[2gether] 23. Bölüm - Gerçek Spartan Yolu

 Bölüm 23 - Gerçek Spartan Yolu

   *Spartan Türkçeye çevrilmiyor, bu yüzden Oxford Languages'e göre spartan "konfor veya lüks eksikliği" anlamına geliyormuş.

  Hayatta en korktuğum 3 şey vardı. Birincisi kırkayaklardı. Sınıfımdaki herkes, şık ve şık adam Tine'ın bundan korktuğunu biliyordu. Duruşundan ayak sayısına, rengine kadar gerçekten çok korkutucuydu. Bir kırkayak gördüğümde, Tayland'ın tüm sınırlarını aşacağımı ve Rusya'dan fırlatılan füzeler kadar hızlı koşacağımı biliyorlardı.

  İkincisiyse yükseklikti. Yüksekten aşırı derecede korkuyordum. İnsanlar, yer ne kadar yüksekse o kadar soğuk derlerdi. Bu yüzden aşağıdaki sıcağa katlanmak zorundaydım çünkü yüreğim yükselmelere dayanamıyordu. Sadece bakarken bile başım dönüyordu. Dokuzuncu sınıfta bir keresinde kamp gezisi için bir kuleye atlamak zorunda kaldık. Bilin bakalım ne oldu? Pantolonuma işedim. Bir dokuzuncu sınıf öğrencisi düşünün. Bunun ne kadar utanç verici olduğunu tahmin edebilirsiniz.

  Üçüncüsüyse abimdi, P'Type. Doğduğumdan beri görünür olmuştu. O bir mükemmeliyetçiydi ve evrendeki her şeyi hemen fark ediyordu. İlkokulda silgisine dokunmaya tenezzül bile etmedim çünkü kullanılıp kullanılmadığını anlayacaktı. Yani benim için en etkili kişi annem babam değil, abimdi. İnsanlar o zamandan beri hep aramızda bir karşılaştırma yaptılar. Oynak ve neşeli tip Tine ile ciddi ve hayalet benzeri tip Type.

  Sadece bu üçünden korktum. Sadece üç şey, yine de bu kadar korkuyordum işte. Ve şimdi, sanırım dördüncü şeyse, kelimeler savaşının kaosunun ortasında ortaya çıktı...

  Man.

  Lanet olsun! Man'dan bu hayatta her şeyden daha çok korkuyordum. Oynamaya gelmemişti çünkü bu pislik, bana abimle flört edeceğini söyledi. Instagram'da kullandığı sözlerden belli oluyordu. Beni gerçekten korkutmuştu, bu yüzden bir şey soruyormuş gibi Sarawat'a bakmak zorunda kaldım. "Seni endişelendiren ne?" Sarawat zekiydi. Gözlerimi hemen anladı. Ya da belki beni çok iyi tanıdığındandı.

  Romantik olup olmadığını mı soruyordy? Hayır. Çünkü bacağım, onun piç arkadaşını tekmelemeye hazırdı. O gönderisinden sonra nefret etmiştim! "Man abimle flört edeceğini söyledi."

  "Yani?"

  "Herkese asılabilir ama P'Type'a dokunamaz."

  "Benim bir boktan haberim yok. Man kendisi karar vermiş."

  "Git ve arkadaşına her ne planlıyorsa durmasını söyle. Benim abim senin sandığın gibi pek de centilmen değil."

  "Biliyorum."

  "..." Atmosfer sanki aniden öldü. Oturup ona bakmak için arkamı döndüm. Abimden ne kadar korksam da kimsenin onun hakkında kötü konuşmasını istemiyordum. "Tamam. Şunu halledelim."

  Benim biraz endişeli bir ifade takındığımı gören Sarawat hemen telefonu açtı. Bu sefer kimseyi aramadı, yorum yazmaya odaklandı. Tüm kelimeleri doğru yazacağından emin oldu. Beş dakikadan kısa bir süre içinde, Man'in sırıttığı resmin altında başka bir yorum belirdi...

   Sarawat: İyi, Tine seni desteklediğini söyledi.

  Bu neydi lan?

  "Cevabın neden böyle?" Onu yüksek sesle azarladım ama Sarawat sadece omzunu silkip sinsi bir sırıtış gönderdi bana.

  "Önce abin benim olana dokundu."

  "Ne? Ciddi misin sen? Bunlar tamamen farklı şeyler! Neden Man'e yardım ediyorsun?"

  "Yani, bana abinden hoşlandığını söyledi, bu yüzden bana da onu desteklemek düşer. Ayrıca, bana seninle olan ilişkimde yardım eden o."

  "..." Uzun bir süre sessiz kaldım. Aklıma gelen tek düşünce... Abimin, Man tarafından lekelenmemesi oldu.

  "Hey, sakin ol. Yalnızca Man'e yeşil ışık yaktık ım çünkü bu, abinin ona düşeceği anlamına gelmez. Bırak kendileri halletsinler." Kalın elleri yüzümü daha yakına bastırmadan önce omuzlarımı okşadı.

  "N-Ne yapıyorsun be?"

  "Memelerine dokunmak istiyorum."

  "Memelerim cidden kafandaki tek şey mi? Azgın ibne..." İlişkimiz ne kadar ilerlerse ilerlesin, her şey onun memelerime dokunmak istemesiyle sonuçlanıyordu. Kalbim...

  P'Type okuldan döndükten sonra doğruca yatak odasına gitti ve uyudu. Sarawat ve ben mutfakta yemek hazırlamakla meşguldük. Telefonu çaldı ve cevapladı.

  "Niye ya?" Bu soruyu sorduğunda bir şeylerin şüpheli olduğunu hissetmeye başlamıştım.

  "..."

  "Man içmeye davet ediyor." Sarawat bana baktı. Bu soru sanki özellikle bana sorulmuş gibiydi.

  "Nereye? Sorsana bi." Hızlıca yanıtladım.

  "En sonki yerle aynı."

  "Bana uyar. Ama eve geç gelme."

  "Hayır. Bizi davet ediyor... Abin de dahil." Bir an duraksadım. Yani, Man beni davet etmese bile yine de giderdim. Sonuçta sarhoş olursa bu piçin icabına kim bakacaktı? Ama cümle abimi de içerdiği için bir süre düşündürdü beni. "Abimi neden istiyormuş?"

  "Ben nerden bileyim?" Cevaplamayı reddetti, sonra telefonu kapatmadan önce bir süre diğer tarafla konuşmaya devam etmek için döndü.

  Peki. Yapacak bir şeyi olmadığı için abimi davet edecektim. Gidip gitmeyeceği başka bir hikayeydi gerçi.. Onu zorlamayacaktım. Saat akşam yedi buçuk olduğu için konuşmaya başladım. "P'Type..."

  "Ne var?" Sakin Sarawat sessizce oturup kendi tarafındaki sebzeleri kepçelerken, mutlu bir şekilde domuz kaburgalarını höpürdeterek sordu. "Arkadaşım bu gece beni sadece eğlence için  içmeye davet ediyor. Katılmak ister misin?"

  "İlgilenmiyorum."

  "Hem orası şirin ve sevimli kızlarla dolu!"

  "Ben n'apayım?"

  "Sadece sana ilham vermek için dedim, anlarsın ya."

  "Yerken fazla konuşamam. Şimdi sessizce yiyebilir miyiz?" Bu yüzden susup sessizce yemek zorunda kaldım. Sarawat, masadaki herkes dolmaya başlayana kadar hiçbir şey söylemedi. Yemekten sonra konuşmaya karar verdi. "Öyleyse, Tine'i yanıma alabilir miyim?"

  "Neden?" P'Type kızgın bir sesle cevap verdi, görünüşe göre biraz hoşnutsuz olmuştu.

  "Biz hep birlikte gideriz. Söz veriyorum onunla ilgileneceğim."

  (Ç/N: Tine'ın her konuda ne kadar pasif kaldığını fark ettim...)

  "Tine kendi gidebilir. Ayrıca, sen onun kocası falan değilsin. Yani kardeşimle ilgilenmeni gerektirecek bir şey falan da yok."

  Siktir! Beni yeniden kelimeleri gücüyle damgalıyor muydu o? Gerçek şu ki Sarawat benim kocam ama bu, özellikle abimden ayrı bir sır olmalı.

  "Yani bu gece içmeye gidebilir miyim?" Denemek istedim. Belki de abim, gösterdiği yüzün aksine iyi bir ruh halindeydi. "Gitmek istiyor musun?"

  "Tabii ki! Biraz eğlenmek istiyorum! Bu aynı zamanda yeni dönemin başlangıcı için kutlamamız!"

  "İyi. O halde, ben de gideceğim. Seni arkadaşınla bırakamam. Onun şu meymenetsiz yüzünden bahsetmiyorum bile." Sarawat'a baktı, ayağa kalktı ve bulaşıkları lavaboya koydu. Ben de itaatkar küçük kardeşi oynayarak aceleyle onu takip ettim. Ama aniden emin olmak için ciddi bir soru sormak için döndü. "Sadece eğlenmek için, değil mi?"

  "Evet."

  Sonrasında anladım, bu gece gerçekten eğlenmek için mi içecektik? Yoksa Beyaz Aslan çetesinin başka bir maymun işi mi vardı? Hmm...


  "Haha! Hadi, içsene!"

  Kanpai!

  Bardaki hareketli atmosferde birbirine değen yaklaşık on bardak alkolün sesi tangırdadı. Dönemin ilk günüydü, bu yüzden birçok insan kutlamaya geldi ve bu da yeri kalabalıklaştırdı. Beyaz Aslan çetesinin üyeleri ve erkek grubum için ilk alkol şişesi açıldı ve eşit olarak dağıtıldı. P'Type her zamanki gibi kapalı dudaklarıyla oturuyordu. Bana baktığı için fazla içmeye cesaret edemedim.

  "Otururken bile çok tatlı görünüyorsun. Şu anda birinin kalbinin kıvrandığını biliyor musun?"

  "..." Masadaki herkes sessizleşti.

  Az önce gelen Man, barın içindeki müziğin ortasında çok yüksek sesle konuştu. Kulaklarına kadar gülümseyerek P'Type'ın önündeki boş koltuğu kapmak için acele etti.

  "Senin gibi bir aptalın sözlerini dinlemek istemiyorum." Abim mutsuz bir bakışla cevap verdi.

  "Birçok insan bana aptal demez. Benim kadar yakışıklı olsaydın, anlarsın." Man'in tepkisine kusmak istedim. Arkadaşları bu aşırı özgüvenle beceriksizce başlarını salladılar. Ağabeyimin bilhassa kendisinden daha genç olanlarla tartışmayı bırakmayacağını biliyordum. Egosu gökyüzü kadar yüksekti çünkü.

  "Buna mı yakışıklı diyorsun? Seninki gibi bir yüze mi? Şaka gibisin."

  "Beni denemek ister misin? Bu hayatta yakışıklı bir manitan olsun diye?"

  "Man!" P'Type yüksek sesle bağırdı. Sanki Man'in kafasını gömmek istiyormuş gibi elini kaldırdı. 

  "Tamam! Pekala! Kızma. Çok heyecanlıyım çünkü fazla tatlısın."

  "İğrençsin."

  "İğrenç olsam bile, yine de senin gelecekteki kocanım."

  "..." Bu sefer P'Type karşılık vermedi.

  "Şimdiden vaz mı geçtin?"

  "..."

   "Ne kadar üzücü. Buraya gel de seni rahatlatayım." 

  "Benimle taşşak mı geçiyorsun? Üç yaş büyüğüm ben senden. Biraz saygı duy!"

  "Sadece bana bak ve büyülen. Kimliğim Man_Maman."

  "Ne?"

  "LINE hesabım."

  "Seni azarlayabilmem için seni eklememi mi söylüyorsun yani?"

  "Beni azarlaman ya da küfretmen umurumda değil. Aşk... Senden istediğim bu."

  "Ben istemiyorum!"

  "Sakin ol. Şuna bir bak, bu çıkartmayı yüz elli bahta aldım." Man çabucak konuyu değiştirerek öne eğildi ve LINE ekranını P'Type'a gösterme fırsatını yakaladı. Abim sert bir bakış attı.

  "Yüz elli baht mı?"

  "Evet."

  "Bu parayı beynine balık almak için kullanman daha iyi."

  "Sağlığım konusunda mı endişeleniyorsun?"

  "Bu sefer sana nasıl küfreceğimi bile bilmiyorum, aptal!"

  "Vay~!"

  "Beyler, eğlenmek için biraz oyun oynayalım!" Theme ve Peuk'un gergin bir savaşın ardından heyecanla cıvıldayan sesi, atmosferi değiştirdi. Arkadaşları tarafından sürüklenen Man, kendine gelebilmek için kafasına bir tane tokat yedi.

  "Elbette." Abim dışında herkes kabul etti.

  "Ne oynayalım?"

  "Entellektüel insanları ortaya çıkaralım. Bir kategori verin, o zaman herkes bununla ilgili bir örnek versin." Big daha sonra kuralları ayrıntılı olarak açıkladı. Man, karşısındaki kişiye güvenini sağlayan ilk oyuncu oldu.

  "Lütfen bir Japon aktrisin adını söyleyin. Ben başlıyorum, Rola Takizawa!"

  "Pislik gibi oynuyorsun, hah. O zaman sana efsanevi iri göğüslü bir hatunun adını vereyim - Yayoi!" Big güvenle cevap verdi.

  "Git de bir restoranda tıkın!"

  (Ç/N: Yayoi, Japon bir restoran zinciri adı, aktris değil.)

  "Üzgünüm, Aoi olacaktı." Big kendisini düzeltti.

  Man saat yönünün tersine yan yana oturan kişiye göre parmağını işaret etti. Sarawat'ın yanına oturdum ve sağımda P'Type vardı.

  "Sarawat, sıra sende. Bize hangi Japon aktrisi sevdiğini söyle. Tine'ı cevap verme çünkü o bir aktris değil." dedi Man, Sarawat'a

  "Kıçım! Biz sadece arkadaşız!" Onları hızla durdurdum. Man çok aptaldı. Abim için bir sır olarak saklamaya çalışıyorduk ama görünüşe göre bu barda cinayet işletmek istiyor gibiydi.

  "Haha! Artık Tine ve Wat'a sormayacağım! Hiç eğlenceli değiller! Hadi P'Type'a soralım!"

  Sonra Man hala bunun için bir hikaye uydurmaya çalıştı ve hala abimi kızdırmaya çok kararlıydı. P'Type cevap vermeyip öylece oturdu.

  "..."

  "P'Type." Dua, şeytanın sevap istemesinden farklı değildi. En azından bir dakikalığına, sakin olmalıydı.

  "Oyununuza katılmadım."

  "Olmaz! Çembere dahilsin, yani oynamak zorundasın." Man'ın yüzü son derece çarpık görünüyordu.

  "Sana oynamayacağımı söylemiştim."

  "Olmaz. Hadi bana bir cevap ver."

  "Bilmiyorum."

  "Japon filmleri izlemiyor musun? Aman be! Kaybeden cezalandırılmalı. Çocuklar, ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz." Beyaz Aslan çetesinden arkadaşlar tekli bardağına bir içki doldurup P'Type'a verdi.

  "İç, iç, iç!"

  Man, abimin bardağını kaldırmadığını görünce, fırsat buldukça bardağı ağzına götürerek abimi isteksizce içmeye zorladı. Neyse ki abim duyguları kontrol etmekte iyiydi, böylece oturup mutlu bir şekilde içmeye devam edebilirdik. "Vay! Pekala. Bize başka bir kategori ver, Man!"

  "Ka ile başlayan bir yemek söyleyin. Boss ile başlıyoruz."

  "Kaprao moo krop." (Fesleğen ile tavada kızartılmış kavrulmuş domuz eti)

  "Kalam bpleethot nampla." (Balık soslu kızarmış lahana)

  "Karee." (Köri)

  "..."

  "..."

  "..."

  "..."

  Bir süre sessizleşti ortam. Herkes şaşırmıştı.

  "Bu zekiye bir içki verin!"

  Man , Theme'i işaret ederek sıradaki kaybedenin kim olduğunu söyledi. Ama öyle görünüyordu ki Theme bu tür cezalarla çok ilgilenyordu çünkü sürekli yutkunuyodur ve hatta daha fazla atış istiyordu.

  Parti, P'Type'ın mutsuz yüzünün ortasında devam etti. Bu oyunu oynamaya başlayalı iki saat olmuştu. "Marvel'den bir süper kahraman söyleyin. İlk ben başlıyorum... Kaptan Amerika!"

  "Iron Man!"

  "Ant Man!"

  "Spider Man!"

  "Ultraman!"

  "..."

  "İç!" Yine Theme'in cevabıydı...

  Komedi sadece Theme'nin cevaplarından değil, aynı zamanda bu ayyaşlardan da geliyordu. Neredeyse üç saattir içiyorduk. Benim bile başım dönmeye başladı ama yine de neler olduğunun farkındaydım.

  Abim de bizim oyunumuza katılmasa da çok sarhoştu. Bunun nedeni, Man'in kardeşimi alkol içmeye zorlamasıydı. Onu bir kez bile durdurmadım çünkü abimin bizimle eğlenmesini istiyordum. Oyun bitene kadar eğlenceli hikayelerle sohbet etmeye başladık.

  "P'Type, bize Tine hakkında komik bir hikaye anlat." Bu sefer konuşma sırası arkadaşım Ohm'daydı çünkü kardeşimin keyfi yerindeydi ve ortam da iyiye gidiyordu. Tek şey... Abimin sarhoş olmasıydı. O sarhoştu. "Sana birçok şey söyleyebilirim."

  "Tamam, tamam. Hikayeye mikayeye gerek yok. Millet, herkes içsin!" Hemen onu keserek cümleye dahil oldum.

  Sarhoş olmaya başlayalı bir saat olmuştu, ta ki hareket etmek neredeyse imkansız hale gelene kadar, ama yine de içebilir gibiydiler. Man yeniden konuşmaya başladı ama bu sefer hedefi Sarawat'tı.

  "Wat."

  "Hmm?"

  "Benle tuvalete gel."

  "Geri döneceğim." Alçak sesin sahibi benimle konuşmak için döndü.

  "Bu surat ne, Tine? Sarawat'tan yüzmeye gitmesini istemeye hiç niyetim yok." Man, barın kalabalık konuklarının arasından geçerek, bronz tenliyi tuvalete sürüklemeden önce aceleyle sözümüzü kesti. Geniş sırtın görüş alanımdan kaybolduğunu gördükten sonra, grubun geri kalanıyla içmeye odaklanmaya başladım.

  On dakikadan kısa bir süre sonra Sarawat geri geldi ama bu sefer yüzü neşeliydi. Sormak için ona baktım ama yapabileceği bir şey yoktu ve P'Type onun yanında oturduğu için itaatkar bir şekilde kıpırdamadan durdu.

  "Lütfen otur." Ohm aceleyle kıçını kıpırdattı ve sandalyeye hafifçe vurdu, diğerleri sırayla kollarını dürterek yeni gelenleri davet etti.

  "Yer aç, dostum. Bize katılmaya üç misafir daha geldi." Man'in canlı sesi çabucak araya girdi ve davetsiz misafirleri de beraberinde getirdi.

  Tanıdık görünüyorlardı. Sanırım eskiden amigolardı ama üniversite genelinde katılmamışlardı. Yüzlerine gelince, iyi göründüklerini ve sevimli yüzleri olduğunu söylemeliydim. Ama asıl sorun onların erkek olmasıydı ve görünüşe göre Sarawat onlara sadece müsamaha gösteriyor ve hiç rahatsız gibi görünmüyordu. Neden bilmiyorum ama şüpheli bir şey hissediyordum.

  "Bunlar Oak, New ve P'Pang, üçüncü sınıf öğrencisi. Sorun yok, değil mi?" Masanın yanından geçtim ve onları eğlenmek için davet ettim.  

  "Sorun değil. Hey, bize üç bardak daha ver lütfen." Masa şimdiden kalabalıktı, aramıza üç kişi daha katılmıştı. Rahatsızlık hemen göğsüme sızdı çünkü beni ve Sarawat'ı ayırmışlardı.

  P'Type beni gerçekten çok iyi tanıyordu. Kardeşlik içgüdüsüyle hemen bileğimi çekti çünkü zaten benden bir şey hissetmişti. "Kardeşimi eve geri götüreceğim."

  "Oy, P'Type. Henüz eve gidemezsin. Sarawat'ın arabasıyla geldin, değil mi?" Bu sefer Peuk konuştu. Abim, konuşmanın geri kalanına rağmen bir süre sessiz kaldı.

  "Hey, kıpırdamadan otur. Ben de sarhoşum. Araba kullanmak güvenli değil." Bileğimi çekerken abime söyledim.

  "Ben sarhoş değilim." Kanlı gözleri bana baktı. Ama ben kalkmayı reddedince oturdu ve içmeye devam etti.

  Duygularını kontrol etmeye çalışmak ve sahipliğini göstermemek çok rahatsız edici bir şeydi. Herkese resmi olarak açıklamamış olsak da, okuldaki çoğu kişinin benim ve Sarawat'ın çıktığımızı bildiğinden oldukça emindim.

  Bu üç yeni yabancı da çok sinir bozucuydu. Onlarla sanki birbirlerine çok yakınlarmış gibi konuşuyorlardı ve çok fazla vücut okşama yapıyorlardı. Az önce bize katıldınız orospu çocukları! Sevgilime elinizi sürmeye cüret etmeyin!

  "Sarawat, burada oturmamızda bir sakınca var mı? Sevgilin bir şey demez mi?"

  "Sevgiliyle ne ima ediyorsun? Buradaki hepimiz arkadaşız!" Man , şahlanan tarzında hemen kesildi.

  Saat daha on bir olmuştu, bu yüzden daha önce canlı müzik yapan grup hüzünlü müzikleriyle havayı değiştirdi...

  "Eskiden bir insanı sevmiştik. Sonra bir anda ihanete uğradığımızı öğrendik. Acı vericiydi. Ama ne kadar acı çekersek çekelim... O kişiyi hala seviyoruz. Lütfen sevgilileri tarafından ihanete uğrayan insanların sesini duyun!"

  "Ohhhh!" Sevgili vokalist beyefendi, hayatımı çok iyi anlıyorsun sen benim!

  "Bu şarkı bize acımızı hatırlatmak için var..."

  Şarkıcının ilham veren sesi akustik gitarla birlikte şarkı söylemeye başladı. Uzun boylu sevgilime bakmak için döndüm. Sarawat bir arkadaş ve bir yabancı arasında oturuyordu ve ben burada acıyı saklamak için arkadaş gibi davranarak oturuyordum. 

  Sanki bir drama sahnesindeymişim gibiydik. Lanet olsun. Hemen şimdi, bıçaklanmayı tercih ederdim!

  "Aslında Wat hâlâ bekar. Ben de öyleyim." Theme drama yapmaya başladı.

  "Bir sürü kız arkadaşın olduğunu duydum, Theme maymunu."

  "Onlardan çoktan ayrıldım, lütfen bundan bahsetme. Ama sen, erkeklerden mi yoksa kızlardan mı hoşlanıyorsun?" Hedef, yeni gelen insanlara aktarıldı. Yüksek sesle gülmeden önce birbirlerinin yüzlerine baktılar.

  "Bilmem. Birinden hoşlanırsam cinsiyet yerine kalbimi kullanırım." Bu adam bir alkışı hak ediyordu. Diğer adam cevap verene kadar...

  "Sarawat."

  Ne dedi lan o?!

  O anda kalbimdeki o şeyi hissettim.

  Kıskanmıştım.

  O kadar kıskandım ki bardağın bir ucunu ısırdım.

  Sikeyim!

  "Tine ve P'Type'ın daha fazla biraya ihtiyacı var mı?" Ohm, P'Type ve benim uzun süre sessiz kaldığımızı görünce konuşmaya başladı. Abimin daha fazla alkole ihtiyacı yoktu, uyumak üzereydi çünkü gözleri kapalıydı. Bana gelince, artık odama geri dönmek istiyordum. Hala sevgilimle birlikte oturmaya cesaret eden o kişinin adını almak benim için önemliydi...

  Onun yüzünü dağıtmak istiyordum!

  "Hayır. Siz için. Benim için endişelenmeyin." Ohm'a gülümseyerek cevap verdim.

  "Sen iyi misin?"

  "Tabii ki! Buradaki herkes arkadaş sonuçta, değil mi?" 'Arkadaş' kelimesini vurgularken Sarawat'a bakmak için döndüm.

  "Öyleyse bana seninle arkadaş olmak isteyip istemediğimi sorsana." Sarawat'ın tuvaletten döndüğünden beri bana verdiği ilk cümle buydu. Yüzü sakindi ama içi kaynıyor gibiydi.

  "O zaman sana sormama izin ver, arkadaşın olabilir miyim?"

  "Hayır."

  "Neden hayırmış? Yeni arkadaşlarına burada hepimizin arkadaş olduğunu söyledin. Söylemedin mi?"

  "Öyle demedim. Bir şey söylemeden önce iyice düşün."

  "Yani, Man onlara söyledi." Man olduğunu unutmuştum. Lanet olsun!

  "Sen dedin! Sen öyle dedin! Benden ne yapmamı istiyorsun? Gerçekten bir şey söylemek isteyip de söyleyemediğimde rahatsız olmadığımı mı sanıyorsun?"

  "Bir şey söylemek istiyorsan söyle! Neden söylemiyorsun ki?"

  "..."

  "Şimdi sustun işte. Onlara benim sadece arkadaşın olduğumu söylemeye cüret mi ettin sen? O orospu çocuğu beni ölesiye kıskandırdı ama sen yine de onlara bakmaya cüret ettin, ve hatta onları konuşmaya davet ettin. Abime, senin arkadaşım değil de sevgilim olduğunu söylememi istiyorsun, değil mi?"

  Siktir! Ağzımdan kaçırmıştım! Ağzımı fırçalamak ve yirmilik dişin düşmesine izin vermek istiyordum. Ama artık ayak uyduramıyor gibiydi çünkü P'Type dönüp bana kanlı gözlerle baktı. Sadece bu da değil, masada oturan arkadaşlar da çok sessizdiler, bir şey söylemeye cesaret edemiyorlardı. Şimdi hayal kırıklığına uğramıştım. Bu muydu yani? Bırakın da içeyim...

  "Ne dedin sen?"

  "Özür dilerim... Sarhoşum işte... Hadi... Hadi eve gidelim."

  "Sana soruyorum. Ne dedin?" Şimdi abimin ses tonundan korkmaya başlamıştım. Bu sözleri kalbimden söylesem de sanırım bu yanlış zamandı. "Hiçbir şey. Rastgele söyledim işte."

  "Öyle diyorsun?"

  "Evet." Kıçımı kaşıyıp utancımı tedavi etmem gerekiyordu.

  "Emin misin?" Daha bitirmemişti...

  "Evet dedim ya."

  "Sana tekrar soracağım."

  "Hah? Sadece sarhoşum işte! Fazla düşünmeyi bırak!"

  "Aptalı oynama bana! Sen ve Sarawat sadece arkadaş mısınız?"

  "Hmm."

  "Nasıl bir arkadaş muzunu kaybetmiş bir maymun gibi davranır?"

  Çat! Yüzlerce hançer doğrudan kalbe saplanmış gibiydi. Bütün masa şaşkına dönmüştü. Sadece Sarawat sakindi. Man bile konuşmadı, sadece sessizce dinledi. Belki sadece üç kişi - ben, P'Type ve Sarawat bu sorunu çözmeliydik.

  "Kanepede birbirine sarılmış arkadaşlar mı?"

  "..."

  "Öpüşen arkadaşlar mı?"

  "P'Type. Arkadaşlar da öpüşebilir ki. Biz de arkadaşız. Hadi bana bir öpücük ver.

  "Siktir be!" Gördün mü, Man?! Şaka yapmanın hiç de sırası değil! Bu an şu an fazlasıyla korkutucuydu. P'Type çok kızgındı ama sanık olmaktan başka bir şey yapamadım.

  "P'Type..."

  "Uzun süredir biliyordum."

  "..."

  "Sadece kabul etmeni bekliyordum."

  "Üzgünüm... Sadece bizi kabul etmeyeceğinden korktum.

  Şarkıcı, sen işine dön. Bu seferki gibi kasvetli duruma uyması için mide bulandırıcı bir şarkı istemeliydim.

  Ama yorgundum. Ağzımdan kaçırmamış olsaydım, bir gün söylemek zorunda kalacaktım. Çünkü artık böyle sırları gizleyemezdim. Bir saniye bile çok fazlaydı.

  Sarawat ile çıkmak kötü bir şey değildi çünkü her zaman birbirimize sahiptik. P'Type'ın aşk tanımını bilmiyordum çünkü onu hiç kimseyle görmedim. Bu yüzden Sarawat ile olan ilişkimin P'Type'ın gözünde ne kadar yanlış olduğunu bilmiyordum.

  "Başta bunu kabullenemedim. Ama ben odada gizlice dolaşırken ikinizin bu kadar mutlu olduğunu gördükten sonra ve hatta yarattığım sarı bant bölgesinde bile, tamamen anlıyorum."

  "..."

  "Senin için endişeleniyorum çünkü sen benim kardeşimsin."

  "Biliyorum."

  "Ama yine de seni öldürebilirim, biliyorsun değil mi?"

  Sikeyim! Böylesine dokunaklı bir andan, şimdi kalp ağrısına geçmiştik.

  "..."

  "Seni de. Kardeşimi seviyorsan, dilinin söylediği kadar onunla ilgileneceksin. Kardeşime yanlışlıkla itiraf ettirten o sığ stratejiyi bulan kişisin sen, seni aptal."

  Az önce bunun bir plan olduğu mu ortaya çıktı? Kahretsin! Sonra üç baş belası ortadan kayboldu. Ben çok aptalım! Yine tuzağa düştüm.

  Gülümseyen Man'in lanet olası suratına bakmak için döndüm. Gruptaki arkadaşlarım da bu plandan haberdar görünüyordu. Dostum, hepiniz beni yine kandırdınız. En önemlisi, sersemleyen, tüm dertlerin kaynağı olan kanımı yakmaya cüret eden kişi, bana tek kaşını kaldırmaya cüret etti. Neyse ki, P'Type görmedi, yoksa oyunu benim ayağımın altında hayatta kaybetmezdi.

  "Doğruyu söyle. Ne zaman aşık oldun?" Görünüşe göre P'Type şimdi ona odaklanıyordu. Cevap vermeden önce bir dakika başını eğerek sessiz kaldı.

  "Geçen dönem."

  "Birbirinizle nasıl tanıştınız?"

  "Geçen seneki bir Scrubb konserinde."

  "Onunla olmana izin vermesem de Tine'ı kovalamak istiyor musun?"

  "Evet."

  "Geçmişteki ve şimdiki Tine ile ne fark var?"

  "Çok şey var."

  "Onu böyle de kabul edebiliyor musun?"

  "Evet."

  "Sadece ilk yılların aşkı. Senden çok daha fazla deneyimim var. Kardeşimi sonsuza kadar seveceğine söz vermeni istemiyorum çünkü bu tür şeylere inanmıyorum." P'Type ağzını açtı ve alaycı bir şekilde gülümsedi.

  "Bana inanmanı beklemiyorum ama kendime inanmaya hakkım var."

  "Bana kanıtla o zaman. Kardeşime dört yıldan fazla aşık ol ve benimle o zaman konuş."

  "Yani şimdi benimle konuşmayacak mısın?"

  "Sarawat, bir keresinde senin iyi bir insan olduğunu düşünmüştüm. Ama beni bu kadar kıskanacağını düşünmek..."

  "..."

  Man ve Boss'un her an komedi skeçlerini sergiledikleri çılgın hareketleriyle birlikte gergin ortam dağılmaya başladı. "Dostum, sorayım sana. O kişiyle nerede tanıştın?"

  "Tam üniversitenin önünde."

  "Yani o kişiyi takip mi ediyorsun?"

  "Doğru!"

  "Şimdi o kişiden ne farkı var?"

  "Çok. O zamanlar kedi gibi sevimliydi. Şimdi bir köpek kadar vahşi. Haha!"

  "Kabullenebiliyor musun?"

  "Sorun yok. Onu kendim aşılayacağım!"

  "Sanki onu yakalayabilecekmişsin gibi."

  "Bana inanmama hakkına sahipsin, ama benim için tek bir gerçek var."

  "Nedir o, Man?"

  "Type adındaki kişi kesinlikle Man'in karısı olacak. Onu çivilemeliyim!"

  "Karın mı? Karın kimmiş?"

  Bang! Tabii ki, Man alnına doğru bir yumruk yedi.


  Güneş birinin gözlerinde parlıyordu ve alçak bas sesi beni rüyamdan uyandırdı. Yorgunluk bedenimi ele geçirmişti ve başımdaki ağrı patlamak üzereydi.

  Çok içmemeliydim. Dün gece ne kadar içtiğimi ve odama nasıl döndüğümü bile hatırlayamıyordum. Şu an nasıl bir görünüşe sahip olduğum konusunda düşünmek bile istemiyordum.

  "Tine, şimdi duş al da okula gidelim."

  "Hayır. Başım ağrıyor. Uyumaya devam etmek istiyorum." Üstümdeki kişinin boynumu büktüğünü hissetmeden önce battaniyeyi yüzüme çektim.

  "Kalkmak istemiyor musun?"

  "Kes şunu! Sarawat! Acıyor ya!"

  "Kalkıyor musun kalkmıyor musun?"

  "Git duş al da sana biraz çay koyayım."

  "Hmm." Gözyaşları içinde başımı salladım ama yine de kalkmadım. 10 dakika daha yattım ama bu sefer yataktan dışarıya sürüklendim.

  Duş almayı bitirdim ve banyodan çıktığım anda kahve kokusunu aldım. Durgun zihnim aniden tekrar uyandı. Birden aklıma başka bir şey geldi... Bu evde sadece iki kişi kalmıştı. Görünüşe göre burada bir hafta kalacak biri ortadan kayboldu.

  "Sarawat, P'Type nerede?"

  "Hala dönmedi."

  "Sikeyim! Abimi barda mı bıraktın?!"

  "Hayır. Man onu ​​eve götürmek için gönüllü oldu ama sanırım buraya gelmediler."

  Bunu dinlerken birden tüylerim diken diken oldu. Man ve abim... Bu bir korku dizisi değildi bile ama neden bu kadar garip hissettiğimi bilmiyordum. P'Type'ın Man'e tekme atmasından korkmuyordum... Man'in abime yapacağı olasılıklardan korkuyordum. Kalbim...

"Ne düşündüğünü biliyorum. Man senin abine hiçbir şey yapmadı."

  "Ne düşündüğümü nasıl bilebilirsin ki?"

  "Ben senin kocanım." Sonra bana bir sırıtış attı ve kahveyi bana verdi. Yanağıma bir öpücük kondurdu.

  "Sinir bozucusun. Dün geceki davetsiz misafirlerinin durumunu saymadım bile."

  "Bütün hepsi Man'in planıydı. Buna dahil falan olmadım."

  "Diyorsun?"

  Yemek masasına oturan o kişiye hiç dikkat etmeden akşamdan kalmayı iyileştirmek için kahvemi içtim. Ama bu kahvenin tadı köpek maması gibiydi.

  "İçinde ne var? Tuz mu? Şeker mi? Yanlış şişeyi mi boşalttın?"

  "Karıştırdım." 

   Baş ağrımdan kurtulmak için baharat karışımı olmuştu bir bakıma. Böyle bir sevgiliye sahip olmak daha iyi olabilirdi ama benim için çalışmıyordu çünkü o kahveyi asla içemezdim. Yemek konusunda en seçici insan bendim.

  Sarawat'ın yaptığı kahveyi bırakıp tereyağlı ekmek yemeye başladım. En azından tadı daha iyi. Diğer elim P'Type'ı aramak için telefonumu aldı ama kimse açmadı ve sosyal ağlarda gezinmeye başladım.

  "Telefon mu yoksa düzgün yemek mi?" Buradayım işte. Neden şikayet ediyorsun? Bu yüzden yüzümü kaldırdım ve rakibe dil çıkardım. "Ne olmuş yani?"

  "Boğulabilirsin."

  "Aynı anda bir sürü iş halledebilirim ben. Benim için endişelenme." Bunu söyledikten sonra hemen masadaki siyah kahve fincanının fotoğrafını çekmek için aşağı indirdim.

  Tine_Chic: Bu yeni kahve karışımını içtikten sonra uyuyacağım

  Sarawat odaya girdi ve küçük bir kavga çıkarmak istiyormuş gibi oynamak için telefonunu aldı. Bana gelince, Minecraft oyunları oynarken sadece oturdum. Tam yarım saat konuşmadık.

  "Eh, artık oynayamam. Konuşalım hadi." Ne de olsa teslim olan uysal kişi de bendim.

  Sarawat tekrar oynamadan önce bir an bana baktı. "Sarawat, benimle dalga mı geçiyorsun?"

  "Oyun oynuyorum."

  "Ama benim yapacak hiçbir şeyim yok."

  "Şimdi değil. Bulaşıkları da benim için yıka." Ah. Hayır, bunu yapmayacaktım. Yeni dönemin ilk haftası olduğu için yapılacak herhangi bir ödev veya proje yoktu. Bu bizim boş zamanımızdı.

  "Bazı insanlar Instagram'daki Sarawatlism'in benim olduğunu düşünüyor." Bu sefer tekrar bir konuşma başlatmaya çalıştım.

  "Hmm."

  "Çünkü gönderilerinin hepsi benim resimlerim ya da benimle ilgili şeyler. Takipçilerin pek memnun olmayabilir."

  "Seninkilerden farklı en azından. Takipçilerin paylaşımlarından memnun ve çoğu erkek."

  "Ne?" Ay aman ne komik... Sarawat bile böyle bir şey söylemek için oturdu.

  "Kaç kişiyi takip ettiğinden bahsetmiyorum bile."

  "Hepsi arkadaşım."

  "Instagram'da takip ettiğin kişi sayısı limiti varsa, beni takip edemeyeceğini varsayıyorum."

  Bekle! Olay nerede başladı? Başlangıç ​​noktası; düzgün bir şey yemedim, sonra sadece telefonda oynadım ve onu görmezden geliyormuş gibi yaptım. Peki, Instagram'ı takip edip etmeme konusunda neden bu kadar ironik oluyordu? Kafam çok karışıktı.

  "Öyleyse ne? Takip etmek istediğim kişi benim ilgilendiriyor."

  "Ben de yapabilir miyim o halde?"

  "Tabii! Hatta sana yardım bile edeceğim!" Bunu söyledikten sonra hemen telefonu kalın elinden almak için acele ettim, kamera simgesine tıkladım ve ardından defalarca yakışıklı yüzünün fotoğraflarını çektim.

"Ne?"  

  "Fotoğrafını çekiyorum. Birini seç, yükleyeyim ki daha çok takipçin olsun. Bazı insanları da takip et hem."

  "İyi, yayımla o zaman."

  "..."

  "Yayımla dedim ya."

  "Neden benimle dalga geçmeyi bu kadar seviyorsun?"

  "Kızgınken çok sevimlisin." Dişlerimi gıcırdattım. Bulaşıkları yıkamak için mutfağa koşmadan önce mutlu bir şekilde güldü.

  Çok geçmeden Sarawat, fotoğrafını Instagram'da yayımladı. Bu sosyal medyada ilk kez kendi fotoğrafını paylaşmıştı...

  ~

  Sarawatlism: derecelendirmei gontrol et

  Ve kelimeleri yine yanlış yazdı... Bazı şeyler asla değişmez.

  AmonaBee: Yakışıklı
  Gos.dem: Aşksın be Sarawat
  tarineeJ: Ona onu sevdiğimi söyle @Fah-nich
  Berrymint147: Kocam fotoğraf yükledi! Evet be!
  Umae.weew: #SarawatveEşleri <3

  Fotoğrafını paylaşmak hem eğlenceli hem de yeni döneme merhaba demenin mutluluğunu taşıyordu. Bu, her yerden eşlerin ve kızların bir araya gelmesiydi. Sarawat'ın gönderisinde herhangi bir hareket yoktu.

  Bazı insanlar Sarawat ve beni biliyordu. Bazıları Sarawat'ın yarışmaya hazırlanmak için pratik yaptığını biliyordu. Ama bugünkü gönderi, birçok insanın Sarawat hakkında bir şeyler bilmesini sağladı...

  Green_kiki: Hala daş gibi. Vay anasını...

  Üç dakika gibi bir süre sonra, yorumlar atlamaya devam etti. Gördüğüm bir soru...

  Dewwwwwwy: Sarawat çok yakışıklı ama ya fotoğrafı kim çekti?
  Spacening06: Fotoğrafçıyı kıskandım. Elleri titremeden bu fotoğrafı çeken kişi kim?

  Yorumları okumaya devam ettim. Biri ellerim titremeden nasıl fotoğraf çekileceğini sormuştu. Birçok yolu vardı ama ben bile yakın mesafeden kalbimin titremesini nasıl önleyeceğimi gerçekten bilmiyordum.

  Nam_nanim: Ben de bilmek istiyorum! Bunu kim ne diye çekti ki?
  Sarawatlism: Yavuklum çekti
  Sarawatlism: Taşşak geçmeyi seven yavuklum
  Wii.love.u: Is Bu o mu? @sarinyapoey
  Sarawatlism: Hayır
  Sarawatlism: Benim yavuklumun adı Tine.

  Yavuklumun adı Tine.

  Yavuklumun adı Tine.

  Yavuklumun adı Tine.

  Yavuklumun adı... Tine.

  Sikeyim!

  ~

  Bugün havalı hayatlarımız için yine kaotik bir gündü çünkü Sarawat az önce sosyal medyaya benimle ilişkisi olduğunu duyurdu.

  Bu nedenle eşleri, birlikte yaşadığımızı bildikleri kadar bizi takip etmeye devam ettiler. Belli ki gerçek takipçilerdi.

  İkinci dönem epeyce etkinlik oldu ama yine de gerçekleşmesi beklenen büyük bir olay vardı. Bu üniversitenin müzik yarışmasıydı. Derslerimden sonra atıştırmalık bir şeyler almaya gittim ve Sarawat ve CTRL+ S'den arkadaşlarının her zaman antrenmana geldikleri kulüp odasında bekledim.

  "Tine! Neden bu kadar erken geldin?" Solistin selamı beni hemen gülümsetti ve selamladı.

  "Dersten sonra yapacak bir şeyim yoktu. Ben de herkese atıştırmalık aldım."

  "Çok teşekkürler. Aslında odana kaçtığını düşünmüştüm."

  "Niye ki?"

  "Sarawat'ın hayranları Hukuk Fakültesi binasının altında toplanmaya başladı. Sana rahatsızlık vermesinden korkuyor." Neden en başından gazeteyi aramadın ki? Çok kaotik bir durum olsa da, şu anda hala sessizdi.

  "Sorun değil. Sanırım beni ezmezler."

  "Seni kurtaracağım, korkma. Sahi ulusal bir kocayı halktan çalmayı sana düşündüren neydi?"

  "Önce o benle flört etti."

  "Ama sen de kabul ettin."

  "Boş yapma. Bu atıştırmalığı ağzına tıkmamı mı istiyorsun?" Ona küçük bir torba kraker fırlattım. Diğer üyeleri beklerken lezzetli bir şekilde yemek için yırtmadan önce aceleyle havada tuttu.

  Ben bir sosyal medya bağımlısıydım, bu yüzden en son güncellemeleri kontrol etmek için her zaman telefonumu alırdım. Bugünün konusu Sarawat'ın aylar sonra Instagram'daki ilk gönderisiydi.

  Benim için insanların yorumlarını okumak gerçekten baş ağrısı değildi çünkü bazı insanlar gerçekten komikti. Sanki Sarawat evrenin merkeziymiş gibi... Gözlerim birinin yorumuna kapanana kadar okumaya ve gülmeye devam ettim.

  Pam_Pitcha: Gerçekten benim insanımın bir sevgilisi mi var? Sadece bir arkadaş olduğunu sanıyordum

  Sarawat'a diğerleri gibi hitap etmediği için endişeyle kaşlarımı çattım. Ona, birbirlerini kesinlikle tanıdıklarını açıkça gösteren "insanım" dedi, ta ki bu kızın diğer yorumunu görene kadar daha fazla düşünmedim.

  Pam_Pitcha: Şu anda Chiangmai'deyim. Dönem başlamadan önce takılalım. Müsaitsen buluşalım.

  İçimdeki merakı daha fazla bastıramadım ve profilini görmek için tıkladım. Bir sürü fotoğraf görüyordum, Instagram'da neredeyse binlerce fotoğrafı vardı.

  Sanırım adı Pam'di çünkü yazılarının yorumlarında okuduğum şey buydu. Çok güzel görünüyordu. Instagram'ın beyaz rengi, beyaz yüzü ve zarif kıyafetleriyle uyum sağlayarak izleyicileri cezbediyordu.

  Sakin bir ruh hali içinde fotoğraflara baktım ama Sarawat'ın olduğu bir gönderisini görünce her şey değişti.

  Bir dondurma salonunda, ikisinin de kameraya mutlu bir şekilde gülümsediği bir selfieydi. Üzerinde belirtilen zaman, sadece birkaç hafta önce olduğunu açıkça gösteriyordu. Doğru! İşte o zaman Bangkok'a döndük ve memleketimize gitmek için ayrıldık.

  "Tine, sakin ol. Bir şey yok. Endişelenecek bir şey yok." Alnımdaki teri silerken, kızın geçmiş fotoğraflarını karıştırmaya devam ettim.

  Instagram zaman çizelgesi hiç yalan söyleyemezdi... Fotoğrafı paylaştığı an, o fotoğrafın ne zaman çekildiğini açıkça gösteriyordu. Bu durumda, geçen yıl Sarawat ile okuldaki mezuniyetinin fotoğrafını çekmişti...

  Ayrıca geçen yılın ortalarında ikisi de arkadaşlarıyla Khao Yai'ye gitti.

  Ayrıca Scrubb'ın Silpakorn'daki konserine birlikte gittiler.

  Geçen sevgililer günü yanında duran uzun dazlak Sarawat'ı gördüm.

  Neden korktuğumu bilmesem de ellerim titremeye başladı. O, Sarawat'ın ilk aşkı olabilirdi. Ne yapmalıydım? Bu konuyu Sarawat ile konuşmalı mıydım? Evet veya hayır...

  Kendimi daha iyi hissettirmek için ne yapmalıydım?

  "Eh? O gönderi uzun zaman önceydi. Neden düşünüyorsun?" Earn, kontrol ettiğim profili kontrol ettikten sonra başımı itti. Beni bilinçaltı paniğimden çıkardı.

  "Sarawat hayranlarıyla çevrili. Gömlekler ve amigo panoları yapacaklar. Bando bileklikleri de sattığımızdan bahsetmiyorum bile. Grupta seksi bir çocuğun olması iyi bir şey."

  Kalan üyeler de birbirleriyle rekabet ediyordu. Bazıları yemek yedi, diğerleri alay etti, hepsi son gitaristin her zamanki gibi müzik pratiği yapmak için odaya girmesini bekledi.

  "Burada! Sarawat burada!" Uzun vücut odaya farklı bir yüzle girdi, bana bakmak için döndü ve sonra oturdu, omzundan sırt çantasını kucağıma bıraktı.

  "Uzun zamandır mı bekliyorsun beni?" O alçak bas sesi dikkatimi çekti ve cevap verdi.

  "Hmm."

  "Sorun ne? İyi hissetmiyor musun? Yüzün niye çok solgun?"

  "Hayır, ondan değil. Sadece çok sıcak. Terimi görmüyor musun?"

  "Bir şeyler yedin mi? Aç değilsin, değil mi?"

  "Değilim. Ya sen?"

  "Hayır. Çalışmayı bitirdikten sonra birlikte yiyelim. Bekleyebilir misin?"

  "Peki."

  "Abin Bangkok'a döndü mü?"

  "Evet. Öğlen beni aradı. Man onu ​​takip etmeye ve rahatsız etmeye devam etti, o yüzden geri kaçtı."

  "Buna değer."

  "Git ve pratik yap." Sarawat başını salladı. Daha sonra arkadaşlarıyla birlikte akortsuz elektro gitarı odanın ortasına götürdü. Kucağımdaki sırt çantasına baktım. Kalbim gerçekten telefonunu açıp kontrol etmek istiyordum.

  "Sarawat?"

  "Hmm?"

  "Telefonumun şarjı bitti, seninkini alabilir miyim?"

  "Hmm." İzin alarak Sarawat'ın kişi listesini kontrol etmek için tıkladım. Çoğu, Beyaz Aslan grubundaki arkadaşlarından, yaşlılardan ve aile üyelerinden... Fakat bir tanesinde korktuğum kişinin adı vardı.

  Pam.

  Arama bilgilerini görmek için tıkladım. En son numaranın o kişiye ait olduğunu gördüm.

  Kalbim bir anda panikledi. Kim olduğunu merak etmeye başladım. Sarawat'ın Instagram hesabını bir kez daha açtım. Bu sefer direkt mesajlarını görmek için tıkladım. Okunmamış ve cevapsız bırakılmış birçok mesaj gördüm.

  Bu kadardı. Sarawat telefonuna metin mesajları yazarken o kadar aptaldı ki muhtemelen böyle şeylere cevap vermekle vakit kaybetmezdi. Ancak...

  Şu an en çok korktuğum şey telefon ekranının tam karşısında belirdi. Sarawat ve Pam neredeyse her gün mesajlaşıyorlardı.

  Tıklayıp konuşmalarını okuma fırsatı buldum. Çoğunlukla selamlardı çünkü Sarawat yazmakta zorluk çektiğini söylemişti. Mesaj tam değildi. Tahmin edecek olursam, aramanın ve konuşmanın daha uygun olacağını düşünüyordum. CTRLS'in ayrılmadan önce hazırlanmak için yaklaşık iki saate ihtiyacı vardı. Sarawat her zaman odadan ayrılan son kişiydi çünkü her şeyin yolunda olduğundan emin olmak zorundaydı.

  "Bugün iyi iş çıkardın.." Bunu cesaretlendirmek için sık sık söylerdim.

  "Gerçekten mi? Bugün kötü çaldığımı düşünüyorum. Yarın kesinlikle daha iyi olacak."

  "Sahiden mi?"

  "Aç mısın?"

  "Hayır."

  "O zaman biraz bekle." Başımı salladım. Normalde müzikle ilgili şeyler sormazdım çünkü o sadece aptal olduğumu söylerdi ama bugün biraz merak beni Sarawat'a kasıtlı olarak sormaya itti.

  "Bu şarkı DCNXTR'den mi?"

  "Hmm. Şarkının adı da Summer Rain."

  "E bu ne o zaman? Adı yok. Akoru okuyamıyorum."

  "Bu hiçbir şey." Bunu söyledikten sonra, kalın eli kötü kağıdı saklamaya çalışıyormuş gibi yığının altına doldurdu.

  "Ahh. Ben orada bekleyeceğim." Bunu söyledikten sonra parmağımı odanın köşesine doğrulttum ve geri çekildim.

  Kaygım dün gece aklımda derinden kök salmış ve bugün huzursuz olmama neden oluyordu. Bronz tenli adam tarafından kucaklanmama rağmen yine de içimdeki endişeyi yok edemedim. Daha önce Sarawat bana bazı kötü haberler verdi.

  "Bu öğleden sonra eski arkadaşlarımı görmem gerekiyor. Gitmek ister misin?"

  "Kim?"

  "Onları tanımıyorsun. Lise arkadaşlarımdan. Ama seni onlarla tanıştırabilirim."

  "Kızlar mı erkekler mi?"

  "Kızlar."

  "İsimleri ne?"

  "Makok, Fern ve Pam." Ellerim tekrardan titremeye başladı. Kalbim de aynı tepkiyi veriyordu...

  "Bugün arkadaşlarımla randevum var. Yeni restoranı Peuk'un sayfasından deneyeceğiz. Seninle gelemem."

  "Bu gece ben de seninle yemek yiyemeyeceğim."

  "Genellikle böyleyiz, değil mi? Arkadaşlarınla yemek yemeye git hadi." Sadece mutlu bir şekilde gülüyormuş gibi yapsam da kalbimin derinliklerinde bir acı vardı. Sadece Pam'in onun geçmişi olması için dua etti. Yoksa ben sadece onun hediyesi olacaktım.

  ~

  "Bu dördüncü restoran. Midem kırılmak üzere."

  "Sayfamda bir inceleme yapmak zorundayım. Dırdırmayı bırak ve şimdi bir park yeri bul."

  Fong ve Ohm arabanın içinde şikayet edip duruyorlardı. Peuk'a gelince, sadece başını kaşıdı ve çünkü o "İyi değil ama ucuz olduğu için yemek zorundasın" sayfasının yöneticisiydi. Sadece adımları takip ettim. Menüyü aldım, sipariş verdim, bekledim, fotoğraf çektim, gönderdim ve yedim. Benim de midem patlamak üzereydi.

  Neyse ki, bu dükkan bugünün son restoranıydı. Herkes midelerini nereye götüreceklerini bilemedikleri, yemeklerini doldurdukları için rahatlardı. Yemeğin sindirilmesini beklerken, kendimden bir çıkış yolu bulmak için arkadaşlarımı çekmeye çalıştım.

  "Ohm, grubun casanovası olarak sana sorayım. Peşine düşeceğin kişiyi bir kenara atmaya cesaretin var mı?"

  "Elbette!" Ah. Yüksek sesle ve netti.

  "Önce düşünmeyecek misin?"

  "Ne için düşüneyim ki? Acımak için mi?"

  "Hayır. Öyle değil. Ya herhangi bir sorununuz yoksa aranızda falan?"

  "Eğer bu duyguya sahip değilsen, bırak gitsin. Bu kadar basit."

   "..."

  "Kendine sormalısın Tine. Lisedeyken kızlarla flört ettin. Sonunda o insanları terk ettin. Bana sormana gerek yok."

  "Aynı değil. Sadece köpek yavrusu sevgisi gibi bir şey. Sadece birini gerçekten çok seviyorsan, tüm hayatını yaşlanana kadar birlikte geçirmek istiyorsan... O zaman o kişiyi sevmek için çok çaba harcarsan, o kişiden kolayca vazgeçer misin?"

  "Artık aşık değilsem evet. İsteksizce hiçbir şey yapmam." Peuk yanıtladı.

  "Niye soruyorsun ki?" Devam etti.

  "Öylesine..."

  "Emin misin?"

  "Evet."

  "İkinizin de kişiliği uyumlu değilse, başka birini arasan daha iyi olur. Bu vakayı çok gördüm."

  "Yeni bir aşk gibi mi?"

  "Yeni olan her şey eskisinden daha iyi. Ama unutma ki eskinin bir avantajı var."

  "Ne o?"

  "İlk aşk."

  "Evet, ben de öyle düşünüyorum. Bir çok kişiye aşık oldum ve sonra ayrıldım. Ne kadar sevsem de, her şeyi unutuyorum. Ama ilk aşkım hala aynı."

  Bu sefer Fong, birkaç ay önce liseli bir çocuk tarafından tekmelendikten sonra olaya girdi. "Çoğu insan ilk aşkını hatırlar. İlk kız arkadaşını hatırlamıyor musun?"

  "Onu hatırladım..." Adı Ging. Şimdi Dang adında bir öğretmenin kız arkadaşı oldu.

  Ama gerçekten derin bir ilişkim olan ilk sevgilim Sarawat'tı.

  "Öyle. Ama aslında, ister ilk aşk, ister yeni aşk olsun, tüm insanlar aşık olur. İlişkinizi sürdürmek için hangi hileleri kullanırsan kullan, karşı taraf bırakırsa, onu kurtarmanın bir yolu olmaz. Ne kadar ağlarsan ağla, senin olmayan asla senin değildir. Dünyanın gerçeği bu."

  "Bir Buda tarafından mı ele geçirildin?" Nasıl bir ahlaktı bu? Ama gerçek de buydu. Bu gerçeği düşününce hemen gerildim. Pam adındaki kız onun ilk aşkıydı. Sarawat gibi biri ilk aşkını asla unutmazdı ki. Sonra tekrar buluştudular... Bu beni endişelendirdi. Belki, ben onun yedeğiydim...

  Dönüş yolunda omzumda büyük bir yük taşıyordum. Kırmızı ışık, tüm araçları bir tarafta otomatik olarak durmaya zorlayan bir sinyal anlamına geliyordu.

  Ünlü bir alışveriş merkezinin açık şeridine bakmak için başımı çevirdim. Akşam ışıkları, ezici ama aynı zamanda yalnızlık hissi yaratıyordu.

  "Tine, olay kocan mı?" Peuk omzumdan tuttu.

  "Ağzın. Ne saçmalıyorsun?" Ona bağırdım. Ani bakış, yol kenarındaki bir kafede oturan birinin uzun vücudunu gördü. "O Sarawat değil mi? Tom N Toms mağazasında."

  "Arkadaşlarıyla yemek yiyeceğini söyledi. Arkadaşlarına uğramıştır."

  "Anlıyorum."

  Bu tuhaftı. Sarawat gibi bir adamın nadir görülen bir gülümsemes,  neden yan aynada bu kadar kolayca görünüyordu? Karşısında bir kız oturuyordu. Saçları çok uzundu ve ona ne kadar bakarsam bakayım... Onun çok çekici olduğunu söylemeliydim. Daha önce olsaydı, flört etmek için devreye girebilirdim ama şimdi olmazdı çünkü bir sevgilim vardı...

  Beyazdı.

  Scrubb şarkılarını seviyordu.

  Sıklıkla gülüyordu.

  Instagram'ı Sarawat'la konuşmak için kullanıyordu.

  Bir sürü enstrüman çalabiliyordu, özellikle de gitar.

  Bir keresinde Sarawat'ın sevdiği şarkıların fotoğraflarını yayımlamıştı.

  İdeal formundaki bir kızdı.

  Ya da aslında, ben onun düşük sınıf bir kopyasıydım...

  

  Saat on olmuştu ama ben sadece oturup duvardaki saati izleyebildim. TV şovları hiç eğlenceli değildi. YouTube'da müzik bulmak için dizüstü bilgisayar tutacak kadar sıkıldım. Ta ki beklediğim kişi gelene kadar...

  Sarawat odaya yırtık pırtık bir öğrenci üniformasıyla girdi. Ayakkabılarını çıkarıp rafa koydu, sonra sırt çantasını tezgahın üzerine attı ve kendini yanımdaki kanepeye bıraktı.

  "Duş almak." Ona söylediğim ilk cümle buydu. Sarawat başını salladı ama kıpırdamayı reddetti. "Nerede yedin?"

  "Dört farklı restoranda. Karnım ağrıyor. Ya sen?"

  "Hiçbir yere gitmedim. Sadece alışveriş merkezini dolaşıp bir kafeye gittim."

  Sessizlik bir an için bizi yuttu. Sarawat'ın midesi mi bulandı yoksa çoktan uyumuş mu diye düşünmeden edemedim.

  "Sen..." dedim sessizce. "Onlarla ne zamandan beri arkadaşsın?"

  "İlk yıldan beri. Geçen senemizde sınıfları ayırdık."

  "Onlardan biri Pam adında bir kız, değil mi?"

  "Evet, Pam." Başını salladı ve ben de başıımı yavaşça sağlam omuzlarına yasladım. Kollarımı beline dolamaya karar verdim. Bazen şımarık gibi davranmak istiyordum. "Sana bir keresinde ilk aşkını sormuştum... Gizlice sevdiğin kız. Bugün... Onu öğrenmek istiyorum."

  "..."

  Son derece sessizdi. O kadar sessiz ki, klimaya karışan nefes sesleri bile duyulabiliyordu. Sarawat bana baktı, ama ben gözlerimi kapalı tuttum ve başım omzuna yaslanırken fısıldamaya devam ettim.

  Gözyaşlarım gözümden düşerse diye bu pozisyon muhtemelen daha iyiydi. Hepsinin akmasına izin vermeliydim. "Sarawat... Beni başka birinin yedeği olarak mı görüyorsun?"

  "..."

  "Lütfen bana doğruyu söyle..."

  "..."

  "Söz veriyorum, kızmayacağım. Çünkü senin bu dünyada her şeye hakkın var."

  Seni kaybetsem de, dünyam başıma yıkılsa da...