[2gether] 21. Bölüm - Cesur Kâhya (!)

 Bölüm 21 - Cesur Kâhya

  *Bu bölümde bazı okuyucuları rahatsız edecek sahneler vardır, lütfen rahatsız olacak okuyucular, okumasınlar.

  Lanet olası klimayı kim kapattı?

  Kim daha iyi öpüşür yarışından sonra vücudumuzun her yeri ter içinde kalmıştı. Tine'nin vücudu bir an boğulduktan sonra titremeye başladı.  Öpücüğümüzden kurtulmaya çalıştı ama bunu yapmasına izin vermedim, bu yüzden oyundan kendim sorumlu olmak için çabucak beyaz yüzünü çektim.

  Küçük bufolanun oynaması için iyi bir kalbim vardı. Ama bu benim oynama ve eğlenme zamanımdı. Yorgunluktan hemen yapamasam da vücudumda kalan tüm enerjiyi dökmek istiyordum. Dilimi önümdeki kişinin nemli ağzına soktum. Tine inledi.

  Bu ince bedeni yatağa ittim. Ondan sonra, şişmiş kırmızı dudaklarını gördüm. Başkaları ne der bilmiyorum ama benim için o dudaklar, gözlerimi kamaştırıyordu. Beni çok fena tahrik ediyordu.

  Bugün öldün sen, Sarawat. Bugün karının göğsünün üstünde öleceksin.

  "Daha fazla tutamıyorum." Onunla sabit bir ses tonuyla konuştum ve onu cesaretlendirmek adına, yanağını ovmak için elimi kaldırdım. Tine'ın gözyaşları döküldü.

  "Ah..." Hadi, devam et, ağla!

  "Acı çektiğinde bile durmayacağım."

  "Hıhh?" Gözlerinden tekrar yaşlar süzüldü. Hazırlanabilmesi için ona şu anda gerçekten ne hissettiğimi söyledim. Arkadaşlarım ve hatta P'Dim, durursam devam etmenin zor olduğunu söylemişti. İşte bu yüzden tüm kalbimi ve ruhumu buna vermek zorundaydım.

  "Şşş. Sessiz ol. Sakin ol. Korkacak bir şey yok."

  "Ben... Acıdan korkuyorum. Belki bunu başka bir gün yapabiliriz. Daha fazla hazırlığa ihtiyacım var." Ne? O zaman neden banyoda bir saat geçirdin?

  Tine'ın hem fiziksel hem de zihinsel olarak olacaklara hazır olduğuna ikna oldum. Ancak bir süre öpüştükten sonra çekinerek geri çekilmek istedi.

  Düşüncelerim şimdi ikiye ayrılıyordu: Biri bayılana kadar yala ve sonra yap diyor, diğeri... yap ve sonra yala diyordu. Biraz tereddüt ettim ama aklım ikincisini takip etmemi söyledi.

  Yavuklum yatakta böyle uzanıyorken eğer yapmazsam, aptalım demekti.

  Bunu düşünerek, vücudunu kaplayan beyaz bornozun küçük bir kısmını hızla çıkardım. Aklımı çıldırtan beyaz omuzlarını ortaya koydu.

  Ağlamasını ve yapmaması için yalvarmasının aksine, alttaki zaten sertleşmişti. Ama benim için; ne kadar çok ağlar ve yalvarırsa, o kadar çekici görünüyordu. Ne kadar çekici görünürse, ona o kadar işkence etmek istiyordum.

  Ayrıca teni çok beyazdı. Nasıl açıklayacağımı bilmiyordum ama o kadar beyazdı ki gözlerimi bile kör etmişti.

  "Bunu yapmak istemiyorum. Soğuyor."

  "Seni ısıtacağım."

  "Piç! Sarawat, sen gerçekten..." Fazla konuşmasına izin vermedim. Beni güçsüz bırakan yumuşak dudaklarını yiyip çabucak bir öpücük kondurdum. Yumuşak bir inilti bıraktım ve ardından bornozu vücudundan tamamen çıkardım.

  Anasını satayım ki çok ateşliydi!

  Göğsüme vuran eli, onu daha fazla yemek istememe neden oldu. Pekala, sadist olduğumu söyleyebilirim. Bu nedenle, kuvvet ne kadar güçlüyse, o kadar çok zevk alıyorum.

  "Bana sert bir tokat atmana izin vereceğim. Ama karşılığında seni resmen karım yapacağım."

  Bunu bir kaç kez porno filmlerde görmüştüm. Ayrıca Beyaz Aslan çetesinden arkadaşlarım, yüzüme tokat yediğinde tazminat olarak bana bir öpücük vereceği sonucuna varmayı başardılar. Ama bu sefer öpüşmek istemiyordum. Sadece durumu değiştirdim.

  "Sikeyim..."

  "Şşşş. Beni seviyorsun."

  "Nefret ediyorum."

  "Hmm."

  "Sarawat, bugün olmaz... Ben... Hazır değilim." Alt beden titreyen bir sesle konuştu. Gözlerinden yaşlar süzülüyorken son derece zavallı görünüyordu.

  "Böyle kokuyorken hazır olmadığını söylemeye cüret mi ediyorsun?"

  "Şey... Başka bir gün daha iyi olacak..."

  "Kokunu seviyorum ama ben." Artık ayrılık sözleri duymak istemiyordum. Bileğinin iki yanından tutup başının üzerine çektim. Tek elimle vücudunun kalan kısmını örten iç çamaşırını çıkardım.

  "Sarawat... Utanıyorum." Sonra tekrar ağlamaya başladı. Bu adam ne zaman sulugöz oldu böyle? Ama umurumda değildi ki. Benim için Tine, her zaman sevimliydi.

  "Sadece sen ve ben varız. Neden utanıyorsun?"

  "Bilmiyorum ki..."

  "Her şeyi unut. Kaygıyı unut. Ne düşündüğünü unut. Her şeyi bana bırak. Tamam mı?"

  "..."

  "Başkalarını dinleme. Başkalarının söylediklerine inanma. Başkaları canın yanacak diyebilir ama bu sefer değil..."

  Çünkü seni bir şekilde inciteceğim.

  Ama elbette ki söylemeye cesaret edemedim. Sevgilimin kalbini kırmaktan korktum.

  "Ha? Az önce bana sana güvenmemi mi söyledin?"

  "Henüz 'güven' demedim."

  "Piç!"

  Beni azarlama şekli çok tatlıydı. Ona yeniden aşık olmamı sağladı, ama bence durumumuz koma gibiydi ve bundan kurtulmamın tek sebebi efsanevi Beyaz Aslan'ın dediği gibi karımla sevişmekti.

  "Başka zaman yok, küçük bufalo. Benim için üzülmüyor musun?" Ona yumuşak bir sesle sordum. Elini tuttum ve onu kaplayan kumaştan çıkmak isteyen altımdaki sert şeye dokunmasına izin verdim. Şu anda içinde bulunduğum duyguyu anlamasını istedim.

  İnledim. Şu anda, beni ilgilendiren şeyin kabul edip etmemek olmadığını söyleyebilirdim. Şimdi aklımdaki tek önemli şey, bu sevgi dolu insanı önümde öpmek için bu fırsatı değerlendirmekti. Dudaklarını ezecek kadar, her şeyi yeniden tekrarladım.

  Tine, vücudu titriyor olsa da kolunu bana dolamadan önce boğazından bir inilti çıkardı. Vücudum hareket etmeye başladı.

  Vücudu çikolata gibiydi. Boyundan aşağı kaysam da çikolata gibi tadı vardı. Vücudunda kırmızı izler bırakmaktan kendimi alamadım.

  Sonra tekrar öpüştük. Ondan sonra, onu tekrar yaladım. Bu, yalnızca doğruların yapabileceği bir Spartan yöntemiydi.

  Dilimi köprücük kemiğine kadar indirdim, uzun bir süre emip kemirerek daha fazla kırmızı iz bıraktım. Ellerim beyaz vücudunda gezindi. Köprücüklerinden kalçalarına, hatta kasığına kadar. Ona vücudunun her yerine dokunmak istiyordum. Tine artık itiraz etmiyor gibiydi ve bana sarılıyordu.

  "Sa... Sarawat... İz bırakma." Bunu kulaklarımda titreyen bir sesle söyledi. Sana itaat edeceğimi mi sanıyorsun? Lanet olsun. Am bilin bakalım ne oldu? Tine'ın tek cümlesi, alevi harekete geçirdi.

  Ellerini yatağa bastırdım ve hemen dudaklarımı göğsüne bastırdım. Vücudunun irkilmesine neden olarak küçük bir inilti çıkardı.

  Bu iki küçük nokta son derece hassastı. Islak dilimin ucu değdiği an, Tine göğsünü kabarttı. Başlangıçta bastırılan avuç içi, şimdi hissedilecek kadar sertti. O bölgede uzun süre oynadım.

  10 dakikadan kısa bir süre içinde, beyaz bir vücut derisinin her yerinde kırmızı işaretlerle işaretlenmişti. Böyle lezzetli bir sevgiliye sahip olduğumdan, gerçekten kendime engel olamıyordum. Üzgünüm, karıcığım.

  Beyaz karnından başladım ve dudakları aşağı kaydırarak ardından Tine'nin bileğinin birini serbest bırakmadan önce göbek bölgesinde oynadım ve Spartan yöntemine devam ettim.

  Bunu uzun zaman önce bu seks savaşı oyununu oynamak istiyordum.

  Sert kısmına dokundum ve yavaşça ona doğru ilerledim ama boştaki eli beni durdurdu. Özlem dolu, susamış gözlerine bakmak için yüzümü kaldırdım.

  "Sorun değil. Sana yardım etmeme izin ver," dedim ağlamaklı gözlerine bakarken.

  (Ç/N: Sanarsınız Tine'ın ilki mq)

  "B-ben... Kendim halledebilirim..."

  "Öyleyse benim önümde yapabilir misin?"

  "Hayır. Ağzını kullan." Bak, sana yardım edeceğimi söylemiştim zaten. Neden zorlaştırıyorsun ki?

  "Sakin ol. Sadece güven bana, tamam mı?" Bu sefer bana olan inancını tekrar pekiştirdi.

  "..."

  "Anlıyor musun?" Gerginlikle başını salladı.

  Bir elimle düz karnını kavradım, diğer elimle başımı indirirken o kısmı tuttum ve ağzıma aldım.

  "Sa... S-Sarawat... Ağh... Y-Yapma..!"

  "..."

  "Ya... Yapma... Çok kirli orası!" Konuşsa da onu dinlemedim. Bu kısmı almanın yanı sıra, içerideki yumuşak tenin yanaklarıma sürtünmesine izin verdim. Bu erotik duruma alışmak için, bu kişiyle dalga geçmek için, çok zaman harcıyordum. Sonra tekrar tekrar ağzımı aşağı yukarı hareket ettirmeye başladım.

  "Ağh... Ahh... Mhmm..." Bastırmaya çalışmasına rağmen bir inilti çıktı dudaklarından. Bu büyük uyarılma nedeniyle, rüyalar diyarında gibi görünen beyaz yüze baktım.

  "Ahh... Sarawat... Elini kullan artık..." İnce el hâlâ başımı itmeye çalışıyordu. Parmakları saçlarımda gezindi ve bazen istemeden sıkarak beni durmaya zorladı.

  Saçlarım çekip beni kel bıraksa da, sorun değildi. Düzgün bir şekilde telafi edilmesi için karımı yatakta, ayakları üzerinde diz çöktürtecektim.

  "Sarawat... Ağh..."

  "..."

  "Yaklaştım... Lütfen... Elini kullan..." 

  Boşalmak üzereydi. Tine hemen dondu çünkü fırtına oldukça yıkıcıydı ama fazla beklemesini istemediğim için hemen elimi değiştirdim. Kalın elim sıcak alt kısımda yavaşça hareket etmeye başladı ve ardından hızımı sürekli olarak artırdı. Ta ki...

  "Ahh... Ahhh..." İniltileri kulak zarlarıma ulaştı. Boşalmadan önce iki ya da üç kez kramp girdi. Tembelce yatakta derin bir nefes aldı.

  Bir elini kaldırıp saçlarını nazikçe okşadım. Yarı korkmuş bir ifadeyle başını sallamadan önce bir süre sessiz kaldı. Bundan sonra ne olacağını biliyordu.

  Bir sonraki bölüme destek olarak kalçasının altına bir yastık koydum. Tamamen açık olsa da her an kapanmaya hazır olan bacakları avuçladım. Bir tarafı yatağa bastırırken, diğer tarafı kilitlemek için omzuma yasladım.

  "Hareket edeceğim." Bu cümleyi bıraktığında, gözyaşları düşmeye başladı. Havalı bir insan olan bu kişi, aniden ağlayan bir bebeğe dönüştü. Gözyaşlarını her gördüğümde daha da tatmin oluyordum.

  Birkaç saniye sonra, parmağımı yavaşça içeri ve dışarı doğru itmeye başladım. Tine'ın poposu, hızlı nefes alma sesiyle birlikte parmağımda sıkıştı. Beyaz yüzü, kırmızıya boyanmıştı. Sadece bu da değil, önceki hülyalı gözleri acı dolu yüz buruşturmalarıyla yer değiştirmeye başladı.

  Lütfen bir süre buna katlan, hatunum.

  Yavaş yavaş hızımı arttırdım. Susmadan önce boğazında bir inilti çınlamaya devam etti çünkü dudaklarını o kadar sert ısırdı ki neredeyse kanıyordu. "Bana nasıl hissettiğini söyle. Tutma."

  "..."

  "Tine, lütfen dudaklarını o kadar sert ısırma."

  "Ahhh..." Hiçbir şey duymadım, bu yüzden başka bir parmağımı ittim ve bu kişinin bu odada kontrolsüz bir şekilde beni azarlamasına neden oldum.

  "Acıyor... Acıyor..."

  "Alışık değilsin de o yüzden. Yavaşça kabul et beni." Bunu alnının üzerine eğilmeden önce söyledim. Tine gözlerini kapayıp bunu kabullendi, artık mızmızlanmadı ve bana sadece acı veren bir ifade gösterdi.

  Birkaç dakika sonra ayağını yavaşça omzumdan indirdim ve daha önce satın aldığımız prezervatif kutusunu almak için döndüm. Bugün tükenecekti çünkü bunların hepsini onun için kullanacaktım. Anneme müteşekkirdim çünkü onunla birlikte olmam için, daireden taşınmama izin vermişti.

  Tine hala her hareketimi gözlemleyerek orada yatıyordu. Prezervatifi taktığım andan, kayganlaştırıcı jelin avucuma yayılmasına kadar... Korku dolu gözlerle bana baktı. Çok tatlı görünüyordu.

  "Kabullen. Bu sadece, seni ısıran bir karınca gibi."

  "Düzgün alan söyle en azından... O karınca şeyin gibi büyük olmalı o halde."

  "İçeri giriyorum."

  "Sarawat~ Yalvarırım... Lütfen, bugün değil..." Beyaz eli, kolumu sıkmak için kaymadan önce çarşafı kavradı. Ama bu adam çok kurnazdı çünkü bana bir köpek yavrusu suratı yaptı. 

  Ama bu benim gibi bir sadist için, her düzeyde çok yanlış bir hareketti.

  Aman Tanrım. Daha fazla tutamadım. Merhameti bitmişti. Hemen bacaklarını genişçe açtım, orta pozisyonda oturdum, sonra alt kısmımı yavaşça ona soktum.

  "Ohh.. Sarawat! Acıtıyor!" Vücudundaki sıcaklığı hissedebiliyordum. Alt bedeni tepki vererek benim şeyimi içeride sıkıştırdı.

  "Küçük bufalo, rahatla. Çok darsın..." İçerideki sıkılık neredeyse dışarı çıkmama neden oluyordu. O çok sıkıydı.

  O kadar sıkıydı ki göğsünde neredeyse ölüyordum. Yolu önceden açmak zaten çok zordu, bunun onun ilk seferi olduğundan bahsetmiyorum bile.

  Beyaz kalçalarına dokundum, rahatlama hissi yaratmak ve vücudunun diğer kısmına masaj yapmak için geri dönerek bacaklarımı aşağı kaydırdım. Tine cildimi tırmalayıp kırmızı izler bıraktı.

  Yavaşça içine girip uyum sağlaması ve tüm aletimi alması için bir süre bir pozisyonda durdum. Sonra yavaş yavaş hareket etmeye başladım. Ancak kişi hemen alt bedenimi sıktığı için sadece birkaç saniye sürdü. "Dayanamıyorum. Acı çekiyorum. Değişebilir miyim?"

  "Bir dakika, ne?" Kafam karıştı. Lütfen bana durmamı söyleme. Şu an kalbimi kırıyorsun.

  "Pozisyon değiştirmek istiyorum." Yüzüme bakmadan söylemişti. Tine neredeyse yüzünü yastığa gömdü. Biraz acı gösteren kırmızı yüzü coşkuyla karşılık vermeme neden oldu.

  "Tamam. Bu pozisyon acıtıyor. Tamam. Değiştirelim." Bunu söyledikten sonra hızla arkasını döndü, derin derin soluyarak yan yattı. Tekrar hareket etmeye başladım. "Sa... Sarawat... Ben bu pozisyonu da sevmiyorum."

  "Öyle mi? Peki, peki."

  İnce vücudunu dizlerine çevirmeden önce bir anda başımla onayladım ve sırtını bana çevirdim. Hizmet etmek için elimden geleni yaptım ama...

  "Sarawat... Bu daha da acıtıyor."

  Lanet olsun! Yani her üç saniyede bir pozisyon değiştirmek zorunda mıydık? Peki ne yapıyorduk şimdi? Kamasutra mı? Beş dakika içinde yüz pozisyon yapmış olabilirdik. Bu çok fazlaydı. Kahretsin!

  Ama bu sefer dinlemedim. Alt kısmımın daha derine inebilmesi için Tine'ın kalçasını daha da yakınına çektim ve yaptığımız tüm pozları düşünürsek, bu en deriniydi...

  O anda beynim artık hiçbir bilgiyi sindirmek istemiyordu. Sadece yapmamı söylüyordu. Sadece yapmamı. Tereddüt etmedim. Bir şeyler hayal etmekten kaçınıyordum çünkü bu artık benim için gerçekleşen bir rüyaydı.

  Beyaz kalçalarını tuttum, sonra hareket etmeye başladım. Ona eşit güçte sert ve yavaş şekilde soktum.

  Bu sefer sadece hareketsiz kaldı.

  Tine kuru bir inilti çıkardı. Bacakları titriyordu, ama durmaya hiç niyetim yoktu. Hızlanmaya başladım ama sonra Tine bir elimi şilteye attı, diğeri ise merhamet ister gibi kolumu tuttu.

  Bir an durakladım. Dışarı çıktım ve sonra yatağa uzanabilmesi için vücudunu değiştirdi. Bacaklarını ayırdım ve tekrar soktum.

  "Omzumu ısır. Sorun değil. Beni ısırabilirsin." Onu becerirken söyledim. Yere çömeldim, yaşlanmış gözlerine nazikçe bir öpücük kondurdum, sonra göğsüne sarıldım. Tine da kollarını bana doladı.

  Bir zamanlar dudaklarımı ısıran dişleri, artık hedefi omzuma çevirmişti. Uzun süre kalıcı bir iz bırakacağını düşünüyordum. Hala birbirimize sarılırken yavaşça bir kez daha hareket ettim. Acının ilk uzun sesi şimdi beni sevinçle gülümseten tatlı iniltilere dönüştü.

  "Küçük bufalo. Neden... Bu kadar çok şirinsin?" dedim boğuk bir sesle. Vücudundan terler damlıyordu ama bir kez daha durmaya hiç niyetim yoktu. "Ahh... Ahh... Nazik ol."

  "Naziğim."

  "Daha nazik ol o zaman. Tamam mı? Ahh!" Cümlesinin onunda, benim gücümden kaynaklı bir inilti vardı. Tine hala tatmin olmadığından, pozisyon değiştirmek için döndüm. Ona sarıldım ve etrafımda dönerek üstüme oturmasına izin verdim.

  "Nasıl istersen öyle yap."

  Şu an hayatımdan çok memnundum. Karım benim üstümdeydi.

  "Tine..."

  "Yapamam. Ben... Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum."

  (Ç/N: Sarawat hareket etmeyi bıraktı, Tine zıplasın diyor kısaca)

  Onu böyle görünce, onu daha çok kızdırmak istedim. Yardım etmiyormuş gibi yaptım, bu yüzden yanması için ateşe benzin döndüm. "O zaman daha sert olacağım. Bunu mu istiyorsun?"

  "Hayır... İstemiyorum..."

  "Eğer istemiyorsan, kendin yap. Zaten kalkmışsın. Tekrarlamak istemiyorum." Kızarmış yüz bana öfkeyle baktı. Sonra o küçük gücünü kullanarak boynuma sarıldı ve titrek bir duruşla yavaşça kendini kaldırdı. Gözyaşları tekrar akmaya başladı, bu yüzden silmek zorunda kaldım.

  Zavallı Tine... Oysa sadece onunla biraz dalga geçmek istemiştim... Tanrım...

  "Sakin ol. Kendini yavaşça aşağı indir."

   "Ahhh... Ama acıyor. Galiba kanıyor da..."

  "Seni Bingsu yemeye götüreceğim. Yemek ister misin? Yurdun yanında yeni açılmış bir mağaza var. Lezzetli olduğunu söylüyorlar."

  "Zaten yedim."

  "Blue Hawaii içecekleri alalım o zaman. Seviyorsun, değil mi?"

  "İçmek istemiyorum." Ağzı sinir bozucu bir şekilde söylemişti bunu. Gülmekten başka ne yapacağımı bilemediğim için ağzımı kapattım. Belini tuttum ve aletime oturması için vücudunu indirmesine yardım ettim.

  Sıkılığı, boğazımdan bir hırıltı çıkarmama neden oldu. Ağırlığının daha fazla beni ezmesine izin vermeyerek onu destekledim.

  "Yavaşla..." Vücudunu indirdikten sonra hemen Tine'i kaldırıp oturmasına izin verdim.

  "Ahhh... Hayır..."

  "Biraz aşağı in. Kendini aşağı indir." Beyaz yüzü başını sallayıp beni reddetti. Onu zorlamak istemedim, bu yüzden kalçalarından tuttum ve sertçe aşağı çektim. Ah!

  "Piç!" Arkasındaki küçük delik benim için oldukça dardı. Tine acı içinde inliyordu. Vücudumuza düşen her ter, beni burada durmaktan alıkoyan bir yakıt gibiydi. Henüz tatmin olmamıştım ve daha fazlasını yapmak istiyorum.

  Pozisyonumuzu değiştirdim. Tekrar yatağın üstüne uzanmasına izin verip bileğini tuttum, sonra tekrar içeri girdim.

  "Ahhh..."

  "Sarawat... Nazik ol."

  "Beni sürekli sıkıştıran sensin."

  "Çünkü... Senin yüzünden!" Güzel gözleri, gözlerime baktı. En derin yere ulaşmak için gücümü kullanmadan önce elimi diz eklemlerinin altına kaydırdım ve Tine'in vücudunu daha da yakınına çektim. Tüm gücüm vücuduna döküldü.

  "Aahh.. Sarawat... Ahhh!" Yatak sallanırken vücudunu taradım. Şişmiş dudakları artık çok fazla inliyordu. Beyaz vücudundaki eti, şimdi kıpkırmızı lekelerle kaplıydı.

  Kendinden geçmiş bir rüya durumunda gibiydim. Bu anı hissetmek için gözlerimi kapattım. İlk başta net ses bile kısıldı. Her şeyi elimden aldım. Tine'a sahip olmak istiyordum. Ona değer vermek istiyordum. Ona sarılmak istiyordum. Ona hakimiyetini göstermek istiyordum.

  Bu yüzden, bunu yapmak için kalan tüm gücümü sundum ona.

  "Ahh... Sarawat... Artık dayanamıyorum."

  Belime sarılırken eli sıkılaştı. Artık dayanamayacak kadar hızımı arttırdım. "Tine, biraz daha."

  "Ahhh..."

  "Biraz daha..." Boğuk bir sesle konuştum, tüm gücümü çabucak buna harcadım. Tek duyduğum ikimizin ağzından çıkan inlemelerdi. Vücudum her şeyi serbest bırakana kadar...

  Aceleyle ondan çıkıp prezervatifi çıkardım ve yatağın altına attım. Derin bir nefes alırken Tine'in yanına uzandım.

  Arzum bir kez daha başını kaldırana kadar on dakika böyle kaldık. Ellerim yine yorgun ve terli vücudunda gezinmeye başladı.

  "Kes şunu." Yanımdaki kişi gözlerini kapattı ve mutsuz bir ses çıkardı ama şu an umurumda değildi çünkü vücudum tekrar istiyordu.

  Sadist olup olmadığımdan tekrar şüphe etmeye başladım. Başka biriyle birlikteyken, bu şehvet duygusuna hiç sahip olmamıştım Ben sadece her zamanki benliğimle, duygusuz biriydim. Ama Tine ile vücudumun her parçası bir anda heyecanlandı. Dürüst olmak gerekirse, sadece adını duymak beni buraya getiriyordu.

  Ayrıca tüm bu şeyleri nasıl hallettiğini de merak ediyordum. Şu Spartalı yöntemi falan... Bunu bana kimse yapamazdı.

  En başından beri amacım, bu sinir bozucu adamı tepeden tırnağa yalamaktı. Bu fırsatı yakalayınca, bunu kaçıramazdım. Bu yüzden ince vücuduyla uğraşmak için aceleyle eğildim. Hareket etmeye çalışmadan önce orta kısmını elimde tutarak onu ayak parmaklarından uyluğunun iç kısmına kadar öptüm.

  "Sarawat... Yeter..." İşkence gören adam ayağını silmeye çalışarak yumuşak bir ses çıkardı ama fazla gücü yoktu çünkü hâlâ altı kanıyordu. Neyse ki P'Dim, hizmeti bitirdikten sonra düzenli olarak temizleyip ilaç uygulamamızın tehlikeli olmadığını söyledi.

  Ama daha bitirmemiştik, hala devam edebilirdik.

  Avucumun içindeki şeyi uyandırmayı başardım. Onu orada yatarken görünce, hissi tekrar hissetmeye başladım. Hızını artırarak o hassas noktaya tekrar dokunmasını sağladım ve hepsini karnına boşalttırdım.

  Karım mutluydu, sonra bu tür şeylerin değişmesi gerekiyordu. Daha önce açılmış prezervatif kutusunu aceleyle aradım ama bulamadım. Ancak o zaman yatağın ucunda, yerde duran yırtık kutuyu görebildim.

  Ehhh? Çöpe mi atacaktım? Ne yapmalıydım?

  Hayır. Artık bu pek umurumda değildi.

  "Tekrar yapabilir miyiz?"

  "Hayır... Lütfen." Ve aynen böyle, ağlama sesi tekrar kulak zarıma ulaştı. Onu öpme fırsatını yakaladım. Sonra her şeye yeniden başladık. Bu sefer daha fazla kayganlaştırıcı jel sürdüm.

  İkinci tur başladı ama ilkinden pek farklı değildi. Tine pozisyondan şikayet edince hemen durdum ve başka bir pozisyona geçtim.

  "Ağh... Ağh... Ağh..." Tine'ın inlemeleri bana cennet gibi geliyordu.

  İlk seferimiz için hazırlıklarına ve bir süre sevişmesine rağmen Tine'ın vücudu hala çok sıkıydı. Vücudundaki her şey o kadar sıkıydı ki mesafe yoktu. O kadar mutluydum ki neredeyse boğulacaktım.

  Bu duygunun adı ne merak ediyordum. Ona acısam da aynı zamanda durmak da istemiyordum. Tine de farklı değildi. İtiraz etmedi ya da beni görmezden gelmedi, ağlayıp sürekli durmak istediğini söylüyordu.

  Ama mesele şu ki, beni ne kadar yasaklarsa yasaklasın durmayacaktım.

  Ona sokmaya devam ettim. Yavaştan hızlıya. Ellerim hareket etmesini engellemek için yumuşak kalçalarını kavradı.

  "Kıpkırmızısın." Boğuk bir sesle konuştum.

  "Ağh... S-Sarawat..."

  "Neden bu kadar sevimlisin?"

  "..."

  "Dayanamıyorum." Ben onun içindeyken, adımı onun ağzından duymak hoşuma gidiyordu. Hadi benim adımla inle. Ah. Zevk duyuyordum...

  Karımı uzun zaman önceden beri seviyordum ve onu sonsuza kadar yalamak istiyordum. Yani kimsenin Tine'ime dokunmasına izin vermiyordum! Ona sadece ben dokunabilir ve sadece ben sevişebilirdim.

  Man, bir keresinde bana bir kişiye aşık olduğunda, her şeyi vermen gerektiğini söylemişti. Benim gibi dürüst bir insan bir zamanlar bunu aşmıştı çünkü ben Tine'a çok aşıktım. Bu nedenle, bunu çok sert yapmalıydım.

  "Uzun zamandır bunu yapmak istiyordum. Güneş doğduğunda bile durmayacağım. Gitmene izin vermeyeceğim." Yavaş yavaş onu istediğimi söyledim. Bunu duyduktan sonra yüksek sesle inledi. Onu çok iyi tanıyordum.

  Sıcak dudaklarım başının tepesine dokundu, önce gözlerinin kenarını öpmek için aşağı kaydı, sonra yanağına ve boynuna indi. İnsanları yaladığında bunun daha çok tahrik edeceği doğruydu.

  "Beraber boşalalım."

  "..."

  "Birlikte deneyelim." Bunu tekrar hareket etmeye başlamadan önce söyledim. Kolları beni sımsıkı sararken, bırakmaya hiç niyeti yokken ereksiyon yeniden başladı. Tine inleyerek yüzünü omzuma gömdü ve kulağa çok hoş geliyordu. Ve işte buradaydık. Her şey temel bir pozisyonla bitti. Tüm efsanevi seks filmlerinin temel seviyesi buydu.

  "Sarawat... Sarawat..."

  "Tine... Ağhh... Sadece biraz... Sadece biraz..." Kontrol edemeyene kadar ona olabildiğince derine ittim ve içine boşaldım. Bu sefer prezervatif takmamıştım. Uzağa fırlayan prezervatifi almaya üşendiğim için takmamıştım...

  Tine iki kez benimle birlikte kendini ovdu, sonra ben dışarıya çıktım. Daha sonra vücuduna bol miktarda beyaz sıvı sıçradı. Derin nefesler alırken tekrar yanına uzandım.

  Gözlerinden yaşlarla ağlarken görünce çok üzüldüm. Ama zamanda geri dönebilseydim, yine de yapardım.

  On dakika dinlendikten sonra yavaşça oturdum. Gevşek vücuduna bir bitki lifi gibi sarıldım. Tine bunu fark edince hemen tekrar ağlamaya başladı. "Hayır... Lütfen... Hayır... Sarawat, gerçekten acı verici..."

  "Bunu yapmayacağım, tamam mı? Sadece duş alacağım." Çok sevimliydi. Bu onun ilk seferi olmasaydı, tekrar ona sokardım.

  Tine başka bir şey söylemeyi reddetti, ben de onu aldım ve yıkanması için küvete koydum. Aşağı baktı, bana bakmayı reddetti ama boğazında bir şeyler mırıldandı. "Ne oldu?"

  "Duşu... Kendim alacağım."

   "Yapabilir misin? Yardıma ihtiyacın var mı?"

  "Gerek yok. Ben... Utanıyorum..."

  "Zaten her şeyi gördüm. Bir sürü pozisyonda da yaptık, bu ne şimdi?"

  "Sarawat! Çık dışarı, seni piç!" Gördünüz mü? O benim karım işte. Tine küçücük gücüyle beni itti. Ayrıca yine ağladı.

  "Ben dışarıda bekleyeceğim. Uzun bir sessizlik olursa kesin girerim bak." Başlangıçta hesapladıklarım ve planladıklarım tamamen yanlıştı. Seksten sonra birlikte küvette birbirimize sarılacağımızı düşünmüştüm oysa ben...

  İşte beklentiler ve gerçekler...

  Karım beni dışarıya kovmuştu.

  Bu doğru! Yaptım. Ben, karımı yedim! Lanet olsun!

  Banyodan çıktım, belime bir havlu sardım ve kendimi de temizleyebilmek için Tine'ın duş almasını bekledim. Çarşafımızı değiştirdim ve sakince bekledim. Sakince mi?

  Bu sadece beş dakikaydı. Kalbimin patlamak istediğinden, gittikçe endişeleniyordum. Sürekli bir ileri bir geri gidip Tine'in beni çağırmasını bekliyordum. 

  "Tine?" Yeterince sabrım yoktu.

  "..."

  "Tine? Daha yıkanmadın mı?"

  Hiçbir şey duymadım. Karım cevap vermeyi reddetti. Küvette uyuya mı kaldı yoksa bilincini mi kaybetti bilmiyordum. Kalbimde bir endişe yükseldi, bu yüzden aceleyle banyoya girdim.

  Dang!

  "Tine..."

  "Sarawat..." Ağlıyordu.

  Şişmiş dudaklarından, gözleri dolu dolu, yumuşak bir sesleniş geldi. Utancından kurtulmak için yardımımı istermiş gibi bana bakıyordu. Küvette uyumaıştı. Bilincini de kaybetmemişti. Kapıyı açtığımda sol koluyla suda bacaklarını iki yana açıyor ve küçük deliğine sokuyordu.

  "Sarawat... Yardım et..."

  Ani arzumu kontrol etmeye çalışarak derin bir nefes aldım. Vücuduna yaklaşmadan önce küvetin yanına gittim. Tine çok ağlıyordu.

  Bir şey görmesin diye kafasını omzuma koydum. Beni itaatkar bir şekilde takip etti. Parmağını küçük delikten yavaşça çektim.

  Beni kovalamasının sebebi içindeki sıvıyı çıkarmak istemesiydi ama ilk seferi olduğu için yapamıyordu. Ben de ona yardım ettim. Yavaşça iki parmağımı içeri ittim, dışarı çıkması için içerideki sıvıyı ittim.

  "Acıyor... Ağhh... Bir daha yapmayacağım."

  "Sorun değil. Çoktan çıkardım. Şimdi bir duş al."

  "Neden benimle uğraşmayı bu kadar çok seviyorsun?"

  "Senden hoşlanıyorum da ondan. Ve bu kadar aşırı olmandan çok hoşlanıyorum."

  "Acıyor ama. Artık bundan hoşlanmıyorum."

  "Ya ağlamasana... Gözlerin şimdiden şişmiş..."

  Hıçkırıklarını bastırmaya çalıştı. İkimiz de birbirimize banyo yapmalıydık ama sanki ilk dakika yeni geçmişti ve her şeyi ben hallediyordum; çünkü Tine o kadar bitkindi ki başını göğsüme yaslayıp uyumak zorunda kaldı.

  Duş aldıktan sonra üşütme korkusuyla onun gevşek vücudunu aceleyle banyodan çıkardım. Onu yatağa yatırdım ve ardından havluyu nazikçe silmek için kullanmadan önce battaniyeyi yenisiyle değiştirdim. Ayrıca ona giyebileceği rahat kıyafetler de buldum.

  "Şimdi uyu."

  "Hmm." Ona uyumasını söylediğimde uyanmıştı. Ama uyanık kalmasını istediğimde uyuyordu. Lanet olsun! Uyanıp bana bakmak için gözlerini açtığında tekrar ağladı.

  Tek yaptığı ağlamak, ağlamak ve ağlamaktı. Dikkat isteyen bir çocuk gibi böyle ağlamaktı! Uyumak için ışığı kapatana kadar ağladı. Ona sarıldıktan sonra ağlamayı bıraktı.

  Gözleri kaz yumurtası gibi şişmişti. Dayanamadım tekrar sarıldım. Ağlayacak gözyaşı kalmayana kadar ağlamasına izin verdim. "Uyumak mı yoksa bütün gece ağlamak mı istersin?"

  "Uyumak." Tine hıçkırıklarla cevap verdi. Sakinleştirmek için başını öptüm ama yine de ağlamayı kesmiyordu.

  "Acıyor..."

  "Evet. Ağla da boşalsın hepsi."

  "..." Burnunu çekti.

  "Sus artık.

  "Acıyor ama..." Tekrar burnunu çekti.

  "Şşşş... Sevimleşiyorsun böyle yapınca."

  Burnunu çekerek ağlamaya devam etti.

  "Sus artık küçük bufalo. Kalbimi kırıyorsun..."

  Ve aynen öyle, sonunda ağlamayı bıraktı. Tine'in başını okşadım. Hıçkırıklar artık düzenli bir nefes alışverişine dönüştü.

  Karım uyuyakalmıştı ama o uyumadan önce, ölmem gerekmişti...

~

  Bugün, bir hayalim daha gerçek oldu. Yanımda uyuyan en sevdiğimi görerek uyandım ve şimdi onunla aynı yatağı paylaşma fırsatına sahip olduğum için ne kadar şanslıydım. Tek şey...

  Yüzünü görerek uyanmadım. Bilincime kavuştuğum anda gördüğüm şey onun ayağıydı; beyaz ayağı.

  "Tine." Önümdeki ayağın sahibine seslendim.

  "..." Ama cevap gelmedi. Dün gece ona sarıldığımı, ağlaması kesilene kadar yatıştırmak için başını ovuşturduğumu, ardından on dakikadan daha kısa sürede uykuya daldığını hatırladım. Yatağın etrafında nasıl ve ne zaman döndüğünü bilmiyordum bile.

  "Tine, neden böyle uzanıyorsun?" Yine cevap vermedi. Yavaşça vücudumu kaldırdım ve yüzünü, yatağın ucuna bakacak şekilde kıvrılmış vücudunu gördüm. Kafası karışmış ve sevimli bir yüz sergiliyordu.

  Kalın battaniyenin altına gizlenmiş olan ince vücuduna sürünmeye karar verdim. Canlılık dolu yüzü soluk bir renkle kaplıydı. Dudakları kuruduğu için çatlamıştı. Onun için üzüldüm... Elimi alnına koyarak ateşini kontrol etmeye çalıştım ve aynı şekilde ateşi olduğunu fark ettim. Ateşi gerçekten çok yüksekti. Buna rağmen, beni hiç rahatsız etmemişti. Etrafına battaniye sarılmış olmasına rağmen sessizce vücuduna sarılıyordu.

  Sefalet hissi, yıllar sonra ilk kez beni ziyaret etti. Aceleyle Tine'ın daha rahat bir pozisyonda yatmasına yardım ettim, sonra sıcaklığı ayarlamak için klimanın kumandasına uzandım. Sonrasında hastalanacağını biliyordum ama bu kadar kötü olacağını düşünmemiştim. "Tine, iyi misin?"

  "Umm... Piç, beni neden uyandırıyorsun?" Birlikte uyandıktan sonraki ilk cümlesi, bana küfretmek oldu.

  "Nasıl hissediyorsun?"

  "Bilmiyorum." Aslında, bilmeliydi. Bu onun vücuduydu. Ama aklı yerinde değil gibiydi, bu yüzden onu anlamaya çalıştım.

  "Nerenin acıdığını söyle."

  "..."

  "İnatçı olma. Endişeleniyorum." Uyandırmak için hasta kişinin yüzünü salladım.

  "Acıyor... Başım... Vücudum..." Öyle deyince hemen yorganı kafasına çektim. Sağlıklı olmadığında bile hala çok inatçıydı. Şimdi aklım tamamen boştu ve ilk önce ne yapmam gerek bilmiyordum. Bu yüzden P'Dim'i aramaya karar verdim.

  Diğer hat açılana kadar uzun bir süre bekledim. Sonra uykulu bir sesle bana cevap verdi. Beni azarlayacağını biliyordum, bu yüzden aceleyle ilk ben konuştum.

  "P'Dim, Tine kendini iyi hissetmiyor. Ne yapmalıyım? Onu doktora götürmeli miyim? Çok sıcak ve titriyor. Başının ve vücudunun da ağrıdığını söyledi. Ne yapacağımı bilmiyorum P'."

  "Ne sayıyorsun lan? Sakinleş, piç."

  "Artık bu kadar sefil olmasını istemiyorum. Lütfen bana yardım et."

  "Dün çok mu sert davrandın?"

  "Hem zor hem de kolay bir pozisyondu. Konuyu değiştirme."

  "Yardım çağırıyorsun ve bana bunu söylüyorsun. Ah, dinle. Wat, vücudunu sil. Ilık su ile yüzünü ve vücudunu nazikçe sil. Sonra yemek yedirip ateş düşürücü ilaç ver. - inflamatuar ilaç. Sende var, değil mi?"

  "Sanırım vardı..."

  "Sanırım ne? Sana bunu hazırlamanı söylemiştim. Hemen dediğimi yap!" Bana bağırdıktan sonra aceleyle dün aldığımız şeyleri çıkardım. Ateş düşürücüler gibi normal haplara gelince, ilk yardım çantamızda vardı ama hangisini kullanacağımı bilmiyordum.

  "Ben... Burada iki tür ilaç var."

  "Jel olanından var mı?"

  "Var."

  "Onu arkasına uygula. Onun daha mutsuz olmasını istemiyorsan, çabucak hallet. Yoksa sana yardım etmemi mi istiyorsun? Tamam, geliyorum."

  "Dur bakalım orada!"

  "Tamam, iyi, acele edip kendin hallet. Her şey bittiğinde hala kendini iyi hissetmiyorsa, onu bir doktora götür."

  "Tine daha ne kadar acı çekecek ki..?"

  "Karım ilk seferinde bir hafta yürüyemediğini söyledi. Karının ne kadar güçlü olduğunu düşünmelisin. Tamam, gitmeliyim. Karım yine bana tecavüz ediyor. Görüşürüz!"

  Ondan sonra, en iyi arkadaşımı aramak ve yardım istemek için numarayı çevirmeden önce beni yerde oturup uzun süre düşünmem için telefonu kapattı.

  Man hızlı bir şekilde aramama cevap verdi. Şimdi asıl görevi, Tine için yiyecek almak için dışarı çıkmaktı çünkü onu odada yalnız bırakamazdım. Beklerken, hastayı çok dikkatli bir şekilde temizlemek için bir havlu aldım.

  "Soğuk..." Beyaz havlu boynunun çukuruna bastırdığı anda yumuşak bir inilti çıktı.

  "İyi bir çocuk ol, tamam mı?"

  "Kar yağıyor sanki..."

  "Beyaz vücudun artık kırmızı lekelerle kaplı." Hastaydı ama benimkiyle alay etmekten kendimi alamadım.

  "Çok acıyor. Artık ölebilir miyim? Huzur içinde?" Tine'in sesi başımı sallamama ve bir gülümseme salmama neden oldu. O gerçekten şimdiye kadar karşılaştığım en aptal insandı. 

  Ölmek istesen bile, sana izin vermem ki ben. Yaşlanana kadar birlikte olmalıyız. 

  (Ç/N: Ama ben bu bölümün sonuna gelince ölürüm)

  "Gerçekten ölmek istiyor musun?"

  "Hayır."

  "Çok fazla hareket etmezsen, canın da yanmaz."

  Bunu dedikten hemen sonra, Tine'ın gözlerinden yine yaşlar süzüldü.

  "Neden yine ağlıyorsun? Düzgün dur da sileyim seni." Artık itiraz etmiyordu. Sadece uzanıp dudağını ısırıyordu. Bir daha soğuğu hissetmemesi için vücudunu hızlıca sildim.

  Onu böyle görünce ölmek üzereydim. Benim onu ​​dün gece incittiğim gibi o da beni incitiyordu. Şimdi eşitlenmiştik işte...

  "Biraz arkanı dön. Üzerine ilaç koyacağım." Temizliği bitirdikten sonra gömleği alıp Tine'a giydirdim. Arkasına gelince, jeli parmağıma sürdüm ve ardından yavaşça küçük deliğe ittim.

  "Ah... Sarawat... Yapmayacağım..."

  "Sadece ilaç sürüyorum. Korkmana gerek yok." Hızlıca parmağımın ucuna kadar sürdüm, sonra jel krem ​​tüpünü alıp şişen kısma sürdüm. Pantolonunu çıkardım, boynuna kadar bir battaniyeyle örttüm; sonra iyi arkadaşım Man'in yemeği getirmesini beklemek ve ellerimi yıkamak için döndüm.

  Tine'i karım olarak almadan önce, bana yardım etmek için her zaman elinden gelenin en iyisini yapıyordu. Onu gerçekten takdir ediyordum. İleride birinden hoşlanırsa, ona hemen yardım etmekten asla çekinmezdim.

  Dingdong~

  Odanın zili çaldı. Kapıyı açtım ve Man'in kötü bir şekilde gülümseyerek ayakta durduğunu gördüm. Daha sonra içeri gizlice girme avantajını kullandı. "Yulaf lapası getirdim. Ve o kutu da senin," dedi odanın içine bakarken.

  "Teşekkürler. Ne kadar tuttu?"

  "Seksen baht."

  "Al, git hadi."

  "Ne? Az önce geldim ve hemen beni kovalıyor musun? Tine nerede?"

  "Odada."

  "Öyle mi? Dün gece çok sert yaptın, değil mi?" Sadece bu da değil, aynı zamanda kötü görünüyordu. Herkes aklının içinde ne olduğunu biliyordum.

  "Bu bizim ilk seferimizdi."

  "Onu görmek istiyorum. Onu selamlayabilir miyim? Merhaba, Tine!"

  "Ondan uzak dur."

  "Acele et ve o yulaf lapasını kaseye koy. Sevgilin kendini iyi hissetmiyor. Acele et." Küçük mutfak tezgahına itildim.

  "Lanet olsun sana Man!" Sonra Man, Tine'in yattığı yatak odamızın kapısına koştu. Siktir. Bir sürü arkadaşım vardı ama hepsi de başımı ağrıtıyordu. Tekrar ağlayana kadar Tine'i kızdırmasından korkuyordum.

  Hızlıca bir kase yulaf lapasını kaseye boşalttım, ateş düşürücü ilacı aldım ve kolayca taşıyabilmek için hepsini bir tepsiye koydum. Man'in yatakta, uyuyan Tine'in yanında yüzüstü yattığını görünce hemen kaşlarımı çattım. "Tine, kalk hadi. Önce ye."

  "Aptal! Kendi kendine bile yürüyemiyor. Bak, yanına tırmansam bile, hissetmedi."

  "Kapa çeneni de rahatsız etme onu!"

  "Bu senin tişörtün mü?" Hiç bugünkü gibi bir arkadaşımı boğma hissine kapılmamıştım. Tine'ın giydiği gömleği görmek için battaniyeyi açmaya bile cüret etti. Lanet olsun! "N'olmuş yani?"

  "Lanet olsun. Gerçekten sadistsin. Şu kırmızı lekelerle dolu boyuna bak!"

  "Yataktan kalkmazsan, ayağım suratına bir tekme atacak." Beni takip etti ve bir daha benimle dalga geçmeyi reddetti.

  Elimi kaldırıp uyuyan kişinin yanağına dokundum. Kulağına fısıldamak için başımı eğdim.

  "Tine, uyan lütfen~ Önce yemeğini ye."

  "İstemiyorum."

  "Ye lütfen, ilaç alabilmen için. Söz veriyorum, sonra uyumana izin vereceğim."

  "Vay anasını! Çok yumuşak ve naziksin. Bunu bana hiç yapmadın." Man sözümü kesti.

  "Bunu sana söylersem, yavukluma ne söyleyeceğim?" Sonra Tine'e baktım ve bir sırıtış bıraktım. O gerçekten her şey için benim istisnamdı. "Ama hani zamandır birlikteyiz?"

  "Sikeyim seni."

  "Seni hamile bırakmamı ister misin?"

  "Evine dön, seni göt!"

  "Gidip yemeğini almamı istediğinde güzel bir şekilde söyledin. Ama şimdi beni kovuyorsun."

  Man'a fazla dikkat etmedim çünkü şaka yaptığını biliyordum. Onu kanepede ne kadar çok otururken görürsem, o kadar uzun süre burada kök salmış olacaktı. Yani onun gibi uyuz adama dikkat edecek zamanım yoktu.

  Tine'nin hasta vücudu hala çok endişe vericiydi. Ağır göz kapaklarını tekrar açmadan önce avucunu sağ yanağına hafifçe bastırdım.

  "Önce yemek yiyelim," dedim monoton bir sesle. Yüzüm muhtemelen her zamanki gibi sakindi ama içimde gerçekten gergindim.

  "Hmm... Acıktım..."

  "İşte sana yulaf lapası."

  "Uykum var..."

  "Yine... Yani açlık ve uykusuzluk arasında, hangisi?"

  "Yakışıklılık."

  "Evet. Evet... Karım hala yakışıklı ve şık bir adam. Şimdi otur da yulaf lapası ye."

  "Yulaf lapası istemiyorum. Yemeyeceğim."

  "Birazcık, böylece ilacını içebilirsin."

  Hastayı beklemeden hızla vücudunun ayağa kalkmasına yardım ettim. Ateşinden dolayı hala sıcaktı, bu yüzden vücudunu yatağın başına dayadım ve sırtına bir yastık koydum. Tine vücudunu hareket ettirir taşımaz kaşlarını çattı. Hareket etmenin neredeyse imkansız olduğu ve muhtemelen bir süre şişeceği belliydi.

  "Beni Bingsu yemeye getireceğini söylemiştin." Ben yulaf lapasına bakarken alçak sesle konuştu.

  "Şey..."

  "Ve benim için Blue Hawaii satın alacaktın..."

  "Kendini daha iyi hissedince alalım, olur mu?"

  "Yulaf lapası yemek istemiyorum. Sadece ilaç alıp uyuyabilir miyim?"

  "Bana karşı gelme. Ağzını aç."

  Hemen ağzına bir kaşık yulaf lapası koydum. Tine'in yüzü oldukça solgundu. Beyaz teni şimdi kırmızı lekelerle kaplıydı. Aslında, vücudunun her yerindeydi. Görünen tek şey sadece boynuydu çünkü diğerleri; o gömleğin altında gizliydi.

  "Man?" Tine hemen Man'i kanepede otururken gördü ve piç arkadaşım, elini çırpıp yüksek sesle konuştu.

  "Geçmiş olsun, tamam mı? İyileştiğinde bir parti verelim."

  "Siktir..."

  Hemen bir bardak su alıp hastanın ağzına götürdüm. Man'le tartışmak, topa karşı kılıç tutmak gibiydi. Ne kadar yetenekli olursan ol, asla kazanamazdım. "Yavaş çiğne. Onunla tartışmaya gerek yok."

  "Yeter."

  "Beş kaşık, sonra seni zorlamayacağım."

  "Bu çok ama... Üçe ne dersin?"

  "Tamam, tamam. Üç kaşık." Çok mutluydum. En çok sevdiğim kişiye bakma şansı bulduğum için çok mutluydum. Uzun süredir Tine'ı seviyordum ve ona karşı hislerim hiç değişmemişti. Aslında her gün büyüyordu. Çok iyi hissettirdiği için uyanmak istemediğim bir rüya gibiydi.

  Üç kaşık yulaf lapasını bitirdikten, ilaç içtikten ve rahat uyuyabilmesi için pozisyonunu ayarladıktan sonra, arkada rahatlayabilmesi için kalçasına bir yastık koydum. Her şey yapıldıktan sonra, şimdi misafiri eğlendirme zamanıydı.

  Man ayağa kalkmadan önce kanepede gülümsedi ve birkaç kez omzuma kuvvetle vurdu.

  "Çok sevindim. Artık birini gerçekten seviyorsun."

  "..."

  "En iyi arkadaşımın bir karısı var, ha?"

  "Teşekkürler..."

  "Tebrikler, güzel dostum. Bana yük olmadan futbol oynamamı istemene gerek yok."

  "Siktir!"

  "Ama karın gerçekten çok sevimli. Tam benim damağıma göre..."

  "Ölmek mi istiyorsun?"

  "Sadece doğruları söylüyorum."

  "Benden uzak dur."

  "Tamam... Hadi ama.."

  "..."

  "Bana söz verdiğin şeyi unutma. Gerisi hala bekliyor."

  "Hmm."

  "Hadi... Bir söz ver. Söz ver. Söz ver."

  Man alaycı ve düşündürücü bir ses tonuyla odadan çıkmak için döndü. Ama benim için hemen bir ürperti hissettim. Yapmamalıydım... Ona meydan okumamalıydım. Bu sözü yerine getirmek...

  Bir gün odada uyuyan Tine sonunda iyileşti. Ateşi düştü ve sıcaklığı normale döndü. Sorun sadece vücuttaki şişlikti. Hala yürüyemiyor, oturduğunda bile ağrıyor, uzanmak da bazen acı veriyordu ki ağladığını duyuyordum.

  İlk seferinde bu kadar sefil hale geleceğini bilseydim, bu kadar sert gitmezdim. Bir dahaki sefere çok tur yapmayacaktım. Bir tane yeterdi sanırım.

  "Sıkıldın mı?" Tine'e sordum, sonra başını salladı.

  "Telefonum yanımda."

  "Atabilir miyim? Karımı benden uzak tutuyor."

  "Ha? Yani aldattığımı mı düşünüyorsun? Sadece arkadaşımla iletişime geçiyorum." Hiç dikkat etmemiştim aslında. Ateşini tekrar kontrol ettim ve düne göre daha iyiye gidiyordu.

  "Sarawat..."

  "N'oldu?"

  "P'Dim..."

  İnce el, Instagram'da bir gönderiyi ortaya çıkaran telefonunu bana verdi. Lanet olsun. Dün Tine'a bakmam konusunda endişeliydi ama bugün benim gibi astlarla uğraşıyordu.

  Ortaya çıkan görüntü kulübün kapısındaki bir tabela olduğu için fazla anlam çıkarmıyordu ancak fotoğrafın altında bir açıklama vardı.

  PopülerMüzikDerneği
  Hepinizi çok özledim Neredeyse sömestr başlıyor ve korkarım ki insanlar müzik çalma becerilerini unutacaklar. O halde herkes, lütfen gitar çalarken kendinizi çekin ve klibi yarın saat 16:00'ya kadar gönderin. Hepinizi seviyorum!
  +Kıdemlilerden en düşük oyu alan üye ceza alacak

  "Siktir." Tine yardım için bana baktı. Şu anda solmuş vücudundan bahsetmiyorum bile. "Ne yapmalıyım?"

  "Bugün sana öğretirim bir tane. Klibi yarın çekeriz. Hangi şarkıyı çalmak istersin?"

  "Scrubb."

  "Akorlar zor. Kolay bir şarkı seç."

  "Çalmak istiyorum." Sen ne dersen o olsun.

  Karım zaten yemek yemişti. Listemdeki şarkıyı aradım ve Tine'ın çalması kolay olan şarkıları seçtim.

  "Seç bunlardan." Ardından bir şarkı seçti.

  "Bunun akorları zor, emin misin?"

  "İnan bana."

  Tine her zaman kendinden emindi. Erkekliğinden yakışıklı yüzüne, gitar çalma becerisine kadar. Bu yüzden gitar pratiği yapmak için odada zaman geçirdik.

  Ben The 1975'in "Lost My Head" şarkısını çalacaktım. Sadece çalacaktık ve şarkıyı söylemeye de gerek yoktu. Sırayla uygulamaya geçtik. Yorgun olduğumda yemek yiyemeyen kişiye yemek alıyordum.

  

  Öğleden sonra, Tine'i kanepeye oturması için aldım. Ben otururken kucağıma yatmasına izin verdim. Çocukluk hayaliyle ilgili hikayelerini dinlerken keyifle kafasını ovuşturuyordum. Sadece bu değil, geçmişte sahip olduğu tüm kızlardan da bahsediyordu.

  "Scrubb'ı neden seviyorsun?" Bana aşk geçmişini anlatmayı bitirdikten sonra Tine'e sordum.

  "Bunu daha önce de sormuştun." Hâlâ kucağımda yatmasına ve telefonu mutlu bir şekilde çalmasına rağmen bana baktı. "Bir daha cevap ver."

  "Çünkü Scrubb olduğu için."

  "O zaman beni neden seviyorsun?"

  "..." Sessizleşti. Güzel gözlerine baktım ve tekrar sordum. 

  "Neden beni seviyorsun?"

  "Sen, sen olduğun için."

  "Yani, benimle Scrubb arasında bir seçim yapmak zorunda kalsaydın hangisini seçerdin?"

  "Böyle bir seçim yapacak durumda değilim."

  "Seç hadi."

  "Scrubb'ı seçerdim."

  "..."

  "Çünkü Scrubb seninle tanışmamı sağladı."

  Karım bana böyle cevap verdikten sonra ölüyormuşum gibi hissettim. Ölüp bir daha reenkarne olmayacaktım. Karma...


  "Hazır mısın?"

  "Bekle bir dakika."

  "Yatağa otur. Hala yaralısın." Dolaptan yumuşak bir yastık alıp Tine'ın kıçına koymam gerekti ki kanepeye acı çekmeden otursun. Çalışmak çok zaman alıyordu. Şu anda, video kameralar stantlara monte edilmişti. Sevdiğim kişiyi çevirmekten ve kaydetmekten sorumluydum... Ne kadar utanç verici.

  Tine oturma pozisyonunu ayarladı. Elinde Takamine Pro serisi vardı. Önündeyse hatırlayabilmesi için alçak bir masaya yerleştirilmiş müzik notaları. "Hazırım."

  "Tamam. 3, 2, 1!"

   Kayıt başladı.

  "Herkese merhaba! Ben Tine, şık ve şık adam! Geçen dönemin sonunda herkesin bir etkinliği oldu mu?"

  Herkesi bilemem... Ama Tine ve ben yataktaki faaliyetlerimiz konusunda tamamen saydamdık. Lanet olsun.

  "Umarım günün sonunda herkes iyi vakit geçirmiştir. Bugün burada bir şarkı çalmak isteyen havalı bir insan var. Umarım bu herkese neşe getirir."

  Onun girişi gerçekten kapalıydı. Ama ifadesini görünce ve odaklandığımda kalbim çarptı. Tine akora yavaşça basmaya ve çalmaya başladı. Doğru ritimde tutturduğu yerler olduğu gibi eksiklikleri de vardı ama o kadar da kötü görünmüyordu. Çaldığı şarkı Scrubb'dan "Answers"dı.

  Bugün, şarkı söylemişti...

  ♫ Dünyanın iki yıldızı
  Unuttum karşılaştığımızda
  Sana baktığımda
  Daha tanıdık biri değil de
  Hissettim daha fazlasını
  Zaman geçiyor, ama daha zamanımız var
  Çok yavaş geçiyor, çok, çok yavaş ♫

  Tine bana bakıp gülümsedi. Kalbimi neredeyse göğsümden çıkaran son derece sevimli bir gülümseme...

  ♫ Gündüz ve gece bizi buluşturmadan önce
  Her gün anlamla bağlantı kuruyorum
  Gece ve gündüz bizi daha samimi yapıyorsa
  Gerek bile yok düşünmeye
  Çünkü cevabı biliyoruz kalbimizde ♫

  Tine benim için yeterli mi diye kendime hiç sormadım çünkü cevap, hayatımın geri kalanında da aynıydı... O benim için, mükemmeldi.

  Video klip P'Dim'e gönderildi. Sonucu ve tepkisini kontrol etmek için bekledik. Düşününce sosyal medyayı bile kullanmayan, çevrim içi dünyayı umursamayan biriydim ama artık sosyal dünyadan birinden cevap bekliyordum.

  Sonunda beklediğimiz an Instagram'da yayımlandı.

  PopülerMüzikDerneği
  @Tine_Chic tarafından kapsanan Scrubb'ın coverı. Şarkının tamamı kulübün Facebook sayfasında. Görmek için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz

  Earn_Toturn: Hala doğru akoru çalmıyor ama yeterince iyi. Harika iş Tine!
  Man_Maman: Çalmak için çok mu uğraşıyor, Tine? Yalan
  DimDis: Çöp. Hiç ilerleme yok
  Specialcoolsussus: İyi deneme

  Bunu görünce kalbim bir anda güvensizleşti. Tine'i üzmekten korkuyordum. Çok fazla düşüneceğinden korkuyordum çünkü çalmak için çok uğraştı ama yorumlar beklendiği kadar iyi değildi. Bu yüzden onu cesaretlendirmek için bir yorum satırı yazmaya çalıştım.

  Sarawatlism: Gayet da iyi gitağr çeliyor

  Ve yorumu gönderdikten on dakikadan kısa bir süre sonra, birçok yorum akmaya devam etti.

  DimDis: @Sarawatlism Wat, onu pohpohluyorsun. Köpek havlaması gibiydi ama yine de iyi olduğunu söyledin
  TheTheme11: @Sarawatlism Gerçekten Tine mı iyi yoksa tadı mı iyi? (Şaka)
  Boss-Pol: @Sarawatlism Birisi karısı için deliriyor
  i.ohmm: Hadi beraber yapalım
  Bigger330: Ohaa! Man, tüm Siyaset Bilimi bölümüne anlatacak bir hikayesi olduğunu söyledi
  Pareygirl: Yine kalbim kırıldı. Sarawat ve Tine T.T
  TypeType: Hangi kişi Tine'in erkek arkadaşı olduğunu iddia ediyor? Benim olanla uğraşacak kadar cesur musun?

  Bir süre dondum. Ruh halim sakinleşene kadar ortaya çıkan o kişinin yorumunu tekrar okudum. Gerilmeye başlıyordum. Peki. Karımı talep etmeye hakkı yok. O benim

   Böyle olamayacağımı bildiğimden onunla ilgilenmem gerekiyordu. Sahipliği ifade etmek için hemen yanıt verdim.

  Sarawatlism: @Typetype O benmi kerim

  Siktir! Kendimden nefret ediyorum! Doğru yazamadım!

  Typetype: @Sarawatlism Ne???

  Gerçekten rahatsız hissettim, bu yüzden hemen bu kişinin kim olduğunu Tine'a sordum. Bunun bu gece rüyalarımda olmasını istemiyordum, yoksa kötü bir ruh hali içinde olacaktım. Bu kişinin kim olduğunu bilmem gerekiyordu. Ona sinirli bir sesle sordum. "Bu piç kim?"

  "Ne?"

  "Onun olduğunu söyledi. Seninle flört mü ediyor?!"

  "Siktir!"

  "N'oldu?!"

  "O benim abim!"