[2gether] 12. Bölüm - Sen Benim Etrafımda Dönüyorsun, Ben De Senin

   Bölüm 12 - Sen Benim Etrafımda Dönüyorsun, Ben De Senin

"Seni çoktan kendime aldım. Bu yüzden kimseyle flört etme."

  Kafamda tekrar tekrar beliren tek cümle buydu. Yüzü de kafamda belirmeye devam etti. Onunla ilgili her şey kafamı karıştırıyor ve başım dönüyordu. Onu lanetlemek istiyordum ama bir şey söyleyemiyordum da.

  Kızgın olmak istiyordum. Ama nedense içimdeki bir şey böyle bir duyguyu tetiklemiyordu.

  Dürüst olmak gerekirse, gerçekten şaşırmıştım. Lanet olsun! Kuru dudaklarını yumuşak dudaklarıma bastırdı, sonra hiçbir şey yapmamamı sağladı. Bundan sonra ne yapacağımı bilmiyordum. Sarawat elini omzuma koyana kadar uzun bir süre sersemlemiş halde gözlerimi kırpıştırdım. "Tine, öldün mü?" Kalbim...

  Gerçekten ölmemiştim. Şu anda, elimden geldiğince onu azarlamak için vücudumdaki tüm enerjiyi topluyordum. "Ne sikim? Sarawat! Seni orospu çocuğu! Neden beni öptün? Sana göre bir şaka mıydım ben? Bana ne yaptın? Kahretsin! Kafam çok karıştı. Benim neyim var? Kahretsin!"

  Bu cümleden hemen sonra kalbim kontrolünü kaybetmeye başladı. Kendimi sorguladım ve yüksek sesle küfür ettim. Duygularımda ve beynimde bir sorun olduğunu düşünüyordum artık.

  Sarawat daha sonra daha önce omzumda olan ellerini hareket ettirdi ve yanağımı tutmak için hareket etti. Daha sonra başka bir yere bakmama izin vermeden beni kendisine bakmaya zorladı.

  "Sakin ol. Bilirsin, insanlar kafa karışıklığının aşık olmanın bir işareti olduğunu söylerler."

  Bam!

  "Siktir!" Ona vurdum.

  "Hadi ama! Bana böyle vurdun çünkü benden gerçekten hoşlanıyorsun."

  "Senden hoşlanmıyorum! İmkanı yok!" Ona tekrar vurdum.

  "Bana böyle vurmaya devam edersen, yakında yorulacaksın."

  Sonra ona vurmak için kolumu sallamaya devam ettim, çarşafımı kırıştırdım. Sarawat'ın dediği gibi, ona vurmak beni sadece yoracaktı. Bu yüzden sadece ona bakabildim.

  Şimdi aklımda bir sürü soru vardı ve nereden başlayacağımı bile bilmiyordum. Neden Prae ile flört edemiyordum? Neden diğerleri benimle uğraşamıyordy? En önemlisi, beni neden öptü? Biz neydik? Biz sadece arkadaş mıydık?

  Yakın arkadaşlar? Sanmıyorum. Sarawat ve ben bu kelimeden çok uzaktaydık. Ama nedenini bilmiyordum...

  "Yorgun musun?" Aramızdaki sessizliği onun kısık sesi bozdu. Sadece oturduk ve uzun bir süre sessiz kaldık.

  "Umm."

  "Baş belası, dediğimi duydun değil mi? Seni çoktan kendime aldım." 

  "Hayır."

  "O zaman tekrar söyleyeceğim. Kimseyle flört etme ve kimsenin seninle flört etmesine izin verme. Sadece ben, tamam mı?"

  "..."

  "Arkadaşlarım sana yaklaştığında, onlarla tanışmaktan kaçınman gerekiyor. İyi değiller. Onlar sapık ve güvenilmez. Hepsi benden farklı." Bir dakika bekle! Kendinden neden bu kadar emindi? Lanet olsun! Aslında hepsi aynıydı. Farklı olduğunu nasıl söyleyebilirdi ki?

  "Ne dediğimi anlıyorsun, değil mi?"

  Sustum ve yüzüne bakmaya devam ettim.

  "Anlamıyorsan, seni bir kez daha öpmeme izin ver. Görünüşe göre hâlâ kafan karışmış."

  "Hayır, siktir lan!"

  Bam! Bam!

  Delice ve delice ona durmadan vurdum, böylece kirli düşüncelerinden kurtulacaktı. Sarawat daha sonra ciddi bir ifadeyle sessiz kaldı. İkimiz de sakinleşmeye çalıştık ve ben sessizliği bozana kadar olanları sindirmeye çalıştık. "Hemen yurduna dön."

  "Vücudum ağrıyor. Eve gidemem." Yatağımda yatan iri vücudunu görmek için gözlerimi kıstım. Şimdi çocuk gibi davranıyordu, kahretsin. Hayranları onu şimdi görürse, onu sevmeyi bırakacaklarından emindim.

  Sarawat'ın utangaç, sessiz ve havalı bir adam olduğunu kim söylüyordu? Yaramaz, piç bir adamdan başka bir şey göremiyordum ben. Siktir!

  "Numara yapmayı kes."

  "Bana çok sert vurdun, bu yüzden gece kalmama izin vermelisin."

  "Ne? Biz bir çift değiliz ve birlikte yaşamıyoruz. Yakın bile değiliz."

  "Ama çoktan öpüştük."

  "Siktir!"

  Ortam yine uzun bir süre sessiz kaldı, ta ki cevabı hakkında hiçbir fikrim olmamasına rağmen bir şeyler söylemeye karar verene kadar. Fazla bir şey beklemiyordum ve ilk defa bu kadar boş hissediyordum, nefes almak zorlaşıyordu.

  "Sana gerçekten ciddi bir şekilde sormak istiyorum. Beni neden öptün? Neden Prae ile flört edebilmem için Green'den kurtulmama yardım etmeni istediğimde neden memnun olmadığını hissediyorum?"

  "Umm. Bundan hoşlanmadım."

  "O zaman benim sahte erkek arkadaşımmış gibi davranmayı bırak. Artık Green'i umursamana gerek yok. Prae'yi ciddiyetle takip edeceğim, böylece başka hiçbir şeyi umursamana gerek kalmaz."

  "Hiçbir şey anlamadın mı?"

  "Anlamayan sensin! Ben zaten kararımı verdim."

  "Sana zaten başkalarıyla flört etmene izin vermeyeceğimi söyledim. Sadece benimle flört edebilirsin. Sadece ben."

  "Neden? Sana karşı bir şey hissetmiyorsam bunu nasıl yapabilirim? Sana sorayım, benden gerçekten... Bu kadar çok mu hoşlanıyorsun?"

  "Kendi hislerimi bile anlamıyorum. Tek bildiğim seni öpmek, kucaklamak, sana sımsıkı sarılmak. Bazen bir iz bırakana kadar seni ısırmak istiyorum. Seni cezalandırmak istiyorum, memnun olana kadar."

  "Psikopat mısın? Ne piçsin ama! Bu birini sevme duygusu değil. Kendine tekrar sormalısın."

  "..."

  "Belki de beni öpmenin ve benden hoşlandığını söylemenin sebebi arkadaşların falan. Benimle dalga geçmeni söylediler, değil mi? Biliyor musun, bu konuda ciddi olmana gerek yok. Ayrıca, bahsetmiştin. Bir aşk şarkısı yazıyorsun. Bence gerçekten hoşlandığın bir kız bulsan iyi olur. Beni kullanmanın sana hiç faydası olmaz."

  İki erkek arasındaki ilişkilere karşı değidlim. Erkek okuluna gittiğimden beri bu konudaki görüşüm açıldı. Bugün kimse bu tür bir sevgiyi yargılamayacaktı çünkü bu normaldi ve birçok insan bunu kabul etmeye başlamıştı bile.

  Ama Sarawat gibi içine kapanık birinin benimle böyle bir şey yapmaya cüret etmesi garipti. Sanırım bunun arkasında bir şeyler olmalıydı. Eğer bu bir roman olsaydı, belki arkadaşları ona benimle flört etmesi için meydan okudu ve sonra beni terk edecekti. Ya da belki çok düşünüyordum?

  "Tamam mısın?" O sordu.

  "Umm..."

  "O zaman uyuyacağım."

  "Ne yapıyorsun lan sen?!"

  "Beni rahatsız etmeyi bırak. Çok konuşuyorsun."

  Vay be! Beni dinlemiyordu. Vay canına, bu kişi gerçekten kendini bir bok zannediyordu. Bir daha sormayacaktım çünkü bana bundan daha net bir cevap vermeyeceğinden emindim. Ve evet, beni öptüğün için çok konuştum! Kafamı karıştırdın, piç! Her şeyi bilmek istiyorum ama sen sadece 'beni rahatsız etmeyi bırak' mı dedi? Ciddi anlamda? 

  Utanmazlığıyla, yine de yurduna dönmeyi reddetti. Bu yüzden telefonumla oynarken yatağımda dinlenmesine izin verdim. Sonunda dayanamadım ve omzunu dürttüm.

  "Ne zaman döneceksin? Uykum var."

  "Burada uyuyacağım." Cevabı gerçekten onu dövmek istememe neden oluyordu. Kalbim...

  "Nasıl bu kadar yüzsüz bir yüze sahip olabiliyorsun?" Ona sert bir şekilde vurmaya hazırlanmak için elimi kaldırdım. Ama ben daha ona vuramadan, kısa bir cümle eşliğinde korku dolu gözleriyle hemen bana baktı.

  "Bana vurmaya cesaretin var mı?" Hemen elimi indirdim.

  Eğh... Hayır... Cesaretim yoktu... Kahretsin! Ondan neden korktuğumu bilmiyordum bile!

  "Nasıl doğru yazıyorsun?" Birden bana sordu. Konuyu nasıl bu kadar hızlı değiştirebiliyordu? Lanet olsun?

  "Ne?" Yanımda yatan kişiye döndüm. Gözleri sadece cep telefonuna sabitlenmişti.

  Bazen Sarawat, anlaşılması çok zor bir insandı. Kızlar onun gerçek karakterini bilseler kızarlar mıydı? Çünkü ben olsaydım, ihanete uğramış hissederdim. Sessiz tarafına aşık olmasnı sağlıyordu ama aslında onun anormal bir insan olduğu ortaya çıkıyordu.

  "Hiçbir şeyi doğru yazamıyorum. Ne yapmalıyım?" Bana bir kez daha sordu. Sorusuna cevap vermeden önce sırtımdaki yastığı en rahat konuma getirdim.

  "Parmağını kes. Bu kadar kolay." Ciddi bir yüzle cevap verdim.

  "Ne aptalca bir cevap."

  "Göndermeden önce her şeyi kontrol et. Bir şey silinmişse yenisini yaz. Şimdi tam adınızı yazmayı dene." Onun gibi bir pislik için çok mu zordu? Ayrıca bu nasıl bir parmaktı? Bu bir parmak mı yoksa pençe miydi? Tüm ekranı kaplıyordu. Lanet olsun!

  Sarawat'ı ekrana dokunarak, karakterlere tek tek dokunarak izledim. Bir tembel gibi görünüyordum. Neden sosyal medya kullanmadığını şimdi anlıyordum. Sadece adını yazmak neredeyse beş dakika sürdü. Lanet olsun!

  Dürüst olmak gerekirse, yazdığını unutmuşum. Lanet olsun! Bence duş almak onun adını yazmaktan daha hızlı olacaktı. Telefonuna tam bir paragraf yazmasını söyleseydim, belki o bitirmeden önce ölüp reenkarne olurdum. Her neyse, Sarawat her zaman Sarawat'tı. Yazdıklarını okuyunca bir gerçeği öğrendim...

  'Saraway Gyntithanin'

  Bir dakika bekle. Önce iyileşmem için bana zaman ver. İlk okuduğumda, Esperanto dili gibi olduğunu düşündüm.

  "Lanet olsun! Bunların hepsi yanlış. Dinle, yazmayı bitirdiysen, önce kontrol etmelisin. Şuna bak? Bu T olmalı, Y değil. Yani yanlış kelimeye bas, sonra sil ki böylece düzeltebilirsin. Bu senin için zor mu?" Bunu dedikten sonra telefonunu geri verdim. Telefon ekranına tekrar dokunmadan önce sadece başını salladı.

  "Yapamam". Hemen ona döndüm. Bu sefer, kelimenin tam anlamıyla yapamayacağını biliyordum.

  Sarawat'ın kocaman parmakları vardı. Adını yazarken T yerine W'ye bastı. Tekrar denediğinde S'ye bastı. Aynı hatayı yapmaya devam etti. Kısacası yazdığı kelimeleri düzeltmek, yenisini yazmaktan daha zordu. 

  Olağanüstü!

  "Düzeltmek istediğin kelimeye tekrar dokunman yeterli. Ekranda bir büyüteç belirecek."

  "Denedim ama işe yaramıyor."

  "Tamam! Bir fikrim var. Büyük klavyesi olan bir uygulama indirmeyi dene. Bu şekilde daha rahat yazarsın."

  "Nereden indireceğim."

  "App Store'dan, seni salak."

  "Lütfen benim için indir." Cep telefonunu bana verdi.

  Ben mi? Yine mi? Neden hep ben? Ama ben de aldırış etmedim ve onun için uygulamayı indirebilmek için hemen telefonunu aldım. En azından, yazım hatalarından rahatsız olmama gerek yoktu.

  "Apple kimliğin ve şifren nedir?" diye sordum.

  "O ne?"

  "Bu telefonu satın alırken yaptığın şifre."

  "Unuttum ki."

  "Lanet olsun! O zaman böyle yazmaya devam et." Bunu kadere ve zamana bıraktım. Başka çarem yoktu.

  Sarawat'a dikkat etmeyi bıraktım ve onun klavye pratiği yapmasına izin verdim. Yatağıma yatıp gözlerimi kapattım, kendimi uyumaya zorladım. Televizyonun ne kadar yüksek olduğu veya ışığın hala açık olup olmadığı umurumda değildi.

  Sadece saatin neredeyse bir olduğunu biliyordum ve şimdi uyumam gerekiyordu. Odamdan çıkmak için Sarawat'tan kurtulamıyordum bu yüzden istediğini yapmasına izin verdim. Gecenin bir yarısı vücudumdan faydalanmak ya da göğüslerime dokunmak gibi tuhaf bir şey yapmayacağından oldukça emindim.

  Bekle! Ya da belki, yapacaktı. Acaba yapar mıydı?

  Birkaç dakika sonra Sarawat kolumu dürterek beni tekrar rahatsız etti.

  "Hmm? Sorun ne?"

  "Şuna bak, düzgün yazamıyorum." Telefonu almak için elimi uzattım ve yanlış kelimelerin olduğu ekrana baktım.

  "Have a good dresm."

  İyi geceler, değil mi? Tayca yazamıyordu ve bu yüzden İngilizce yazmayı denedi.

  "Bu gece işe yaramayacak. Kesinlikle bir kabus göreceğim."

  "Bu, kendin hakkında rüya göreceksin demek oluyor."

  "Beni rahatsız etmeyi bırak çünkü seni göreceğim."

  "Güzel. Sadece bu gece beni gör."

  "Siktir!"

  Sarawat ve ben uzun süre sessiz kaldık. Sarawat şimdiye kadarki en yumuşak sesiyle bir şeyler söyleyene kadar...

  "Bu gece çok mutluyum."

  "..."

  Bu cümle yüzümü patlayacakmış gibi ısıtmıştı. Bu sıradan bir cümle olsa da kalbimin neden deli gibi attığını anlayamıyordum. Seninle aynı duyguya sahip olmayacaktım, asla!

  Sonra istemsizce gülümsedim. Bir dakika... Gülümsedim... Neden gülümsüyordum ki?!

  ✰

  "Tine, beni dinliyor musun?"

  "Ne... Ne?!" Peuk bana bağırdı. Beni kendime getirmeye çalışıyordu. Neden Sarawat'ı düşünüp durduğumu bilmiyordum. Arkadaşlarımın dediklerini bile duymamıştım.

  "Lanet olsun! Sana soruyorum, Sarawat neden buraya geldi?" Şuna baksanıza. Sonunda onu düşünmeyi bırakabilirdim ama meğerse hala bana onu soruyorlarmış. Lanet olsun! Ondan ne zaman kaçabilirdim?

  "Eğh... Futbol formasını almaya geldi. Benden yıkamamı istedi."

  "Neden ki?"

  "Ben nereden bileyim? Bana sormayı kes."

  "Size sadece soruyoruz ama sen sanki bir şeyler saklıyormuşsu gibi görünüyor."

  "Ne? Hiçbir şey saklamıyorum. Hiçbir şey."

  Sarawat ile benim aramda hiçbir şey yoktı. Hadi lan oradan! Bana inanmıyorsan, gözlerime bak. Onlar görüp görebileceğiniz en samimi gözler.

  "Gözlerin neden öyleler? Gerçekten şüpheli görünüyor." Lanet olsun! Şu anda gerçekten Ohm'u tekmelemek istiyordum.

  "Kapa çeneni!"

  "Tamam. Aranızda bir şey yoksa, o zaman iyi. Sarawat'ın Instagram'da sahiplenici olduğunu gördüm o yüzden sordum. Ama önemli değil, değil mi?" Heyecanla başımı salladım.

  "Doğru!"

  "Bu normal. Arkadaşlar bunu hep yapar. Değil mi?"

  "Doğru!"

  "Aranızda bir şey olduğunu düşünen herkes yanılıyor! Arkadaşlar birlikte uyuyabilir, değil mi?"

  "Bu da doğru!"

  "Arkadaşların kıskanç olabileceğini biliyorum. Sarhoş olduklarında yatakta kucaklaşabiliyorlar, birbirlerini her yerde takip edebiliyorlar. Hatta gözlerini kırpmadan birbirlerinin gözlerinin içine bakabiliyorlar. Bunlar gerçek arkadaşların hareketleri. Değil mi?"

  "Kesinlikle!"

  "En önemlisiyse, bir arkadaşın adını her andığımızda kulakların kırmızıya dönene kadar kızarabilirsin. Değil mi?"

  "Evet!"

  "Yani..?"

  "Ne var?"

  "Hala kabul etmek istemiyor musun? Birbirinizden hoşlanıyorsan söyle. Çıkıyorsan söyle. Bize söylemeden önce ikinizin sevişmesini bekleme. Artık ilginç değil. " Sözleri tüm vücudumu dondurdu. Bu üç arkadaşın küstahça konuştuğunu görmek, hepsini tekmelemek istememe neden oluyordu.

  Hepsi çok sinir bozucuydu ama ben bir şey yapamıyordum... Çünkü söyledikleri her şey doğruydu.

  Hemen Google'da bir şeyler aramak için telefonumu çıkardım.

  'Yüz kızarması nasıl engellenir?'

  ✰

  Çok sıkıcıydı. Bugün, üç arkadaşım tarafından ölümüne alay edildim. Aklım şimdi Sarawat, Sarawat ve Sarawat'la doluydu. Neyse ki daha sonra normal nefes alabiliyordum çünkü müzik kulübüne gidecektim. Bu nedenle, o uzun adamın hikayesini bir kenara bırakabilirdim.

  Bugün de her zamanki gibiydi. Sarawat, kıdemlileriyle provası olduğu için burada olmayacaktı. Ayrıca kıdemlilere göndermek için video klipler kaydetmek için zaman ayırdım.

  Müzik odasından ayrıldıktan sonra Prae'yi bulmak için doğruca eczanecilik binasına gittim ama nedense kalbim beni durup geri dönmeye zorladı. Sarawat, arkadaşlarıyla bile kimseyle birlikte olmamamı emrettiğinde kalbim ve zihnim büyülenmiş gibiydi. Ama bunu yapmak çok zor olacak gibiydi.

  Gördünüz mü? Arkadaşları bana yaklaşıyorlardı.

  Man kırmızı halıda yürüyormuş gibi davranıyordu. Şuna baksanıza... Ne kadar da iyi bir oyuncu!

  "Ne tesadüf! Yurduna döndüğünü sanıyordum."

  "Ne istiyorsunuz?" Çabucak cevap verdim. Onlarla fazla vakit geçirmek istemiyordum yoksa başım belaya girecekti.

  "Bu gece canlı bir performans izlemeye gitmek ister misin?"

  "Kimin performansı?"

  "SSSS grubunun. Bu gece düzenli olarak gittiğimiz barda performans sergileyecekler. Sarawat'ın performansını izleyeceğiz. Gelmek ister misin?"

  "Hayır."

  "Ama üç arkadaşın zaten anlaştılar."

  "Hah? Ne zaman?"

  "Biraz önce. Neyse, yine de bizimle gelmen gerekiyor. Dokuzda görüşürüz! Grup dokuz otuzda sahne alacak. Lütfen zamanında orada ol." Ayrılmadan önce ıslık çalarak yüzü yüzüme yaklaştı. İyi bir ruh halinde gibi görünüyordu. Beni davet etti ama kendi kendine kabul etti. Kısacası neden sonunda beni zorlayacak mısın diye sordun ki? Onaylamak için hemen Erkek Adaylarıma bir LINE mesajı gönderdim ve cevapları tam olarak Man'in daha önce söylediği şeydi. Akşam yemeğinden sonra hızlı bir duş aldım, giyindim, parfüm sıktım ve bara gitmeye hazırdım. Oh, ayrıca ona geri verebilmek için güçlü Sarawat'ın cüzdanını ve telefonunu da getirdim.

  Üç sevgili arkadaşım ve Beyaz Aslanlar buradalardı. Masada zaten birkaç şişe bira vardı. Herkesi her zamanki gibi selamladım ama kimse Sarawat hakkında konuşmadı ya da Instagram'da her zaman yaptıkları gibi benimle dalga geçmedi Vay canına! Bu adamlar bu gece çok çekingen davranıyorlardı.

  Birlikte içmeye başladık. Planım sadece biraz içmek çünkü çok kolay sarhoş oluyordum. Ama bir şekilde, Beyaz Aslanlar içmeye devam etmem için beni zorlamaya devam etti. Bardağımın boş olduğunu görürlerse hemen bardağıma alkol döküyorladı. "Sarawat nerede? Saat neredeyse dokuz buçuk!" Fong şüpheyle sordu ama kimse cevap vermedi. Görünüşe göre, SSSS grubu henüz gelmemişti. Çünkü bölgeyi kontrol ettiğimde kimseyi göremedim.

  Sahneye dikkat etmek istemiyordum. İçmek ve konuşmak daha iyiydi ta ki...

  "Merhaba, biz SSSS grubu!"

  Sahne önündeki ışıklar ana vokalin sesiyle aydınladı. O kıdemliyi hatırladım çünkü onu Freshy Night sırasında görmüştüm. "Bu gece, bu Cumartesi Scrubb'ın Live etkinliğinden önce sahneyi ısıtmak istiyoruz. Kaçırmayın!"

  "Kaçırmayacağız!"

  "Vay~ Sarawat!"

  "Kocacığım, karın burada!"

  Bunlar Sarawat'ın dikkatini çekmek için buraya gelen eşlerinin yüksek sesle çığlıklarıydı. Bu gece Sarawat siyah bir gömlek ve yırtık kot pantolon giyiyordu. Sahnenin ışığında her durduğunda, her zaman çok yakışıklı görünüyordu. Ama o her zamanki Sarawat... Konuşmuyor, gülmüyor, sadece her zamanki asık suratıyla duruyordu.

  O gece benimle olan adamdan farklı biri gibiydi. Vücudundaki iblis onu bir süreliğine terk etmiş gibi görünüyordu. Tanıdığım ama tanımadığım birine benziyordu. Onun arsızlığını ve saçmalıklarını unutamıyordum.

  Sarawat, nefes aldığında bile her kızın ona deli olacağı türden bir insandı. Bazen düşünüyordum da... Hiç huzurlu bir hayatı oldu mu? "İlk şarkımız için herkesin bizimle dans etmesini istiyoruz!"

  Buradaki sarhoşlar ayağa kalkıp Silahşörler'in 'Dancing' şarkısıyla dans ettiler. Bu şarkı Beyaz Aslan ve arkadaşlarımın hissini uyandırdı. Şimdi çılgınca dans ediyorlar, bira bardakları tutuyorlar ve masanın etrafında dönüyorlardı. Daha sonra kızlarla konuşmak için yanımızdaki masaya geçtiler. Beni tek başıma oturup can sıkıntısıyla Sarawat'a bakarak bıraktılar.

  Kızlar vücuduna dokunuyordu. Nedense birdenbire neden tatsız hissettiğimi bilmiyordum.

  Uzun bir süre boyunca umutsuzca tekrar tekrar iç çekerek zamanımı oturarak geçirdim. Şarkı bittiğinde Sarawat kafasını gitardan kaldırdı ve bana doğru baktı. Gülmeden, küfür etmeden, hiçbir şey yapmadan birbirimizin gözlerinin içine baktık. Sadece donuk suratlarımızla birbirimize bakıyorduk.

  İlk şarkı bittikten sonra, SSSS grubu başka bir şarkı çaldı, bir tane daha ve bir tane daha. Bir sonraki şarkı, atmosferi rahatlatıcı bir hale dönüştürdü ve bardaki herkesin onlarla şarkı söylemesini sağladı. Bana gelince, hangi şarkıyı çaldıklarını bilmiyordum bu yüzden arkadaşlarımla tekrar içiyorudm. Beyaz Aslanlardan biri burada, yanımda ve beni sürekli onunla içmeye zorluyordu.

  "Tine, biraz daha iç", dedi bardağıma alkol koyarken.

  "Yeter. Sarhoş olmak istemiyorum!" Korkarım geçen seferki gibi olacaktı, kendime hakim olamadığım geceki gibi. Bu hayatımdaki en büyük utançlardan birisydi. "Hadi ama, birazcık daha."

  "Ohm'u seninle içmeye davet et. Hey, Ohm! Buraya gel!"

  "İstemiyorum. Bugün yakışıklı görünmek istiyorum." Neden bu sefer bana yardım etmiyordu?

  "Bana doğruyu söyle, beni sarhoş etmeye mi çalışıyorsun?"

  "Eee? Nereden bildin? Sarhoş olursan Sarawat bize üç bin baht verecek. Şimdi sarhoş hissediyor musun?" Bunu duymak bende ona on kez tokat atmak istememe neden oldu. Lanet olsun! Sanırım sarhoş olan ben değilim, Sarawat'ın arkadaşıydı çünkü sırlarını açıkladı. Bu orospu çocuğu!

  Sarawat ve arkadaşlarının beni sarhoş etmeye çalıştıklarını öğrendiğimde hemen içmeyi bıraktım. Son şarkı çalmak üzere olana kadar sadece icra edilen şarkıları dinledim. Şimdi saat on buçuk olmuştu.

  "Bu son şarkı, bu Cumartesi söylemeyeceğimiz tek şarkı. Ama Sarawat bu şarkıyı istediği için bu gece sizin için çalacağız."

  "Ooooooo!" Sarawat'ın adı geçtiğinde çığlıklar artık daha yüksekti.

  "Bu şarkı, diğerleri gibi şarkı söyleyemeyen birine ithaf edildi."

  "Hey bebeğim! Bu benim! Ben sadece dans edebilirim!" Birisi bağırdı.

  "Bu şarkıda herhangi bir hata yaparsak, lütfen bizi bağışlayın. Henüz pratik yapmadık."

  Buradaki herkes hala çığlık atıyordu ama bu, sahnede gitar çalan adamdan gözlerimi alamıyordum. Sarawat bu şarkıyı şarkı söyleyemeyen biri için istedi... Şarkı söyleyemiyordum... Ama muhtemelen çok fazla düşünen sadece benim. Ayrıca sevdiğim şarkıları sahnede çaldıracak gücüm de yoktu.

  ♫ Gökyüzünde milyonlarca yıldız yüzüyor ama kaç tanesi sessiz?
  Etrafında dönmeyi reddeden görmedim tek bir yıldız.
  Yıldızım, sen çok uzaktasın da diğerleri neden birbirinden uzakta değil?
  Yıldızlar dönüp buluştuğunda, değişir mevsimler
  Sen ve ben, hayat da eskisi gibi değişmiyor buluştuğumuzda
  Birbirimize daha yakın olmak için, kalbin yolunu değiştiriyor yalnızca ♫

  Scrubb'ın "You Revolve Around Me, I Revolve Around You" şarkısı beni yeniden çok mutlu etti. Çok eğleniyordum çünkü sonunda bu şarkıyla çalabiliyordum! Utanmadan ritimle şarkı söyledim ve dans ettim. Neyse ki burası karanlık bu yüzden kimse beni fark etmedi.

  Kolumu Peuk'un boynuna doladım ve ondan benimle şarkı söylemesini istedim. Sarawat'a bakmaya çalıştığım zamanlar oldu ama şarkının koro kısmına kadar gözlerimiz temas etmedi. "Peuk, benimle şarkı söyle!"

  "Ah..."

  "Şimdi nakarata giriyor!"

  ♫ Sen benim etrafımda dönüyorsun, ben senin etrafında.
  Her iki yıldız da hala hareket ediyor ama kendi yörüngelerinde.
  Sen beni çektin, ben de seni.
  Her iki yıldızımız da parlıyor gökyüzünde ♫

  "Aman Tanrım! Sarawaaaat!"

  "Sarawat öldürdü beni!"

  "Ölüyorum!"

  Sarawat buradaki herkesi öldürdü. Bütün kızlar akıllarını yitirmiş gibiydiler ve kendilerini kontrol edemiyorlardı, bu yüzden onun videolarını kaydetmek için telefonlarını çıkardılar çünkü... Sarawat gülümsüyordu.

  Kime gülümsediğini anlamak için etrafıma bakındım. Ama kalbim... Şimdi patlayacakmış gibi titriyordu. Gözlerimiz tekrar buluştu ve bir süredir birbirimize baktık. "Lanet olsun dostum! Ona ne yaptığına bak!" Man birdenbire ortaya çıktı. Bana gülümsedi, sonra yüzümü yüzüne yaklaştırdı ve dudaklarını alnıma bastırdı.

  "..."

  "Üzgünüm oğlum! Sadece birini çıldırtmak istiyorum."

  Öğk! Alkol gibi kokuyordu.

  Son şarkı halktan büyük bir alkışla sona erdi. Sarawat hemen gitarını bıraktı ve sahneden aşağı indi. Ama doğruca bizim masaya gitmek yerine, uzun gövdesi öndeki bir sürü kız tarafından çekildi. Şu an gördüğüm şey gerçekten deliceydi. Bazı kızlar kasten onu tuttu ve ona sarılmaya çalıştı. Hatta bazıları ona içmesi için bir bardak alkol bile verdi. Çok mutlu görünüyordu ve bundan zevk alıyordu.

  Benimle ilgisi olmadığını biliyorum, ama neden şu anda bu kadar üzgün hissediyordum? Ona bakmayı bırakıp bira içmeye devam ettim. Şimdi, fikrimi değiştirdim. Sarhoş olmak istiyordum. On dakika sonra Sarawat başka bir grup tarafından tekrar kapıldı. Lanet olsun! Böyle olacağını bilseydim buraya gelmezdim. Ta ki...

  "Affedersin. Tine sen misin?" Biri bana geldi. Soluk tenli, siyah gömlek giyen uzun boylu bir adam ve saçları havalıydı ama onu tanımıyordum.

  "Hmm? Tanıştık mı?" Şüpheyle sordum.

  "Sen bir üniversite amigosusun. Herkes seni tanıyor!"

  "Ah..." Yabancı yan masada bir sandalye almak için döndü, sonra onu öldürmek ister gibi bakan sayısız gözün ortasında yanıma oturdu. Beyaz Aslanların burada olduğundan bahsetmiyordum bile.

  "Sana yardım edebileceğim herhangi bir şey var mı?" Tekrar sordum.

  "Numaranı alabilir miyim?"

  Masamız yüksek sesle bağırışlarla doluydu. Man, Big, Boss, Tee ve Theme aynı anda tepki vererek beni bir süre şok etti. Hayatımda olan en şaşırtıcı şeyin Green'in aşkını ifade etmeye gelmesi olduğunu düşünmüştüm ama şimdi bir barda numaramı isteyen bir adam vardı!

  "Uhm... Henüz birbirimizi tanımıyoruz."

  "Ya LINE hesabın? Gerçekten seni daha iyi tanımak istiyorum."

  "Emin misin? Arkadaşım zalim. Yani, başka bir arkadaş." Boss araya girdi ve diğer masadaki Sarawat'a yan bir bakış attı. Daha sonra herkes ona bakmaya başladı ve şu anda ifadesi tamamen okunamıyordu.

  "Ah... Tine'ın bir ilişkisi mi var?"

  "Hayır!" Hemen inkar ettim çünkü hâlâ Prae'ye yaklaşma aşamasındaydım. "O zaman lütfen bana LINE hesabını ver."

  "Eğm... Nadiren LINE kullanıyorum."

  "O zaman birlikte bir fotoğraf çekebilir miyiz?"

  "Umm.. Elbette."

  Lanet olsun! Şu anda sadece Sarawat bana bakmıyordu, arkadaşlarımız da öyle. Sanki olacakları biliyormuş gibi hepsi gülümsüyordu.

  "Peki, kameraya bak."

  Çıkırt.

  "Teşekkürler." Fotoğrafı çektikten sonra masasına döndü. Geniş sırtını izledim ve barın köşesinde oturan grubunu gördüm. O masada yaklaşık beş altı kişi vardı ve hepsi bana el sallıyorlardı. Ne yapacağımı bilmiyordum, eğildim ve bir bira içmek için aldım. Aynı zamanda gerçekten gerilmiş ve utanıyordum.

  Daha kaç erkek benimle flört etmeye çalışıyordu? Sarawat'ı saymazsam, bu ikinci kez oluyordu. Umarım bu aynı zamanda son kez olurdu. Bu çok korkutucuydu. "Sonunda gitaristimiz geri döndü!" Man haykırdı.

  Daha sonra hiçbir şey söylemeden yanımdaki sandalyeye oturdu. Sadece sessizce içiyorduk ve atmosfer biraz gergindi.

  "Başın belada, Tine!"

  "Ne? Neden?"

  "Şuna baksana!"

  Ohm bunu söylemeye başlar başlamaz bütün adamlarım onun telefon ekranına baktılar. Bu barda sürekli güncelleme yapan kişilerin konumlarına göre Instagram'da bir fotoğraf buldu. Daha önce yabancı tarafından çekilen fotoğraftan başka bir şey değildi bu.

  Shakemill: üniversitenin amigosuyla mı?

  Bir sürü yorumla birlikte bildirimler doluşmaya başladı.

  NingNing: Mill, Tine'ın IG hesabını mı aldın? İşte @Tine_Chic
  1994Meo: Oha! Şansa gel!
  ShakeMill: @1994Meo O çok şirin...
  Peat_lil: Onunla flörtleşmeye cesaret mi ediyorsun?

  Vay! Telefondan canlı yayın izlemek gibiydi. Ondan sonra masadaki herkes kendi telefonlarına odaklandı. Kimse içmiyor, kimse konuşmuyor, herkes yazmakla meşguldü.

  Ding, ding, ding~

  Bigger330: Tine, çok fotojeniksin!
  i.ohmm: Arkadaşım çok yakışıklı
  Boss-pol: P' arkadaşımla rekabet edecek misin? Bu zor olacak...
  Man_maman: Kolay değil çünkü burada vahşi bir köpek var
  KittiTee: Sakin ol koca oğlan, panik yapmaya gerek yok

  Galiba başım gerçekten beladaydı.

  Sarawatlism: ...

  Baksanıza! Sadece üç nokta yazdı, ama ondan garip bir enerji hissedebiliyordum ve bu kesinlikle iyi değildi. Yavaşça ona bakmak için döndüm. Gözünü kırpmadan sadece telefon ekranına bakıyordu. Siktir! Neden bu kadar korkuyordum?

  "Sadece onunla fotoğraf çekmemi istedi." Neden açıklama yapmam gerektiğini bilmiyordum ama şu anda çok endişeliydim.

  "Ve ona izin verdin."

  "Haydi bir! Bu sadece bir resim! Ya sen? Başkalarının seni onuncu masaya, on iki numaralı masaya, sonra yirmi yedi numaralı masaya sürüklemesine izin veriyorsun! Ve ah, on üçüncü masa! Sana sarılıp içki verdiler, ama ben bir şey bile söylemedim, değil mi?!"

  "Masa numaralarını mı hatırlıyorsun?"

  "Eğm... Sadece tahmin ettim."

  "Bütün içkilerini reddettim ve bana sarıldıklarında kesinlikle mutlu değildim. Beni anlıyor musun?"

  "Ah, sahi mi?"

  "Bir daha buraya gelmene izin vermeyeceğimi" dedi Sarawat telefonunu bırakırken.

  "O zaman ben de bir daha buraya gelmene izin vermeyeceğim."

  "Can sıkıcısın."

  "Sen de can sıkıcısın."

  "Senden bıktım."

  "Ben de senden bıktım."

  "Neden böyle davrandığımı biliyor musun?"

  "Ya sen benim neden böyle davrandığımı biliyor musun?"

  "Kıskanıyorum!"

  "Ben de öyle!"

  "Tamam. O zaman hadi eve gidelim."

  "..."

  "Arkadaşlar, fazla düşünmeyin. Bu sadece aşıklar arasındaki sıradan bir kavga. Bunu kolayca düzeltebilirler."

  Son cümle, masadaki herkesi ayağa kaldıran ve bir anda ortadan kaybolan Man'den geldi. Birbirlerine bakarken beni ve Sarawat'ı masada yalnız bıraktılar.

  Ben şimdi ne dedim? Gerçekten... Kıskandım mı? Oh hayır! Kalbim...