[2gether] 10. Bölüm - Birlikte Öne Çıkmak

 Bölüm 10 - Birlikte Öne Çıkmak

  Nefesimin altından inlerken güçlükle hareket ettim. Bu tür havalar, ben dahil, insanların uyanmak istememesine neden oluyordu. Bu yüzden sabah güneş ışığından kaçmak için yüzüme bir yastık çektim.

  Dün gece çok güzel bir rüya gördüm. Bir Scrubb'ın şarkısını dinlemeyi ve sonra Sarawat ile bir şeyler hakkında konuşuyordum. Ne zaman ve nasıl uyuduğumu bile bilmiyordum. Sonra aniden...

  "Uhh~" Birinin iniltisi kulak zarıma ulaştı ama bunun nereden geldiği umurumda değildi. Şu an yapmak istediğim tek şey uyumaktı. Bu yüzden kafamı yastığa gömüp sanki hayatım buna bağlıymış gibi uyumaya devam ettim.

  "Ummm..."

  "Fong, inlemeyi kes. Bu sinir bozucu," dedim bedenimi kıpırdatmadan.

  "Acıyor..."

  "..."

  "Kımılda, baş belası."

  Bir an durakladım. 'Baş belası' kelimesi kafamda çınlamaya devam etti. Bu kelimeyi kullanan tek kişi... Sarawat! O popüler adamı düşünür düşünmez hemen gözlerimi açtım.

  "Baş belası." Alçak ses beni yastığımdan kaldırdı. Ama tam bu sefer yastık olmadığını anladım... Sarawat'ın kasığıydı...

  Siktir lan!

  Bu şimdiye kadarki en korkunç sabahtı! Titriyordum ve kendimi Google'daki bir gay seks filmi sahnesinde gibi hissettim. Domuz gibi terleyerek hızla odanın köşesine geçtim. Bu çok korkutucydu.

  Sarawat sadece bana bakıyordu. Bir eliyle gardını kaldırmış, bekaretini yeni kaybetmiş gibi sikini kapatıyordu. Kahretsin! Bunu yapması gereken ben değil miydim? "Burada nasıl uyudun?" diye sordum şaşkın bir sesle. Ama cevabı kabul etmeden önce gözlerim yatağın önünde duran üç salak gördü. Fong, Puek ve Ohm kollarını kavuşturarak bana bakıyorlardı.

  "Günaydın, bebeğim." Arkadaşlarımın parlak sesleri, daha fazla hareket edemememe rağmen duvara çekilmeme neden oldu.

  "Günaydın sevgilim. Dün gece iyi uyudun mu?"

  "Hayır."

  "Neden ki bebeğim?"

  "Çünkü beni bütün gece rahatsız ettin!"

  "Üzgünüm." Sahte çift Peuk ve Ohm'un alaycı sesleri duyuldu. Sarawat'la benim önümde bir çift gibi davranıyorlardı.

  "Bunun komik olduğunu mu düşünüyorsunuz siz?" Onlara bağırdım. Donup kaldılar ve sonra doğrulmak için döndüler.

  "Şaka yapıyorum! Ciddiye almasana be."

  "Beni neden uyandırmadın?"

  "Seni huzur içinde uyurken gördüm. Ayrıca Sarawat'ın vücudunda kıvrılırken çok mutlu görünüyordun. E yanlış mıyım?"

  "Benimle dalga geçmeyi bırak!"

  "Kim dalga geçiyormuş?"

  "Piçler! Ve sen ne yapıyordun? Bir şey söyle!" Umarım Sarawat itibarımızı kurtaracak bir şey söylerdi. Bu üç kişi benim en iyi arkadaşlarım olsa bile, onların bu saçma anı hatırlamalarını istemiyordum. Başka birinin kasıklarında yattığını hayal edebiliyor musunuz?

  "Acıyor." Zayıf bir sesle cevap verdi. Eli hâlâ kasıklarını kapatıyordu.

  "Duş alacağım. Yüzüne katlanamıyorum."

  Sonunda banyoda saklanarak utancımı bir kenara bırakmaya karar verdim. Beş dakikadan kısa bir süre sonra arkadaşlarımın ayrıldığının sesini duydum. Lan! Neden beni bırakıyorsunuz? Neden nezaketimi takdir etmiyorsunuz? Seni bardan geri taşımanın ne kadar zor olduğunu bilmiyor musunuz lan siz?

  Banyoda Budist yazılarını okuma fırsatını yakaladım. Sarawat'ın arkadaşlarımla gitmesi için dua ettim ama görünüşe göre, gitmemişti. O hala burada ve ben banyoydıdan çıktıktan sonra şehvet dolu gözlerle bana bakıyordu.

  "Sorun ne?" Bakışlarından kaçınmak için hemen kollarımı göğsümü örtmek için çaprazladım.

  "Çok beyaz."

  "Neden bu kadar sinir bozucusun?" Bunu dedikten sonra dolaba koştum. Dürüst olmak gerekirse, ondan biraz korkuyordum. Anneciğim!

  "Memelerine dokunmak istiyorum."

  "Seni pislik!" Ona küfür etmem yetmedi, öfkeyle gömleğimi ona fırlattım. Ne lanet bir sabahtı! Utangaç ve rahatsız hissettim. Sonunun böyle olacağını bilseydim bara gitmezdim bile.

  "İstiyorum."

  Ne diyeceğimi bilmiyordum. Tek kelimem bile yoktu.

  "Dün gece dokunmama izin verdin ama."

  "Hah? Ne zaman?"

  "Sen uyurken. Sana sordum ama cevap vermedin. Ben de sadece dokundum." Böyle çirkin bir şeyi söylemeye nereden cesaret ettiğini bilmiyorudum.

  "Senden nefret ediyorum."

  Bana her zamanki ölü yüzünü göstermek dışında cevap vermedi.

  "Saat kaç? Dersim var."

  "On."

  "Tamam. O zaman sabah dersini atlayacağım. Tembelim."

  "Aslında biz gönülde biriz."

  "O kelimeleri kullanma piç. Tembel demek için tembelsin. Her neyse, dün gece odaya nasıl girdim?" Balkonda olduğumu, müzik dinlediğimi hatırladım.

  "Seni geri getirdim."

  "Uyuya mı kaldım?"

  "Umm."

  "Ee... Dün gece ne konuştuk? Üzgünüm. Hatırlayamıyorum." Kedi ve köpek gibiydik. Ama gerçekten hatırlamıyordum.

  "Hiçbir şey."

  "Gerçekten mi?"

  "Güzel kızlardan hoşlanmadığımı söyledim ama sen seviyormuşsun." Hmmm... Hiçbir şey konuşmadığımızı mı söyledin bir de sen?!

  "Yani..."

  "Güzel ya da zeki kızlardan hoşlanmıyorum. Ama sen hoşlanıyorsun."

  "Çünkü sen aptalsın."

  "Yani, ben de, tuhaf bir şeyden hoşlanıyorum dedim."

  "Evet. Sana çok uyuyor. Yani, bana baksana. Ben hep havalı ve sevimli görünüyorum."

  "Ne tür bir sevimlilik?"

  "..."

  "Benim gibi mi?"

  "Lanet olsun! Senin gibiyse, sevimli olmaz ki. Korkutucusun! Şimdi git duş al." Onu kestim ve sonra Sarawat'a baktım. Yavaşça yataktan kalktı ve heyecanla yürüdü. Ardından belime sarılı havluyu aldı.

  Aman Tanrım!

  "Ödünç alıyorum."

  "Piç!" Sonra çıplak bedenimi odanın bir köşesine çektim ve dolabımı açmak için koştum.

  Sevimli dediğin bu mu? Bu şeytanın ta kendisi! Lanet olsun! Kalbim...

  İkimiz de sabah dersimizi atladığımız için Sarawat ve ben yurdun önünde yemek yemeye oturduk. Bir saat boyunca sakinliği koruduk. Bunu kim düşünebilirdi ki? Yakında sözlü bir savaş kesinlikle olacaktı.

  "Ne yemek istersin?" diye sordu bana.

  "Sen seç. Lezzetli bir şeyler sipariş et." Seçim yapamayacak kadar tembel olduğum için sorumluluğu ona verdim.

  "Hangisinin lezzetli olduğunu nasıl bileceğim?"

  "O zaman ben salata yiyeceğim."

  "Ayak salatası mı?"

  "Gerçek salata, seni salak!"

  "Hangi yemek birçok insan için iyi?"

  "Fazla sipariş verme. Burada sadece ikimiz varız." Daha sonra masamızdan geçen restoran personelini çağırdı.

  "Bana iki şişe su verir misin lütfen?" Teşekkürler. Bana çok yardımcı oldun. Daha sonra garsonun yan masaya yiyecek getirdiğini gördüm ve çok lezzetli görünüyordu. "Tonkatsu yemek istiyorum."

  "Hayır."

  "Ama ben yemek istiyorum."

  "Her neyse işte." Size söyledim, havalı insanlarla tartışmayın çünkü asla kazanamayacaksınız. Bunu hatırlayın.

  "Sadece ne istiyorsan sipariş et."

  "Yediğinden yemek istiyorum."

  "Köpek misin? Başkalarının yemeğini mi yemeyi seviyorsun, ha?"

  Cevap vermedi, sadece omzunu silkti. Her neyse, artık Tonkatsu'muz vardı. Konuştuk, yedik ve defalarca konuştuk durduk.

  "Peki, Tonkatsu dışında başka ne yemeyi seversin?" Sarawat yemek yerken sordu.

  "Neden?"

  "Sadece bilmek istiyorum."

  "Neden bilmek istiyorsun?"

  "Çünkü seninle flört ediyorum. Senin hakkındaki her şeyi bilmeliyim."

  "Bilmene gerek yok. Ayrıca benim için Green'den bile kurtulamazsın sen."

  "En azından deniyorum. Sadece iş birliği yapmalısın."

  "Hayır."

  "Sahte erkek arkadaşın olmamı isteyen sendin. Kabul ettiğimde beni umursamadın ya da düşünmedin bile. Başkalarından kurtulmak için beni kullanıyorsun. Peki ya ben? Bundan ne mi alacağım? Hiçbir şey."

  Bu Sarawat'tan duyduğum en uzun cümleydi. İlk başta onu görmezden gelmek istedim. Ama bu sefer, gözlerinin içine bakmak için başımı kaldırmak zorunda kaldım.

  "Yani ne istiyorsun?"

  "Futbol oynarken bana tezahürat yapmaya gel."

  "Bu kadar mı? O zaman amigoluk provalarını bitirdiğimde gelirim."

  "Her maçta benim için tezahürat yap."

  "Bu kadar ileri gitmeye gerek var mı?"

  "Yüreklendirmene ihtiyacım var."

  "Zaten çok fazla hayranın var. Hepsi zaten seni neşelendirecek."

  "Ama ben sadece senden istiyorum."

  "Peki."

  "Bu Cuma, Hukuk Fakültesiyle yarışacağız." Lanet olsun! Fakülteme karşı. Ayrıca kendi fakültem için bir amigo olmam gerekiyordu. Tamam o zaman...

  "Sana kalbimden tezahürat yapabilir miyim? Hukuk tarafında durmam gerekiyor. Senin tarafına gidemem."

  "Sorun değil. Önemli olan senin orada durduğunu bilmem."

  "Yan kenarda durduğumu mu?"

  "Hayır. Kalbimde durduğunu."

  Kes şunu!

  Kahvaltımı yemeye devam ettim. İkimiz de bir şey söylemedik. Soğuk savaş gibiydi ve beni deli ediyordu. Yemeğimizi bitirdikten sonra  yurtlarımıza döndük. Daha sonra müzik odasında tekrar buluşmalıydık çünkü videomuzu kaydedip ertesi gün P'Dim'e teslim etmemiz gerekiyordu. Geç kalırsak, artık şansımız kalmazdı. Yoksa bize bir ceza verilecekti.

  Fong bugün tüm dersleri atladı. Ohm, eski sevgilisiyle aralarını düzeltmeye çalıştığını çünkü onun geri gelmesini gerçekten istemediğini söyledi. Bir insan tarafından incitildiysen, bir kez fazlasıyla yeterliydi. Bu fikre daha fazla katılamazdım. Dersten sonra çetemle takılmak için zamanım yoktu. Sarawat'ı beklemek için doğruca müzik odasına gittim.

  "Hadi çalışalım." Onunla hangi şarkıyı çalacağım konusunda yaklaşık otuz dakika tartıştım. Farklı görüşlere sahiptik, bu yüzden sorunu çözmenin en iyi yolu... Taş Kağıt Makas.

  Çok zekice.

  "Neden pratik yapmamız gerekiyor?"

  "Böylece kaydettiğimizde sorunsuz çalışacak. Hata yok."

  "..."

  "Merhaba. Ben Tine Bay Şık ve bu da..."

  "Tine'ın kocası."

  "Seni tokatlayacağım. Lütfen ciddi ol."

  "Ben ciddiyim."

  "Tamam, bir kez daha."

  "Merhaba. Ben Tine Bay Şık ve yanımdaki kişi de..."

  "Tine'ın karısı."

  Başımı ağrıtıyordu...

  "Artık pratik yapma, baş belası. Hadi yapalım."

  Sarawat bir bok söylemesin diye videoyu kaydetmeye başladım.

  Videoyu çekiyorduk. Benim gibi havalı biri moderatör varken onun gibi bir bufalo hiçbir şey bilmiyordu.

  "Merhaba millet. Ben Tine Bay Şık! Ve yanımda herkesin tanıdığı popüler bir adam var. Bu da..."

"Sarawat." Lanet olsun! Yüzü hiç samimi görünmüyordu. Sabrımı kazanmak için biraz iç çektim. Lütfen daha enerjik ve hevesli olabilir misin?

  "Bugün ne yapacağız Sarawat?" dedim ve ardından onu dürttüm.

  "Şarkı söyleyeceğiz."

  "Evet, doğru! Bugün şarkı söyleyeceğiz. Peki başka ne var?" Umarım iyi şeyler söylerdi, böylece videoyu tekrar çekmek zorunda kalmazdık. Cümleyi bitirdikten sonra popüler adam cevap verdi.

  "Gitar çalacağız."

  "Doğru! Sizin için bir şarkı coverlayacağız çocuklar. Şarkıyı söyleyeceğiz..."

  "Akoru yanlış."

  "Evet! Şarkının adı 'Akorlar Eksik'!" Ne diyorsun lan sen?!

  "..."

  "Üzgünüm! Bu Sarawat'tan bir şaka!" Sadece bunu söyledim ama içten içe onu büyük bir azarlamak istiyorum. Az önce yaptırdık ya, ne cehennemde? Müzik akorlarını aramasına yardım etmeliydim ve sonunda üzerinde oturduğunu fark ettik. Orospu çocuğu!

  "Tamam! Birlikte şarkı söyleyelim." Kendi kendime ritmi saydım sonra yanımdaki adam gitarı çalmaya başladı.

  ♫Doğru olan buysa, çok geç olmadan dene♫

  "Bekle, bekle. Şarkı hala giriş kısmında."

  "Ah... Hala mı?"

  "Evet."

  Aptal! Videoyu geri sarmak zorundaydık. Siktir ya!

  Şarkı söyleme kısmına kadar aynı şeyi söyleyerek tekrar kayıt yapmaya başladık. Şu anda tam bir kargaşa içinde olduğumuzu söyleyebilirdim.

  ♫Çok geç olmadan dene eğer doğru olan buysa
  Tek başına aklında tutma
  Sen söylemezsen kimse bilmeyecek
  Uzun zamandır aradığın biri, gitmiş olabilir ya da
  Beklediğim doğru kişi sensin ama sen, gözden kayboldun♫

  Bir an için Sarawat'a baktım, sadece kısa bir bakış. Çıkıntılı burnu ve sıra dışı yüzü gitar çalmaya çok odaklanmıştı. Şu anda, bu adamın ne kadar yakışıklı olduğunu biliyordum. Bu yüzden üniversitedeki tüm kızlar ona tapıyordu. Ardından izleyicilerin mutlu olmasını umarak kameraya en çekici gülümsememi yolladım.

  ♫Belki gelebilir o kişi
  Bugünden itibaren doldurabilir günlerimi
  Belki de o kişi... sensin♫

  Ama birden yanımdaki uzun boylu adam gitar çalmayı bıraktı. Kaşlarımı çatarak hızla ona döndüm. Her şeyi mahvedecekti! Ben ona küfretmek için ağzımı açamadan, bana bakarak şarkı söylemeye devam etti.

  ♫Bir zamanlar boş olan dünyam artık eskisi gibi değil. Eğer bilmek istersen♫

  Şarkı sona erdiğinde beni birkaç saniyeliğine hayrete düşürdü çünkü hala şarkının son satırını deşifre etmeye çalışıyordum. Son anda şimşeğim çaktı.

  "Şey... Çocuklar! Nasıldı? Umarım beğenirsiniz. İkimiz de elimizden gelenin en iyisini yaptık, değil mi Sarawat?"

  Cevap vermedi. Sadece sinir bozucu gözleriyle bana baktı.

  "Uzun süre pratik yaptık, değil mi?"

  "Bu ilk seferdi. Hiçbir pratik yapmadım." Ben ölüydüm. Arada bir yalan söylemek sorun değildi ki hem.

  "Şaka yapıyor. Uzun süre pratik yaptık."

  "Yalan."

  "Ah, Sarawat yine şaka yapıyor."

  "Ona inanmayın."

  "Yanlış bir şey yaptıysak lütfen bizi bağışlayın. Ve kalbinizde Tine ve Sarawat'ı da unutmayın! Bugünlük bu kadar. Hoşçakalın!"

  Gülümseyerek kameraya el salladım. Sonra Sarawat'a bakmak için döndüm... Lanet olsun!

  Burnunu çekiyordu.

  Bu gerçekten unutulmaz bir andı. Artık bu videonun başarılı mı başarısız mı olacağı ona bağlıydı. Bu noktada berbat bir durum olduğunu söyleyebilirdim. Ama onun gerçekten sevimli ve şirin olduğunu kabul etmeliydim... ama yine de onu şimdi kovmak istediğimi inkar da edemezdim.

  Sanırım P'Dim bu videoyu açar açmaz telefonunu ya da dizüstü bilgisayarını bir kenara atacaktı. Bunu Instagram'da paylaşacakları anı düşünmek istemiyordum... Çok utanç verici olacaktı.

  Bu muhtemelen dünyanın en garip video kaydı olmuştu.

  Ve şimdi, müzik kulübünün Instagram sayfasında gezinirken oturdum. Bizimki de dahil olmak üzere birçok 15 saniyelik video yayınlanmıştı ve beklendiği gibi, sadece birkaç dakika içinde 4.000 beğeni aldı. Son derece popüler oldu.

  Neden biliyor musunuz? Sarawat'ın karıları yüzünden.

  Ancak birileri hayal kurmamızı yarıda kesti. Artık hayal yok, umut yok, videonun altındaki uzun mesaja baktığımda her şey karanlık görünüyordu. Kulübümüzdeki şeytan yorumcu 'Disathat' yüzünden.

  PopulerMuzikDernegi: Scrubb'dan This Person @Tine_Chic ve @Sarawatlism coverı

  "Daha fazlasını izlemek ister misiniz? 'Popüler Müzik Derneği' sayfasına gidin"

  "Giriş iyi ve akorlar doğru. Ama orta kısma gitmek biraz garipleşiyor. Sarawat berbat olduğu için mi yoksa yanındaki çok rahatsız edici olduğu için mi bilmiyorum. Gitar çalmak için 8/10 aldın.."

  "Ve Tine, az önce şarkı söyledin ve gitar çalmadın. İlk kısım tamam ama son kısımda üslubunuzu değiştirmişsiniz. Duyduğumda gerçekten ağlamak istedim. Ayrıca giriş kısmı çok uzun. Bu video için birlik adına %0 ve 9/100 veriyorum"

  Geri 'pislik' yazmak istesem de sadece cevap verebildim...

  Tine_Chic: Bunun üzerinde çalışacağım.

  Ağlıyordum!

  Neyse ki bizi cesaretlendiren insanlar oldu. Benim hayranlarım ve Sarawat'ın avratlarından başkası değildi elbette.

  Mimk_mink: Sarawat ve Tine, en iyisini yaptınız! Sıkı çalışmaya devam!
  happyhine: Ah! Kocam! Kalbim eriyor #SarawatVeEşleri
  KeawGao99: Odama gelip benim için gitar çalmalarını istiyorum.
  Green_kiki: Tine'i odamda şarkı söylemeye davet edebilir miyim? Söz veriyorum, rızan olmadan hiçbir yerine dokunmayacağım.

  Gerçekten Green'i Pluto'ya tekmelemek istedim. O her yerdeydi ve her gün daha da tuhaflaşıyordu ama kader onu öldürmeyi planlamama izin vermedi. Sonra yeni bir yorum açıldı. Bu Tayland'ın ulusal kocasındandı.

  Sarawatlism: Teşekkörler

  Teşekkör? Teşekkör ne lan? 

  Ne yazık! Hayranları ona 'tatlı' veya 'ona yazmayı öğretmek istiyorum' gibi yanıtlar veriyordu ama bence büyük parmaklarını kesmek daha kolaydı, kahretsin! Bu saçmalığa kulak asmayı bıraktım ve hayatımda sadece Saraleo'yla olmak değil, yapacak bir şeyler olsun diye amigoluk provama gittim.

  Lanet Cuma beklediğimden daha erken geldi. Bugün Hukuk öğrencileri, Siyaset Bilimi fakültesinin Beyaz Aslanları'na karşı ilk futbol maçımız için tezahürat yapmak zorundaydı. 'Erkek Liderlerim' tribüne giderken atıştırmalık taşıyorlar ve fakültelerdeki kızları incelerken eğleniyorlardı.

  Bana gelince, hareket ettirilemeyen adam bendim... Çünkü ellerimi kaldırıp sabit tutmam gerekiyordu. Bu, 'Duran Bölge' dedikleri bir amigo pozisyonuydu. Bunu oyuncuların sahaya girmesini beklerken yapıyorduk. Amigo birisinin hayatı düşündüğün kadar güzel değildi. Kıdemliler benden amigo olmamı ilk istediklerinde, amigo olsaydım daha seksi olacağımı düşündüğüm için reddetmemiştim ama şimdi, kararımın ne kadar yanlış olduğunu anlamıştım.

  Sonra Sarawat'a bakmak için döndüm. Anladım ki, o bir amigo falan değil ve onu günlük hayatta görmek gerçekten zordu... Ama neden herkes tarafından beğeniliyordu ki? Hayat gerçekten adaletsizdi.

  Bugün çok sayıda kişi tribünleri doldurarak maçı izlemeye gelmişti. Hukuk cephesi sadece Hukuk öğrencileriyle değil, diğer fakültelerden de birçok öğrenciyle doluydı. Bunun nedeni, Siyaset Bilimi tarafının çoğunlukla Sarawat'ın eşleriyle dolu olması ve gerçek Beyaz Aslan destekçilerine yer bırakmaması oldu. 

 Sahadan hiçbir şey duyamıyordum ama koçlarını dikkatle dinlediklerini gördüm. Ondan sonra ısınmaya başladılar.

  "Ah, Sarawat'ım!" dedi ikinci sınıf ponpon kız tatlı sesini kullanarak.

  Dikkatimi sahibinin adına çevirmeden edemedim. Sarawat, arkasında 'Salawad' yazılı ve 12 numara olan beyaz bir futbol forması giyiyordu. Tüm arkadaşları Siyaset Bilimi ekibindeydi; ManOho, Boss, Big, Tee ve Theme. Isınma sona erdi ve ardından oyunun başlamak üzere olduğunu belirten bir düdük çaldı.

  "Sarawat! Savaşmaya devam et!" İki taraftan da tezahürat sesleri gelmeye başladı. Şarkıların ritmi ve seyircilerin tezahüratlarıyla el sallayıp dans etmeye başladım. Hukuk takımı kazanana kadar tezahürat yapmam gerektiğini hepimiz biliyorduk ama buna rağmen gözlerim sadece bir kişiye çevrildi.

  Sarawat forvetti. Ayakları hızlı bir şekilde topu Hukuk kalesine getirdi. Şimdi, çığlıklar ve tezahüratlar o kadar yüksek ki neredeyse kulak zarımı parçaıyordu. Ne yapacağını görünce kalbim atmayı bıraktı. Sonra...

  Tap!

  Sahada yuvarlanmaya başladı.

  "Aşkım!"

  Sarawat, oyunun ilk beş dakikasında gol atmayı planladıktan sonra Hukuk Fakültesi'nden bir kıdemli tarafından bloke edilir edilmez, Siyasal Bilimler'den tatsız bağırışlar geldi.

  Şu anda mutlu olmalıydım çünkü top Hukuk Fakültesindeydi. Ama... Sarawat muhtemelen şimdi acı içinde olmalıydı.

  Maç heyecanlı bir hal almaya başladı. Kıdemliler ve ponpon kızlar bile sadece maçı izlemek için dans etmeyi bıraktılar. Durmadan terliyordum. Artık kimse şarkı söyleyip tezahürat yapmıyor, herkes sadece bayraklarını ve pankartlarını 'Sarawat'a kaybetmek sorun değil' gibi bir mesajla sallıyordu.

  Düt~

  Düdük sesi ilk yarının bittiğini gösterdi. Oyuncular dinlenmek ve su içmek için kendi bölgelerine döndüler. İkinci yarı daha heyecanlı olacak çünkü şu ana kadarki skor bir birdi.

  "Sarawat!" Tüm tribün top korumaları için tezahürat yaptı. Tahmin ettiğim gibi yine bloke oldu ve yerde yuvarlandı. O piç... Artık havalı değildi!

  "Hukuk! Hukuk! Hukuk!" Çetem gerçekten bunun içindi, fakültemizi alkışlıyorlardı. İnsanlar sonunda onlarla tezahürat etmeye başladı. Elbette Siyaset Bilimi geride kalmayacaktı ya "Beyaz Aslanlar! Beyaz Aslanlar! Beyaz Aslanlar!"

  Şimdi, tribün gerçekten çok agresifleşiyordu!

  Maç 3-1'lik skorla sona erdi. Beklendiği gibi Beyaz Aslanlar tarafından yenildik. Bir sonraki tura geçeceklerdi, bu yüzden bir sonraki maçı için Sarawat'ı desteklemem gerektiği anlamına geliyordu. Lanet olsun!

  Oyuncular diğer takımın üyeleriyle el sıkıştıktan sonra kendi taraflarına geri döndüler, ancak...

  Hey! Sarawat. Yanlış tarafa yürüyorsun.

  Orada! Fakültenizin tarafı orada! Sadece kendi kendime düşündüm. Ancak yüzü soğuk olan adam yine de kayıtsız bir tavırla Hukuk Fakültesi'nin ponponlarına doğru yürümeye devam etti.

  Kızlar ve kıdemliler onun buraya onlara hizmet etmek için geleceğini düşünerek çığlık atıyorlardı ama bu piç terli vücudumun önüne geçti. "Susadım," dedi bana ben hala şaşkınlık içindeyken.

  Sen deli misin? Eşlerin diğer tarafta seni bekliyor! Geri git!

  "Birisi lütfen Nong Sarawat için su getirebilir mi?" Bir kıdemli, onun için soğuk havlularla birlikte hızla su istedi. Onu aldı ve dönüp bölgelerine geri dönmeden önce onlara teşekkür etti. Bileğimi çekiyor, beni de kendisiyle birlikte sürüklüyordu. 

  "Makyajını kim yaptı?" Monoton bir sesle söyledi ama nefesi yorgun olduğunu gösteriyordu.

  "Yakışıklı olduğumu düşünüyorsan söylemen yeterli."

  "Yüzün bir Çin operasında oynayacakmış gibi görünüyor."

  "Kendime olan saygımı incitiyorsun. Kıdemliler ponponların makyaj yapması gerektiğini söylediler."

  "Saçmalık."

  "O zaman git ve onlara söyle."

  "Tembelim. Şu anda da öyle."

  "Yani?"

  "Bunu al." Bunu söyledikten sonra suyu bana uzattı. Ardından futbol tişörtünü çıkararak bronz tenini ortaya çıkararak büyük bir oyun oynadı ve bu da çevredekilerin şehvetten deli gibi çığlık atmasına neden oldu.

  Buraya kıvrılsan bile, buradaki herkes seni görebilir!

  Kalın elleri bana futbol tişörtünü verdi, sonra eğilip çantasından başka bir tişört çıkarıp giydi. Ardından tek kelime etmeden çekip gitti.

  "Nereye gidiyorsun?"

  "Odama."

  "Ne? Tişörtün ne olacak?"

  "Yıkayıver."

  Daha sonra rüzgarla birlikte kayboldu. Beni burada yalnız, ayakta ve kafası karışmış halde bıraktı. Elimdeki terli üste baktım..

  Yine mi onun kölesi olmuştum?

  Ben genellikle geç saatlere kadar kalan bir insandım. Gece yarısı değilse, uykum gelmiyordu. Bu gece farklı değildi çünkü her zaman tanıdığım birinden gizemli bir çağrı geliyordu. Uyumadan önce hep beni arıyordu ve alışmıştım da.

  Hiçbir şey hakkında konuşmadık. Bazı geceler birlikte müzik dinledik, bazı geceler yemek hakkında konuştuk ve bazı geceler horlamadan başka bir şey duymadım. Bilmiyorum ama sesini duymak, tek bir kelime için bile olsa, iyi uyumama neden oluyordu ve böyle bir arkadaş olduğunu biliyordum. Onunla, kızlarla konuştuğumdan daha çok telefonda konuşuyordum.

  Rrr~

  Gördünüz mü? Sadece onu düşündüm ve sonra sanki telepatimiz varmış gibi hemen aradı. Ama telefonu açar açmaz duyduğum ses kaşlarımı çatmama neden oldu.

  "Neredesin? Neden bu kadar gürültülü?" Arka plandaki gürültüyü duyduktan hemen sonra sordum. Duyduğum ses bir bardaki müzik gibiydi. Dur tahmin edeyim, Beyaz Aslan'ın yanında futbol galibiyetini kutluyordu.

  "Barda." Gördünüz mü? Lotto bile kazanabilirdim.

  "Öyleyse neden beni arıyorsun? Sarhoş ol ve sonra öl piç!"

  "İstiyorum."

  "Neden aradın? Ne istiyorsun?"

  "Hiçbir şey."

  "Hiçbir şey mi? Hiçbir şey için mi aradın? O zaman kapatıyorum."

  "Sadece sesini duymak istiyorum."

  "Duydun ya işte."

  "Umm. Şimdi tatmin oldum."

  "..."

  "İyi geceler."

  "Umm."

  "Seninle konuşmuyorum. Arkadaşıma dedim. Şimdi gidiyor."

  "Siktir!"

  "İyi geceler."

  "Arkadaşın hala oradaysa neden bu cümleyi tekrar edip duruyorsun?"

  "Ama bu sanaydı."

  Sonra telefonu kapattı ve beni bıraktı...

  Neler olduğunu düşündüm. Son cümlesi rahat uyuyamamamı sağladı. Kahretsin!

  Uykusuzluğu tedavi etmenin bir yolu, telefonunu eline alıp sosyal medyayı kullanmak. Ama şu anda yapacak bir şeyim olmadığı için Facebook'taki tüm mesajlara cevap verdim, tüm tweetleri retweetledim. Daha sonra güzel kızlar aramak için çok sevdiğim uygulamam Instagram'ı açtım.

  Prae son zamanlarda benimle iletişime geçmedi. Faaliyetleriyle meşgul olduğunu söyledi, bu yüzden ilişkimizi sürdürmenin zor olduğunu düşünüyordum.

  Ana sayfamdaki resimlere bakarak neredeyse bir saat geçirdim. Ondan sonra eğlenceli bir şey oldu. Ana sayfamdaki birilerinin gönderileri olduğunu fark ettim... Sarawat...

  Son gönderi 7 saniyelik bir video ama şüphesiz kişinin görünüşünü resmediyordu. Sarawat, arkadaşları çılgınca dans ederken bir sandalyede oturuyordu. Ardından ekranda Adam belirdi ve kameraya bir öpücük yolladı, bu videonun başlığıyla...

  Sarawatlism: sarhoş değil, değil refuıdcskxlzjf;'

  Ne cehennem sarhoş değil?!

  Üç dakika sonra yine ekranımda bir şey belirdi. Bu benim bir fotoğrafım... Daha önce Instagram'da paylaştığım bir fotoğraftı!

  Sarawatlism: İntikam zamanı! Bu telefondaki her fotoğrafı yayınlayacağım!

    Sanırım şu an aşırı sarhoş bu yüzden arkadaşlarının telefonunu çalarak onunla dalga geçtiğini bilmiyordu. Ama sizler hiçbir şey bilmiyorsunuz... Bu tek gönderi bana büyük bir felaket getirebilirdi.

  #SarawatVeEşleri gönderiye aralıksız yorum yapıyordu!

  Bekle, bekle! Bu tek bir fotoğraf değildi.

  Sarawatlism: Büyülü saat.

  Siktir! İşte yine benim resmim! Sınıfımızın ön sıralarında arkadaşlarımı beklerken gitar çalarken çekilmiş bir resmim! O sırada arkadaşlarımın bana bingsu getirmesini bekliyordum. Ama... O fotoğrafı Instagram'da hiç paylaşmadım ve hiç kimseden o fotoğrafı çekmesini istemedim... Peki Sarawat'ın galerisinde neden vardı?

  Birkaç dakika sonra yine bildirim belirdi.

  Sarawatlism: Sarawat, çok eziksin.

  Bu başlık, Alter Ma Jeeb Müzik Festivali'nde çekilen fotoğrafın altındaydı. Sarawat gülümsüyordu ve ben yüzümde aptal, şok olmuş bir ifadeyle yanında oturuyordum. Sonra o fotoğrafı çeken kızı hatırladım ve ondan isteyeceğini söylemişti ama o an ben şaka yaptığını sanmıştım.

  On dakika sonra Sarawat'ın instagramına baktığımda bir kez daha şaşırdım. İlk düşüncem, onun artık öldüğü ve arkadaşlarının telefonundan fotoğraflar yayınladığıydı. Ama mesele şu ki...

  Sayfasında ondan fazla fotoğrafım vardı!

  Tanrım, yardım et bana...

  Direkt mesajlarım da durmadan ötürordu. Şimdi, uyumak istiyordum, bu yüzden oturup bu pisliği temizlemek zorunda kaldım.

  Ding~ 

  Lanet olsun! Daha bitmemişti. Hala gönderiyorlardı.

  Sarawatlism: Sarawat bunu yazdı. Şimdi arkadaşıma yardım ediyorum.

  Boss-Pol: Onu etiketle! Yardım! Yardım!
  TheTheme11: Sarawat'a yardım ediyorum. Onun umudunu yerine getirmek istiyorum.

  Yorumların çoğu Sarawat'ın karılarındandı.

  Bigger330: Söyle hadi. Bana sakın @Tine_Chic'den korkuyorum deme

  O yazıda adı geçtiğinde kafam çok karıştı çünkü bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Beyaz Aslanlar'ın sadece sarhoş olduğunu sanıyordum, bu yüzden kafa karıştırıcı bir şey yayınladılar. Benim için yayınladıkları fotoğrafın hiçbir anlamı yoktu.

  KitteTee: komut+boşluk çubuğu
  Boss-Pol: Tine komutu+boşluk çubuğu hızlı!

  Sarawat'ın arkadaşları bu yorumları yayınladı. Sonra fark ettim ki, Macbook'ta komut ve boşluk çubuğuna birlikte basarsak, dili değiştiriyordu. Bu yüzden çabucak dizüstü bilgisayarımı açtım ve gönderisini çözmeye çalıştım.

  Okuduktan sonra kalbimde garip bir his oluştu. Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. Ama şifresi çözülen mesaj...

  "Senden höşlanıyorum."

  Siktir! Seni bufalo! Bu ne lan?!