[2gether] 22. Bölüm - Bir Günün Uzlaşması

 Bölüm 22 - Bir Günün Uzlaşması

  Oturup uzun bir süre Sarawat'ın yüzüne bakındım. Kalbimde, az önce beş dakika içinde olan her şeyin sadece bir rüya olması için dua ettim.

  Kötü hissetmemeliydim. Bu gerçek olamazdı... Sinirli davranıp beni abimden kıskanmış olamazdı.

  "Ne?" Stresli bir sesle sorsa da yüzü ifadesizdi. Eğer ki abim buraya gelip şu anki halini görseydi, ikimiz de ölmüş olurduk.

  "Sikeyim seni, piç! Bizim için endişeleneyim diye bir sebep sundun!"

  "Ama abin olduğunu bilmiyordum."

  "Profil resmini kontrol etseydin en azından. Yüzlerimiz çok benziyor!"

  "Nasıl bakıldığını bilmiyorum."

  "Fark etmedin mi peki?"

  "Benim için bir önemi yok. Ayrıca, zamanımı neden onunla konuşarak harcayayım ki?"

  "Öff..."

  "O çok mu önemli?"

  "Hem de çok."

  Tanrım... Eğer abim bizim ilişkimizi fark ederse, herkes yeleğini hazırlamak zorunda çünkü bu oda gözyaşlarıyla dolacak.

  Abimin beni azarlamasını ya da benim yüzümden onun suçlu hissetmesini istemiyordum. Onun nasıl bir kadersiz insan olduğundan bahsetmeme bile gerek yok... Kadersizliği yüzünden, yedi farklı tapınakta seminerlere bile katıldı. Bu yüzden de abimden gerçekten korkuyorum, hem de çok.

  Abimin çok fazla yakın arkadaşı yoktu. Sadece birkaç taneydi, o da aynı gruptan olduklarından birbirlerini tanıdıkları içindi. Aslında, P'Type sıradan bir insan değildi. Her şeye aniden ve aşırı kızan bir yapıya sahipti. Eğer bir kez sinirlenirse, ailem bile onu durduramazdı. Ya böyle bir durumda, küçük kardeşine neler sergilerdi sizce?

  Onu tanıdığımdan, biliyorum ki P'Type'ı sakinleştirebilecek sadece birkaç özelliğe sahip insan vardı; uysal, itaatkar ve saygılı. Her şeye evet demeli ve onunla tartışmak için ağzını açmayacak birisi olmalı. Eğer ki abim bir süre sessiz kalıp daha sonra bir gözünü kırparsa, bu demektir ki vücudunu ele geçiren şeytan nihayetinde ondan ayrılıyor.

  "Yardıma ihtiyacın var mı?" Sarawat bana baktı. Sürekli bir şeyler yazıp sildiğimi görünce sordu.

  "Öylece durmak istiyorum, hepsi bu."

  Bu stresli soruya cevap vermeden hemen önce aklımı başıma alıp bir süre daha bekledim.

  Tine_Chic: @Typetype Hangi rüzgar seni Instagram'a attı böyle? Tam zamanında döndün, çünkü seni özledim abi
  Typetype: @Tine_Chic Yazmana gerek yok, söyle bana kim bu herif @Sarawatlism

  Vücudumdaki tüm tüyleri diken diken yapmıştı. Hayır, odaklanmalıydım.

  P'Type çok nadiren sosyal medya kullanıyordu. Takip ettiği kişilerin sayılı bile sınırlıydı ve paylaştığı gönderi sayısına gelince – on tane bile yoktu. Genelde Facebook kullanırdı çünkü orada bir şeyleri güncellemek ve paylaşım yapmak daha kolaydı. Ama bu sefer, her şey Instagram'da olup bitmişti... Sarawat'ın kullandığı tek sosyal medyada...

  Ona LINE'dan mesaj gönderdiğimde, ona kiminle çıktığımı söylemeye cesaret edemedim, kişisel aşk sorunlarımdan bile bahsedemedim. Bilmiyorum... Ona söylemekten korkuyordum ve eğer ki öğrenirse, kalp krizi geçirebilirdim.

  Bu senaryodan nasıl kaçmam gerektiğini bilmiyordum. Bu yüzden cevapladım...

  Tine_Chic: @Typetype O sadece arkadaşım. Benimle dalga geçiyor 5555

  "Gülmeli miyim?" Bu koca adam verdiğim cevaptan pek de memnun olmamış gibiydi. Aslında, bunu ailemden bir sır olarak saklamamı istemiyordu. Bu yüzden eğer ki bir gün abimle karşılaşırsak, bu insanla ilgili tüm gerçekleri söylemeyi düşünmüştüm. Ama artık, kesinlikle hayır! Kesinlikle!

  "Hayır, sessiz ol."

  "Ben senin sadece arkadaşın mıyım?"

  "Erkek arkadaş---" Daha ben cevap veremeden aniden beni yarıda kesti.

  "Senin erkek arkadaşınım. O halde neden sadece arkadaşın olduğumu söyledin?"

  "O zaman sen söyle, ne deseydim?"

  "Şu yorumu kaldıramaz mısın?"

  "Ne saçmalıyorsun ya sen?" Son cümlesi yüzümü kıpkırmızı yapmıştı. Ağzımdan ne kadar kelime çıkarsa çıksın, dinlemiyordu. Şu anda en önemli şey, bu belanın ışık hızında uzaklaşmasıydı.

  Typetype: @Tine_Chic Öyle diyorsan... Git de oyna madem, bana da söyle
  Tine_Chic: @Typetype Tabii ki!

  "Acele et de abimden özür dile, böylece hikayemiz güzelce sonlansın." Sessizce ekrana bakıp süre telefonunda yazmakla uğraşan uzun boylu adama bakmadan önce konuştum.

  Sarawatlism: @Typetype Özür dilerim

  Tamam. Sürekli klavyede yazmakla sıkıntıları olduğundan beş dakika sonra yoruma cevap verdiğini anlıyordum.

  "iPad almak ister misin?" diye sordum.

  "Neden?"

  "Böylece rahatça yazarsın. Yavaş yavaş yazmanı izlemekten yoruldum."

  "Ya kondom almak ister misin?"

  "N-Ne..?"

  "Seni başka şekilde yormak istiyorum. Bir kez daha yapmak ister misin?"

  "Hayır, hayır. iPad'e falan gerek yok."

  Sarawat... Tanrım... Bana bu adamla mücadele etmemde yardımcı ol...

~

  Öğlen, abimle bu sorunu hallettikten sonra, Sarawat ve ben bebekler gibi uyuduk. Bilincimizi tekrar kazandığımızda, hava çoktan kararmıştı. Baş ağrım tamamen kaybolsa da hala vücudumda birkaç tane yara vardı.

  "Aç mısın?" diye sordu Sarawat, başımı salladım.

  "Hiçbir şey yemek istemiyorum. Soğuk bir bira içmek istiyorum."

  "Vücudun daha iyileşmedi."

  "Şimdi çok daha iyi hissediyorum."

  "Yani? Hala ilaç almak zorundasın. Beni fazla konuşturma da ne yemek istersin onu söyle."

  "Tom Yum karidesli erişte."

  "Karım gebe falan mı? Böyle yemekler mi aşırıyorsun?"

  "Ne diyorsun be? Sadece dolapta daha açılmamış erişteler olduğunu hatırladım." Genelde mikrodalga pişebilen erişteli yemekler, odamızda hep vardı.

  Normalde yemek pişirmiyorduk. Ben pişiremiyordum, e haliyle Sarawat da. Bu problemi çözmenin en basit yolu; ya kaynar su dökmek ya da mikrodalgada hemen pişebilen yemekler satın almaktı.

  "Peki, yapayım. İçine yumurta da ister misin?"

  "Hmm. Yumurta sarısını dağıtma ama!"

  "Sebze?"

  "Havuç. Sadece havuç."

  "Ama havucumuz yok."

  "O zaman koy bir şeyler, gitsin."

  Sarawat başıyla onaylayıp gözden kayboldu. Mini mutfak tezgahımızda yemeği hazırladı. On dakika sonra, bir soruyla tekrar belirdi. "Nerede yiyelim? Yatakta yiyemezsin."

  "Balkonda yemeye ne dersin? Hava muhtemelen bugün güzel."

  "Tamam, erişteleri oraya götüreceğim."

  Uzun vücudu yavaşça balkona çıkmam için bana yardım etti. Vücudum hala biraz baş belası gibi görünüyordu, ama ilk günden çok daha iyiydi. Sarawat için üzülmüştüm açıkçası çünkü bana tek başına bakmak için elinden geleni ardına koyuyordu. Kıyafetlerimi giyerken bile bana yardım ediyordu. Bu sanki kendi başıma hiçbir halt beceremeyecekmişim gibi hissettiriyordu.

  Eğer bu yumuşak minder her gün onun yanında olacaksa, her neresi olursa olsun rahatlıkla oturabilirdim. Bu büyük bir yardımdı çünkü her ne zaman altındaki o büyük 'şeyi' hatırlasam, beni nasıl o şeyi içime almam için ikna ettiğini anlamıyordum... Hem de bir değil, iki kez!

  "Buranın havası güzelmiş." Yüzündeki o alaycı ifadeyle bana bir kase erişte doldurdu.

  Artık o cümleye kesinlikle katılmıyordum! Buranın havası iyiydi iyi olmasına ama bir sürü sivrisinek de vardı! Kahretsin! Sarawat bunu bildiğinden yanında bir sivrisinek savar getirmişti ve tüm balkona sıktı. Bana daha önceden söylemeliydi. Tam bir saraleo!

  "Yesene."

  "Hmm."

  "Biraz sıcak, yavaş ye, tamam mı?"

  "Hmm. Tadı güzelmiş." Tüm çorbayı içtikten ve içindeki erişteleri yedikten sonra konuştum. Bu eriştenin ne kadar lezzetli olduğunu söylemek zorundaydım.

  "Ben çok lezzetli yaptım." Aniden ona bakmak için döndüm.

  "Ya, ne demezsin. Sonuçta su ısıtıcısının düğmesine sertçe basıp suyu kaynattın..." Yani, sonuçta yumurta sarısı dağılmasın dememe rağmen dağılsa da bir şey söylemeye cesaret edemedim.

  "Bunu dene." Yemeğini benimle paylaşıyordu.

  "Yemek istemiyorum."

  "Ama karidesi çok büyük."

  "Cidden seni piç, ne istiyorsun?" Onu tanıyordum, eğer böyle bir şey yapmaya başlarsa, kesinlikle bir şey yapmaya hazırlanıyordu. Bu havanın tadını çıkarak yemek yemek istiyordum ama bu can sıkıcı piç beni rahatsız edip duruyordu.

  "Hiçbir şey istemiyorum. Bir şey mi oldu ki?"

  "Evet! Yine benimle kafa mı buluyorsun?"

  "Artık resmen karımsın, hatırladın mı? Benim olanı seviyorum ve sevdiğimle uğraşmak istiyorum. Hepsi bu."

  Söyleyecek tek bir sözüm yoktu...

   Bundan nefret ediyordum. O korkutucuydu ama sıkıntılı ve savaş ucubesi olması derecesinde değildi. Bazen her şeyin onun yüzünden mahvolmasından korkuyordum, çünkü Sarawat anlaması zor bir insandı. Kişiliklerimizin uyuşmayacağından korkuyordum.

  Fakat bu noktaya ulaştığımızda, artık hiçbir şeyden korkmuyordum. Sarawat ve benim aramdaki ilişki, asla ulaşmadığım bir seviyedeydi. Bir sürü eski sevgilim olmuştu ama hiçbirisi içten ve ciddi değildi. Ve bu, benim bazı şeyleri fark etmemi sağladı. Ona sahipken, kalbim ve zihnim huzurluydu. Ona sahip olmak, tamamen memnun ediciydi. Ona sahip olmak, beni çok mutlu ediyordu.

  "Su iç." Yanımdaki insan, havada uçuşan düşüncelerimi yarıda kesti.

  "Bira içmek istiyorum."

  "Önce su iç ve ilaçlarını al."

  "Ver madem." Bir çocuk gibi elimi salladım ve o da tek yudumluk bir bardak suyu elime tutuşturdu.

  "Sevimli küçük bufalo."

  "Bana oyun oynamana gerek yok." Bana uzattığı suyu içtim.

  "Benimle karşılaştığındaki ilk izlenimin neydi?"

  "Kendini beğenmiş."

  "Gerçekten mi? Benim senle karşılaştığımdaki gibi değilmiş." Dudağımın köşesindeki su damlalarını silerken konuştu. Fazla kibardı...

  Ama elleri çok genç yaşta gitar çaldığı için sert ve inceydi. Yüksek ihtimalle Siyaset Bilimleri fakültesindeki kolonlarla aynı yapıdaydı.

  "Ya beni ilk gördüğünde sen ne hissettin?"

  "Çok sevimli olduğunu."

  "Bunu sarhoşken de söyleme." Çünkü sarhoş olduğunda, kesinlikle bundan çok daha fazla şey söyleyecekti.

  "Bunu düşüneceğim."

  "Piç..." Ama onun dürüst olmasıyla ilgili hiçbir sorun görmüyordum ben. Ne durumda olursa olsun, her daim doğruları söylüyordu.

  Bir şey dışında...

  Eskiden beğendiği o kız dışında. Kızlar hakkında konuşurken bazen onu duyuyordum ama o kız hakkında bir kelime daha ettiğini duymamıştım.

  Ben kimsenin geçmişine karışmayacak kadar kibar bir insandım, kendiminkine bile.  Ama görünürde bir sebep olmadan beni birçok şeye iten bir tür yerçekimi var gibi görünüyordu. Sadece kim olduğunu ve neye benzediğini öğrenmem gerektiğini biliyordum.

  Sarawat'ın önceki sözleri şimdi anlamlıydı. Her gün sevişmeyi seviyordu. Bu piç aynı zamanda benden tamamen farklı olan sevimli ve yumuşak insanlardan hoşlanıyordu.

  Hızlıca erişte kasemi boşalttım ve suyu tekrar içtim. Birayı buzdolabından çıkardı ve ben onu sarhoş etmek için bir fırsat bekledim ki - böylece tıkanmış beynime cevap verebilirdi.

  Ve oh, bu piç kötü içiyordu. Gerçekten Man, Tee veya Boss gibi içmeye ihtiyacı vardu. Alkole toleransı gerçekten çok düşüktü. Bu nedenle, çok kolay sarhoş oluyordu.

  "Fazla içme. Senin için iyi değil." Alçak ses, yarım kutu birayı bardağıma dökmeme engel oldu.

  Eskiden kız arkadaşlarım vardı. Neredeyse her türden sevgilim olmuştu.

  İnek kız arkadaşım aralarından favorimdi. Endişesinden dolayı yurtta olup olmadığımı kontrol etmek için geceleri hep beni arardı. Arada bir buluşur, yemek yer, partiye gider ve sonra da eve dönerdik. Şimdi sahip olduğumdan tamamen farklıydı.

  Sarawat beni asla acele edip yurduma dönmem için aramadı çünkü o her zaman benimle geliyordu. Yaptığım her şeyde, o yanımdaydı. Üç kahramanımla olmadığım sürece yani çünkü Sarawat onlarlayken rahattı. Esmer ve zayıf adam, her zaman yanımdaydı.

  Hangi sevgiliyi tercih ettiğimi sorarsan düşünmeden cevaplardım. Bu piçi, milyonlarca kez daha seçerdim. Ayrıca, ha bire endişeyle arayan nazik birine ihtiyacım yoktu ki benim. Mutluluğumda ve acımda yanımda olacak birine ihtiyacım vardı.

  "Şarkı dinlemek istiyorum." Bir iyilik isteyeceğimde, ona bu yumuşak sesi kullanıyordum. Şimdiye kadar gayet de işe yarıyordu.

  "Gitarı getireceğim. Otur ve bekle."

  Başımla onayladım ve geniş sırtının odaya girmesini izledim. Döndüğünde bebek gitarım yanındaydı. Şimdi gitarın kimin oğlu olduğunu merak ediyordum... Sonuçta bizim odamızda duruyordu... Peki, bu, gitarı bizim bebeğimiz mi yapıyordu?

  "Hangi şarkı?" Alçak ve kalın sesi, düz bir tonda sordu.

  "Phukong benim için bir şarkı yazdığını söyledi..."

  "..."

  "O şarkıyı dinleyebilir miyim?" Sarawat önceki gibi yavaş bir sesle cevap vermeden önce iki saniye şaşırmış göründü.

  "Akorlarını hatırlayamıyorum."

  "Kendin besteledin, nasıl hatırlamıyorsun?"

  "Daha bitmedi."

  "Ama kardeşin bitti dedi."

  "Bazı düzeltmeler yaptım."

  "Kahretsin! Sadece dinlememe izin ver!" Onu tekmelemek istediğim için sinirlendim. Sonra bana bir şişe bira kaldırdı. Ya benim dinlememi istemiyordu ya da belki o şarkı, o kız için yazılmıştı.

  Düşündükçe daha çok sinirleniyordum. Neden onun geçmişiyle ilgilenmeye başladığım konusunda kendimle kafam karışıyordu.

  Şu anda istesem de duygularımı kontrol edemiyorum! Hasta olduğum için mi? Lanet olsun! Benim neyim var? Onu kıskanıyor muyum?

  Kıskanmak mı?

  Sarawat'ı ve tanımadığım bu kızı kıskanıyor muyum? Bu saçma.  

  Dolan zihnimi rahatlatmak için bir şişe bira içtim. Gözlerim kararmaya başladığında artık hiçbir şey düşünemiyor gibiydim. Sarawat bu biraları sömestr başlamadan arkadaşlarıyla içebilmek için getirmişti ama şişelerin bizimle sonuçlanacağını kim düşünebilirdi ki?

  Sarawat hiç rekabetçi değildi. Gözleri de kapanmak üzereydi ki, bu da sarhoş olduğunu gösteriyordu. Bu adam, diğer insanlar gibi değildi. Sarhoş olduğunda susuyor ve diğer insanlar gibi ortalıkta dolaşmıyordu. Artık sarhoş olduğu için ona sormanın zamanı gelmişti..

  "Sa... Sarawat." Lanet olsun. Adını söylerken bile kekeledim.

  "Hmm?"

  "Sarhoş musun?"

  "Biraz, niye?"

  "Benden önce... Bir kızdan hoşlanıyordun, değil mi?"

  "N'olmuş?"

  "Sevimli mi diye merak ediyorum."

  Sarawat cevap vermedi. Ona onun hakkında sorular sormaktan vazgeçebilmem için susmayı seçti. Ama bu onu daha da şüphelendiriyordu.

  "Sarawat, o sevimli mi?"

  "Hmm, sevimli. Neden?"

  "Hala ondan mı hoşlanıyorsun?"

  "Öncedendi, şimdi hayır."

  "Neden?"

  "Çünkü şimdi sana sahibim."

  "Ama o sevimli, değil mi?"

  "Sevimli olsa kaç yazar? Ondan hoşlanmama gerek mi var? Öyleyse dünyadaki tüm sevimli insanlardan hoşlanmalıyım."

  "Ya ben?" O andan sonra bana bakmaya başladı.

  "Sen, sahip olduğum her şeyin istisnasısın."

  "Offf..."

  "Sarhoş musun?"

  "Hayır be, ne saçmalıyorsun?"

  O kızın kim olduğunu ya da nereden geldiğini sormak için artık onu rahatsız etmeyecektim çünkü artık aklı o kadar boştu ki, düşünemiyordu bile. Sadece içmek için bira aldı. Sarawat, yarım düzine şişe bitene kadar benimle oturdu. Ama henüz içmeyi bırakmamıştık.

  Kucağına yatıp yakışıklı yüzüne, sersemlemiş bir hisle dokundum.

  "Şarkı söyle, şarkı söyle, şarkı söyle," dedim yüksek ve neşeli bir sesle. Sarawat, akoru çalmaya ve müzik çalmaya başlamadan önce gitarını başıma yaklaştırdı.

  "Sabah güneşi parlıyoğoo~"

  Sesin yavaş çıkması, beni çok güldürdü. "Ne kadar kötü bir ses, kahretsin. Sesin berbat!"

  "Dünyanın yarısını yeniden ısıtıyoğoo~"

  "Saat geç oldu, piç! Çok bağırmasana!"

  "Bu en sevdiğin sanatçıdan 'Good Morning' parçası."

  "Hmm." Başımı omzuna yaslarken başımı salladım. Sarawat, Scrubb'ın "Good Morning" adlı bir şarkısını çalıyordu. Onu dinlemiyordum çünkü aptal sesiyle dikkatim dağılıyordu. Ve ah, şimdi sarhoştum işte.

  Gitar çalmaya devam etti. Nakaratın nasıl olduğunu görmek için kalan küçük uyanıklıkla ritmi yakalamaya çalıştım. "Beraber şarkı söyleyelim."

  "Lanet olsun! Nakaratı mı?"

  Önce o konuştu, ben de gevezelik eden sesimle şarkı söylemeye devam ettim. 

  ♫ Ne kadar sürer ki?
  Birlikte üstesinden gelmemiz, birlikte direnmemiz
  Bugünkü sevinçleri ve üzüntüleri
  Sonsuza dek hatırlayacağım
  Ne kadar sürer ki?
  Ben hala bağlıyken bize
  Hala vazgeçmemişken
  Bugünü güzel bir gün yapıyor ♫

  "Bunu al." Sarawat, kulağıma fısıldamak için başını eğmeden önce gitarını yana koydu, sonra parmağıma bir şey yerleştirdi. Önce orta parmağıma geçirmeye çalıştı ama olmadı. Kafamı karıştırdı çünkü neden orta parmağıma bir şey sokmaya çalışsın ki?

  Sonra anladım. Bu salak piç o kadar sarhoştu ki yüzük parmağımı bulamıyordu bile. Bu nedenle, ona yardım etmem gerekti. Çok aptalca. "Bunu sen mi satın aldın?"

  "Kendim yaptım."

  "Gerçekten mi?" Elimi hevesle kaldırdım. Yansıyan ışık önümdeki görüntüyü birdenbire netleştirdi. Sol yüzük parmağımda yüzük vardı. İlk başta, bunun sadece normal bir yüzük olduğunu düşündüm. Sıra dışı olan, tahta bir gitar penasından yapılmış olmasıydı. Gördüğüm normal yüzüklerden tamamen farklıydı.

  "Bunu gitar penasından mı yaptın?"

  "Hmm. Üzerine bizim adımız da kazılı."

  Konuşmasını bitirir bitirmez üzerine kazınmış karakterleri dikkatlice inceledim. Bize ilk tanıştığımız günleri hatırlatan bir hatıra gibi iki satır kelime gördüm.

  'Sarawatlism'
  'Tine_chic'

  "Bunu seninle flört etmek için Instagram'ı açtığım gün yaptım."

  "..."

  "Seninle flört edeceğim, hem de sonsuza kadar."

  ~

  Dingdong~

  Kapımızın önünde çalan kapı zilinin sesi yatakta ürkmeme neden oldu. Sabahın bu erken saatinde bizi kim rahatsız ederdi ki? Çok rahatsız ediciydi. Yanımda mışıl mışıl uyuyan Sarawat, dev bacaklarını üstüme koymuştu. Çok ağırdı.

  Oh, gömleğim yatağın ucuna fırlatılmıştı. Sarhoş olduğumu görmek beni orospu gibi hissettiriyordu. İkimiz o kadar kötü alkol kokuyorduk ki neredeyse kusacaktım. Hatta dün gece kendimizi yatağa sürükledik ve ikimiz de banyo yapmadık. Böyle çorak bir hayatla mutlu olma noktasına ne zaman gelmiştim?

  Dingdong~

  "Beklesene ya..."

  Sırtım hala biraz acımıştı. İyileşmem birkaç gün daha sürebilirdi, bu yüzden fazla hareket etmek istemiyordum. "Sarawat." Tembel olduğum için uyanıp kapıyı açmak için karşıdakinin adını seslendim.

  "Hmm."

  "Kapıyı aç. Kapıda birisi var."

  "Kapa çeneni de uykuna dön." Kalın eli tarafından sürüklenip göğsüne sarıldım, sonra tekrar uykuya daldı. Ben de uyumaya devam etmek istediğimden kapının dışındakini umursamadım. Ta ki...

  Rrrr~

  Şimdi de birisi beni arıyordu! Hay hayatına!

  "Evet." Hattın diğer ucunda kimin olduğunu görme zahmetine girmeden cevap verdim.

  "Buradayım. Kapının önünde."

  "Sen kimsin?"

  "Abin, Type."

  "Hah?!"

  "Hemen kapıyı aç. Bekliyorum."

  Aynen böyle, vücudum yataktan kalkarken bir tepki verdi. Sarawat da oturdu ve başını kaşıdı, ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmadan bana baktı.

  "Abim burada!" Bir zamanlar barışçıl olan dünya aniden kaotik hale gelmeden önce iki saniye sessizce birbirimize baktık. Çılgınca yatağın ucundaki yığından giymek için kıyafet aradk. Üzerinde Sünger Bob baskısı olan pantolonu giydim. Sarawat sadece bir boxer giyiyordu, bu yüzden giyecek kıyafet seçmekle meşguldü.

  Kullanılmayan prezervatif yığınını, kayganlaştırıcı jeli ve popo merhemini ve bunun kanıtını gizlemek için yatağın altına fırlattık. Geriye kalan tek şey saçları düzeltmek, kıyafetleri düzeltmek ve mümkün olan en normal yüzlerimizle kapının önüne gitmek oldu.

  Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki ölmek üzereydim.

  Kapıyı açtım.

  "P'Type, önce neden bana haber vermedin ki?" Bu kardeşime ilk selamım oldu. Beyaz bir gömlek ve koyu kot pantolon giymiş olsa da tepeden tırnağa mükemmel görünüyordu. Tek kusurlu şey bendim.

  "Sana önceden söyleseydim, bu formda mı karşılardın beni? Sapodilla gibi kokuyorsun." Bunu söyledikten sonra, ilk başta fark etmediğim büyük bir bavulla odaya girdi. Hah! O kadar şey getirmişti ki, sanki hayatının geri kalanı boyunca benimle kalmak istiyormuş gibiydi.

  "Annem bana biriyle aynı odayı paylaştığını söyledi. Bu kişi mi?" Sarawat sessizce kanepeden kalktı, abimi selamladı. Futbol forması ve boxer şortu giyiyordu, saçı dağınıktı. İlk izlenim düşünüldüğünde gerçekten etkileyiciydi.

  "Hmm... Evet, o."

  "Çok değiştin. Evde kalmanla burada kalman birbirine hiç benzemiyor."

  "Nerem değişmiş? Ben hala aynıyım."

  "Tine."

  "N-Ne?"

  "Gömleğinin yanlış tarafını giyiyorsun." Siktir! Neden önce bana söylemedin ki! Uzun bir süre ileri geri süzüldüm. Yani Sarawat bana hatırlatma zahmetinde bile bulunmadı mı?

  "Otursana. Biraz su ister misin?" Üstümün doğru tarafını düzeltmek için zaman yoktu. Sevgili abimi aceleyle kanepeye götürdüm ve Sarawat'ı dürterek hemen su getirmesini istedim.

  Sakin olmalısın! Sakin, olmak, zorundasın!

  "Arkadaşının adı ne?"

  "Sarawat."

  "Instagram'daki şu pislik mi?"

  "Özür dilerim." Sarawat ona hemen cevap verdi. P'Type hemen son derece düşmanca gözlerle Sarawat'a baktı.

  "Sana bir şeyler sorayım."

  Aha, sıçtık! Şu andan itibaren kalp krizi geçirebilirdim.

  "Sana sormak istiyorum, neden kardeşimle aynı odayı paylaşıyorsun? Yurdun şeytanlandı mı?" P'Type sormaya başladı. Ben ve Sarawat, yarı cüretkar ve yarı korkmuş bir şekilde soruyu cevaplamak için sadece beceriksizce olduğumuz yerde durduk.

  Hiçbir şekilde cevap veremedim çünkü ağzımı kapatıp cevap vermesine izin vermem için, beni uyaran abimden keskin bakışlar alıyordum. "Hayır. Sadece birlikte yaşamak istedik."

  "Aynı bölümde mi okuyorsunuz?"

  "Hayır." Sesimi yuttum, sağ ol Sarawat! Özür dilerim. Sadece abime barış için cevap verdim...

  Sadece kalbimde ve aklımda konuşabiliyordum. Elim şimdi kalbimi sıkabilseydi, şu anki yanma rahatsızlığını gidermek için elimde çoktan kalbimi ezmiştim. "Tine ile ilişkin ne?"

  "Tine arkadaş olduğumuzu söyledi." Lanet olsun! Böyle cevap vermek zorunda değilsin! Odaklan!

  Sonra Sarawat'ın yüzü çok acınasıydı. Hala sakin tavrındayken bile, yardım için can attığı gözlerinden açıkça görülüyordu. Birinin onu kurtarmasını bekleyen kayıp bir çocuk gibiydi.

  "Peki ya Tine onun arkadaşı olduğunu söylemeseydi, onun kardeşi mi olacaktın?"

  "Yine arkadaş..."

  "P'Type... Uhm... Burada mı kalacaksın?" Hızla araya girdim. Artık Sarawat'a sormasına izin veremezdim, yoksa gerçek ilişkimizin ne olduğunu hemen anlayacaktı.

  "Hmm."

  "Kaç gece?"

  "Yüksek ihtimalle bir hafta kadar."

  "Hah?!"

  "Neden şaşırdın? Benim okulum seninkinden bir hafta sonra başlıyor. Ayrıca, şimdi davranışlarını incelemek istiyorum. Kulağa normalin çok ötesindeymiş gibi geliyor." Bana bakan gözlerin, bir celladın tutsak hazırlığından farkı yoktu. 

  "Nerede yatacaksın? Odamda tek yatak var."

  "Yatakta uyuyacağım... Seninle." Cümlenin sonunda dönüp Sarawat'a kavga başlatmak istiyormuş gibi baktı.

  "Ben kanepede uyurum." Yanındaki esmer adam cevap verdi. Bavulu yatak odasına sürüklemeye yardım etmek için dönerek başımı salladım. P'Type gerçekten benim kardeşim olsa da kişiliklerimiz tamamen farklıydı.

  Ben kötüydüm falan ama kardeşim değildi. Mükemmeliyetçi ve kendine iyi bakabilir birisiydi. Normalde, eğer ki bir yerde gecelemesi gerekiyorsa, bir otel odası rezerve ederdi. Ama bu sefer ne olmuştu?

  Neyse ki abimin üniversite hayatı iyiydi. Alkol alıyordu elbette ama sık değildi. Grubundaki arkadaşları da kendilerine oldukça önem veren benzer kişiliklere sahipti. Bazı insanlar çok yüksek egoya sahipti, bu yüzden başkalarını tanıması zor oluyordu.

  Özetlemek gerekirse, diğer insanlarla sosyalleşme konusunda zayıf bir noktası vardı. Abimin yemeğini hallettikten sonra Sarawat ile konuşmak için gizlice dışarı çıktım. Çünkü abimle birlikte odanın içinde kendimi garip hissettim, bu yüzden ona televizyonun kumandasını gösterdim. Böylece kanepede otururken televizyon izleyebilirdik.

  Neyse ki, iki televizyon vardı, bu yüzden rahatsız edici değildi. Abimin başka bir dizi izlemek istediğinde beni ve Sarawat'ı odadan kovacaktı.

  "Tine, bu prezervatifler de neyin nesi?" P'Type yatak odasının kapısına yaslandı ve yatağın altına tekmelediğim prezervatif kutusunu kaldırdı.

  Siktir!

  "O... benim. Okulda etkinlikler var o yüzden bedava veriyorlar. Bunu ayakkabılarını temizlemek için de kullanabiliyorsun."

  "Durex bile veriyorlar mı?"

  "İnsanlar bu günlerde yükseltme yapıyorlar, bilmiyor musun?" P'Type tekrar yatak odasında kaybolmadan önce başını salladı. Ben ve Sarawat rahat bir nefes aldık. Odamızda, abimle geçen bir hafta, on yıl gibi uzun bir süreydi.

  "Ona ne zaman söylemeyi düşünüyorsun?" Alçak sesin sahibi sordu. Aynı derecede endişeli bir yüzle elini tuttum.

  "O buradayken onunla konuşmaya çalışacağım."

  "..."

  "Mızmızlanma."

  "Kim mızmızlanıyormuş?" Ona surat astım.

  "Ben duş alacağım."

  "Yürüyebiliyor musun? Yardım edeyim."

  "Gerek yok. Ben hallederim." Daha fazla sorun olmak istemiyordum. Sadece kendime güvenmem ve banyoya yavaş yavaş girmem gerekiyordu çünkü banyo hemen köşedeydi. Ama vardığımda...

  "Lanet olsun, P'Type! Bu ne be?!" Duvarın bir tarafından diğer tarafına çekilen sarı bandı sanki içeride bölge yaratıyormuş gibi gördüğümde bağırdım.

  "Arkadaşına solu kullanmasını söyle, benimki sağ."

  "Hah?"

  "Bölgemi geçmemesi gerektiğini ona bildir."

  "Ya ben?"

  "Her iki yolu da seçebilirsin ama arkadaşının benim bölgemi geçmesi kesinlikle yasak." Ha? Abim başka insanlarla asla bu seviyeye gelmemişti ama Sarawat'la...

  Abimin bölgesi çok büyüktü. Başka ülkeleri işgal etmek ve kahramanlık iddiasında bulunmak gibiydi. Bant yatak odasına kadar asıldı, sadece Sarawat'ın alanına kanepe kaldı. Kardeşim de televizyonun başına geçti. Şimdi dolabı ikiye bölüyordü. Gerçekten sanat emek istiyormuş... 

  "P'Type... Sanırım..."

  "Gizliliğe ihtiyacım var. Banyo mu yapmak istiyorsun? Şimdi git." Beni çok iyi tanıyorsun... Beklendiği gibi.

  Banyo karosu zemine serin bir şekilde ayak basar basmaz dünya görüşüm hemen değişti. Ölüydüm. Abim bölgesel bir çizgi çekmişti. O çok korkutucuydu. Küvet ve duş alanında bir bant bile görmüştüm. Yani Sarawat, abime ait olduğu için sadece küveti olmayan duş alanını kullanarak banyo yapacaktı.

  Bir nehir gibi ağlamak istedim.

  Neyse ki, tuvalet bantlı değildi. Tuvaletin yarısını bölerse buna gülerdim. Ne tür bir bokla yarım tuvalete oturursun ki?

  O kadar mutlu bir ruh hali içinde duş aldım ki birkaç kez gözyaşı döktüm. Kıyafetlerimi tamamen değiştirdim, sonra Sarawat ile fikirleri tartışmak için oturdum. Sözü açılmışken, abim televizyon izlemekle meşgulken o benimle duş almak için gizlice banyoya girdi.

  Ama muhtemelen abimin her şeyi gözlemlediğini bilmiyordu, yerin kuruluğunu ve ıslaklığını bile. Böylece hikaye, Sarawat ve ben, abim bir şey fark etmesin diye aynı anda ıslak zemine girmek için sırayla duş almak zorunda kaldığımızda sona erdi.

  Ne yapıyordum? Sabırla oynama ve problem çözme alıştırması yapıyordum.

  Öğleden sonra Sarawat ile yiyecek almak için dışarı çıktım ve düşman yorgun olduğunu, gitmek istemediğini söylediği için, P'Type'ı odamda bıraktım. Abimin sarı bantla ne planladığını bilmiyordum. Oturma odasına ve yemek masasına yapışarak otoritesini gösteriyordu.

  Döndüğümüzde Sarawat diğer tarafta oturmak zorunda kaldı. Abimin tarafında yer alan yemekleri paylaşıyorduk. Bu nedenle, Sarawat yiyecek almak için uzanırsa, hemen dövülüyordu. Bu yüzden, istediğini yemesi için yemeği yanına itmek zorunda kaldım. 

  Sadece bekle aşkım. O benim abim olduğu için bir şey yapamıyorum. Ama eninde sonunda her şey daha iyiye gidecek.

   "Tine, ye! Dudaklarınla oynama."

  "Sarawat yeşil köri yemeyi sever, P'Type."

  "Daha çorba bile içmedi." Yemek yemeyi istemedim o an. Bunun adı fedakarlık mıydı? İçimden şiddetle haykırıyordum. Havalı insanları bu ikilemin içine çeken neydi? Bir yanda abim, bir yanda sevgilim...

  "Sorun değil. Çorba istiyorum." Sarawat, çorbayı kasesine koymadan ve artık ağzını açmada, yemeye odaklanarak rahat bir sesle konuştu. "Parmağındaki şeyde ne?"

  "Ahh. Moda yüzükleri." Yine gözleri, kahretsin. Sarawat bana bunu verdiğinden beri hep bunu takıyordum.

  "Umm... Moda yüzüğü... Yani, o zaman ikiniz de bu modayı beğendiniz." Sert gözleri benim parmağımdan önümde oturan kişinin büyük parmağına doğru yön değiştirdi.

  "Müzik kulübümüzden aldım. Hepimizde aynı yüzük var."

  "Gerçekten mi?"

  "Yemeğini ye, P'Type. Pilavın soğumasın!"

  Kuru gülüşümde gözyaşları vardı. Herkes doyuncaya kadar konuyu konuşmadan çıkarmak için bariz becerilerime güvenmeliydim. Yemek yedikten sonra, lavabosu olan bölgede onunla ilgilenmek göreviydi. Abim Sarawat'ın yanındayken korkmuyordu.

  Onunla bulaşıkları yıkadım, sonra P'Type odada bağdaş kurup televizyon izlerken yaklaşık bir saat gitar çalmak için balkona çıktım. Rahatsız edici ama aynı zamanda komik buluyordum. Düşünsenize, Sarawat'ın kızgın bir ifade gösteren sert yüzüne bakmam gerekiyordu. Abim sanki tüm dünyayı kazanmıştı.

  "Şşş. Hadi birlikte uyuyalım." Sarawat'ın sakin sesi ağzımı açmama neden oldu, bedeninin beni yataktan kanepeye taşımasına ve yanında uyumasına izin verdi.

  "Abim fark ederse beni öldürür."

  "Sabah yatağına dön. Fark etmez."

  Karanlıkta yanına yatıp bir suçlu gibi Sarawat'a sarıldım... Ahh, piç erkek arkadaşımın doğal kokusunu özlemiştim...

  ~

  Okulun ilk günüydü.

  Dünya, son beş gün içinde Sarawat'ın Beyaz Aslan çetesiyle futbol oynamak için dışarı çıktığını unutmamalıydı. Ayrıca çetemle tanışmak için P'Type'ı da aldım. Fong, Ohm ve Peuk'a gösterilen zıt tavır, onun Sarawat ve bana verdiğinden farklıydı. Şeytanın kardeşimin vücuduna girip girmediğini merak ettim.

  Ama odamıza döndüğümüzde soğuk savaş çabucak başladı ve hep ortada kalan ben oldum. Bu, günlük rutinimizin bir parçası haline gelmişti. "Üzerini değiştirmeyi bitirdin mi?"

  Bugün, okula gitmek istiyorduk. P'Type, saçlarını yatak odasına düzgün ve kusursuz bir şekilde düzeltti. Güzel genlerimiz olduğunu söyleyebilirdim. Bu bir öz beyan değildi. Gerçek buydu. "İşim bitti. Devam et ve kahvaltı edecek bir yer bul."

  "Hmm."

  "Sarawat nerede?"

  "Oturdu, dışarıda bekliyor."

  "Artık onunla konuşman bitti mi?"

  "Ona bir şey mi söylemem gerekiyor? Deli."

  Okula ayrı gidiyorduk çünkü P'Type başkalarının arabalarına oturmayı ve başka arabaları paylaşmayı sevmiyordu. Bu "diğer" kelimesi "Sarawat" olarak değiştirilebilirdi aslında. Böylece ayrı ayrı sürdük ve planlandığı gibi orada buluştuk.

   Bugün ilk dersim saat onda olacaktı, Sarawat ve arkadaşlarına kaydettirdiğim tek dersti. Muhtemelen tüm sömestr boyunca sınıfta buluşacağımız tek ders buydu.

  "Tine, içecek ısmarlayayım. Su ister misin?"

  "Blue Hawaii." P'Type masadan kalktı ve hemen tezgaha gitti. Şu anda merkez binanın kafeteryasındaydık. Kankalarım, abimle bir araya geldi ve sosyalleşti. Sarawat'a gelince, kahvaltıya oturdu ama yine de abim onunla konuşmayı reddetmişti. Yine oluyordu...

  "N'oldu, Tine? Beni hatırladın mı?" Keçi gibi çıkan ses konuştu. Beyaz Aslan çetesinin lideri - Man ve suç ortakları. "Git ve kendi yemeğini al."

  "Benim payım nerede? Herkese merhaba! Bir sömestr yapmaya zamanım olmadan sömestre başlıyorum. Çok kötü." Uzun vücudu Sarawat'ın yanında, P'Type'ın tam karşısında oturuyordu.

  Big, Boss, Tee ve Theme oturdular, sanki bir şeyler yemeyi yeni bitirmişler gibi her biri bir şişe su tutuyordu.

  "Sorun ne, Wat? Hayalet görmüş gibi bir yüzün var."

  "İyi bildin."

  "Nerede? Ben de görmek istiyorum."

  "Sana su aldım."

  "Kardeşimden bahsetmişken..." Konuşmalarını yarıda kestim. Man şeytani bir tavırla gülümsedi ama P'Type dönene kadar net bir cevap vermedi.

  "Burası dolu. Uzayın!" Abim, yanımdaki sandalyeye oturmadan önce sıkıntıyla Blue Hawaii'yi masaya koydu.

  "Çok sevimli..."

  Man'den geldiğini anlamadan önce hepsi dönüp bu cümlenin sahibine baktı. Sanki onu yalamak istiyormuş gibi uzun süre kardeşime baktı. Piç! Sakın cüret etme! Man gibi deli, aptal bir adamın, abime dokunmasına kesinlikle izin vermeyecektim.

  "Ne dedin sen?" Uzun bir bakışmadan sonra, P'Type Man'e bağırdı. Ama gruptaki arkadaşlar o parıldayan gözlerin ne anlama geldiğini biliyorlardı. Siktir.

  "Sadece Tine ile oturmak istiyorum."

  "Kardeşimden mi hoşlanıyorsun? Defol git!"

  "Arkadaşım... Ben gitmiyorum yani. Dünyanın kuralı bu."

  "Arkadaşın mı? Senin grubunda mı?"

  "Eyvah." Hemen geveze ağızlı kişinin ayağına tekme attım. Man kendi tarzında kurnaz bir yüz sergiledi. Ağzından neredeyse duyulmayan bir şey mırıldanırken, bir kız gibi ağzını tutmak için elini kaldırdı. Deli gibi gülümsüyordu.

  "Arkadaşlar, bu benim abim, P'Type." Abimi herkese tanıtırım.

  "Merhaba~~~"

  "P'Type; bunlar Big, Tee, Boss ve Man."

  "Bu çocuklar da oynamayı seviyor, ha." Öldürücü aurası gerçekten güçlü bir şekilde yayılıyordu. Burada başka bir savaş mı başlıyordu?

  "Bizi korkutmasana. Sadece rahatla. Çok ciddisin. Haha!" Boss her zamanki gibi gülmeye başladı. Ama görünüşe göre P'Type ile pek gülüyor gibi benzemiyordu. Bütün çete güldü, ardından ortamı garip bir sessizlik kapladı.

  "Sanırım ağzımı kapatıp pilavımı yemeliyim."

  (Ç/N: Yoksa Type sana başka şeyler yedircek yiğidim)

  "..."

  "Hangi fakültede okuyorsun?" Bu sefer Man da abime sorarak kendine meydan okumak istiyordu.

  "Ekonomi."

  "Ananı.. Çok havalı!"

  "Teşekkürler."

  "Neden bu kadar zalimsin? Hem sevimli hem de kaba görünüyorsun."

  "Köpek misin nesin sen? Kes havlamayı."

  "Sadece havlamakla kalmıyorum, avlanmada da iyiyim."

  "..."

  "Bir av köpeği korkutucu olabilir, ama bir insan avcısıyla karşılaşmak daha korkutucu."

  "Saçmalık."

  "Kanıtlamamı ister misin?"

  "Aman ne harika..."

  "Sana kanıtlamama izin verirsen, yemin ederim ki yatağını ıslatmayı hayal ederek vaktini boşa harcamayacaksın."

  "Gerçekten tam bir pisliksin!"

  Tanrım... Ne yapmalıydım? Kendi abimin, Man gibi boktan biriyle tartıştığını dinliyordum. Tanrım, yardım et.

  Tablonun ilerleyen bölümlerinde Man ve P'Type arasında hararetli bir tartışma yaşandı. Geri kalanlar tezahürat yapmak için kendi gruplarını böldüler.

   Sarawat fırsat buldukça bu gürültü kirliliğini önlemek için yürüyüşe çıkmak istedi.

  P'Type benimkinden farklı bir kişiliğe sahip olsa da yüzümüz aynıydı. Bu yüzden Instagram'da onunla tartışmadan önce Sarawat'a P'Type'ın yüzüne bakmasını söylemiştim.

  P'Type ile yeni tanışan birinin ağzından "sevimli" kelimesi çıktığına şüphe yoktu. Biri beni "sevimli" olarak övdüğünde ben bile anlamakta güçlük çekiyordum. Bizim gibi erkekler için uygun muydu? Ama sonra buna alıştım çünkü Sarawat tarafından sık sık böyle çağrılıyordum. Belki sadece abim alışık değildi.

  "Orada oturmak ister misin?" Binanın yanındaki mermer masaya doğru yürürken alçak ama kalın sesi sordu.

  "Elbette." Birinin Instagram gönderisini görünene kadar sadece oturduk, telefonlarımızla oynayıp sohbet ettik.

  Bu sadece, tüm fotoğrafı berbat bir başlıkla kaplayan, gülümseyen, neşeli bir Man yüzünün resmiydi.

  Man_Maman: Bildiğime sevindim

  Gruptaki arkadaşları delice cevap vermek için acele etmeseler olmazdı zaten.

  Thetheme11: Bu kadar çok mu tecavüze uğramak istiyorsun?
  Boss-Pol: Ayrıca ortadan yarılmayı da?
  KittiTee: Ayyyyy~
  Bigger330: Bir fotoğrafa ihtiyaç var mı?
  Man_Maman: Müzik. Müzikten bahsediyordum!
  Boss-Pol: Önce bu kişiden izin alman gerekmiyor mu? @Tine_Chic

  Gözlerim seğirmeye başlamıştı...

  Man_Maman: @Tine_Chic Abinle flört edebilir miyim?

  Hangi aptal oyunla oynadığı umurumda değildi ama abime oynama! Seni piç!