğu kadındı. Diğer iki adam çirkin olduğu için geriye kalan tek yakışıklı ben sayılırdım.

  Şu an birbirimizi tanımak için iyi bir zaman değildi. Sanırım son sınıfların öğretmeye başlamasını beklemem ve yavaş yavaş kendimi tanıtma fırsatı bulmam gerekiyordu. Özellikle tıp fakültesinden gerçekten çok tatlı olan kızlar vardı çünkü.

  Ne yazık ki sadece Sarawat'a bakıp benim gibi yakışıklı bir adamı görmezden geldiler.

  "Öncelikle kendimi tanıtacağım. Benim adım Mix ve yanımdaki her zaman güzel görünmek isteyen Air. İkimiz de size gitar çalmayı öğretmekle görevli olacağız. Önce gitar çalmayı öğretmen için gitar tutmayı öğreteceğiz." Herkes bağdaş kurmuş, dikkatle gitarı kucağına en rahat şekilde koymaya çalışıyordu. Ayrıca çok konsantre olduğumu söylemeliydim. İlk başta sadece bir seansa gidip sonra gitmeyi planlıyordum. Şimdi, kadınları cezbedebilmek için gitar çalmak istediğime dair fikrimi değiştirdim.

  "Rahat otur. Gerilmene gerek yok. Nong Nok, dik biraz oldu. Böyle oturursan gitarı düzgün tutamazsın," Air'in sesi geliyordu.

  "Tamam."

  İkisi de bize karşı çok kibar ve naziklerdi. Kıdemli pislik eğitmenlerimiz olmadığı için çok şanslıydık.

  "Sonra, altı ipe dokun. Beni takip etmeye çalış." Elleri hareket ederken gözler ona bakıyordu. Ama denediğimde... Kahretsin! Çok zordu! Bunun gerçekten bir gitar teli mi yoksa bir kılıç mı olduğunu sormak istiyordum. Yumuşak cildim yeterince güçlü değildi.

  "Tine, iyi misin?"

  "Umm... İyiyim. Ama P', neden teller bu kadar sert?" Yoksa çalmaya yeni başlayan kişi gerçekten böyle mi hissediyordu? Etrafımdaki diğer insanları görmek için döndüm, neden bu kadar normal görünüyorlardı?

  Sentetik bir manda derisiyle değil, insan derisiyle doğdum.

  "Ah evet, elindeki gitar çok eski ve yeni başlayanlar için uygun değil. Maalesef geriye kalan tek gitar da bu."

  Kötü şans neden hep benim başıma geliyordu?

  Yani... Yeni bir gitar almayacaksam, bu gitara bağlı kalmam gerektiği anlamına geliyordu. Bence öyleydi. Şimdi, kızlarla flört etmek için gitar çalma motivasyonum kaybolmuştu. 

  "Senin için yeni bir tane bulmaya çalışacağım. Ama bugün için lütfen o gitarı kullan. Senin gibi yeni başlayanlar için biraz zor olabilir, bu yüzden... elinden gelenin en iyisini yap, Tine!" Neden bana seninle dövüşmek isteyip istemediğimi sormayı denemiyorsun?

  "Tavsiye etmek istediğin bir marka var mı? Gidip kendim alayım." Daha fazla acı çekmemek için Air'e sordum.

  "Biraz ince seviyorsan Elixir'i kullanabilirsin. Bas seviyorsan D'addario markasını kullan."

  "Ne..? Bir daha telaffuz edebilir misin?"

  "D'addario."

  "Ah... Tamam, peki." Bir an ne sorduğumu bile unuttum zannettim.

  "Tine, ince mi yoksa kalsın sesleri mi seviyorsun?"

  "Kalın galiba."

  "O zaman D'addario al."

  Yeter! Bu şeyden bir daha bahsetseydi, bu gitarı yere atacaktım. Yapmaktan gerçekten çekinmezdim.

  "Pekala, önce ana akorları öğretmeye başlayacağım. Toplam beş ana akor var; C, D, E, G ve A. Bence C ile başlayalım." Akora bakmaya devam ettim, sonra basmaya ve yapmaya çalıştım. Kahretsin! Parmaklarım büyüktü. Akora sadece bir dokunuşla tüm gitar tutacağını kapattım.

  Kendimden nefret ediyorum. Yakışıklı bir yüzle doğdum ama ellerim gerçekten büyük. Kalbim...

  Belki de neden hep 'Kalbim' ifadesini kullandığımı merak ediyor olabilirsiniz, çünkü hep söylüyorum ya. Bu sadece hayatımın çıkmaza girdiğini hissettiğimde veya garip bir şey hissettiğimde kullandığım bir kelime. Tıpkı bu durum gibi. Kalbim... Piç kalbim...

  "Tine, iyi misin?"

  "Evet, tekrar deneyeceğim." Kalbim...

  "Tamam, bu C akordu. Şimdi başka bir akor deneyelim. Mix'in parmaklarına bak." Hala C ile mücadele ediyorken, neden bu kadar hızlı olduğunu sorgulamadan edemedim. Bu bir tekne kürek etkinliği değil, gitar çalma alıştırmasıydı. Biraz yavaşlamalıydı.

  Ama yine yorum yapmaya da cesaret edemiyordum. Birkaç akor için sabırla sert tellere sertçe bastım. Biri nazik davranıp başımı çevirmeme sebep olana kadar.

  "Tine, gitarını değiştirmek ister misin? Daha iyi olabilir."

  Tıbbi rozet takan güzel bir kızdı. Açıkça melek olmakla birlikte adı Fah'tı.

  "Hayır. Sorun değil. Fah'ın parmakları ağrıyabilir. Biraz acı benim için sorun değil." Sadece bunu söylemek yeterli değildi. Onu kendime çekmeden önce ona dokunmak için elimi biraz uzattım.

  "O zaman benimkini al." Bir an sonra mandanın sesi duyuldu; grubumuzda kalan iki çirkin adamdan birisiydi.

  "Gerek yok! Parmaklarım o kadar acımıyor." Küçüklüğümden beri böyle bir insandım. Ben hep ve sadece güzel kadınlara karşı naziktim. Ama kalbimin derinliklerinde, adamın bana bir kez daha sormasını istedim. Bir daha söyleseydi gitarını almakta tereddüt etmezdim ama...

  "Tamam. Sana kalmış." Beklediğimden tamamen uzak bir karşılık oldu.

  Neden biraz daha sabrı yoktu ki yoktu? Biraz daha kararlı olmalıydı çünkü kesinlikle ona katılıyordum.

  Gitar tellerimi sadece yirmi dakika el yordamıyla tuttum. On parmağımın tamamı şişti, neredeyse her saniyede bir kırıldığını hissediyorum. Ama soğukkanlılığımla ve kalbimle, bütün parmaklar yaralanmış olsa da pes etmemeye kararlıydım. Kıdemli, on dakika dinlenmemi söyleyene kadar çalmaya devam etmem gerekiyordu. Sonra direk tuvalete gittim.

  Döndüğümde gitar çalabilen diğer grubu gördüm. Hepsi sıkı çalışıyordu; bu yılki müzik festivali için bir grup kuracaklarını duymuştum.

  "Tamam! Bugünlük bu kadar yeter. Yarın akşam altıda kulüpte görüşürüz."

  "Peki!"

  Sonunda!

  Tuvaleti kullandıktan sonra çalışma alanımıza döndüğümde işimizin bittiğini düşündüm ama... 

  "Hazır mısın? Hadi pratiğe devam edelim..."

  "Daha bitmedi mi?"

  "Bugün, sekiz temel akoru tamamlayacağız."

  Seansı bitirmeden önce parmaklarım kırılacaktı. Ağlamak istiyordum.

  "Tine, A minör için 4. dizede sağ parmak ucu ve 2. dizede birinci parmak."

  "Evet." Sarawat'ın dediği gibi kısa parmaklara sahip olmak bir karmaydı. Benim için mukadder olana ulaşamıyodrum.

  "Çalmayı dene."

  "Deneyeceğim."

  Trıng~

  "Yanlış. Tekrar dene, Tine. En iyini dene." Deniyordum işte! Ah! Bundan nefret ediyordum. Eve gitmek istiyordum! Artık gitar çalmak falan da istemiyordum.

  "Böyle çalarsan tabii yanlış çıkar. Parmaklarını daha sıkı bastır. Sanki hiç gücün yokmuş gibi yapıyorsun sen." Yankılanan alçak ses, oturmuş beni uzaktan izleyen Sarawat'tan geldi.

  "Elimde değil. Teller çok eski ve acı çekiyorum." Sonra Sarawat elimdeki gitarı alıp yerine üzerinde onun adı yazan yeni bir gitar getirdi.

  "Bu ne?"

  "Gitarım. Çalmayı dene."

  "Gerek yok."

  "Dene işte. Gitarımın telleri daha ince."

  "Artık gücüm kalmadı ve parmaklarım çok acıyor."

  "Sadece deni, seni baş belası!"

  "İlk akorunu dene, C akoru."

  Peki. C akorunun ikinci dizeye, ilk satırdaki el ile başladığını biliyordum ama parmağım... Hangi parmağım? Ah! Unuttum. Bu yüzden oturdum, bana daha önce öğretilenleri hatırlamaya çalıştım. Sarawat hayal kırıklığına uğramış olmalıydı ki hemen orta ve yüzük parmağımı gitar tellerine çekti.

  "Beni takip etmeyi dene," dediğinde onu takip etmeye başladım.

  "..."

  "Acıtıyor mu?"

  "Hayır." Artık pahalı bir gitar çalmanın nasıl hissettirdiğini biliyordum.

  "Çalmaya devam et." Sonra, uzun vücudu geri çekilip sandalyesine oturdu. Bana aynı akoru on dakika boyunca çaldırdı. Kıdemlilerin diğer astlara hazırlanıp eve gitmelerini emrettiğini duydum ama Sarawat hala öğretip izliyordu, bu yüzden daha gidemezdim.

  "Çalmaya devam," dedi soğuk sesiyle.

  "Parmaklarım az kaldı kırılacak."

  "Çalmaya devam et."

  "Akoru değiştirmek istiyorum."

  "Çalmaya devam et."

  "Oy~!" Mızmızlansam da ellerim hala çalıyordu ve hareket etmeyi bırakmadı.

  "Tine, Sarawat, biz önden gideceğiz. İşiniz bittiğinde lütfen kapıyı kilitleyin." Başımızı salladık, sonra sanki sadece bir akor bilen profesyonel bir sanatçıymışım gibi pratik yapmaya odaklandık.

  "E akoruna geç."

  "Bekle bi' dakika."

  "E."

  "Tamam da önce hatırlamam lazım, bir dakika bekleyemez misin?"

  "Gerçekten bir akvaryum balığı beynine sahipsin."

  "Acemiyim, seni piç!"

  "Az acele etsene," Parmaklarımı herhangi bir yere koymaya çalıştım. Dürüst olmak gerekirse, E akorunu hatırlayamamıştım.

  "Bu doğru mu?"

  Derin bir iç çekiş duydum. Şimdi gerçekten hayal kırıklığına uğradığını biliyordum, bu yüzden yanıma oturdu. Daha sonra iplerin üzerine uçsuz bucaksız bir şekilde yerleştirmek için parmaklarımı tekrar çekti.

  "E akoru böyle çalınıyor."

  "Ahh!"

  "Çal hadi."

  Bundan sonra, yarım saat boyunca tekrar tekrar 'çal' ve 'yanlış' kelimeleri duydum. Parmaklarımdaki kemikler duygusal olarak kırılmıştı. Gerçekten acı çekiyordum ve kollarım artık yorulmuştu. Ayrıca ellerim de yoruldu. Nefesim bile yorgundu. Her şeyim yorgundu.

  "Bu yeterli." Nihayet! Bu cümle cennetten geliyordu. Sarawat bu cümleyi söylediğinde, gözyaşlarım yüzümden aşağı akmak istedi.

  "Artık gidebilir miyim? İşte gitarın!"

  "Bekle!"

  "Ne var?"

  "Gitarını odanın bir köşesine koy. Güzelce çalış. Enstrümanın boynunu yan yatırıp koy ki zarar görmesin."

  "Neden yapayım ki? Bunu bu hale getiren ben değilim."

  "Yarın tekrar çalmayacak mısın? O zaman temizle. Ben diğer enstrümanları toplarım." Bu neydi? Onu aynı yerde oturup vücudumu sürüklerken ve yorgun ellerimle her gitarı dikkatlice ayarlarken bana baktığını gördüm.

  Bu müzik aletleri mi yoksa yeni doğan bebekler mi? Lanet olsun!

  "Bitti."

  "Hey! Al bunu!" Sarawat bana bir şey fırlattı.

  "Bu ne?"

  "Yara bandı."

  "Teşekkürler."

  "Hep işleri berbat hale getiriyorsun."

  "Neden bahsediyorsun?"

  Hiçbir şey söylemedi. Sürekli benimle tartışıp beni çıldırtmasına rağmen neden başkalarının onun utangaç bir çocuk olduğunu söylediğini bilmiyordum.

  "Şimdi gidebilir miyiz?" Artık onunla tartışmak istemiyordum, o yüzden sordum.

  "Umm... Eve gidebilirsin."

  "Sen eve gitmiyor musun daha?"

  "Daha değil, bir şarkı çalmak istiyorum."

  "Ne şarkısı?" diye sordum masanın üzerine yerleştirilmiş ince not defterine bakarken.

  "Eminim ki bilmiyorsundur."

  "Beni küçümseme. Ben tam bir müzikkoliğim! Var olan bütün grupları biliyorum."

  "Desktrop Error." Uğhm, evet. Açıkçası bu grubu tanımıyordum.

  Sonunda eve gitmedim. Sadece bu değil, onunla tekrar konuşmak için oturdum. Aslında, sadece nasıl biri olduğunu bilmek istedim. Kampüsteki tüm kızların neden onun için deli olduğunu bilmek istiyordum.

  "Galiba... Bu grubu daha önce hiç duymadım. Ama..."

 " Harmonica Sunrise."

  "..."

  "DCNXTR."

  "..."

  "Moving and Cut."

  "O grubu tanıyorum! Bu hareket etmek ve kesmek anlamına geliyor, değil mi?"

  "Aptal. Bilmediğin diğer şarkıları da bir dinlemeyi öğren."

  "Dinleyeceğim! Ama senin gibi duygusuzlaşırım falan diye korkuyorum." Bir an sessiz kaldık, sadece küçük bir gitarın sesi duyuldu. Serin bir esinti gibi yumuşak, kibar bir sesti ve beni kolayca uykuya daldırabilirdi.

  "Eğer gerçekten böyle müzikten hoşlanıyorsan, neden Müzik Fakültesi'nden bir anadal almıyorsun?" Merakım giderilemezdi. Sadece daha öncesinde Siyaset Bilimi hakkında hiç konuşmadığını ya da orada ne okuduğunu merak ettim. Ayrıca, her zaman yanında gitar getirdiğini görüyordum.

  "Müzik konusunda deli olduğum için bu konuda çalışmamaya karar verdim." Başını kaldırıp bana baktı.  

  "İlginç bir paradoks."

  "Nasıl? Sadece sevdiğim şeylerden nefret etmek istemiyorum. Ayrıca, müziğe kaydolmayı seçmek, onu rastgele çalmaktan daha stresli. Oturup tarihini öğrenmek istemiyorum çünkü canımı sıkacak. Sadece her zaman çalmak istiyorum. Kimse tarafından zorlanmadan istediğim zaman oynamak istiyorum. Sınavlara gerek kalmadan. Bunu anlıyorsun, değil mi?"

  "Evet, gerçekten inanılmazsın."

  "Ya sen? Neden hukuk okuyorsun? Çok mu seviyorsun?"

  "Hayır. Hukuk dışında her şeyde iyiyim."

  "Benimle aynı yani."

  "Şu an hangi şarkıyı çalıyorsun?"

  "Yalnızlık Mutluluktur'dan İyi Uykular; 03:00."

  "Hah?"

  "Bu, felsefi şarkılar yazan bir grup ve bu albümde aşk şarkısı yok. Bu şarkıyı YouTube'da dinlemeyi deneyin. Gece 3'te yatağının ucunda hayaletler görebilirsin."

  "Siktir, seni piç!"

  "Hayaletlerden korkuyor musun?"

  "Peki, ağzıma bak ve...

  "Devam et." 

  "Korkmuyorum."

  "Diyorsun?"

  "Evet, diyorum. Ben sadece güzel yüzümle değil, aynı zamanda iyi kalbimle de bir Hukuk Prensiyim."

  "Neden bahsediyorsun?"

  Gerçekten o kadar aptal mıydı? Az önce kendimi ona anlattım ama bu piç anlamamış anlaşılan.

  "Sarawat?"

  "Hm?"

  "Sadede geleceğim."

  "Im." Gözlerimin içine bakmak için başını bile kaldırmadı. Gitar çalmaya devam etti. Bu yüzden sessiz kaldım ve o bana bakıp çalmayı bırakana kadar başka bir şey söylemedim.

  "Ne var?"

  "Flört et benimle."

  Hiçbir şey söylemedi. ""Sadece benim sevgilimmişsin gibi davran. Lütfen? Artık Green tarafından rahatsız edilmek istemiyorum. Ayrıca bu kulübe katıldığımı da bana yardım etmeni istemek için katıldım."

  "Hayatta olmaz."

  "Sarawat~ Lütfen yardım et bana."

  "Ne ekersen onu biçersin."

  "Ben hiçbir şey ekmedim. Kader beni bu duruma soktu."

  "O zaman ona, ondan hoşlanmadığını söyle."

  "Söyledim zaten ama beni dinlemiyor."

  "Bu senin sorunun."

  "O zaman Green'i sana vereceğim. Ona seni kovalamasını söyleyeceğim."

  "Sence bu komik mi?"

  "Ona, senin ondan hoşlandığını söyleyeceğim."

  "İncinmek istiyorsun, değil mi?"

  "Senden korktuğumu mu sanıyorsun?" Cümlemi bitirdiğimde ayağa kalktım ve hırsız gibi bir adım geriledim.

  Ama daha kapıdan içeri giremeden, kapı kolundan bir şey düştüğü için ayaklarım duraksadı.

  "Lanet olsun! Yine hayranlarından atıştırmalıklar." Yere saçılmış yiyecek ambalajlarını görür görmez lanet ettim. Her paketin üzerinde gönderenin adıyla birlikte Sarawat adı yazıyordu.

  Ama öyle bir şey gördüm ki...

  ♡ Tine ♡ 
  Atıştırmalıklarını yemeyi unutma.

  Anne? Sen misin yoksa?

  "Hey! O benim!" Kalın elleri, elimde ismimin yazılı olduğu rengarenk kese kağıdını çaldığında bağırdım. Gönderenin adını okuyamamıştım bile!

  "N'olmuş yani?"

  "Bir sürü abur cuburun var senin zaten. Neden onları almıyorsun? Neden benimkini aldın?" Sarawat hiçbir şey söylemedi. Sadece bir kalem çıkardı ve kağıda benim adımın olduğu bir şey yazdı. Bana geri verdi, ama lanet olası el yazısı yüzünden ne yazdığını okuyamıyordum.

  "Tamam."

  "Neye tamam?"

  "Bana uyar işte, tamam diyorum."

  "Ne sikimden bahsediyorsun sen?"

  "Tamam, seninle flört edeceğim."

  "..."

  "Anlaştık mı?"

  Bekle, yine ne hakkında konuşuyorduk biz? Hiçbir şey hatırlayamadım. O kağıda yazdığı kelimeler yüzünden aklım şu anda tamamen karardı. Beni uzun süre şaşkına çevirdi.

  ♡ Tine 

  Atıştırmalıklarını yemeyi unutma -Preem.
  Artık seninle flört ediyorum -Sarawat.